14 Şubat 2014 Cuma

Maydanoz Time:Dizi-Protect The Boss

14 Şubat 2014 malumunuz bugün Sevgililer Günü benim için pek bir şey ifade etmediğinden eh hediye alacak ya da en bilemedim bi kalpli pasta yapıp elimle yediremeyecek bir sevgilim olmadığından sizlere sunacağım kalpçikler çıkan bir post hazırlayamıyacağım onun yerine bu aşka eriyip bittiğim ve çok güldüğüm özelliklede ''Çılgın Topuz Kafa'' repliğine bittiğim Protect The Boss Türkçe adıyla Patronu Kolla Kore dizisinin tanıtımını yapıcam,ayrıca başroldeki çocuk Allah'ım bu ne sevimlilik bu nasıl bir patron!!!
Dizinin konusuna gelelim o halde, esas kızımız Eun Seol iş aramaktan kafayı yemiş, bıçkın bir kızcağızdır. Bıçkın ve kızcağız, evet. Zira kendisi iş konusunda çok şanssız (ya da yetersiz?) olsa da bilek gücü bakımından pek de yetersiz değildir. Zaten zar zor 3. derece bir üniversiteden mezun olmasının nedeni de çete elemanı şeklinde takılmasıdır. Şimdi ise o iş görüşmesi senin bu benim dolanmaktadır.Şimdi gelelim esas oğlumuza ki olay burada kopuyor. Büyük bir şirketin varisi Ji Heon. Buraya kadar drama kurallarına uyuyor ama bir dakika! Bu eleman babasından 24 saat dayak yiyen, çocukça davranışları ve kaprisleri olan, işten nefret eden ve iş anlamında tek yaptığı bütün gün odasında oturmak olan biri olmasın. Nerde bizim zeki, yetenekli, karizmatik jönlerimiz? Ji Heon toplantılarda bile önündeki kağıda resim çizecek kadar umursamaz biri. Zaten hangi yönetici sırt çantası takar ya da “Toplantınız var.” dendiğinde çocuk gibi mızıklanır ki? Tuhaf, acayip ve inanılmaz sevilesi bir karakter Ji Heon...Kızda tam ben pata küte dalmaya pek meraklı azcıkta agresif ama kendi çapında tatlı ve o da oldukça komik,ikisinin diyaloglarıda oldukça komik...Eğlenceli vakit geçirmek ve bu aşka gülmek isteyenler kesinlikle kaçırmasın...

Kıvırcık kafa ya insanın saçlarını karıştırıp Afacan diyesi geliyor ama cidden çok berbat giyiniyor!


Babasından dayak yerken bile çok tatlıydı eşşek sıpası ya !Ayrıca Coffie Prince'den sonra Patron-Sekreter ilişkisi bu kadar iyi anlatılabilirdi...

Kuzenininde ondan kalır yanı yok :)

13 Şubat 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Dizi-Scent Of A Woman

Muhteşem Kore dizilerini biraz geç farkettim ama tam farkettim o kadar güzel,komik ve eğlenceliler ki hem en fazla 16 bölüm olduğundan sıkmıyor hem de çeşit çeşit oyuncu ve konu keşfetmiş oluyorum sırada ki dizimiz elbette ki yeni gözdem Bay Wook'tan tutku dolu Scent Of A Woman dizisi daha önce Al Pacino'nun baş rollerinde olduğu aynı adı taşıyan bir film olmuş sanırım birazda ondan esinlenerek yapılmış bir dizi tema daha çok Tango eh tango demek malumunuz tutku demek ben de tutkuya bayılıyorum!Helede Wook'un olduğu yerim ben onu ya öyle tatlı ki,kibirli ama çocuksu dıştan kötü görünüp içten pamuk kalpliyi oynamayı çok iyi beceriyor ya o değilde baş roldeki kadına ayar oldum gerçi Kore'de çok meşhur ve çok beğenilen bir oyuncuymuş ama kadın çok kadın yahu benim Wook'u ma biraz kart kaçmış gibi sanki,ona rağmen tutku ve dans dolu sonlarına doğru yine bol miktarda saçmalayan ve yalapşap bir finali olan Kore dizisiydi...
Dizinin konusuna gelecek olursak:Esas kızımız Lee Yeon Jae yıllardır aynı turizm şirketinde çalışan, korktuğu için kendisine yapılan zorbalıklara, haksızlıklara ses çıkaramayan 34 yaşında bir kızcağızdır.. Bir gün şirkete gelen başkanın oğlunu görür ve bir anda aşık olur. Kang Ji Wook uzun, yakışıklı, kültürlü vs. vs. hayallerdeki oppadır kısacası.. Ama.. Kızımız bir kaza nedeniyle tesadüfen gittiği hastanede safra kesesi kanseri olduğunu öğrenir. Hem de bunu odunluğuyla ünlü ilkokul arkadaşı Cha Eun Suk haber verir ona.. Ve Yeon Jae kendi hayatında bir devrim yapıp hesaplarındaki tüm parayı çeker ve bastığı gibi hayallerini süsleyen Okinawa’ya gider.. İş için aynı şekilde Okinawa’da olan Ji Wook ile tanışacaklar ve olaylar gelişecektir...

Huu tutku dolu sahnelerden biri :)


Ahh ahh ağız burun o çipil gözler yenir ya içim gitti vallahi izlerken ...

Vayy arkadaş ve Tango sahnesiydi ama baştan baştan aç izle :)
Yaaaa şu tatlılık yaaaaa................
Sana hediyem var ?NE?Ben :)
Bir de Wook'un bir duş ve kas manzarası sahnesi varmış fotoğraflar falan varda biraz daha bakarsam kalpten gidicem o yüzden size bu kadar Wook yeter o benim :)

11 Şubat 2014 Salı

Maydanoz Time:Dizi-Big

Elbette ki Kore dizilerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz Coffie Prince izleyip Lee Min Ho'dan sonra mimiklerine,oyunculuğuna hayran kaldığım Goong Yoo'nun favori dizilerimden ikincisi olan Big dizisini ağırlayacağız...Bir kaç tane daha Kore dizisi postu yaptıktan sonra sanırım yaza kadar Kore dizisi postu yapamıcam malumunuz 15 tatil bitti ve şunun şurasında YGS'ye 40 günden az bir vakit kaldı sanmıyorum ki artık Kore dizisi izlemeye vaktim olsun ki YGS'den sonra LYS için daha tempolu çalışıcam demek oluyor ki buda başka konu postlarıda olamayabilir...Bakalım gerçi kesin bir şey söyleyemem benim işimde belli olmaz neyse gelelim dizimize...
Big, başrollerini çok sevdiğim iki oyuncunun (Gong Yoo - Lee Min Jung) paylaştığı 16 bölümlük, romantik-komedi türünde şeker bir dizi. Son dönemim favori konusu haline gelen beden değiştirme olayınıda işin içine katarsak birazda fantastik. 
Dizinin konusunu kısaca anlatayım; 18 yaşındaki dövülesi aynı zamanda sevilesi Kang Kyung Joon ve doktor Seo Yoon Jae bir trafik kazası geçirirler. Hala nedenini bilemediğimiz bir şekilde bedenleri yada ruhları yer değiştirir. Gözlerini hastanede açan on sekizlik çıtır Kyung Joon kendini 30'luk Yoon Jae 'nin bedeninde bulur. Derdini kimselere anlatamaz olanlara tek inanan doktorun nişanlısı aynı zamanda Kyung Joon'un öğretmeni Gil Da Ran' dır. Kısaca Big farklı bedenlerde farkı hayatları yaşamak zorunda kalan insanların komik hikayesidir...
Yoon Jae rolündeyken nasılda uyuz oldum Goong Yoo'ya nasıl kıl bir herifi oynuyor dedim bu rol bu adama hiç uymamış ama meğersem işin içinde ruh değiştirme olduğundan yine Goong Yoo'yu sevimli tatlış hallerde görebildik içim bi rahatladı...Gil Da Ran hocayı başta sevsemde sonra ki bölümlerde bir uyuzlaştı ki sormayın gitsin,bütün dizilerde kız karakterleri hep böyle yapıyorlar önce kızın üzerine oynuyorlar kızı tatlı,masum yapıyorlar sonra adam kıza aşık olunca kız bi naz yapıyo,trip atıyo soğuk davranıyor falan iyice karakteri nalet çekilmez bi hale getiriyorlar bunun tek istisnası Playfull Kiss'te olmuştu ki benim en favori dizimdir kız baştan sona tatlı,adam baştan sona doğru soğuk ama karizmatik bu hiç değişmedi ama şu ana kadar izlediğim tüm Kore dizilerinde böyle oldu neyse Goong Yoo'ya bir kez daha hayran oldum diyebiliriz,performansı gerçekten çok iyiydi ama Coffie Prince'teki tutkusu yoktu burda bi tık eksikti sanki ya da kızla kimyaları tam uyuşmadı zaten sonu cidden tam bir fiyaskoydu hastahanede yatan çocuk uyanmadı yalap şap bi finali dayadılar yine tadı damağımda kaldı ilk bölümlerin ...





9 Şubat 2014 Pazar

Maydanoz Time:Dizi-Wild Romance

Evet dizi postumuzda Kore dizilerine kaldığımız yerden son hızla devam ediyoruz bugün ki postumuzda Lee Min Ho ve Goong Yoo'dan sonra bir Kore erkeğine sakal bıyığın bu kadar mı yakışır bee deyip sırf dizileri adamı izlemek için izlediğim gerçeği ile beni kendisiyle tanıştıran ilk dizi Wild Romance'yi ağırlayacağız ve elbette bol bol yeni gözdem Lee Doong Wook'tan bahsedicem...Ayrıca yakından bakıldığında ve sakal bıyık kestiğinde çok az bir Enrique iglesias havası var yahu adamda daha ne olsun İspanyol olsun bizim olsun :)
Neyse benim sapıklıklarımı bir tarafa bırakacak olursak gelelim dizimizin konusuna...Bu arada başrolde oynayan kızda çok ama çok tatlıydı helede mimikleri ve o kocaman çipil çipil gözleri,ağladığında ve sinirlendiğinde gözlerinin bir büyütüşü var ki korksam mı gülsem mi bilemedim ama kızda adama göre oldukça iyiydi bence ayrıca çoğu zaman adam kıl bir karakteri oynadığı için ben kızın tarafındaydım ve bol bol İspanyol Korelime sövdüm diyebiliriz...
Gelelim dizinin konusuna; Eun Jae, beyzbolu çok seven, deli dolu, biraz kaçık, korumalık yapan bir kızdır. Martılar ekibinin sıkı taraftarı olan Eun Jae, babasının doğum gününü kutladıkları akşam ParkMoo Yeol ile karşılaşır. Park Moo Yeol ise, Martılar'ı şampiyonluktan eleyen takımdadır ve bunun en büyük nedeni ise kendisi olmuştur. O akşam çıkan tartışmada Eun Jae, asıl çocuğumuzu hırpalar ve olayın internette yayılmasıyla, kızımız Park Moo Yeol'un menajeri tarafından dedikoduların bastırılması için koruma görevine getirilir. Her şey yolunda görünse de en büyük sorun ikilinin birbirine tahammül edememesidir...
Ayrıca dizinin en komik taraflarıysa bir takım yanlış anlamaların olmasıyla bu çiftin birbirlerine tekme tokat (ciddi anlamda)girmeleriydi birisi sporcu birisi koruma olunca güç yarışması oldu elbette ama sonu biraz saçmaydı elbette yine her Kore dizisinde olduğu gibi sonuna kadar sevgili olamadılar ve son bölümün son sahnesinde öpüştüler öyle bitti dizi yahu önceden bi sevgili olunda şu sevgili olmuş hallerinizi bi izleyek ayy çok tatlılar deyip iç geçirek yok anca tüm dizi boyunca birbirlerine tekme tokat girdiler bakıştılar,yanlış anladılar bol bol kıskandılar ama yinede çok tatlılardı helede Lee Doong Wook o nasıl bir tatlılık yahu yirim ben seni yaa yiriiim :)

Burda Lee Min Ho ya çok benzemiş yanaklar ısırılır :)
Buda ayrı tuhaf bi karakter :)

Kılll gıcıkkk dizi boyunca sövdüm sanaaa !!




Son resimde kızın gözler dikkat :)

8 Şubat 2014 Cumartesi

Maydanoz Time:Müzik-Lorde Team

Bu müzik postumuzda Lorde Team'i ağırlayacağız...Royals klibi ve şarkısıyla büyük bir çıkış,başarı yakalayan Lorde'nin ilk albümünden yeni çıkan son klibi Team bence Royals'den daha güzel bir Lana havası bu kadında,sesi ince ve yumuşak söyleyişinde karanlık ve soğukluk,sakinlik var bu da bana gerçekten çok huzur veriyor şahsen bir Lana kadar olacağını düşünmesemde Lana'dan daha çok ünlü olmuş,ilgi çekmiş durumda şu anda bilemiyorum ayrıca 17 yaşında olduğu söyleniyor yaşı hakkında bir sürü dedikodu çıkmıştı mahkeme kararıyla küçülttüğü falan söyleniyordu ama bilemedim ama kesinlikle 17 gözükmüyor benden küçük yahu hiçç sanmıyorum gerçi Biberle aynı yaşta olduğumuzu düşünürsek sustum konuşmuyorum sadece yeni Lana'nın kadifemsi sesine bırakıyorum kendimi...


7 Şubat 2014 Cuma

Maydanoz Time:Film-The Countess

Evet 15 Şubat tatilinde yemek yapmak,Kore dizi izleme ve elbette ders çalışmanın yanında kız kardeşimlede bol bol uğraşmak durumunda kalıyorum (benim bambaşka bir versiyonum) ama psikolojiye eğilimini ve araştırma ruhunu,merakını ablasından aldığından geçen evde onu bilgisayardan kaldırmaya uğraşırken bilgisayarda araştırdığı bir şeyi gördüm arkadaşları arasında bir sohbette duyduğu ve merak edip araştırdığı Elizabeth Bathory'nin hayatıydı ben ismini duymuştum ve kısmende hayatını biliyordum ama detaylar hakkında pek bir bilgim yoktu.Malumunuz psikoloji bölümünü düşündüğümü sık sık dile getiriyorum,seri katiller ve elbette ünlü şizofreni hastalarıda ilgi alanımda kardeşimin bu araştırmasıda benim merakımı kamçıladı ve dün bütün gün bu kadın hakkında konuştuk,hayatını okuduk ve en sonunda iki kardeş kadının hayatından ilham alınarak yapılan Kontes filmini izledik...Film genelde Türkleri kötülemek üzerine kurulmuş densede her millet kendini savunacak elbette aman ne güzel Türkler geldiler bizi deştiler yendiler hop lay lay şinanay demiyeceklerinden filmin bu kısmına aldırmayarak nasıl bir psikoloji eğilimin olduğunu daha doğrusu kadının hangi kafayı yaşayıp 612 bakire kızı kaçırıp kanlarını çekip bunla banyo yaptığını merak ettim,gerçekten yaşamış birimi yoksa filminde biraz abartılmış bilemedim ama psikolojiye eğiliminiz varsa kesinlikle izlenmesi gereken bir film...Gerçi önceden uyarı ya bir arkadaşınızla ya da tek başınıza izleyin çünkü filmin %40'ı sevişme sahnelerinden %60 kısmıda kanlı kısımlardan oluşuyor ailecek izlenecek bir şey değil elbette...
Ayrıca bu kadın Vampirlerin atası olarakta biliniyor Dracula bundan esinlenerek yazılmış diye biliyorum neyse biz gelelim bu psikopat karıya ve elbette filmimize...
Macaristan Krallığı’nın en ünlü soylu ailelerinden biri olan Bathory ailesinden gelen Kontes Elizabeth Bathory, tarihin en kötü şöhretli kadınları listesinde kuşkusuz ilk sıralarda yer alıyor. Bathory, 54 yıllık yaşamı boyunca işlediği korkunç cinayetler nedeniyle de dünyanın en ünlü kadın seri katili ünvanını taşıyor. 15 yaşındayken evlendirildiği kocası Ferenc Nádasdy’nin ölümünden sonra suç ortağı hizmetçileriyle birlikte yüzlerce (söylentiye göre 650) genç kızın işkence edilerek öldürülmesinden sorumlu tutulan Bathory, ömrünün kalan 4 yılını kendi şatosu olan Csejte’de küçük bir odaya hapsolmuş bir şekilde geçirdi. Cinayetleri bizzat işlettiği yardımcıları korkunç cezalar alırken Bathory bir soylu olduğu için ne yargı önüne çıkartılmış ne de söz konusu suçlardan hüküm giymiştir. Öte yandan Csejte şatosunda kapısı tuğlalara örülen bir odada unutulmaya terk edilen kontesin adını anmak bile yasaklanmıştır. Bathory’nin gençliğini koruyabilmek amacıyla bakire kızların kanlarıyla banyo yaptığı söylentileri onun uzak bir akrabası sayılabilecek Wallachia prensi Vlad Tepeş gibi bir vampir olduğuna inanılmasına yol açmıştır.Macarca ismiyle Erzsébeth Báthory, 1560 yılında doğdu ve çocukluğunu Ecsed şatosunda geçirdi. Macaristan’ın Osmanlılar ve Avusturyalılarla gerçekleştirdiği savaşların yaşandığı bu dönemde Bathory Latince, Almanca ve Yunanca dillerini iyi derecede bilen bir Protestan genç kız olarak yetiştirilmişti. Acımasızlığıyla şöhret kazanan kuzeni Transilvanya prensi Stephen gibi Elizabeth de çocukluğundan itibaren ani öfke nöbetleri geçirmekteydi. Araştırmacılar bunun aileden gelen genetik bir bozukluk olduğuna ve Bathory’nin epilepsi hastası olma ihtimaline inanıyor. Günümüzdeki tarih uzmanları ve psikiyatrlar Bathory’nin aynı zamanda cinsel kimlik bozukluğuna da sahip olduğunu belirtiyorlar. Henüz 14 yaşındayken hamile kalan Elizabeth, söylenene göre kadın ya da erkek istediği herkesle birlikte olabilmekteydi. Öte yandan Bathory’nin kimi akrabalarının da sicili pek parlak değildi. Halasının lezbiyen bir cadı, amcasının şeytana tapan bir simyacı ve erkek kardeşinin ise birlikte yalnız kalınmaktan korkulan bir cinsi sapık olarak tanınması Bathory’nin çevresinde öyküneceği yeterince kötü örnek olduğunu gösteriyor. Öte yandan çocukluğundan beri Elizabeth’le ilgilenen bakıcısının da kara büyüyle uğraşan ve ayinlerinde küçük çocukları kurban etmekten çekinmeyen biri olduğunu da eklersek Bathory’nin bu durumda bir seri katile dönüşmemesi neredeyse imkansızdı. Elizabeth, evlendikten sonra kocasının evlilik hediyesi olan Csejte şatosuna yerleşti. Şato etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım arazileriyle çevriliydi ve Küçük Karpat dağlarının kayalıkları üzerinde yükseliyordu. Kocasının sürekli savaşta ve evden uzakta oluşu Bathory’i ticari ve politik konularla ilgilenmek zorunda bırakmıştı. Tarihçilere göre Bathory bu konuda da oldukça başarılıydı. Öte yandan Bathory güzelliğiyle övünmek, aynalar karşısında zaman geçirmek ve günde neredeyse beş defa kıyafet değiştirmekten de geri kalmıyordu. Bathory’nin babasından ve kocasından öğrendiği acımasızlığı sarayındaki hizmetçilere göstermesi ise en sıradan uğraşıydı. Yaşlanmaya başladığını düşündüğü andan itibaren cildini yenileyebilmek için kendini farklı büyülerle uğraşmaya verdiği de biliniyor.
Kontes : Fotograf Julie DelpyKontes : Fotograf Julie Delpy
Kontes : Fotograf Julie DelpyKontes : Fotograf Julie Delpy
Kontes : Fotograf Julie DelpyKontes : Fotograf Julie Delpy
Kontes : Fotograf Julie DelpyKontes : Fotograf Julie Delpy
Kontes : Fotograf Julie Delpy
Son olarak bunlar hep aşktan diyebiliriz kadın aşkına kavuşamayınca şizoya bağlıyor kısaca ahh kadınlar ahh...

5 Şubat 2014 Çarşamba

Maydanoz Time:Dizi-Coffee Prince

Bu dizi postumuzda elbette yine bir Kore dizisi ile devam ediyoruz daha çok Romantik-Komedi tarzı dizileri sevdiğimden bu tarzlar üzerinde ilerliyorum ve Yeppuada sitesi sayesinde bir sürü yeni dizi keşfettim dersten sıkılıp dinlenmek kafa dağıtmak istediğim zaman hemen siteyi açıyorum ve herkes tarafından beğenilen,kesinlikle izlenmesi gerektiği düşünülen dizileri seyrediyorum böylece yeni konular,oyuncularda keşfediyorum bu dizi izlediğim en aşkı bol ve en tutkulu diziydi doğrusu böyle aşk görülmedi!Hem çok komikti hem de gerçekten izlerken içim gıcıklandı diyebilirim...Finalde elbette biraz saçmalamışlar öyle yalapşap geçmişler ama yine de çok ama çok güzeldi :)Ayrıca aşkta cinsiyet olmaz teması gerçekten benim için çok vurucu oldu ah bu arada Han Kyul'un gömlekleri beni benden aldı tabi birde The Heirstaki Lee Min Ho'nun giydiği gömlekler Allah'ım zengin ve havalı bir görünüş vericem diye adamları Kore kırosu yapmışlar resmen bu arada ikiside uzun boylu ve çok tatlı olduklarından o iğrenç gömlekleride taşımayı bilmişler ayrıca bu dizideki kızın oyunculuğuda cidden süperdi erkeksi haraketleri çok inandırıcıydı tatlı tatlı sevinmeleri atışmaları birbirlerine bakarken ki erimeleri ayrıca ilk defa bir Kore dizisinde çok azda olsa sevişme sahnesi gördüm :) Bu da diğer dizilere farkına atıyordu elbette yanlış anlamayın sapıklığımdan söylemiyorum ama tutkuda lazım :)
Coffee Prince:
Go Eun Chan (Yoon Eun Hye), dul annesi ve kendini bilmez kız kardeşine bakmak için deyim yerindeyse her işte çalışan bir genç kızdır. Pizza dağıtıcılığının yanı sıra dövüş sanatlarında usta olduğu için bu konuda hocalık da yapmaktadır. Ama onu diğer genç kızlardan ayıran en önemli özelliği giyimi, konuşma tarzı, hareketleri ve saç kesimiyle girdiği her ortamda erkek zannedilmesidir. Choi Han Kyul (Gong Yoo) ise ailenin tek çocuğu ve onu yola getirmeye çalışan büyükannesine inat gününü gün eden biridir. Büyükannesinin en önemli isteği de elbette ki Han Kyul’un evlenmesidir. Hatta ona buluşması için gelin adayları ayarlamaktadır. Eun Chan’la tesadüf eseri karşılaşan ve onu erkek zanneden Han Kyul ona bir teklifte bulunur. Eğer buluşmalara beraber gidip diğer kızların kendisinin gay olduğuna inandırırsa Eun Chan’a gerekli miktarda para verecektir. Eh paraya ihtiyacı olan genç kızımızda bu teklifi hemen kabul eder.
Han Kyul, Eun Chan sayesinde evlilikten bir süreliğine kurtulsa da büyükannesini memnun etmek için bu sefer iş için çalışmalara başlar, amacı Coffee Prince adında bir cafe açmaktır ve dizinin asıl konusu burada başlar. Sadece erkeklerin çalışacağı mekanda Eun Chan’da garson olarak işe başlamış, bu arada Han Kyul’la aralarında duygusal bir bağ oluşmuştur. Han Kyul bir yandan kendisiyle savaşırken bir yandan da ona olan duygularına gem vuramayacağını anlar. Ancak bu durum pek de kabul edilir olmayacaktır. Üstelik işin içine Han Kyul’un yakın arkadaşı Choi Han Sung ve onu terk eden sevgilisi Han Yoo Joo girince ortalık iyice karışır. Öyle bir vakit gelir ki kızımızın erkek değil de bir bayan olduğunu Han Kyul’dan başkası bilmez. Ona açıklamak da o kadar kolay olmayacaktır.

Gerilim Filmi : The Substance

 Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...