9 Mart 2014 Pazar

Maydanoz Time:Müzik-Baby Blue Bump

Öncelikle herkes umarım mutlu mesut bir haftasonu geçirmiştir.İzmir'de resmen kar soğuğu vardı bu yüzden yürüyüşten başka hiç bir etkinlik yapamadık malumunuz YGS'nin yaklaştığı şu günlerde hasta olmamak adına annecim beni pamuklara sarıyor adeta bu yüzden gezmeler pek olmuyor.Neyse ben kendimi bırakıp bu müzik postumuza gelecek olursak bu hafta benim favori parçam ismini cismini ilk defa duyduğum ama şarkısını ve söyleyiş tarzını çok sevdiğim Baby Blue'dan Bump.Geleceğin Nicki Minaj'ı bence.Hip-hop Pop arasında olan parça şu aralar dilime dolanmış durumda...Bakalım siz nasıl bulucaksınız?

28 Şubat 2014 Cuma

Maydanoz Time:Kitap-Ken Grimwood Kayboluş


Uzun zaman oldu değil mi yahu kitap postu yapmayalı?Kore dizileri yeni ilgi alanım olunca kitap okumaya fırsat bulamıyordum malumunuz derslerde baya yoğunlaştı ama neredeyse 2 haftadır elimde olan kitabı nihayet bitirdim (2 haftada ne var demeyin benim en uzun sürem 1 hafta).Gelelim kitabın konusuna ve kitap hakkındaki düşüncelerime.Kendini Sil Baştan adlı yapıtıyla duyuran Ken Grimwood (Ki Sil Baştan'ı okuyamadım daha ama mutlaka okuyacağım listeme ekledim bile) Kayboloş adlı ikinci kitabıylada bir süre En Çok Satanlar Listesinde üst sıralarda yer almıştı.Nasip şimdiye okumakmış diyelim.Psikoloji ve beyinsel bilişsel deneylerin yer aldığı ( ki bunların içinde bence en iyisi Olasılıksız kitabıdır) kitapları okumayı alanım gereğide çok seviyor ve ilginç buluyorum kitap bence daha çok yazarın hayal gücüne dayansada boşlukta olan bir final ile bitiyor ki bence hiç tatmin edici bir son değil sonu berbat biten Kore dizilerini anımsatmadı değil hani.Başlangıçta gerçekten çok heyecanlı ve sürükleyiciydi şimdi ne olcak acaba derken insan ister istemez çok iyi bir final bekliyor ama hevesimiz kursağımızda kalıyor.Kitabın özetine gelicek olursak:
Elizabeth Austin,epilepsi hastası bir kız.Çocukluğu boyunca zor anlar yaşar bu hastalık nöbetleri yüzünden.Olmadık yer ve zamanlarda gelen kriz; gül kokusu ile gelir ve sonrasında kendinden geçer Elizabeth.Elizabeth genç bir kadın olduğunda,doktorunun henüz deney aşamasında olan;beyninin nöbet geçirdiği alanlarına mikro elektrot yerleştirilmesine denek olur.Artık gül kokusunu duyduğu anda nöbet geçireceğini anlayıp o noktaya frekans gönderen elindeki cihazı basarak nöbetleri durdurabiliyordur.Eşi ile birlikte normal insanlar gibi hayat sürme isteği,doktorunun yeni deneyine de deneklik yapmasına sebep olur.Beyninin diğer bölgelerine de yerleştirilen yeni elektrotlar ile büyük bir kurulun önüne denek olarak çıkar.Bu tıp kurulunun önünde daha önce hiç denenmemiş bölgelerde dahil olmak üzere her bir bölgeye verilen frekanslar sonucunda hissettiklerini anlatır.Ancak beynin özel bir bölgesine frekans verildiğinde Elizabeth başka bir hayatı izlediğini fark eder.Tıp olarak bunun açıklamasını bulamayan kurul ,Elizabeth’in bunu hayal ettiğini düşünse de sonrasında bunu açıklamanın mümkün olmadığını bildiklerinden Elizabeth'e bu konu hakkında konuşmaması karşılığı isteğini yerine getirirler. Elizabeth’in isteği; elinde beyin frekanslarını kontrol ettiği cihaza bu bölgenin frekansını da ekletmektir.Bu bölgenin de frekanslarını eklediklerinde artık kendi kendine,istediği zamanlarda o görüntüleri tekrar görmek ve anlamlandırmak adına kullanır cihazını.Öncelikle gördüğü kısa görüntülerdir.Ev, oda, dekor görüntüleri gibi.Ama zamanla merakına yenik düşerek zararlı olduğunu bilmesine rağmen süreyi arttırarak daha fazla görüntü görmeye başlar.Gördükleri ise 19.yy da Londra’da yaşamış olan Jenny Curran ve izlediği ise onun hayatıdır.Artık günlük yaşamında Elizabeth, televizyonda bir dizi, bir film izler gibi Jenny ve kocasını izlemeye başlar. Onların uyandığı saatleri takip ederek ne zaman yattıklarını ve kalktıklarını o zaman diliminde neler yaptıklarını hepsini bilir hale gelir.Zamanla bu seyredişlerinde kıskançlıklar da duymaya başlar Jenny’nin hayatına dair.Ve frekansları daha uzun tutarak Jenny’nin hislerini ve hareketlerini kontrol etmeye kadar götürür seyretme olayını.Doktorun inanmamasından dolayı artık bu görüntüleri gördüğünü kimseyle paylaşmaz. Hatta eşiyle bile.Dolayısıyla kimseden habersiz farklı bir hayat yaşamaya başlar kendi içinde. Hayatının tüm odak noktası Jenny ve kocası olmuştur artık. 
Notun Dibi:WOHA!Arkadaşım dün söylemese kitabın boşlukta bir finalle bittiğine inanacaktım ama son sayfasında çok minik bir ayrıntı varmış ve bu ayrıntı finali bambaşka kılmış aslında düşününce çok zekice bir son eğer sizde bulamazsanız hemen yorum yazın :)

23 Şubat 2014 Pazar

Maydanoz Time:Dizi-Pasta

Ayyy aylardır Kore dizisi izliyorum Playfull Kiss'ten bu yana bu kadar beğendiğim ve her sahnesini büyük bir heyecanla izlediğim bir dizi daha olmamıştı ama bu dizi tam ama tam benlik ! Çünkü işin içinde hem aşçılık var hem de aşk :) Hangi diziden mi bahsediyorum? Elbette Yeahh Şep repliği ile biz KoreCanların gönlünde taht kuran Pasta yani Makarna dizisinden ahh dizi bittikten sonra hemen mutfağa koşup kendime makarna yapıp hapır hupur yediğim doğrudur film boyunca makarna yaptıklarından insanın ister istemez canı çekiyor yahu !
Neyse biz gelelim benim ayılıp bayıldığım diziye ayrıca şef rolü bir insana bu kadar mı yakışır yahu üniforma dahil o atkılar o İtalyan-Kore karışımı havası şefin huh dizi boyunca hayran oldum agresif ama yumuşak kalpli şefimize,kız yine biraz basit kalsada tatlıydı yinede...
Dizi başarılı, birinci sınıf bir aşçı olma rüyaları gören bir kadının hikayesini anlatmaktadır.
"Makarna" Hayaller ve Genç bir kadının başarısını Mamma Mia restoranında ünlü bir şef olmak istemesiyle olaylar başlar...
Yu-Seo keyong (Hyo-jin Kong) Mamma Mia restoranında üçüncü sınıf şef yardımcısı olarak iş hayatına başlar.O sonunda bir aşçı olma yolunu girmiştir.
Hyeon-ok Choi (Seon-gyun Lee) Mamma Mia restoranda Top şeftir. O İtalyan Mutfak Sanatları Eğitimi ve Sicilya'da bir otelde bir şef yardımcısı olarak başlamıştır. Hyeon-sonun da Kore'de en çok tanınan İtalyan şef olma yoluna girmiştir.
Kızımız daha saftirik değilde daha zeki ve hırslı birine oynasa şefe daha iyi meydan okusa daha sağlam bir kurgu olurda aslında...
Ahh şefim Ahh senin kadar tatlı bağıran bir adam daha var mı insan hem korkuyor hem gülüyor :)
Dizi boyunca kötü karakter rolündeydi ama sağlam bir kötülük yapamadı zaten çok fazla entrikaya dayalı bir dizi değildi...
Şefin hislerini açıp gözlerinden öptüğü sahne ben mest :)
Ahh kıza aşık olan müdürün sürekli ikilinin arasına girip şefi gizliden kıskançlık krizlerine sokması :)
En tatlı sahne :)
Romantizim hadsafhada çok tatlıydılar :)
Bu adamın hiddeti derim :)
Buda filmden sürekli yaptıkları makarnaydı kel alaka derseniz yapmaya çalışmadım zaten yapamamda çok zor gözüküyor diziyi izledikten sonra çok iyi makarna yapmak :)

22 Şubat 2014 Cumartesi

Maydanoz Time:Müzik-Katy Perry-Dark Horse

Öncelikle herkese mutlu haftasonları dilerim! Evet,malesef ki geçtiğimiz 3 gün için de yine hasta olmayı başardım ve yatak yastık kıçımı devirip yatmaktaydım YGS yaklaştıkça stres yaptım vücudum mu çok kasıldı yoksa İzmir'in güneşli havalarına güvendim de ince mi giyindim bilmiyorum ama elimden geldiğince terleme ve dinlenmeye çalıştım ama yatakta yatmak bana göre olmadığından elimde tablet,telefon elbette yine Kore dizisi izleyip kitap okudum(yakında postu gelecek) ama bu aralar Müzik dünyasından bayaaa uzak kaldığımı farkettim Vevo'ya girip bakalım yeni ne klipler neymiş diye bakınırken Katy Perry'nin Dark Horse klibi ile karşılaştım ki Oh My Gosh dedim mi yok ben Amanin dedim elbette :)
Ama muhteşem üllü güllü fırtınası hemde en temeli olan Mısır'dan başlayaraktan eğlenceli bir Katy Perry klibi ile bulduk karşımızda,elbette her Katy klibi gibi bunda da muhteşem bir set çalışması ve emek var şarkıda oldukça iyi bence özelliklede müziği oldukça güçlü diyebiliriz ayrıca hayatımda gördüğüm en güzel Kleopatra bizim Katy diyebiliriz ayrıca basenlerden ve bacaklardan oldukça kilo almış gördüm Katy'i boyu kısa olduğundan iyice üstten basılmış gibi görünsede her zaman taş gibi bizim kız hadin izleyelim yeni klibi !

18 Şubat 2014 Salı

Maydanoz Time:Dizi-The Greatest Love

The Greatest Love Kore dizileri içinde hiç bir bölüm sıkılmadan,atlamadan yeri geldiğinde şen kahkahalar attığım helede başroldeki adamın ses tonu,tipine ve haraketlerine bittiğim bir diziydi...Diziye en başta fazlasıyla ön yargıyla yaklaşsamda bu zamana kadar nasıl olurda böyle bir komediyi izlemedim diye kendi kendime hayıflandım doğrusu ve açıkçası 1 günde bitirdim zaten 16 bölümlük çıtır çerez diziler biz kaç sezonluk Amerikan filmlerine bitirdik be a :)Dizide unutulmayacak şeylerden biri mutlaka ;Ding Dong'tur adamın öyle bir Ding Dong demesi var ki görülmeye değer hani...Başta adam soğuk nevale kendini beğenmiş biri olucak dizi boyunca adama kıl olucam kızı tatlış bulucam derken Project Boss'ta olduğu gibi yine adamın tatlılıklarını izledim böyle bi karakter cidden var mı yahu?Ah annem ya bir de kalbi yapay olduğu için sürekli kalp atışlarını dinleme huyu var kalbi hızlandığında daha doğrusu 60-90 sınırını aştığında ki o gözlerin büyümesi,o kapıldığı endişe hay Allah'ım ya ah tabi birde patates yetiştirmesi ve patates infazı yapması :)Ayrıca sakal bıyık kesmeden önceki hali daha tatlıydı yahu neden dizinin ortasında kesti ki yani Wild Romance'te Wook'ta aynısını yaptı safi uyuz oldum :(
Neyse daha fazla spoiler yapmadan diziye geçelim...
Konusu :Ae Jung, popülaritesi sönmüş eski bir kız grubu üyesidir. Katıldığı bir TV şovunda, son zamanların gözdesi Ko Jin ile evli rolü yapar ve böylelikle Ae Jung, Ko Jin ve Ae Jung'un grup arkadaşı Se Ri kendilerini bir aşk üçgeninde bulurlar. Pil Joo ise eğlence sektörüyle hiç ilgilenmeyen bir doktordur ancak şans eseri tanıştığı Ae Jung'a aşık olur. 

Ahah kıza sürekli kalbini dinletmesi :)
Ve tatlış didişmeleri...
Ve hayranlardan gelen mesajlar :)
Ev sahneleri hem dramatik hem komedi :)
Kız tam bir şapşirik :)
Ahh evet 5 dk'cık da olsa Gumiho'nun tatlışı da diziye konuk oldu o tatlış gülümsemesiyle içimizi ısıtıp çıktı diziden :)
Bir çoğu dizideki doktora üzülsede ben baştan beri sevemedim yahu bir nursızluk var veledin suratında :)
Aynı nursuzluk bu kızda da var kötü karakterler çok iyi seçiyorlar yahu :)

Maydanoz Time:Film-Vampir Akademisi

Nihahah!Evet en sevdiğim post zamanı!!!Nihayet tam tamına ciddi anlamda 3 yıldır çıkmasını beklediğim serinin filmi vizyona girdi!Ve ben çıktığı ilk gün gittim ve bir rahatladım ki sormayın gitsin!Boru mu tam tamına 3 yıl bekledim,okudum,okudukça binbir senaryo yazdım karakterler,tipler canlandırdım kafamda ama beklediğime değdi be a dostlar neyden mi bahsediyorum elbette benim favori kitap serim olan Vampir Akademisi serisinden...6 kitaptan oluşan seri benim için tam bir efsane,serinin ilk kitabıyla tanıştım tanışalı önce yeni kitabının çıkmasını heyecanla bekledim sonra filminin çıkacağını duyunca deli divane oldum beklemekten ama nihayet gidebildim evettt!!!
O zaman biraz filmden bahsedelim sabırsızlıkla 2.filmini bekliyoruz Alacakaranlık ve Açlık Oyunları serisinden bu yana bu kadar heyecanla beklediğim bir seri daha olmamıştı...
 Lucy Fry'ın canlandırdığı Lissa Dragomir karşımıza çıkarken, kendisinin "tatlı dilli bir sosyetik ve güçlü bir şifacı olduğunu" öğreniyoruz. Lissa'nın bir diğer yönü ise yufka yürekliliği... Ait olduğu klan ise kraliyet soyu olan Moroi.Oyuncu seçimi biraz yavan gibi geldi bana yani en azından Lisa'yı daha güzel ve alımlı bir kız beklerdim ve tabi daha çekingen...
Yarı insan ve yarı vampir, yani Dhampir olarak adlandırılan Rose filmimizin baş karakteri bir çok yönden kendimle özdeşleştirdiğim bir karakter...Kavgacı,korumacı(ki kendisi Lissa'nın koruması gibi bir şey oluyor ),alaycı ve tutkulu...Bence karakter seçimi oldukça güzel insan kitabı okurken aynen bu tarzda birini kafasında canlandırıyor...Zoey Deutch Rose'u canlandırıyor...
 Danila Kozlovsky'ın hayat verdiği Dimitri karakteri ise Rose'un sevdiği öğretmeni daha sonraları ise sevdiği adam olarak karşımıza çıkıyor ki bir sahneleri var abovv anlatılmaz izlenir helede Tanrı diye anılırken Vampir Akademisinde en güldüğüm repliği Rose'un Dimitri'yi üstü çıplakken görünce ''Sende heykel gibisin be yavrum'' demesi eh haksızda sayılmaz hani bildiğimiz taş rolünde burada Dimitri ben daha çok Ben Barnes'ı kafamda canlandırmıştım hatta ilk onun oynayacağını duyunca iştee buuu demiştim ama daha sonradan anlaşamamışlar ama bu da olmuş yani :)
Vampir Akademisi Christian Ozera
Vışş Vışş Amen Tanrım!Bu ne tatlılıktır ne seksiliktir yarabbi!Dimitri neyin hak getire!Kitapta okurkende Chrıstıan'ın çok yakışıklı olduğunu gözümden canlandırmıştım ama gerçeği ile karşılaşınca off bee asıl heykel bu demedim mi dedim elbette bu çocuk Lissa'ya biraz fazla yahu öhömm öhömm neyse iyiydi yani bu da oyunculuğu çok iyiydi(!)...Dominic Sherwood çok iyisin be oğlum !
Filmin özetine gelicek olursak:Yarı vampir yarı insan olan Rose Hataway bu okulda öğrenim gören ve iyi bir korucu olabilmek için var gücüyle çalışan öğrencilerden biridir. Dünyalarında ise iki çeşit vampir vardır: Moroi ırkı, insanlarla uyum içerisinde yaşayıp hava, su, toprak ve ateşten oluşan dört elementten birini kontrol edebilme yeteneğine sahipken; Strigoi'ler de Moroi'lerinkanıyla beslenen kötücül bir türdür. Acımasız Strigoi'leri durdurmakla ve kendi türü olan Moroi'leri korumakla görevli olan Rose ve diğer korucular, bu akademide gerekli eğitimi almaktadır. Yeni dönem başladığında Rose'un eğitmeni değişir ve akademinin en başarılı eğitmenlerinden biri olan Dimitri ile çalışmaya başlar. Bu değişiklik, hem zalim güçlere karşı verdikleri amansız bir savaşı hem de karşı koyamadıkları imkansız bir aşkı doğuracaktır.
Dimitri'nin sürekli Matrix havalarında uzun pardesüler giymesine ayar oldum!
Yayyy şu tatlılıklara bakın !
Şahsen ben kitaplarınada ,filminede oyuncularınada hasta oldum!Biran önce 2.filmi çekmeye başlasalar iyi ederler!
Son olarakta bu resimlerde benden !En sevdiğim haftasonu oldu!...

14 Şubat 2014 Cuma

Maydanoz Time:Dizi-Protect The Boss

14 Şubat 2014 malumunuz bugün Sevgililer Günü benim için pek bir şey ifade etmediğinden eh hediye alacak ya da en bilemedim bi kalpli pasta yapıp elimle yediremeyecek bir sevgilim olmadığından sizlere sunacağım kalpçikler çıkan bir post hazırlayamıyacağım onun yerine bu aşka eriyip bittiğim ve çok güldüğüm özelliklede ''Çılgın Topuz Kafa'' repliğine bittiğim Protect The Boss Türkçe adıyla Patronu Kolla Kore dizisinin tanıtımını yapıcam,ayrıca başroldeki çocuk Allah'ım bu ne sevimlilik bu nasıl bir patron!!!
Dizinin konusuna gelelim o halde, esas kızımız Eun Seol iş aramaktan kafayı yemiş, bıçkın bir kızcağızdır. Bıçkın ve kızcağız, evet. Zira kendisi iş konusunda çok şanssız (ya da yetersiz?) olsa da bilek gücü bakımından pek de yetersiz değildir. Zaten zar zor 3. derece bir üniversiteden mezun olmasının nedeni de çete elemanı şeklinde takılmasıdır. Şimdi ise o iş görüşmesi senin bu benim dolanmaktadır.Şimdi gelelim esas oğlumuza ki olay burada kopuyor. Büyük bir şirketin varisi Ji Heon. Buraya kadar drama kurallarına uyuyor ama bir dakika! Bu eleman babasından 24 saat dayak yiyen, çocukça davranışları ve kaprisleri olan, işten nefret eden ve iş anlamında tek yaptığı bütün gün odasında oturmak olan biri olmasın. Nerde bizim zeki, yetenekli, karizmatik jönlerimiz? Ji Heon toplantılarda bile önündeki kağıda resim çizecek kadar umursamaz biri. Zaten hangi yönetici sırt çantası takar ya da “Toplantınız var.” dendiğinde çocuk gibi mızıklanır ki? Tuhaf, acayip ve inanılmaz sevilesi bir karakter Ji Heon...Kızda tam ben pata küte dalmaya pek meraklı azcıkta agresif ama kendi çapında tatlı ve o da oldukça komik,ikisinin diyaloglarıda oldukça komik...Eğlenceli vakit geçirmek ve bu aşka gülmek isteyenler kesinlikle kaçırmasın...

Kıvırcık kafa ya insanın saçlarını karıştırıp Afacan diyesi geliyor ama cidden çok berbat giyiniyor!


Babasından dayak yerken bile çok tatlıydı eşşek sıpası ya !Ayrıca Coffie Prince'den sonra Patron-Sekreter ilişkisi bu kadar iyi anlatılabilirdi...

Kuzenininde ondan kalır yanı yok :)

Kitap - Samsun Kitap Ağacı İle Aralık Ayı Kitabı Kul Seray Şahiner

 Herkese merhabalar efenim, Dün toplantımızı yaptık.İlk defa Seray Şahiner okudum bu vasıta ile.Dilini ve kadın dünyasını anlatmasını çok se...