23 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Enter The Void

 Herkese merhabalar efenim,

Film, Tokyo’da yaşayan genç bir Amerikalı olan Oscar’ın hikayesini anlatır. Oscar, kız kardeşi Linda ile birlikte zor bir çocukluk geçirmiş, hayatını uyuşturucu ticaretiyle sürdürmektedir. Bir polis baskını sırasında vurularak öldürülür. Ancak hikâye burada bitmez — tam tersine, asıl şimdi başlar.

Oscar’ın ruhu bedeninden ayrılır ve Tokyo’nun neon ışıkları arasında dolaşmaya başlar. Kendi ölümünü, geçmişini ve kardeşinin kaderini yukarıdan, adeta bir gözlemci gibi izler. Gaspar Noé, bu ruhani yolculuğu hem görsel hem de duygusal anlamda büyüleyici bir şekilde işler.

“Enter The Void”, sinemanın sınırlarını zorlayan bir yapım. Neredeyse tamamı birinci şahıs bakış açısından anlatılıyor; yani seyirci, Oscar’ın gözlerinden dünyayı görüyor. Filmin kamerası adeta ruh gibi süzülüyor — duvarların, tavanların, şehir ışıklarının arasından kayıp gidiyor.

Gaspar Noé’nin bu filmde kullandığı floresan renk paleti, psikedelik geçişler ve uzun plan sekanslar, izleyiciyi hipnotize eder nitelikte. Tokyo’nun gece hayatı, rüya ile kabus arasında gidip gelen bir atmosferle resmediliyor.

“Enter The Void” yalnızca ölüm sonrası yaşamı değil, aynı zamanda varoluşun döngüsünü de sorguluyor. Film, Tibet’in “Ölüler Kitabı”ndan esinlenerek ruhun ölümden sonra geçirdiği aşamaları sinematik bir dile dönüştürüyor.

Gaspar Noé, ölümün bir son değil, bir geçiş olduğunu; her ruhun tekrar tekrar doğabileceğini anlatıyor.

Gaspar Noé’nin “Enter The Void”i, bir filmden çok bir ruhani deneyim. Görsel olarak büyüleyici, felsefi olarak sarsıcı ve duygusal olarak derin. İzlerken kayboluyor, bittiğinde yeniden doğuyorsunuz.






22 Ekim 2025 Çarşamba

Kitap - Billy Milligan'ın Zihinleri Daniel Keyes

 Herkese merhabalar efenim,

1977 yılında ABD’nin Ohio eyaletinde, Billy Milligan ismindeki bir adam, üç kadına tecavüz etmekle suçlanır. Ancak olaylar ilerledikçe Milligan’ın zihninde bir değil, tam 24 farklı kişiliğin olduğu ortaya çıkar. Savunma avukatları, Billy’nin bu suçları işlerken başka bir kimliğe büründüğünü ve yaptıklarının farkında olmadığını öne sürer. Bu savunma, hukuk tarihine geçen bir ilke imza atar ve Billy Milligan, akıl hastanesine yatırılan ilk sanık olur.

Kitap boyunca Billy’nin zihninde yaşayan farklı kişiliklerle tanışıyoruz:

Arthur: İngiliz aksanıyla konuşan, mantıklı ve zeki bir kişilik.

Ragen: Sırp kökenli, şiddete meyilli, güçlü bir figür.

Adalana: Utangaç, içine kapanık bir genç kız.

Tommy, Allen, Christene, Shawn ve daha birçok farklı kişilik, Billy’nin zihninde yaşamaktadır.

Daniel Keyes, psikolojik rahatsızlıkları yalnızca bir suç unsuru olarak değil, insan psikolojisinin derinliklerine inerek anlatıyor. Kitap boyunca Billy’nin çocukluk travmaları, psikiyatri kliniklerinde geçirdiği zamanlar ve hukuk süreci detaylı bir şekilde ele alınıyor.



21 Ekim 2025 Salı

Gerilim Filmi : The Green Inferno

 Herkese merhabalar efenim,

Eli Roth’un 2013 yapımı The Green Inferno filmi, klasik korku sinemasına modern bir bakış getiriyor. Ancak bu film yalnızca vahşet sahneleriyle değil, aynı zamanda insanın “iyilik yapma” adı altında doğaya ve kültürlere nasıl zarar verebildiğini sorgulamasıyla da dikkat çekiyor.

Film, çevreci bir öğrenci grubu olan Justine ve arkadaşlarının Amazon Ormanları’na gidip bir şirketin ormanları yok etmesini protesto etmesiyle başlıyor. Fakat işler planlandığı gibi gitmiyor; dönüş yolunda uçakları düşüyor ve kendilerini yerli bir kabile tarafından esir alınmış halde buluyorlar. “Kurtarılmayı beklerken” aslında kendi medeniyetlerinin gerçek yüzüyle ve doğanın acımasız adaletiyle yüzleşiyorlar.

Eli Roth, Hostel serisinden tanıdığımız bir isim. Onun tarzı; rahatsız edici, mide bulandırıcı ama bir o kadar da düşündürücü sahnelerle doludur. The Green Inferno da bu anlamda tam bir Roth imzası taşır. Filmin şiddet dozu yüksek, bazı sahneler izleyiciyi yerinden zıplatacak kadar rahatsız edici. Ancak bu şiddet, sırf korkutmak için değil; izleyiciyi “medeniyet” kavramını sorgulamaya itmek için kullanılıyor.

Filmin alt metninde güçlü bir mesaj var: Aktivizm ve sosyal medya çağında, bazen neyi neden yaptığımızı unutabiliyoruz. Filmdeki öğrenciler doğayı koruma amacıyla yola çıkıyor ama hiçbirini gerçekten anlamıyorlar. Eli Roth burada ironik bir şekilde “iyi niyetli cehalet” eleştirisi yapıyor.

Amazon ormanlarının içinde çekilen film, doğanın güzelliğini ve tehlikesini aynı anda sunuyor. Canlı renkler, nemli atmosfer ve yerli kabilelerin detaylı kostümleri, filmin gerçeklik hissini artırıyor. Görsel olarak hem büyüleyici hem de tedirgin edici bir deneyim.

The Green Inferno, her izleyiciye hitap eden bir film değil. Şiddet ve gore (aşırı kanlı sahneler) türünü sevmeyenler için oldukça ağır olabilir. Ancak kültürel eleştirilerden, psikolojik korkudan ve çarpıcı görsellerden hoşlanan sinemaseverler için oldukça güçlü bir yapım.

The Green Inferno, yalnızca bir korku filmi değil; modern dünyanın ikiyüzlülüğünü tokat gibi yüzümüze vuran bir hikâye. Eli Roth, “korkunç olan şey gerçekten kabile mi, yoksa biz miyiz?” sorusunu ustalıkla izleyicinin zihnine kazıyor.

20 Ekim 2025 Pazartesi

Gerilim Filmi : The Taking Of Deborah Logan

 Herkese merhabalar efenim,

Korku türü içinde belgesel tarzında çekilen filmler, izleyiciyi gerçeklik hissiyle daha derinden sarsar. The Taking of Deborah Logan da tam olarak bu türde bir film. 2014 yapımı bu found-footage (buluntu film) tarzındaki yapım, ilk başta Alzheimer hastalığı üzerine hazırlanan bir belgesel gibi görünürken kısa sürede şeytani bir kabusa dönüşüyor.

Film, bir grup üniversite öğrencisinin Alzheimer hastalığı üzerine tez hazırlamak için yaşlı bir kadını, Deborah Logan’ı, ve kızını filme almasıyla başlıyor. Deborah, başlarda sıradan bir yaşlı kadın gibi görünür; zaman zaman hafıza kayıpları yaşasa da genel olarak sakindir.

Ancak çekimler ilerledikçe garip olaylar yaşanmaya başlar. Eşyalar kendi kendine hareket eder, Deborah geceleri tuhaf sesler çıkarır, garip semboller çizer. Kamera kayıtları ilerledikçe, bunların sadece bir hastalık belirtisi değil, karanlık bir varlığın etkisi olduğu anlaşılır.

Deborah’nın geçmişine indikçe, yıllar önce kasabada kaybolan bir çocuğun hikâyesi ve karanlık bir ritüel ortaya çıkar. Alzheimer ile şeytani bir varlığın ele geçirmesi arasındaki sınır gittikçe bulanıklaşır.

Film, Paranormal Activity veya The Blair Witch Project gibi buluntu film tarzını kullanıyor. Kameranın titrek görüntüleri, ışıkların aniden kesilmesi, gece görüş sahneleri… Tüm bu unsurlar, izleyiciye “gerçek bir olayı izliyormuşsunuz” hissini yaşatıyor.

Ayrıca film, şeytan çıkarma temasını klasik Hollywood klişelerinden uzak, soğukkanlı ve doğal bir şekilde işliyor. Ne kadar inandırıcıysa, o kadar korkunç hale geliyor.

The Taking of Deborah Logan, hem psikolojik hem de doğaüstü korku türünü ustaca harmanlıyor. Gerçekliğe yakın çekim tarzı, oyunculukların inandırıcılığı ve Alzheimer temasının derinliği, filmi sıradan korku yapımlarından ayırıyor.

16 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : The Woman In The Cabin 10

 Herkese merhabalar efenim,

Korku ve gerilim türünü sevenler için The Woman in the Cabin 10, bir cruise gemisinde geçen gizem dolu atmosferiyle izleyiciyi içine çeken bir film. Ruth Ware’in aynı adlı çok satan romanından uyarlanan yapım, seyirciyi “kime güvenebilirim?” sorusuyla baş başa bırakıyor. Psikolojik gerilim severlerin radarına girmesi gereken bir film.

Filmin ana karakteri Lo Blacklock, bir seyahat dergisi için çalışan genç bir gazetecidir. Prestijli bir cruise gemisinin açılış seyahatine katılır. Gemi, lüks odalar, seçkin konuklar ve kusursuz bir atmosferle doludur. Ancak her şey, Lo’nun yan kabinde bir kadının denize atıldığını görmesiyle değişir.

Lo, olayı yetkililere bildirir ama kimse ona inanmaz. Çünkü gemideki “Kabin 10” resmi listelere göre boş görünmektedir. Böylece Lo, hem kendi akıl sağlığını hem de gerçekleri sorguladığı bir çıkmazın içine sürüklenir.

Film, klasik bir “kapalı mekân gerilimi” örneği. Tıpkı Gone Girl ya da The Girl on the Train gibi, izleyiciyi karakterin zihninin içine hapseder. Deniz ortasında, hiçbir yere kaçamama hissi, klostrofobik bir atmosfer yaratır.

Gemi, adeta Lo’nun zihninin bir yansıması gibidir: parıltılı ama içinde karanlık sırlar saklıdır. Kamera açıları, titrek sahneler ve yankılanan ses efektleri, izleyicinin sürekli tedirgin hissetmesini sağlar.

The Woman in the Cabin 10, temposu zaman zaman yavaşlasa da, atmosferik gerilimi ve gizemli anlatımıyla izleyiciyi diken üstünde tutmayı başarıyor. Özellikle deniz, karanlık ve psikolojik temalarla örülmüş hikâyeleri sevenler için birebir.



14 Ekim 2025 Salı

Gerilim Filmi : Longlegs

 Herkese merhabalar efenim,

2024’ün en çok konuşulan korku filmlerinden biri olan Longlegs, türün hayranlarını derinden sarsmayı başardı. Osgood Perkins’in yazıp yönettiği film, klasik şeytan temalı hikâyeleri yeni bir üslupla ele alıyor ve seyirciyi rahatsız edici derecede karanlık bir dünyanın içine çekiyor. Başrollerinde Maika Monroe ve Nicolas Cage yer alıyor. Özellikle Cage’in ürpertici performansı, uzun süre hafızalardan silinmeyecek türden.

Film, FBI ajanı Lee Harker’ın (Maika Monroe) gizemli bir seri cinayet vakasını araştırmasıyla başlıyor. Cinayetlerin arkasında, “Longlegs” kod adlı bir figür vardır. Zamanla Harker, bu davanın sıradan bir katilin işi olmadığını; doğaüstü güçlerin ve karanlık bir lanetin de işin içinde olduğunu fark eder. Cinayetlerin kurbanlarıyla kendisi arasında beklenmedik bir bağ ortaya çıkınca, gerçekler hem karakter hem de izleyici için tüyler ürpertici bir hâl alır.

Film, hızlı tempolu jumpscare’lerden ziyade, yavaş yanan bir korku anlayışını benimsemiş. Gerilim, olayların çözülmesiyle değil, çözülmemesiyle büyüyor. Özellikle ikinci yarıdaki mistik göndermeler ve sembolik detaylar (ayna sahneleri, çocukluk temaları, numerolojik kodlar vb.) filmi sıradan bir “seri katil hikâyesi” olmaktan çıkarıp, neredeyse şeytani bir masala dönüştürüyor.

Longlegs, sıradan korku klişelerinden uzak durarak, seyirciye bir kabus gibi çöken rahatsız edici bir deneyim sunuyor. Kimi izleyici için temposu yavaş ve sembolik dili yorucu olabilir; ancak atmosferik korkuyu sevenler için yılın en başarılı yapımlarından biri olduğu kesin.


9 Ekim 2025 Perşembe

Gerilim Filmi : Heretic

Herkese merhabalar efenim,

Korku türü sinemada yalnızca kan ve vahşetle değil, izleyicinin zihnini sarsan psikolojik temalarla da güçlü bir yer edinmiştir. 2024 yılında vizyona giren Heretic, bu çizgide ilerleyen yapımlardan biri. Film, dini inanç, suçluluk ve insan psikolojisinin en karanlık köşelerini sorgulayan gerilim dolu bir hikâye sunuyor.

Heretic, iki genç Mormon misyonerinin sıradan gibi görünen bir ev ziyaretiyle başlar. Kadın karakterler, dini inançlarını paylaşmak için kapısını çaldıkları bir adamla karşılaştıklarında işler kısa sürede beklenmedik bir hâl alır. Ev sahibi, onların masumiyetini ve inançlarını sorgulayan tehlikeli bir “zihinsel oyun”un içine sürükler. Basit bir sohbet, zamanla varoluşsal bir yüzleşmeye ve korku dolu bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür.

Filmin en dikkat çekici yönlerinden biri atmosferi. Loş ışık, uzun diyalog sahneleri ve gerilimi adım adım yükselten sessizlik, klasik korku klişelerinden uzaklaşıyor. Kanlı sahneler yerine zihinsel baskıya ve karakterlerin çatışmasına odaklanıyor.

Heretic, sadece korkutmak için değil, sorgulatmak için de yapılmış bir film. İnanç, özgürlük ve korku arasındaki ince çizgiyi ustalıkla işleyerek izleyiciyi diken üstünde tutuyor. Eğer derinlikli bir gerilim filmi arıyorsanız, Heretic mutlaka izlenecekler listenizde olmalı.



5 Ekim 2025 Pazar

Kitap - 5.Kurban Jane Casey

 Herkese merhabalar efenim,

Polisiye roman denildiğinde akla gelen isimlerden biri olan Jane Casey, özellikle dedektif karakteri Maeve Kerrigan ile hafızalara kazınıyor. 5. Kurban (The Reckoning), Kerrigan serisinin dikkat çeken kitaplarından biri olarak, sürükleyici kurgusu ve şaşırtıcı gelişmeleriyle okuyucuyu adeta sayfalara kilitliyor.

Londra, ardı ardına işlenen cinayetlerle sarsılmaktadır. Hedef alınan kurbanların ortak noktası, karanlık suç geçmişleridir. Cinayetler öyle bir yöntemle işlenir ki, hem polis hem de halk arasında büyük korku uyandırır.

Olayları çözmek üzere görevlendirilen Dedektif Maeve Kerrigan, kendini karmaşık bir soruşturmanın tam ortasında bulur. Cinayetlerin ardındaki gerçeği açığa çıkarmak için yalnızca suçluların değil, aynı zamanda kendi mesleki zorluklarının ve kişisel çatışmalarının da üstesinden gelmesi gerekir.

5. Kurban, Jane Casey’nin polisiye edebiyatta neden öne çıkan bir isim olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Maeve Kerrigan karakteriyle tanışmak isteyenler için harika bir başlangıç olabileceği gibi, polisiye tutkunlarının da mutlaka kütüphanesinde bulunması gereken kitaplardan biri.



3 Ekim 2025 Cuma

Kitap - Bi Dünya Kitap Kulübü İle Ekim Ayı Kitabı Akhillesus'un Şarkısı Madeline Miller

 Herkese merhabalar efenim,

Modern edebiyatın mitolojiye taze bir soluk getiren yazarlarından Madeline Miller, Antik Yunan dünyasını yeniden yorumladığı eserleriyle dikkat çekiyor. Akhillesus’un Şarkısı (The Song of Achilles), Homeros’un İlyada destanına farklı bir pencereden bakarak, hem mitoloji tutkunlarını hem de çağdaş edebiyat okurlarını büyülüyor.

Roman, ünlü savaşçı Akhillesus ile sürgüne gönderilmiş genç prens Patroklos’un gözünden anlatılıyor. Çocuk yaşta başlayan arkadaşlıkları, zamanla derin bir bağa ve büyük bir aşka dönüşür. Ancak kader onları, Troya Savaşı’nın acımasız ortamına sürükler.

Patroklos’un anlatımıyla ilerleyen hikâye, kahramanlık ve savaşın ötesinde, sevgi, sadakat ve insan olmanın kırılgan yönlerini ön plana çıkarır.

Akhillesus’un Şarkısı, yalnızca bir mitoloji romanı değil, aynı zamanda insanın en derin duygularına ışık tutan bir eser. Madeline Miller, bu kitabıyla hem antik dünyanın görkemini hem de aşkın zamansızlığını muhteşem bir şekilde harmanlıyor. Eğer mitolojiye ilgi duyuyor ya da kalbinize dokunacak bir aşk hikâyesi arıyorsanız, bu roman tam size göre.


2 Ekim 2025 Perşembe

Korku Filmi : Last Shift

 Herkese merhabalar efenim,

Hoşgeldin Ekim ! Biliyorsunuz ki Ekim ayı demek korku ayı demek.Benim en sevdiğim aylardandır.31 Ekim Cadılar Bayramına kadar sevdiceğimle izlemediğimiz korku filmlerini izlicez.Aslında her sene yalnız başıma yaptığım geleneksel bir Buse aktivitesidir bu ama bu sefer benimle aynı tarz şeylerden hoşlanan biri buldum ve birlikte yapmaya karar verdik.

Filmleri ınstagramda gördüğümüz bir film takvimine göre seçiyoruz.

Korku sineması severlerin dikkatini çeken Last Shift (Son Vardiya), tek mekânda geçen ve gerilimi adım adım tırmandıran yapısıyla öne çıkan filmlerden biri. 2014 yapımı bu film, yönetmen Anthony DiBlasi’nin ustalıkla işlediği atmosferi ve rahatsız edici sahneleriyle psikolojik gerilim ile doğaüstü korkuyu harmanlıyor.

Film, polis akademisinden yeni mezun olan genç memur Jessica Loren’in ilk görevine odaklanıyor. Loren, kapanmak üzere olan eski bir polis karakolunda son nöbetini tutmakla görevlendirilir. Ancak gece ilerledikçe karakolda yalnız olmadığını, geçmişte işlenen korkunç suçların ve tarikat üyelerinin hâlâ gölgelerde varlığını sürdürdüğünü fark eder. Sessizliği bozan tuhaf sesler, aniden beliren hayaletler ve karanlık koridorlar, onun gerçeklik algısını altüst eder.

Last Shift, düşük bütçeli olmasına rağmen gerilim dolu atmosferi ve beklenmedik anlarda yükselen korku öğeleriyle övgü topladı. Özellikle tek mekânlı korku filmlerini sevenler için etkileyici bir örnek. Ayrıca film, izleyicinin aklında “acaba gerçekten yalnız mıyım?” sorusunu bırakıyor.

 Eğer jumpscare’lerin ötesinde rahatsız edici bir atmosfer, tarikat hikâyeleri ve psikolojik gerilim arıyorsanız Last Shift mutlaka izlenmesi gereken bir korku filmi. Kapanmakta olan bir karakolda geçirilen tek bir gece, kabuslara davetiye çıkarıyor.





1 Ekim 2025 Çarşamba

Kore Dizisi : Bon Appétit, Your Majesty

 Herkese merhabalar efenim,

Dizi, beklenmedik şekilde saraya adım atan genç ve yetenekli bir aşçının, kraliyet ailesiyle yollarının kesişmesini konu alıyor. Lezzetli yemekleriyle dikkat çeken kahramanımız, yalnızca mutfakta değil, kalp meselelerinde de kendisini zorlu bir rekabetin ortasında buluyor. Özellikle kralla gelişen sürpriz yakınlık, hem romantik hem de komik anlara sahne oluyor.

Başroller arasındaki kimya, dizinin başarısında büyük rol oynuyor. Oyuncular karakterlerini doğal bir şekilde yansıtırken, özellikle mutfak sahnelerinde ortaya çıkan enerji seyirciye de geçiyor. Kraliyet yaşamının ihtişamı, gelenekler ve modern dokunuşlar, görsel açıdan oldukça tatmin edici bir atmosfer oluşturuyor.

“Bon Appétit, Your Majesty”, yalnızca romantik bir dizi değil; aynı zamanda yemek kültürünü ön plana çıkaran bir yapım. Saray mutfağının incelikleri, yemeklerin hazırlanışı ve tatların insan ilişkilerine olan etkisi dizinin merkezinde yer alıyor. İzlerken hem bir aşk hikâyesine şahit oluyor hem de yemeklere hayran kalıyorsunuz.

Eğer saray temalı yapımları seviyor, romantik komedilerden hoşlanıyor ve mutfak kültürüne ilgi duyuyorsanız “Bon Appétit, Your Majesty” tam size göre bir dizi. Hem gözünüz hem ruhunuz doyacak, adeta ekrandan gelen lezzetleri hissedeceksiniz.


Japon Dizisi : Alice In Borderland 3.Sezon

 Herkese merhabalar efenim,

Netflix’in en popüler Japon dizilerinden biri olan Alice in Borderland, hayatta kalma ve psikolojik gerilimi en üst seviyede sunmaya devam ediyor. Haro Aso’nun aynı isimli mangasından uyarlanan dizi, ilk iki sezonuyla tüm dünyada büyük bir izleyici kitlesine ulaştı. Şimdi ise gözler uzun süredir beklenen 3. sezonda!

Yeni sezonda hikâyenin hem felsefi hem de aksiyon dolu bir boyuta taşınacağı konuşuluyor. Kart oyunlarının ötesinde, bu alternatif dünyanın neden var olduğu, kim tarafından kontrol edildiği ve çıkış yolunun gerçekten mümkün olup olmadığı daha net bir şekilde ele alınacak.

Alice in Borderland, görsel efektleri ve Tokyo’nun ürpertici, boş sokaklarını yansıtan atmosferiyle büyük övgüler almıştı. 3. sezonda bu görsellik daha da karanlık ve yoğun bir şekilde kullanılacak. Yönetmenliğin daha sert sahnelere, psikolojik gerilimi artıran kamera açılarına ve sürükleyici müziklere ağırlık vereceği tahmin ediliyor.

Alice in Borderland 3. sezon, sadece bir hayatta kalma dizisi değil; insanın sınırlarını, umudunu ve gerçeklik algısını sorgulatan bir hikâyeye dönüşüyor. Önceki sezonlarda olduğu gibi bu sezonda da izleyiciyi hem ekrana kilitleyecek hem de zihninde “Ben olsam ne yapardım?” sorusunu uyandıracak.



Gerilim Filmi : Enter The Void

 Herkese merhabalar efenim, Film, Tokyo’da yaşayan genç bir Amerikalı olan Oscar’ın hikayesini anlatır. Oscar, kız kardeşi Linda ile birlikt...