Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2025 Cumartesi

Romantik Film : Champagne Problems

 Herkese merhabalar efenim,

Noel öncesi Paris'e, prestijli şampanya markası Chateau Cassell'i satın almak üzere gönderilen Amerikalı genç yönetici ve işkolik Sydney Price'ın hikâyesi etrafında dönüyor. Nadir bir izin akşamında bir kitapçıya uğrayan Sydney, orada şık giyimli, son derece “Parisli” bir adam olan Henri Cassell ile tanışır.

27 Kasım 2025 Perşembe

Fantastik Film : Some Day With Someone

 Herkese merhabalar efenim,

Aynı Dün, bir zaman döngüsünde sıkışıp kalan bir kadının hikayesini konu ediyor. Genç bir kadın, kendisini paramparça olmuş hayatının parçalarına tekrar tekrar fırlatan bir zaman döngüsüne hapsolmuş halde bulur. Kaçmak için geçmişinin enkazıyla yüzleşmeli ve bir çıkış yolu aramalıdır. Her döngü onu kurtuluşun anahtarına bir adım daha yaklaştırırken, aynı zamanda varoluşunun en acı dolu anlarıyla da yüzleştirir.



17 Kasım 2025 Pazartesi

Gerilim Filmi : Green Room

 Herkese merhabalar efenim,

Jeremy Saulnier’in yönetmenliğini üstlendiği Green Room, son yılların en sert, en gerçekçi ve en gerilim dolu hayatta kalma (survival thriller) filmlerinden biri olarak öne çıkıyor. 2015 yapımı film; kapana kısılma hissini, çaresizliği ve hayatta kalma dürtüsünü izleyicinin iliklerine kadar hissettiren, adeta nefes aldırmayan bir atmosfere sahip.

Başrollerde Anton Yelchin, Imogen Poots ve Patrick Stewart yer alıyor. Özellikle Stewart’ın alışılmışın dışında, soğukkanlı ve ürpertici performansı filmi çok daha çarpıcı hâle getiriyor.

Punk rock yapan genç bir müzik grubu, maddi olarak zor günler geçirmektedir. Turneleri kötü gidince, para kazanmak için Oregon kırsalında bulunan, ırkçı neo-Nazilerin takıldığı bir mekânda sahne almayı kabul ederler.

Konserden sonra kuliste eşyalarını toplayıp çıkmak üzereyken, yanlışlıkla bir cinayete tanık olurlar.

Bu olay, grubun hayatının tam anlamıyla altüst olmasına neden olur. Mekânın sahibi Darcy (Patrick Stewart) ve onun yönettiği aşırı radikal grup, dışarıya hiçbir bilginin sızmaması için müzisyenleri kuliste adeta rehine gibi kapatır.

İlerleyen dakikalarda yeşil oda (Green Room) artık bir sahne arkası olmaktan çıkar ve bir hayatta kalma savaşının merkezi hâline gelir. Müzisyenler, sınırlı imkânlarla, akıllarını kullanarak içeriden çıkmaya çalışır. Ancak dışarıda onları bekleyen tehlike sandıklarından çok daha büyüktür.

15 Kasım 2025 Cumartesi

Dram Filmi : Uykucu

 Herkese merhabalar efenim,

Yeni çıkan “Uykucu” filmi, aksiyon ve gerilimi psikolojik drama derinliğiyle birleştiren etkileyici bir ajan hikâyesi sunuyor. Başrollerde Elçin Sangu, “Saye” adlı karakteri; Çağatay Ulusoy ise “Ferman” karakterini canlandırıyor.

Film, “Masa” adlı gizli bir örgütte tetikçi olarak çalışan Ferman (Çağatay Ulusoy) etrafında şekilleniyor. Ferman, rutin görevlerinden birinde infaz için gönderildiği bir kadın olan Saye (Elçin Sangu) ile tanışır. Ancak Saye ile arasında beklenmedik bir yakınlık oluşur. Ferman, Saye’yi öldürmek yerine onu örgüte katmayı düşünür. Bu karar, her ikisi için de tehlikeli bir dönüm noktasıdır: sadakat, güven ve kimlik çatışmalarıyla dolu bir psikolojik ve aksiyon dolu mücadele başlar. 

Film, ajan dünyasının karanlık yüzünü, karakterlerin içsel çatışmalarını ve aşk ile görev arasındaki ince çizgiyi işliyor. 

7 Kasım 2025 Cuma

Fantastik Film : Frankenstein

 Herkese merhabalar efenim,

Guillermo del Toro’nun yönetmen koltuğunda oturduğu Frankenstein (2025), klasik bir eser olan Frankenstein; or, The Modern Prometheus’ın (1818) yeni bir sinema uyarlaması. Filmin başrollerinde ise Oscar Isaac (Dr. Victor Frankenstein) ve Jacob Elordi (Yaratık / Creature) yer alıyor. 

Film, temel olarak Mary Shelley’nin romanının ana hikâyesini izliyor: dahi ama kibirli bir bilim insanı olan Victor Frankenstein, yaşam yaratma deneyimine girer; yarattığı varlık ise hem yaratıcısı hem dünyası için yıkıcı sonuçlar doğurur.Del Toro bu klasik metni “yaratıcı ile yaratılmış arasındaki ilişki”, “baba-oğul dinamiği”, “yabancılaşma” gibi alt temalarla genişletiyor.Bu anlamda film sadece “canavar” teması üzerine değil, aynı zamanda varoluşsal sancılar üzerine de kurulmuş bir yapı sunuyor.

Gotik atmosferi, sanat tasarımı, oyunculukları ile sinemasında “görsel şölene” dönüşmüş bir Frankenstein yorumu olması.Eğer klasik Shelley romanına sadık, tamamen karanlık ve “korku” odaklı bir Frankenstein bekliyorsanız  film biraz daha duygusal/insani yönlere eğiliyor.

Frankenstein (2025), sinema dünyasının öne çıkan yapımlarından biri. Hem klasik edebi metne saygı gösterirken, hem de yönetmenin kendine özgü estetik ve anlatım tarzını taşıyor. Eğer gotik atmosfer, güçlü oyuncular ve “yaratımın bedeli” üzerine düşünmek hoşunuza gidiyorsa  bu filmi kaçırmamanızı öneririm.

4 Kasım 2025 Salı

Gerilim Filmi : Bring Her Back

 Herkese merhabalar efenim,

“Bring Her Back”, son dönemde psikolojik gerilim türünde dikkat çeken yapımlardan biri. Film, sadece bir kayıp vakasını değil, aynı zamanda insan zihninin bastırdığı acıların nasıl yeniden yüzeye çıkabileceğini de etkileyici bir biçimde anlatıyor. Yönetmen, izleyiciyi klasik bir “kayıp kişi” hikâyesine hazırlarken, yavaş yavaş bunun çok daha derin bir travma ve suçluluk öyküsüne dönüştüğünü hissettiriyor.

Film, kızını yıllar önce gizemli bir şekilde kaybeden bir annenin hikâyesini merkezine alıyor. Kadın, bir gün kızına tıpatıp benzeyen birini gördüğüne inanır. Bu andan itibaren gerçekle hayalin, geçmişle bugünün iç içe geçtiği bir arayış başlar. “Bring Her Back”, bu süreçte annenin zihinsel çöküşünü, bellek parçalanmasını ve bastırılmış anıların nasıl bir lanete dönüşebileceğini çarpıcı biçimde işler.

“Bring Her Back”, yüzeyde bir kayıp hikâyesi gibi görünse de, aslında travmanın, bastırılmış suçluluğun ve gerçeğin çarpıtılışının hikâyesi. Filmin temposu yavaş olsa da, atmosferik yapısı ve duygusal yoğunluğu sayesinde izleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakıyor. Gerilimi fiziksel değil, zihinsel düzlemde yaşatıyor.


3 Kasım 2025 Pazartesi

Gerilim Filmi : House

 Herkese merhabalar efenim,

Japon sinemasında korku denince akla genellikle hayalet hikâyeleri, kaygı dolu atmosferler ve yavaş yavaş tırmanan bir gerilim gelir. Fakat 1977 yapımı House (Hausu), tüm bu beklentileri paramparça eden, sinema tarihinde benzeri olmayan bir deneyim sunar. Yönetmen Nobuhiko Obayashi, henüz CGI kavramı ortada yokken, deneysel montajlar, teatral oyunculuklar, stop-motion efektler ve absürt mizahı korkuyla harmanlayarak izleyeni büyüleyen bir kabus masalı yaratmıştır.

Hikâye, okul tatilinde şehirden uzaklaşmak isteyen bir grup lise kızını takip eder. “Gorgeous” adlı karakterin halasının dağ evine gitmeleriyle masum bir tatil fikri kısa sürede tuhaflıklarla dolu bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür. Görünüşte sevimli olan bu ev, içindeki varlığın ruh ve bedenleri yutan karanlık bir tuzak haline gelir.

House’u diğer korku filmlerinden ayıran şey yalnızca hikâyesi değil; esas büyüleyici olan görsel dili. Renkli filtreler, grotesk animasyonlar, gerçeküstü sahneler ve rüya ile kabus arasındaki ince çizgide gidip gelen montajlar… Film, adeta izleyicinin bilinçaltını dürter ve “Bu gerçek mi, yoksa hayal mi?” sorusunu sürekli canlı tutar.

Bazen kasıtlı olarak komik, bazen rahatsız edici derecede tuhaf... Obayashi'nin genç kızlarının takma isimleri bile (Melody, Mac, Kung Fu!) filmin masalsı ve absürt doğasına uygun bir mizah taşır.

House’u yalnızca komik bir korku filmi olarak görmek hata olur. Film aynı zamanda II. Dünya Savaşı sonrası Japon toplumunun travmasına dair alt metinler taşır. Kaybolan aileler, yalnızlık, savaşın açtığı psikolojik yaralar… Halanın hikâyesi bu karanlık arka planı ustalıkla taşır.

Eğer geleneksel korku filmlerinden sıkıldıysan, yaratıcı estetik ve delicesine özgün sinema dili hoşuna gidiyorsa, House tam sana göre. Kendini gerçeküstü bir çılgınlığa bırak ve bu tuhaf evin kapısından içeri adım at.


30 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Sinister Serisi

 Herkese merhabalar efenim,

Korku sinemasında birçok “evde geçen lanetli hikâye” vardır, ama Sinister serisi (2012 – 2015), bu türün en ürkütücü örneklerinden biri olarak öne çıkar. Scott Derrickson’un yönettiği ilk film ve Ciarán Foy’un devam ettirdiği ikinci film, sadece jump scare’larla değil, ruhsal bir karanlığı izleyicinin içine işlemesiyle hatırlanır.
Seri, sadece bir katilin değil, bir varlığın — Bughuul’un — izini sürer.

İlk filmde başrolde Ethan Hawke’ı, yani gerilim romanlarıyla ünlü yazar Ellison Oswalt’ı izleriz. Ellison, yeni kitabı için ilham bulmak amacıyla bir ailenin gizemli şekilde öldürüldüğü eve taşınır. Ancak tavan arasında bulduğu 8 mm’lik film makaraları, onu yavaş yavaş akıl sağlığını yitirdiği bir kabusun içine çeker.

Bu filmler, farklı ailelerin evlerinde işlenen cinayetleri göstermektedir. Ancak hepsinde ortak bir detay vardır: her görüntünün sonunda, bir çocuğun kaybolduğu görülür.
Kısa sürede Ellison, bu cinayetlerin ardında Bughuul adında antik bir iblisin olduğunu keşfeder. Bu varlık, çocukların ruhlarıyla beslenir — ve filmler aracılığıyla bir evden diğerine bulaşır.

Gaspar Noé’nin psikedelik vizyonuna benzer bir biçimde, Sinister da görsel anlamda rahatsız edici bir estetik sunar. Super 8 filmlerinin o solgun, titrek dokusu izleyiciye neredeyse fiziksel bir rahatsızlık verir.

Sinister, ses tasarımıyla da türünün en güçlü örneklerinden biridir. Arka plandaki düşük frekanslı uğultular, Bughuul’ün varlığını sürekli hissettirir. Film boyunca karakter kadar izleyici de bu lanetin içine çekilir.

İkinci filmde hikâye, Ellison’un olaylarından sonra başka bir aileye odaklanır. Courtney Collins (Shannyn Sossamon), ikiz oğullarıyla birlikte şiddet dolu geçmişinden kaçarak ıssız bir eve taşınır. Ancak burası, Bughuul’ün musallat olduğu evlerden biridir.

Bu kez korku, çocukların gözünden anlatılır. Dylan adlı küçük çocuk, rüyalarında ölü çocuklarla iletişim kurar ve onlardan gelen “film izleme” davetleriyle karanlığın içine sürüklenir. Bu noktada film, ilkine göre daha duygusal bir tona bürünür: annelik, koruma içgüdüsü ve travma gibi temalar ön plana çıkar.

Ellison’un araştırmalarını sürdüren Yardımcı Şerif So & So, bu lanetin kökenini çözmeye çalışırken, Bughuul’ün artık sadece görüntülerde değil, çocukların zihninde de yaşadığını fark eder.


27 Ekim 2025 Pazartesi

Dram Filmi : Bir Cumhuriyet Şarkısı

 Herkese merhabalar efenim,

Dün çocuklarla sinema gününde bu filmi izledik 29 Ekim haftası sebebiyle.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”, yalnızca bir dönem filmi değil; bir milletin yeniden doğuşunun, inkılapların heyecanının ve çağdaşlaşma ideallerinin içten bir melodisi gibi işliyor kalbe. 

Film, Cumhuriyet’in ilk yıllarında müzikle aydınlanma sürecini anlatıyor. Batı müziği ile geleneksel Türk müziği arasında köprü kurmaya çalışan bir grup genç müzisyenin hikâyesi, o dönemin ideallerine, umutlarına ve çatışmalarına ayna tutuyor. Hikâyenin merkezinde ise sanatın dönüştürücü gücü ve özgürleşmenin melodisi var.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”, nostaljik bir film olmanın ötesinde, bugün hâlâ geçerli bir mesaj taşıyor: Sanat, bir ulusun kalp atışıdır. Cumhuriyet’in idealleri, sadece siyasetle değil, müzikle, eğitimle, kültürle yaşar. Film, bu duyguyu seyircinin kalbine işliyor; izleyen herkesin içinde bir “Cumhuriyet melodisi” yankılanıyor.

Oyuncu kadrosu da dolu dolu bir film tanımadığım tek bir isim dahi yoktu.Adnan Saygun'nun o ilk ve ölümsüz eseri olan Özsoy Operasının yapılma aşamalarını çok güzel ve duygulu bir şekilde anlatan harika bir dram filmi diyebilirim.Ertan Sabanın kendisi de göçmen olduğu için çok iyi bir Atatürk olmuş.Konuşması ve bakışıyla birebir yansıttığını düşünüyorum.



23 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Enter The Void

 Herkese merhabalar efenim,

Film, Tokyo’da yaşayan genç bir Amerikalı olan Oscar’ın hikayesini anlatır. Oscar, kız kardeşi Linda ile birlikte zor bir çocukluk geçirmiş, hayatını uyuşturucu ticaretiyle sürdürmektedir. Bir polis baskını sırasında vurularak öldürülür. Ancak hikâye burada bitmez — tam tersine, asıl şimdi başlar.

Oscar’ın ruhu bedeninden ayrılır ve Tokyo’nun neon ışıkları arasında dolaşmaya başlar. Kendi ölümünü, geçmişini ve kardeşinin kaderini yukarıdan, adeta bir gözlemci gibi izler. Gaspar Noé, bu ruhani yolculuğu hem görsel hem de duygusal anlamda büyüleyici bir şekilde işler.

“Enter The Void”, sinemanın sınırlarını zorlayan bir yapım. Neredeyse tamamı birinci şahıs bakış açısından anlatılıyor; yani seyirci, Oscar’ın gözlerinden dünyayı görüyor. Filmin kamerası adeta ruh gibi süzülüyor — duvarların, tavanların, şehir ışıklarının arasından kayıp gidiyor.

Gaspar Noé’nin bu filmde kullandığı floresan renk paleti, psikedelik geçişler ve uzun plan sekanslar, izleyiciyi hipnotize eder nitelikte. Tokyo’nun gece hayatı, rüya ile kabus arasında gidip gelen bir atmosferle resmediliyor.

“Enter The Void” yalnızca ölüm sonrası yaşamı değil, aynı zamanda varoluşun döngüsünü de sorguluyor. Film, Tibet’in “Ölüler Kitabı”ndan esinlenerek ruhun ölümden sonra geçirdiği aşamaları sinematik bir dile dönüştürüyor.

Gaspar Noé, ölümün bir son değil, bir geçiş olduğunu; her ruhun tekrar tekrar doğabileceğini anlatıyor.

Gaspar Noé’nin “Enter The Void”i, bir filmden çok bir ruhani deneyim. Görsel olarak büyüleyici, felsefi olarak sarsıcı ve duygusal olarak derin. İzlerken kayboluyor, bittiğinde yeniden doğuyorsunuz.






21 Ekim 2025 Salı

Gerilim Filmi : The Green Inferno

 Herkese merhabalar efenim,

Eli Roth’un 2013 yapımı The Green Inferno filmi, klasik korku sinemasına modern bir bakış getiriyor. Ancak bu film yalnızca vahşet sahneleriyle değil, aynı zamanda insanın “iyilik yapma” adı altında doğaya ve kültürlere nasıl zarar verebildiğini sorgulamasıyla da dikkat çekiyor.

Film, çevreci bir öğrenci grubu olan Justine ve arkadaşlarının Amazon Ormanları’na gidip bir şirketin ormanları yok etmesini protesto etmesiyle başlıyor. Fakat işler planlandığı gibi gitmiyor; dönüş yolunda uçakları düşüyor ve kendilerini yerli bir kabile tarafından esir alınmış halde buluyorlar. “Kurtarılmayı beklerken” aslında kendi medeniyetlerinin gerçek yüzüyle ve doğanın acımasız adaletiyle yüzleşiyorlar.

Eli Roth, Hostel serisinden tanıdığımız bir isim. Onun tarzı; rahatsız edici, mide bulandırıcı ama bir o kadar da düşündürücü sahnelerle doludur. The Green Inferno da bu anlamda tam bir Roth imzası taşır. Filmin şiddet dozu yüksek, bazı sahneler izleyiciyi yerinden zıplatacak kadar rahatsız edici. Ancak bu şiddet, sırf korkutmak için değil; izleyiciyi “medeniyet” kavramını sorgulamaya itmek için kullanılıyor.

Filmin alt metninde güçlü bir mesaj var: Aktivizm ve sosyal medya çağında, bazen neyi neden yaptığımızı unutabiliyoruz. Filmdeki öğrenciler doğayı koruma amacıyla yola çıkıyor ama hiçbirini gerçekten anlamıyorlar. Eli Roth burada ironik bir şekilde “iyi niyetli cehalet” eleştirisi yapıyor.

Amazon ormanlarının içinde çekilen film, doğanın güzelliğini ve tehlikesini aynı anda sunuyor. Canlı renkler, nemli atmosfer ve yerli kabilelerin detaylı kostümleri, filmin gerçeklik hissini artırıyor. Görsel olarak hem büyüleyici hem de tedirgin edici bir deneyim.

The Green Inferno, her izleyiciye hitap eden bir film değil. Şiddet ve gore (aşırı kanlı sahneler) türünü sevmeyenler için oldukça ağır olabilir. Ancak kültürel eleştirilerden, psikolojik korkudan ve çarpıcı görsellerden hoşlanan sinemaseverler için oldukça güçlü bir yapım.

The Green Inferno, yalnızca bir korku filmi değil; modern dünyanın ikiyüzlülüğünü tokat gibi yüzümüze vuran bir hikâye. Eli Roth, “korkunç olan şey gerçekten kabile mi, yoksa biz miyiz?” sorusunu ustalıkla izleyicinin zihnine kazıyor.

20 Ekim 2025 Pazartesi

Gerilim Filmi : The Taking Of Deborah Logan

 Herkese merhabalar efenim,

Korku türü içinde belgesel tarzında çekilen filmler, izleyiciyi gerçeklik hissiyle daha derinden sarsar. The Taking of Deborah Logan da tam olarak bu türde bir film. 2014 yapımı bu found-footage (buluntu film) tarzındaki yapım, ilk başta Alzheimer hastalığı üzerine hazırlanan bir belgesel gibi görünürken kısa sürede şeytani bir kabusa dönüşüyor.

Film, bir grup üniversite öğrencisinin Alzheimer hastalığı üzerine tez hazırlamak için yaşlı bir kadını, Deborah Logan’ı, ve kızını filme almasıyla başlıyor. Deborah, başlarda sıradan bir yaşlı kadın gibi görünür; zaman zaman hafıza kayıpları yaşasa da genel olarak sakindir.

Ancak çekimler ilerledikçe garip olaylar yaşanmaya başlar. Eşyalar kendi kendine hareket eder, Deborah geceleri tuhaf sesler çıkarır, garip semboller çizer. Kamera kayıtları ilerledikçe, bunların sadece bir hastalık belirtisi değil, karanlık bir varlığın etkisi olduğu anlaşılır.

Deborah’nın geçmişine indikçe, yıllar önce kasabada kaybolan bir çocuğun hikâyesi ve karanlık bir ritüel ortaya çıkar. Alzheimer ile şeytani bir varlığın ele geçirmesi arasındaki sınır gittikçe bulanıklaşır.

Film, Paranormal Activity veya The Blair Witch Project gibi buluntu film tarzını kullanıyor. Kameranın titrek görüntüleri, ışıkların aniden kesilmesi, gece görüş sahneleri… Tüm bu unsurlar, izleyiciye “gerçek bir olayı izliyormuşsunuz” hissini yaşatıyor.

Ayrıca film, şeytan çıkarma temasını klasik Hollywood klişelerinden uzak, soğukkanlı ve doğal bir şekilde işliyor. Ne kadar inandırıcıysa, o kadar korkunç hale geliyor.

The Taking of Deborah Logan, hem psikolojik hem de doğaüstü korku türünü ustaca harmanlıyor. Gerçekliğe yakın çekim tarzı, oyunculukların inandırıcılığı ve Alzheimer temasının derinliği, filmi sıradan korku yapımlarından ayırıyor.

16 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : The Woman In The Cabin 10

 Herkese merhabalar efenim,

Korku ve gerilim türünü sevenler için The Woman in the Cabin 10, bir cruise gemisinde geçen gizem dolu atmosferiyle izleyiciyi içine çeken bir film. Ruth Ware’in aynı adlı çok satan romanından uyarlanan yapım, seyirciyi “kime güvenebilirim?” sorusuyla baş başa bırakıyor. Psikolojik gerilim severlerin radarına girmesi gereken bir film.

Filmin ana karakteri Lo Blacklock, bir seyahat dergisi için çalışan genç bir gazetecidir. Prestijli bir cruise gemisinin açılış seyahatine katılır. Gemi, lüks odalar, seçkin konuklar ve kusursuz bir atmosferle doludur. Ancak her şey, Lo’nun yan kabinde bir kadının denize atıldığını görmesiyle değişir.

Lo, olayı yetkililere bildirir ama kimse ona inanmaz. Çünkü gemideki “Kabin 10” resmi listelere göre boş görünmektedir. Böylece Lo, hem kendi akıl sağlığını hem de gerçekleri sorguladığı bir çıkmazın içine sürüklenir.

Film, klasik bir “kapalı mekân gerilimi” örneği. Tıpkı Gone Girl ya da The Girl on the Train gibi, izleyiciyi karakterin zihninin içine hapseder. Deniz ortasında, hiçbir yere kaçamama hissi, klostrofobik bir atmosfer yaratır.

Gemi, adeta Lo’nun zihninin bir yansıması gibidir: parıltılı ama içinde karanlık sırlar saklıdır. Kamera açıları, titrek sahneler ve yankılanan ses efektleri, izleyicinin sürekli tedirgin hissetmesini sağlar.

The Woman in the Cabin 10, temposu zaman zaman yavaşlasa da, atmosferik gerilimi ve gizemli anlatımıyla izleyiciyi diken üstünde tutmayı başarıyor. Özellikle deniz, karanlık ve psikolojik temalarla örülmüş hikâyeleri sevenler için birebir.



14 Ekim 2025 Salı

Gerilim Filmi : Longlegs

 Herkese merhabalar efenim,

2024’ün en çok konuşulan korku filmlerinden biri olan Longlegs, türün hayranlarını derinden sarsmayı başardı. Osgood Perkins’in yazıp yönettiği film, klasik şeytan temalı hikâyeleri yeni bir üslupla ele alıyor ve seyirciyi rahatsız edici derecede karanlık bir dünyanın içine çekiyor. Başrollerinde Maika Monroe ve Nicolas Cage yer alıyor. Özellikle Cage’in ürpertici performansı, uzun süre hafızalardan silinmeyecek türden.

Film, FBI ajanı Lee Harker’ın (Maika Monroe) gizemli bir seri cinayet vakasını araştırmasıyla başlıyor. Cinayetlerin arkasında, “Longlegs” kod adlı bir figür vardır. Zamanla Harker, bu davanın sıradan bir katilin işi olmadığını; doğaüstü güçlerin ve karanlık bir lanetin de işin içinde olduğunu fark eder. Cinayetlerin kurbanlarıyla kendisi arasında beklenmedik bir bağ ortaya çıkınca, gerçekler hem karakter hem de izleyici için tüyler ürpertici bir hâl alır.

Film, hızlı tempolu jumpscare’lerden ziyade, yavaş yanan bir korku anlayışını benimsemiş. Gerilim, olayların çözülmesiyle değil, çözülmemesiyle büyüyor. Özellikle ikinci yarıdaki mistik göndermeler ve sembolik detaylar (ayna sahneleri, çocukluk temaları, numerolojik kodlar vb.) filmi sıradan bir “seri katil hikâyesi” olmaktan çıkarıp, neredeyse şeytani bir masala dönüştürüyor.

Longlegs, sıradan korku klişelerinden uzak durarak, seyirciye bir kabus gibi çöken rahatsız edici bir deneyim sunuyor. Kimi izleyici için temposu yavaş ve sembolik dili yorucu olabilir; ancak atmosferik korkuyu sevenler için yılın en başarılı yapımlarından biri olduğu kesin.


9 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Heretic

Herkese merhabalar efenim,

Korku türü sinemada yalnızca kan ve vahşetle değil, izleyicinin zihnini sarsan psikolojik temalarla da güçlü bir yer edinmiştir. 2024 yılında vizyona giren Heretic, bu çizgide ilerleyen yapımlardan biri. Film, dini inanç, suçluluk ve insan psikolojisinin en karanlık köşelerini sorgulayan gerilim dolu bir hikâye sunuyor.

Heretic, iki genç Mormon misyonerinin sıradan gibi görünen bir ev ziyaretiyle başlar. Kadın karakterler, dini inançlarını paylaşmak için kapısını çaldıkları bir adamla karşılaştıklarında işler kısa sürede beklenmedik bir hâl alır. Ev sahibi, onların masumiyetini ve inançlarını sorgulayan tehlikeli bir “zihinsel oyun”un içine sürükler. Basit bir sohbet, zamanla varoluşsal bir yüzleşmeye ve korku dolu bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür.

Filmin en dikkat çekici yönlerinden biri atmosferi. Loş ışık, uzun diyalog sahneleri ve gerilimi adım adım yükselten sessizlik, klasik korku klişelerinden uzaklaşıyor. Kanlı sahneler yerine zihinsel baskıya ve karakterlerin çatışmasına odaklanıyor.

Heretic, sadece korkutmak için değil, sorgulatmak için de yapılmış bir film. İnanç, özgürlük ve korku arasındaki ince çizgiyi ustalıkla işleyerek izleyiciyi diken üstünde tutuyor. Eğer derinlikli bir gerilim filmi arıyorsanız, Heretic mutlaka izlenecekler listenizde olmalı.



2 Ekim 2025 Perşembe

Korku Filmi : Last Shift

 Herkese merhabalar efenim,

Hoşgeldin Ekim ! Biliyorsunuz ki Ekim ayı demek korku ayı demek.Benim en sevdiğim aylardandır.31 Ekim Cadılar Bayramına kadar sevdiceğimle izlemediğimiz korku filmlerini izlicez.Aslında her sene yalnız başıma yaptığım geleneksel bir Buse aktivitesidir bu ama bu sefer benimle aynı tarz şeylerden hoşlanan biri buldum ve birlikte yapmaya karar verdik.

Filmleri ınstagramda gördüğümüz bir film takvimine göre seçiyoruz.

Korku sineması severlerin dikkatini çeken Last Shift (Son Vardiya), tek mekânda geçen ve gerilimi adım adım tırmandıran yapısıyla öne çıkan filmlerden biri. 2014 yapımı bu film, yönetmen Anthony DiBlasi’nin ustalıkla işlediği atmosferi ve rahatsız edici sahneleriyle psikolojik gerilim ile doğaüstü korkuyu harmanlıyor.

Film, polis akademisinden yeni mezun olan genç memur Jessica Loren’in ilk görevine odaklanıyor. Loren, kapanmak üzere olan eski bir polis karakolunda son nöbetini tutmakla görevlendirilir. Ancak gece ilerledikçe karakolda yalnız olmadığını, geçmişte işlenen korkunç suçların ve tarikat üyelerinin hâlâ gölgelerde varlığını sürdürdüğünü fark eder. Sessizliği bozan tuhaf sesler, aniden beliren hayaletler ve karanlık koridorlar, onun gerçeklik algısını altüst eder.

Last Shift, düşük bütçeli olmasına rağmen gerilim dolu atmosferi ve beklenmedik anlarda yükselen korku öğeleriyle övgü topladı. Özellikle tek mekânlı korku filmlerini sevenler için etkileyici bir örnek. Ayrıca film, izleyicinin aklında “acaba gerçekten yalnız mıyım?” sorusunu bırakıyor.

 Eğer jumpscare’lerin ötesinde rahatsız edici bir atmosfer, tarikat hikâyeleri ve psikolojik gerilim arıyorsanız Last Shift mutlaka izlenmesi gereken bir korku filmi. Kapanmakta olan bir karakolda geçirilen tek bir gece, kabuslara davetiye çıkarıyor.





15 Eylül 2025 Pazartesi

Gizem Filmi : Thursday Murder Club

 Herkese merhabalar efenim,

Kriminal romanların usta ismi Richard Osman’ın dünya çapında ses getiren kitabı Thursday Murder Club sonunda beyazperdeye uyarlanıyor. Polisiye meraklılarının uzun zamandır beklediği bu film, hem sıradışı karakterleri hem de zekice kurgulanmış hikâyesiyle dikkat çekiyor.

Film, İngiltere’nin sakin bir emekliler köyünde yaşayan dört arkadaşın hikâyesini anlatıyor. Perşembe günleri bir araya gelerek eski, çözülememiş cinayet dosyalarını inceleyen bu grup, kendilerini bir anda gerçek bir cinayetin tam ortasında buluyor. Emeklilik günlerini bulmaca çözmekle geçirmeyi planlayan bu karakterler, keskin zekâları ve hayat tecrübeleriyle profesyonel dedektiflere taş çıkartıyor.

Eğer polisiye türünü seviyor, fakat alışılmışın dışında bir atmosfer arıyorsanız Thursday Murder Club tam size göre bir film. Hem kahkaha atacağınız hem de “katil kim?” sorusuna odaklanacağınız bu yapım, yılın en keyifli polisiye uyarlamalarından biri olmaya aday.


4 Eylül 2025 Perşembe

Romantik Film : Love Untangled

 Herkese merhabalar efenim,

Park Se-ri adlı lise öğrencisi yaygın olarak beğenilmeyen kıvırcık saçları nedeniyle kendini yetersiz hisseder. Aklındaki tek şey; hayran olduğu Kim Hyeon’a duygularını itiraf edebilmek. Bu uğurda "Seoul Magic Hair Straightening" adlı düzleştirici işlemi yaptırmayı bile düşünür.

Film, Se-ri'nin Yoon-seok’a olan hislerini fark etmesiyle ilerler. Ancak Yoon-seok’un ailesindeki krizler nedeniyle ilişkileri zorlanır ve Se-ri, onu serbest bırakmak adına kendi içinde zor bir karar alır.

Lise sonrası zaman diliminde, Se-ri tam umudunu yitirmişken, arkadaşlarının düzenlediği bir çöpçatanlıkta karşısına çıkansa… Yoon-seok olur. Aralarında geçmişin yanlış anlaşılmaları çözülür ve umut dolu bir yeniden kavuşmayla film sıcak bir şekilde sonlanır.


2 Eylül 2025 Salı

Gerilim Filmi : Weapons

Herkese merhabalar efenim,

Zach Cregger’in ikinci korku-gerilim filmi Weapons, özgün anlatımı ve çarpıcı görselliğiyle yaz sezonunun en güçlü yapımlarından biri olarak öne çıkıyor. Warner Bros., New Line ve Subconscious ortak yapımı olan film; 8 Ağustos 2025’te vizyona girdi ve kısa sürede izleyiciyi büyüleyen bir başarı elde etti.

Küçük bir kasabada, aynı sınıfa ait çocuklardan 17’si, gece tam olarak 2:17'de esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur—tek çocuk Alex Lilly ise geride kalır. Film, farklı karakterlerin bakış açılarından bu gizemi parça parça aktararak, sürükleyici ve çok katmanlı bir anlatı sunuyor.

Weapons, her biri farklı karakterin perspektifinden anlatılan bölümlerden oluşuyor: Justine (öğretmen), Archer (babalarından biri), Paul (polis), James (mafya vari bir gözlemci), Marcus (okul müdürü) ve Alex (kurtulan çocuk) gibi. Bu yaklaşım, izleyiciyi sürekli yeniden düşünmeye ve kahramanlarla birlikte parçaları birleştirmeye davet ediyor.

Weapons, 2025’in kaçırılmaması gereken bir korku-gerilim filmi. Sırlarla dolu kasabanın çöküşünü, kaçınılmaz bir çekimle izletiyor.



1 Eylül 2025 Pazartesi

Romantik Film : My Oxford Year

 Herkese merhabalar efenim,

Film, hırslı ve başarılı bir Amerikalı genç kadın olan Ella Durran’ın Oxford Üniversitesi’nde burs kazanmasıyla başlıyor. Ella, kariyer basamaklarını hızla çıkmak isteyen bir politik danışmandır; Oxford yılı ise onun için sadece CV’sine eklenecek değerli bir deneyimdir. Ancak hayatın planladığı sürprizler, onun beklentilerini altüst eder.

Ella, Oxford’da Jamie Davenport adında zeki, karizmatik ama aynı zamanda sakladığı bir sırrı olan bir adamla tanışır. Bu karşılaşma, onun sadece aşkı değil aynı zamanda hayatın anlamını da sorgulamasına neden olur. Film, hayallerin peşinde koşmakla kalbin sesini dinlemek arasındaki ince çizgide ilerlerken izleyiciye “gerçek başarı nedir?” sorusunu sorduruyor.

My Oxford Year tam size göre. Hem ilham verici hem de duygusal bir hikâye arayan izleyiciler için kaçırılmaması gereken bir film



Kitap - Öğretmen Freida Mcfadden

 Herkese merhabalar efenim, Bir lisede öğretmen olarak göreve başlayan başkahraman, ilk bakışta sıradan bir eğitimci gibi görünse de okulun ...