5 Kasım 2025 Çarşamba

Kitap - Bi Dünya Kitap Grubu İle Kasım Ayı Kitabı Malma İstasyonu Alex Schulman

 Herkese merhabalar efenim,

İsveçli yazar Alex Schulman, çağdaş İskandinav edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olarak son yıllarda büyük bir çıkış yaptı. Yanıklar (The Survivors) ile birçok okuru derinden sarsan Schulman, bu kez Malma İstasyonu ile bizi yine bir ailenin geçmişine, suskunluklarına ve birbirine karışmış anıların labirentine davet ediyor.

Roman, adını İsveç’in kırsal bir bölgesinde yer alan Malma İstasyonundan alıyor. Hikâyenin merkezinde, trenle yapılan kısa bir yolculuk var; ama bu yolculuk, karakterlerin iç dünyasında açılan uzun, sarsıcı bir hatırlama yolculuğuna dönüşüyor.
Schulman, hikâyeyi kronolojik bir çizgide değil, parçalı bir anlatım ve sürekli yer değiştiren zaman dilimleriyle kuruyor. Bu yapı, hem romanın gizemini koruyor hem de geçmişle şimdi arasındaki geçişleri sinematografik bir biçimde hissettiriyor.

Malma İstasyonu, bir aile hikâyesi gibi başlıyor ama hızla daha derin, hatta karanlık bir tona bürünüyor. Annenin sevgisizliği, babanın uzaklığı ve çocukların bu eksiklikle büyümesinin bıraktığı izler romanın duygusal temelini oluşturuyor.
Schulman, karakterlerini yargılamıyor; onları anlamaya, hatta okura da anlama alanı açmaya çalışıyor. Bu yönüyle roman, İskandinav soğukkanlılığıyla insani sıcaklık arasında ince bir denge kuruyor.

Eğer duygusal olarak yoğun, karakter derinliği güçlü ve psikolojik çözümlemeleri ustalıkla işlenmiş romanları seviyorsanız, Malma İstasyonu tam size göre. Alex Schulman, bir kez daha insan ruhunun en kırılgan yanlarını büyük bir zarafetle gözler önüne seriyor.



4 Kasım 2025 Salı

Gerilim Filmi : Bring Her Back

 Herkese merhabalar efenim,

“Bring Her Back”, son dönemde psikolojik gerilim türünde dikkat çeken yapımlardan biri. Film, sadece bir kayıp vakasını değil, aynı zamanda insan zihninin bastırdığı acıların nasıl yeniden yüzeye çıkabileceğini de etkileyici bir biçimde anlatıyor. Yönetmen, izleyiciyi klasik bir “kayıp kişi” hikâyesine hazırlarken, yavaş yavaş bunun çok daha derin bir travma ve suçluluk öyküsüne dönüştüğünü hissettiriyor.

Film, kızını yıllar önce gizemli bir şekilde kaybeden bir annenin hikâyesini merkezine alıyor. Kadın, bir gün kızına tıpatıp benzeyen birini gördüğüne inanır. Bu andan itibaren gerçekle hayalin, geçmişle bugünün iç içe geçtiği bir arayış başlar. “Bring Her Back”, bu süreçte annenin zihinsel çöküşünü, bellek parçalanmasını ve bastırılmış anıların nasıl bir lanete dönüşebileceğini çarpıcı biçimde işler.

“Bring Her Back”, yüzeyde bir kayıp hikâyesi gibi görünse de, aslında travmanın, bastırılmış suçluluğun ve gerçeğin çarpıtılışının hikâyesi. Filmin temposu yavaş olsa da, atmosferik yapısı ve duygusal yoğunluğu sayesinde izleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakıyor. Gerilimi fiziksel değil, zihinsel düzlemde yaşatıyor.


3 Kasım 2025 Pazartesi

Gerilim Filmi : House

 Herkese merhabalar efenim,

Japon sinemasında korku denince akla genellikle hayalet hikâyeleri, kaygı dolu atmosferler ve yavaş yavaş tırmanan bir gerilim gelir. Fakat 1977 yapımı House (Hausu), tüm bu beklentileri paramparça eden, sinema tarihinde benzeri olmayan bir deneyim sunar. Yönetmen Nobuhiko Obayashi, henüz CGI kavramı ortada yokken, deneysel montajlar, teatral oyunculuklar, stop-motion efektler ve absürt mizahı korkuyla harmanlayarak izleyeni büyüleyen bir kabus masalı yaratmıştır.

Hikâye, okul tatilinde şehirden uzaklaşmak isteyen bir grup lise kızını takip eder. “Gorgeous” adlı karakterin halasının dağ evine gitmeleriyle masum bir tatil fikri kısa sürede tuhaflıklarla dolu bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür. Görünüşte sevimli olan bu ev, içindeki varlığın ruh ve bedenleri yutan karanlık bir tuzak haline gelir.

House’u diğer korku filmlerinden ayıran şey yalnızca hikâyesi değil; esas büyüleyici olan görsel dili. Renkli filtreler, grotesk animasyonlar, gerçeküstü sahneler ve rüya ile kabus arasındaki ince çizgide gidip gelen montajlar… Film, adeta izleyicinin bilinçaltını dürter ve “Bu gerçek mi, yoksa hayal mi?” sorusunu sürekli canlı tutar.

Bazen kasıtlı olarak komik, bazen rahatsız edici derecede tuhaf... Obayashi'nin genç kızlarının takma isimleri bile (Melody, Mac, Kung Fu!) filmin masalsı ve absürt doğasına uygun bir mizah taşır.

House’u yalnızca komik bir korku filmi olarak görmek hata olur. Film aynı zamanda II. Dünya Savaşı sonrası Japon toplumunun travmasına dair alt metinler taşır. Kaybolan aileler, yalnızlık, savaşın açtığı psikolojik yaralar… Halanın hikâyesi bu karanlık arka planı ustalıkla taşır.

Eğer geleneksel korku filmlerinden sıkıldıysan, yaratıcı estetik ve delicesine özgün sinema dili hoşuna gidiyorsa, House tam sana göre. Kendini gerçeküstü bir çılgınlığa bırak ve bu tuhaf evin kapısından içeri adım at.


30 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Sinister Serisi

 Herkese merhabalar efenim,

Korku sinemasında birçok “evde geçen lanetli hikâye” vardır, ama Sinister serisi (2012 – 2015), bu türün en ürkütücü örneklerinden biri olarak öne çıkar. Scott Derrickson’un yönettiği ilk film ve Ciarán Foy’un devam ettirdiği ikinci film, sadece jump scare’larla değil, ruhsal bir karanlığı izleyicinin içine işlemesiyle hatırlanır.
Seri, sadece bir katilin değil, bir varlığın — Bughuul’un — izini sürer.

İlk filmde başrolde Ethan Hawke’ı, yani gerilim romanlarıyla ünlü yazar Ellison Oswalt’ı izleriz. Ellison, yeni kitabı için ilham bulmak amacıyla bir ailenin gizemli şekilde öldürüldüğü eve taşınır. Ancak tavan arasında bulduğu 8 mm’lik film makaraları, onu yavaş yavaş akıl sağlığını yitirdiği bir kabusun içine çeker.

Bu filmler, farklı ailelerin evlerinde işlenen cinayetleri göstermektedir. Ancak hepsinde ortak bir detay vardır: her görüntünün sonunda, bir çocuğun kaybolduğu görülür.
Kısa sürede Ellison, bu cinayetlerin ardında Bughuul adında antik bir iblisin olduğunu keşfeder. Bu varlık, çocukların ruhlarıyla beslenir — ve filmler aracılığıyla bir evden diğerine bulaşır.

Gaspar Noé’nin psikedelik vizyonuna benzer bir biçimde, Sinister da görsel anlamda rahatsız edici bir estetik sunar. Super 8 filmlerinin o solgun, titrek dokusu izleyiciye neredeyse fiziksel bir rahatsızlık verir.

Sinister, ses tasarımıyla da türünün en güçlü örneklerinden biridir. Arka plandaki düşük frekanslı uğultular, Bughuul’ün varlığını sürekli hissettirir. Film boyunca karakter kadar izleyici de bu lanetin içine çekilir.

İkinci filmde hikâye, Ellison’un olaylarından sonra başka bir aileye odaklanır. Courtney Collins (Shannyn Sossamon), ikiz oğullarıyla birlikte şiddet dolu geçmişinden kaçarak ıssız bir eve taşınır. Ancak burası, Bughuul’ün musallat olduğu evlerden biridir.

Bu kez korku, çocukların gözünden anlatılır. Dylan adlı küçük çocuk, rüyalarında ölü çocuklarla iletişim kurar ve onlardan gelen “film izleme” davetleriyle karanlığın içine sürüklenir. Bu noktada film, ilkine göre daha duygusal bir tona bürünür: annelik, koruma içgüdüsü ve travma gibi temalar ön plana çıkar.

Ellison’un araştırmalarını sürdüren Yardımcı Şerif So & So, bu lanetin kökenini çözmeye çalışırken, Bughuul’ün artık sadece görüntülerde değil, çocukların zihninde de yaşadığını fark eder.


27 Ekim 2025 Pazartesi

Dram Filmi : Bir Cumhuriyet Şarkısı

 Herkese merhabalar efenim,

Dün çocuklarla sinema gününde bu filmi izledik 29 Ekim haftası sebebiyle.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”, yalnızca bir dönem filmi değil; bir milletin yeniden doğuşunun, inkılapların heyecanının ve çağdaşlaşma ideallerinin içten bir melodisi gibi işliyor kalbe. 

Film, Cumhuriyet’in ilk yıllarında müzikle aydınlanma sürecini anlatıyor. Batı müziği ile geleneksel Türk müziği arasında köprü kurmaya çalışan bir grup genç müzisyenin hikâyesi, o dönemin ideallerine, umutlarına ve çatışmalarına ayna tutuyor. Hikâyenin merkezinde ise sanatın dönüştürücü gücü ve özgürleşmenin melodisi var.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”, nostaljik bir film olmanın ötesinde, bugün hâlâ geçerli bir mesaj taşıyor: Sanat, bir ulusun kalp atışıdır. Cumhuriyet’in idealleri, sadece siyasetle değil, müzikle, eğitimle, kültürle yaşar. Film, bu duyguyu seyircinin kalbine işliyor; izleyen herkesin içinde bir “Cumhuriyet melodisi” yankılanıyor.

Oyuncu kadrosu da dolu dolu bir film tanımadığım tek bir isim dahi yoktu.Adnan Saygun'nun o ilk ve ölümsüz eseri olan Özsoy Operasının yapılma aşamalarını çok güzel ve duygulu bir şekilde anlatan harika bir dram filmi diyebilirim.Ertan Sabanın kendisi de göçmen olduğu için çok iyi bir Atatürk olmuş.Konuşması ve bakışıyla birebir yansıttığını düşünüyorum.



26 Ekim 2025 Pazar

Kişisel - Blogum 12 Yaşında !

 Herkese merhabalar efenim,

Zaman hızlıca akıp giderken blogum 12.yaşı için her yıl yaptığım geleneksel kutlamayı ve değerlendirmeyi yapmayı unutmuşum.Şimdi blog yazısını yazınca yapmadığımı hatırladım açıkçası.1 ay geriden yapmış olucam ama yine de geleneksel olduğu için yapalım istiyorum.Bu blog benim çocuğum gibi resmen 12 yaşında kocaman bir çocuğum var diyebilirim.Dile sığmayan 12 yıl !

Peki bu yıl hayatımda neler oldu neler yaptım biraz bundan bahsedeyim , yılın küçük bir özetini geçeyim istiyorum.

1-Amasya Köseler Doğa Gezisi


2-İlk Üniversite Gezim : Ankara - Eskişehir


3-Karadeniz Kitap Fuarı ve Ahmet Ümit İle Tanışma


4-Cadılar Bayramı Punch Atölyesine Katıldım


5-Anya Şef İle Meze Workshobuna katıldım


6-GAP Turuna katıldım ( Gaziantep,Şanlıurfa,Mardin,Diyarbakır)


7- Gürcistan Tiflise gittim


8- Balkanlar Turuna Katıldım (Belgrad,Saraybosna,Karadağ,Arnavutluk,Makedonya)


9-Antalya Olimpos Gezisine katıldım


10-Antalya Otel Tatili



11-Giresun Mavigöl Turu


12-Bilim Kurgu Kulübünde FRP Oyun gecelerine katıldım


13-Pilatese başladım

















Kitap - Bi Dünya Kitap Kulübü İle Ekim Ayı Kitabı Sonra Gözler Görür Hikmet Hükmenoğlu

 Herkese merhabalar efenim,

Çağdaş Türk edebiyatının dikkat çeken isimlerinden Hikmet Hükmenoğlu, kurgularındaki yenilikçi yaklaşımı ve karakter derinliğiyle tanınıyor. Sonra Gözler Görür, yazarın edebiyat dünyasındaki kendine has sesini ortaya koyduğu eserlerinden biri. Roman, hem bireysel hem de toplumsal sorgulamalarla örülü, düşündürücü ve sürükleyici bir anlatı sunuyor.

Roman, bir yandan bireylerin kişisel hikâyelerine odaklanırken, diğer yandan hayatın belirsizliklerini, insanların içsel hesaplaşmalarını ve toplumsal dinamikleri gözler önüne seriyor. Karakterlerin yaşadığı ikilemler, geçmişin gölgeleri ve geleceğe dair umutlar; anlatının omurgasını oluşturuyor.

Kitap boyunca “gerçek” ile “algı” arasındaki sınırlar sık sık bulanıklaşıyor. Bu da okura hem karakterlerin iç dünyasını keşfetme imkânı tanıyor hem de insanın kendi hayatına dair sorular sormasına yol açıyor.

Sonra Gözler Görür, yalnızca bir roman değil; aynı zamanda insan ruhuna tutulan bir ayna. Hikmet Hükmenoğlu, bu eserinde hem bireysel hem toplumsal düzeyde güçlü bir sorgulama yapıyor. Okurunu düşündüren, sarsan ve kalıcı izler bırakan bir kitap arıyorsanız, bu roman mutlaka okunmalı.


Kitap - Bi Dünya Kitap Grubu İle Kasım Ayı Kitabı Malma İstasyonu Alex Schulman

 Herkese merhabalar efenim, İsveçli yazar Alex Schulman, çağdaş İskandinav edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olarak son yıllarda büyü...