Merhaba Kore dizisi severler!Evet bu dönemimin bomba olayı kesinlikle Kore dünyasını ve Kore dizilerini keşfetmem oldu.Amerikan dizilerinden ve her akşam izlediğimiz tipik Türk dizilerinden sonra bu diziler hikaye gibi geldi.Yani bizim kiler roman onların ki hikaye oluyor.16 bölüm de bu kadar tatlış olayları nasıl insana veriyorlar inanın ben de anlayamıyorum ama tadı damağımda kalıyor bütün dizilerin öyle bizimkiler gibi sezon sezon olayları sapıtmıyorlar en azından ama yinede final de saçmalığa bağlıyorlar.Neyse bunlar bildiğiniz şeyler zaten.Tadı damağım da kalan tee ne zaman izlediğim ama postunu bir türlü hazırlayamadığım bir diziydi.Aslında bir japon dizisiymiş Boys Over Flower gibi ama bence Koreliler bu işi Japonlardan daha iyi yapıyor.Coffie Prince'ten tanıdık bir konusu var aslında.Kız oğlan kılığına girip erkekler cenneti diye tabir edilen sporcuların olduğu bir erkek okuluna sızıyor.Canı sıkıldığı için değil elbette bir amacı var.Daha sonrasın da olaylar olaylar zaten ki esas adamın kıza aşık olması daha doğrusu kızı erkekken sevmesi ve acaba ben gay miyim diye Burhan(Avrupa Yakası) gibi tiriplere girmesi (!) daha sonra tesadüf eseri kızın kız olduğunu öğrenmesi bunu saklaması falan filan işte ama oldukça komik sahneler var.Hatta ne kadar komik bir dizinin bizi beklediğini daha başlar başlamaz kızın bavuluyla merdivenlerden uçuş sahnesiyle anlamış oluyoruz ki o sahneyi nasıl çektiler manyak merak ediyorum.Neyse benim düşüncelerim bu kadar izlenmesi gereken çok eğlenceli Kore dizileri içinde.
Konusu:Goo Jae Hee (Choi Seol Ri (Sulli)) Amerika 'da yaşayan atletizmin koşu dalıyla ilgilenen bir genç kızımızdır.Neden Amerika' da yaşadığını tam çözemedim sanırım ailesi yüzünden.Ama Amerika'da zor zamanlar geçirmektedir ve zor zamanları ise Dünyaca ünlü Koreli uzun atlama sporcusu Kang Tae Joon (Choi Minho) sayesinde atlatmaktadır.Onu izlemek Goo Jae Hee ye güç vermektedir.Onun bir fanı haline dönüşmüş onunla yatıp onunla kalkar olmuştur.Bir yarışta Kang Tae Joon'un sakatlanması sonucu atlezimi bıraktığına dair dedikodular ortaya çıkınca çılgın kızımız hayranı olduğu adama yardımcı olmak ve ona güç vermek için Kore'ye geri dönmeye karar verir.Onun okuduğu okulda okumak için başvurularını yapar.Kang Tae Joon bir erkek lisesinde okuduğu için Goo Jae Hee erkek kılığına girer ve okul idaresini kandırmayı başararak okula girer.Okulda ne tesadüftür ki ilk karşılaştığı öğrenci de Kang Tae Joon olur.Hatta hatta oda arkadaşı olurlar.Bu sırada Goo Jae Hee futbol oynayan komik,afacan oğlumuz Cha Eun-Gyeol( Hyun-woo Lee ) ile de kanka olacaktır.Cha Eun-Gyeol erkek olduğunu düşündüğü Goo Jae Hee ye abayı yakacak ve kendinin homoseksüel olduğundan şüphelenecektir.Ne yaparsa yapsın Goo Jae Hee'yi kafasından atamaz.Bu sırada Kang Tae Joon gittikçe Goo Jae Hee'den şüphelenecek ve ondan etkilenecektir.Gerçeği yalnızca okul doktoru bilecek ama o da olanlara Kang Tae'nin iyiliği için ses çıkarmayacaktır.Çünkü Kang Tae ,Goo Jae Hee geldiğinden beri kaybettiği atlama isteğini yeniden bulmuş ve yarışmak istemeye başlamıştır.
Diziyi izleyenlerin bir çoğu bu çocuğu dizi de çok tatlı buldu ama ben nedense çok gıcık oldum şunun saça bak yeminlen kızın erkek kılığına girmiş hali bunlardan daha erkeksiydi :)
Esas oğlanımız bence oldukça tatlıydı ama dizi de kıza olan tripleri öldürdü beni!!
Kız erkeklerin arasına iyi kaynamış değil mi pekte çakılmıyor yani kız olduğu?Biz de olsa 2.saniye de çakarlar Kore'de kızların erkek gibi görünmesi oldukça kolay ...
Ve Kore dizilerinde en sinir olduğum öpüşme sahneleri pardon öpüşme değil dudak değdirmece sahneleri insan küçükte olsa bir buse kondurur bari gerçekçi olsun diye öpüşme sahnelerinden oyuncular oyunculuklarına sıfırlıyor resmen neyse böyle işte ...
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
10 Nisan 2014 Perşembe
8 Nisan 2014 Salı
Maydanoz Time:Kitap-Buket Uzuner İki Yeşil Susamuru
Öncelikle herkese merhabalar efenim!Bu kitap postumuzda çağdaş Türk romanınından bir eseri ve Modernizmin önemli temsilcilerinden(ÖSYM bu sene sorabilir) Buket Uzuner'in İki Yeşil Susamuru adlı kitabını ele alacağız.Kelime ve kültür haznenize katkıda bulunacak bir kitap olduğunu söyleyerekten başlayabilirim öncelikle.Belli bir birikimi ve kültürü olan anlayış düzeyi yüksek insanlara hitap eden bir roman bence.İntihar,evlilik,aşk,aile olguları üzerinde duran konusu sonunda insanı şaşırtan bir karmaşık kurguya sahip aslında.Satır aralarında yer alan felsefik düşünceler ve anlayabilene iletilmek istenen politik mesajlar içeren çok yönlü bir kitap aslında.Üslup oldukça akıcı ama bazen öyle bir cümle kurmuş ki yazar ''Acaba burada ne anlatmak istedi ya da ben ne anlıyorum,nasıl anlıyorum'' diye insan düşünüyor kendi kendine.Hayatımızı ve kendimizi sorgulamamıza neden olan bir kitap aslında.Benim kitap üzerinde ki yorumlarım bu kadar.Kitabın kısaca özeti:
Kitabın yazarını, isminin Nilsu Baran olduğunu söyleyen, otuzlu yaşlarda, alımlı bir genç kadın ziyaret eder. Elinde kendi hayat hikâyesi olduğunu söylediği bir dosya vardır. Genç kadın, yazardan hikâyesinin bir romana dönüştürmesini istemektedir.
Yazar, bazı çevre/mekân ve insan adlarını değiştirerek hikâyeyi bir romana dönüştürür.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
Nilsu’nun doktor olan babası eşinin kendisini terk etmesinin acısını atlattıktan ve kabuğundan sıyrıldıktan sonra Selen adında genç, bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın ile tanışır. Nilsu’nun hayatına giren Selen önceleri onun için çok büyük bir tehdit iken, daha sonra kendisini bulmasına yardım eden çok önemli bir karaktere ve arkadaşa dönüşür.
Nilsu annesinin evi terk etmesini bir tür intihar olarak görmek istemektedir. Anneannesi ile beraber yaşarken, hayatına kendisinden yaşça epey büyük Mike gider. Okuduğu lisede Amerikan Edebiyatı öğretmenliği yapan Mike intiharın gizemine hayrandır. Çünkü annesinin ölümünün ardından babası intihar etmiştir. Mike, Nilsu için önceleri bir öğretmen, sonrasında sevgili ve ardından da yaşamı boyunca onu derinden etkileyen bir arkadaşa dönüşür.
Nilsu’nun annesi, kızını ve hatta çok sevdiği oğlu Cem’i yok sayarak İşadamı Fikret ile evlenir. Kızı ve oğlunu bu derece ihmal etmesi her iki çocukta da derin izler bırakır.
Teoman’ın da annesi intihar etmiştir. İki kere evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Nilsu ile tanışana kadar hayatında hep bir eksiklik olduğuna inanmaktadır. Bu iki yitik ruh Yeşiller Partisinin bir toplantısı esnasında tanışır ve birbirlerine âşık olur.
Roman anneler, babalar, sevgililer ve diğerleri ekseninde, boşanmış ailelerin parçalanmış çocukları, intihar, terk edilme, aşk temalarını işleyerek bir kadının sancılı olgunlaşma sürecini anlatır.
Yazarın elindeki dosya bittiğinde ise bir son yoktur. Bunun üzerine yazar, okurlarına nasıl bir son istediğini sorar, ancak titiz bir çalışma yapmak için de, dosyada adı geçen kişilerle irtibat kurmaya çalışır. Sadece kendisi de önemli ve saygın bir yazar olan Neyyire Gömüç’e ulaşabilir. Neyyire Gömüç’ün anlattıkları ise, dosyada yazılı olanla hem çok büyük bir benzerlik taşımaktadır, hem de hiçbir ilgisi yoktur.
Kitabın yazarını, isminin Nilsu Baran olduğunu söyleyen, otuzlu yaşlarda, alımlı bir genç kadın ziyaret eder. Elinde kendi hayat hikâyesi olduğunu söylediği bir dosya vardır. Genç kadın, yazardan hikâyesinin bir romana dönüştürmesini istemektedir.
Yazar, bazı çevre/mekân ve insan adlarını değiştirerek hikâyeyi bir romana dönüştürür.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
Nilsu’nun doktor olan babası eşinin kendisini terk etmesinin acısını atlattıktan ve kabuğundan sıyrıldıktan sonra Selen adında genç, bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın ile tanışır. Nilsu’nun hayatına giren Selen önceleri onun için çok büyük bir tehdit iken, daha sonra kendisini bulmasına yardım eden çok önemli bir karaktere ve arkadaşa dönüşür.
Nilsu annesinin evi terk etmesini bir tür intihar olarak görmek istemektedir. Anneannesi ile beraber yaşarken, hayatına kendisinden yaşça epey büyük Mike gider. Okuduğu lisede Amerikan Edebiyatı öğretmenliği yapan Mike intiharın gizemine hayrandır. Çünkü annesinin ölümünün ardından babası intihar etmiştir. Mike, Nilsu için önceleri bir öğretmen, sonrasında sevgili ve ardından da yaşamı boyunca onu derinden etkileyen bir arkadaşa dönüşür.
Nilsu’nun annesi, kızını ve hatta çok sevdiği oğlu Cem’i yok sayarak İşadamı Fikret ile evlenir. Kızı ve oğlunu bu derece ihmal etmesi her iki çocukta da derin izler bırakır.
Teoman’ın da annesi intihar etmiştir. İki kere evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Nilsu ile tanışana kadar hayatında hep bir eksiklik olduğuna inanmaktadır. Bu iki yitik ruh Yeşiller Partisinin bir toplantısı esnasında tanışır ve birbirlerine âşık olur.
Roman anneler, babalar, sevgililer ve diğerleri ekseninde, boşanmış ailelerin parçalanmış çocukları, intihar, terk edilme, aşk temalarını işleyerek bir kadının sancılı olgunlaşma sürecini anlatır.
Yazarın elindeki dosya bittiğinde ise bir son yoktur. Bunun üzerine yazar, okurlarına nasıl bir son istediğini sorar, ancak titiz bir çalışma yapmak için de, dosyada adı geçen kişilerle irtibat kurmaya çalışır. Sadece kendisi de önemli ve saygın bir yazar olan Neyyire Gömüç’e ulaşabilir. Neyyire Gömüç’ün anlattıkları ise, dosyada yazılı olanla hem çok büyük bir benzerlik taşımaktadır, hem de hiçbir ilgisi yoktur.
6 Nisan 2014 Pazar
Maydanoz Time:Kitap-Pucca Ay Hadi İnşallah!
Herkese merhabalar efenim!!!Bu kitap postumuzun konuğu bir Blogger-Yazar olan Pucca ve yeni çıkan serisinin 4.kitabı olan Ay Hadi İnşallah! Pucca'yı tanımayan kaldı mı artık bilemiyorum.Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı dahi yapmaya başladı 4 kitabı ve elbette bir Bloğu var.O yüzden benim içinde bir ideol kendisi.Blog yazdığımdan değil elbette bu işe sonradan başladım.Ama 6.sınıftan beri 100'lük 200'lük defterlere hikaye yazma alışkanlığım var boru değil 25'e yakın hikayem oldu hem de seri halinde.Allah izin verirse bende belli bir olgunluğa eriştikten sonra bu hikayeleri bir kitapta toplayıp bastırmayı düşünüyorum daha 19 yaşındayım yahu hele bi istediğim yeri kazanayım Ay Hadi İnşallah diyelim haha :)
Neyse kendi fikirlerimi geçecek olursak gelelim kitaplara.Pucca başından geçenleri günlük tarzına benzer bir tarzla oldukça samimi bir üslupla okuyucularına sunuyor.Oldukça eğlenceli bir kitap kullandığı üslup öylesine tatlı ve samimi ki okurken çok yakın bir arkadaşınızla muhabbet ediyor gibi oluyorsunuz.Onun başından geçen absürd olaylara siz de kahkahalarla gülüyorsunuz.Dikkat kalabalık(otobüs,vapur) yerlerde okumayın kendi kendinize gülerken millet sizi deli zannedebilir denendi onaylandı !!!
Serinin diğer kitapları:
1-Pucca Günlük Küçük Aptalın Büyük Dünyası
2-Pucca Günlük Ve Geriye Kalan Her Şey
3-Pucca Günlük Allah Beni Böyle Yaratmış
Neyse kendi fikirlerimi geçecek olursak gelelim kitaplara.Pucca başından geçenleri günlük tarzına benzer bir tarzla oldukça samimi bir üslupla okuyucularına sunuyor.Oldukça eğlenceli bir kitap kullandığı üslup öylesine tatlı ve samimi ki okurken çok yakın bir arkadaşınızla muhabbet ediyor gibi oluyorsunuz.Onun başından geçen absürd olaylara siz de kahkahalarla gülüyorsunuz.Dikkat kalabalık(otobüs,vapur) yerlerde okumayın kendi kendinize gülerken millet sizi deli zannedebilir denendi onaylandı !!!
Serinin diğer kitapları:
1-Pucca Günlük Küçük Aptalın Büyük Dünyası
2-Pucca Günlük Ve Geriye Kalan Her Şey
3-Pucca Günlük Allah Beni Böyle Yaratmış
5 Nisan 2014 Cumartesi
Maydanoz Time:Ben-19. Yaş Günüm
Öncelikle herkese merhabalar!Malesef ki dün postu yazamadım malum doğum günümü kutladık ayrıca Aydın'dan dayımlar geldi onlarla birlikte mini bir doğum günü kutlaması yaptık daha sonrasında Tabu oynadık ben kuzenim en güzel doğumgünü hediyem olan biricik kuzenim Ege'nin yanaklarını sömürdüm ve genel de ergen kızları (yaş 19) sevmediğinden beni yine bir güzel çırmaladı pis cüce :) Tabu oynarken bol bol eğlendik elbette hele anneciğimin eşsiz edebiyat bilgisi her defasında ortaya çıkıyor Tabu oyununda...Behçet Necatigil'e Necati Necatigil demesi hepimizi kopardı tabi ki :) Öncesin de dershaneden arkadaşlarımla mini bir doğum günü kutlaması yapmıştık onlardan ve kardeşimden nacizane hediyeler aldım ve hepsini çok ama çok sevdim hepsi küçük ama anlamlı şeylerdi.Beni oldukça iyi tanıdıkları burdan belli çünkü ben küçük şeylerden mutlu olan bir insanım sonuçta ayrıca takı manyaklığım olduğunu bildiklerinden hepsi de küpe ya da bileklik almış :) Hepsi de çok orijinal ve çok minnoşlar :) Hepsine tekrardan burdan çok ama çok teşekkür ederim :) Sonuç olarak ailemle ve sevdiğim arkadaşlarımla mini minide olsa kutladığım çok güzel bir doğum günü oldu ayrıca 2 gün boyunca kutlamış oldum.Çünkü;gerçek doğum günüm 3 Nisan ama kimlik kartımda 4 Nisan yazıyor yani resmi doğum günüm 4 Nisan oluyor eh haliylen biz de 2 gün boyunca kutladık :) Gönül ister ki masallarda ki gibi 40 gün 40 gece kutlayalım ama bunla da idare edicez artık ne yapalım :) Ahh 19 yaşıma girdim çok heyecanlı :) 18 yaşından bir farkı var mı?Görünüşte elbette yoktur ama yaşadığım ve öğrendiğim şeyler o kadar fazla ki...Bir şeylerin farkına varmak,kendi içimde farkındalık yaratmak...Kalbimi aşırı uçlarda yaşadığım duygularımı dizginleyebilmeyi öğrenmek,kalbimi beynimin kontrolü altına alabilmek...Ve anı yaşamayı öğrenmek...18 yaşımda çok üzüldüm,çok kırıldım çok ağladım ama geçti işte zaman öyle hızlı geçiyor ki hiç bir şey için (ölüm haricinde elbette Allah göstermesin)çok fazla üzülmemeyi öğrendim.Her şey her acı,her mutluluk her şey geçiyor elbette.Önemli olan buna sabretmek ve her şeyin istediğimiz gibi olacağına inanmak.Umut insanoğluna verilmiş en büyük nimet bence :) Neyse bu kadar duygusal bir 19 yaşına girme konuşması yeter ehh iyi ki doğdum o zaman :)
Sevgili arkadaşım Bilge'nin doğum günü hediyesi kardeş bilekliği :)
Sevgili kardeşim Sude'nin doğumgünü hediyeleri kuğu küpeler ve Atatürk mıknatıslı kitap ayracı...
Sevgili arkadaşım Vildan'ın doğum günü hediyesi olan pembiş elbise şeklinde ki küpeler...
En güzel ve en sevdiğim doğum günü hediyem elbette tatlış kuzenim Ege'nin ve ikizlerin gelmesi :) Öyle Bir Geçer Zamandaki Osman değil mi aynı hele gözler saçlarını kestirmiş hali bu yine uzunken aynı Osman :)
Bu da benim 19 yaş pastam ve alkışş iyi ki doğdun Buse iyi ki doğdun Buse :)
Ve finalde herkes nacizane pastamın üzerindeki dev çikolatalara bir saldırı düzenledi ahh işle böyle geçti doğum günüm nice mutlu senelere :)
Sevgili arkadaşım Bilge'nin doğum günü hediyesi kardeş bilekliği :)
Sevgili kardeşim Sude'nin doğumgünü hediyeleri kuğu küpeler ve Atatürk mıknatıslı kitap ayracı...
Sevgili arkadaşım Vildan'ın doğum günü hediyesi olan pembiş elbise şeklinde ki küpeler...
En güzel ve en sevdiğim doğum günü hediyem elbette tatlış kuzenim Ege'nin ve ikizlerin gelmesi :) Öyle Bir Geçer Zamandaki Osman değil mi aynı hele gözler saçlarını kestirmiş hali bu yine uzunken aynı Osman :)
Bu da benim 19 yaş pastam ve alkışş iyi ki doğdun Buse iyi ki doğdun Buse :)
Ve finalde herkes nacizane pastamın üzerindeki dev çikolatalara bir saldırı düzenledi ahh işle böyle geçti doğum günüm nice mutlu senelere :)
3 Nisan 2014 Perşembe
Maydanoz Time:Dizi-The Master's Sun
Öncelikle herkese bu muhteşem Allah'ın lütfu olan özel günden merhabalar!Neden?Çünkü bugün benim doğumgünüm nihaha evet kesinlikle ben Allah'ın lütfuyum,yarına yetişemezde öbür güne hazırlayacağım Ben-Doğum Günü postunda da uzun uzun bahsedicem ve elbette fotoğraflarla da desteklenicek.Bugünün dizi postunda izlediğimden bu yana 1 aydır taslaklar da bekleyen muhteşem bir Kore dizisi olsan The Master's Sun var.Aslında bu diziye büyük bir ön yargı ilebaşlamıştım çünkü genelde Kore dizilerinde Romantik-Komedi izleme taraftarıyım vıcık vıcık bol gözyaşlı diziler bana göre değil haliylen fıkır fıkır bir insanım,bugün de 19'u ma girmişim zaten Allahhh içim iyice kaynıyor utanmasam amuda falan kalkcam yapabilsem kafa üstü dönücem neyse abartmadan biz dizimize geçelin.Ön yargılıydım demiştim az önce çünkü Korku-Dram-Romantik Komedi arasında kalmış bir dizi.Ama hem ağladım hem de çok güldüm.Bu iki zıt duyguyu aynı anda bana yaşatan enfes bir diziydi.2-3 günde diziyi bitirdim dersem soluksuz izlediğimi anlamış olursunuz bence zaten.Neyse biz gelelim diziye...Konusu:
Tae Gong Shil (Gong Hyo Jin) çok başarılı ve akıllı bir kadındır.Başından geçen kötü bir olay sonucunda birden hayaletleri görmeye başlar o günden sonra uyku uyuyamaz ve insanlar ona deli gözüyle bakar bir gün ıssız bir yolda tek başına dururken yanından geçen Joo Joong Won (So Ji Sub)'un arabasının önünü keser.Kendini ZORLA arabaya kabul ettiren Gong Shil Joong Won'a dokunduğunda hayaletlerin onu bıraktığını farkeder o andan itibaren Joong Won'a MIKNATIS gibi yapışma kararı almıştır.
So Ji Sub Kore aktörleri içinde oldukça biri ama benim onun izlediğim ilk dizisi ve adamın oyunculuğuna da o mıncırmak istediğim mimiklerine de öldüm bittim.Hele kıza sürekli bi ''Defol'' yapışı var el haraketiyle görülmeye değer.Kızın sakinliği !!Allah'ım!Pasta dizisinde de kıza uyuz olmuştum zaten burda da aynı sakinlik ve uyuzlukta.Ama kızın kendi karakteri böyle sanırım yapacak bir şey yok...
Dizi de ki hayaletlerin hikayesi kısmında oldukça gözyaşı döktüm her hikaye bizim esas oğlanla kızı birbirine bağladı.Vee Kore dizilerinde en gıcık olduğum yine dizinin sonunda kavuştular dizi boyunca Defolll de kıza binbir eziyet et en son bölümde de kıza aşık ol itiraf et ama biz gerisini görmeyelim aşkınızı gizli yaşayın bizim de tadı damağımızda kaldın aman off ! :(
Kızın hayaletleri görmesi adamın çocukken işkence görmesi üzerine Korece okuyamaması aslında ikisi de psikolojik açıdan birbirlerinden beterler haberleri yok tam bir tencere kapaklar...
Kız adama dokununca hayaletleri görmüyor adam kısaca kız için hayalet savar gibi bir şey kız bunu keşfedince tabiri caizse adama mıknatıs gibi yapışıyor ve adamı bol bol da taciz ediyor.Eh bir erkekte bu durumda ne yapar? :)
Benim en sevdiğim sahneyse tabi ki bu sahne ne kadar tatlı görünüyorlar :)
Hayaletler de ayrı bir olay makyajlar yıkılıyor :)
Esas oğlanımız da öyle bir kibir var ki sormayın yahu!Kıza kendine dokunma başı para bile istedi manyak :)Tam bir paragöz doymuyor adam paraya :)
Ve tabi esas oğlanımızın geçmişte bir ölen sevgilisi varmış bu kız bu adamı dolandırmış büyük bir meblağda parayı bir yerlere saklamış başta kızla anlaşmaları bu hikaye üzerineydi eh kız hayaletleri görünce kızın hayaletini bulup parayı nereye sakladığını öğrenecekti.Başta kıza baya uyuz olmuştum bu ikilinin arasına giriyor diye ama sonlarına doğru öğreniyoruz olayın asıl boyutu bambaşkaymış neyse siz bence diziyi izleyin ne kadar harika bir yapım olduğunu görüceksiniz :)
31 Mart 2014 Pazartesi
Maydanoz Time:Müzik-Indıla Derniere Danse
Öncelikle herkese merhabalar!Bu müzik postumuz da yaşımıza başımıza dil yeteneğimize bakmadan sadece müziği ve söyleyiş tarzı ile ki ben klibi de çok ama çok beğendim beni mest eden şarkı.Dilime düşen diyemiyorum çünkü malesef ki İngilizcem yarım yamalakta Anadolu Lisesi Almanca olsam da Fransızcam Bonjuar ve Mersi dışında pek yok :( Stromae ve Zaz'dan sonra Fransızcaya zaten ilgim vardı ama bu şarkıyla iyice ilgilenmeye başladım.Yapılacaklar listeme bunu da unutmadan eklesem iyi olacak nasıl olsa bir gün Paris'e gideceğimden (inşallah) az da olsa çat pat da olsa Fransızcam olsa fena mı olur yani? Şiir gibi dil Allah'ım konu dil olunca ve elbette hayallerim bi heyecanlandım çenem açıldı asıl konudan saptırıverdim.Neyse şarkının umutsuz,hayal kırıklığı,karanlık yanının yanın da umut verici ve hayata sıkı sıkı bağlanma teması beni bu müzik postunda bu şarkıyı ağırlamaya itti.Neyse daha fazla boş gevezelik yapmadan Indıla-Derniere Danse'yi sunarım.Yerin dibi not:Şarkıyı eğer beğenecek olursanız Google'dan şarkı sözlerinin çevirilerine bakmayı unutmayın müziği kadar sözleri de çok ama çok güzel ve çok anlamlı...
11 Mart 2014 Salı
Maydanoz Time:Kitap-Sarah Jıo-Böğürtlen Kışı
Evvett!Herkese iyi haftalar dileyerekten bir kitap postumuza daha başlayabiliriz!Kitap okumaya doyamıyorum a be dostlarım,bu haftaki kitabımız Sarah Jıo'dan Böğürtlen Kışı...Her şeyden önce kitabın ismi çok hoş ve orijinal değil mi?Kış bitmeden karda,kışta geçen ne varsa okuyor gibi olduk bu sefer ama gerçekten tesadüf oldu bu kadarı.Neyse biz gelelim kitabımıza.Kendi yorumum olaraktan öncelikle şunu söyleyebilirim ki yazarın okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen hemencecik ısınıverdim.Çünkü;dili o kadar akıcı ve sağlam ki.Kitabı okurken gerçekten böğürtlen yiyor gibi oldum diyebilirim.Aslında kitabı okuyanlar şimdi bana ne alaka kitapta böğürtlenin b si geçmiyor sadece Mayıs ayında yağan ani kar fırtınısına deniyor diyebilirler haklılar ama bence kitabın hikayesi ve yazarın bunu anlatış biçimi öylesine tatlı ki.Kitabın başlarında böyle çok tatlı bir şey ağzınıza atmış gibi oluyorsunuz sonuna geldikçe ağzınıza hafif ekşimsi bir tat gelirmiş gibi oluyor yani sonuna doğru hüzünlenmeye başlıyorsunuz hatta en sonunda eğer gerçekten birazcık dahi duygusal bir insansanız bir iki gözyaşı süzülüyor yanaklarınızdan,bilhassa anne olanlar eminim daha iyi anlayacaklardır bu kitabı sağlam bir empati yeteneğine sahip olduğumu düşünsem dahi bile evlat acısının ne kadar ağır bir şey olduğunu gerçekten duyumsayamıyorum Allah kimsenin başına vermesin gerçekten çok ama çok zor bir şey kitabın kurgu olduğunu vurguluyor yazar Yazar Notu adı altında ama yinede böyle olaylar olmuyor değil değil mi sonuçta hayatta da yoksulluk,zenginlerin o ihtişamlı hayatları altındaki gizli sırları ve elbette 3 yaşında bir çocuğun annesinden koparılması bunlar çokta fantastik şeyler sayılmaz yahu hiç mi Müge Anlı izlemiyorsunuz :) Şaka bi yana fazlada takılmayan siz böyle şeylere annemden biliyorum sonra acayip pimpirikli oluyorsunuz batsın bu dünya modunda yaşıyorsunuz.
Kitabın özetine gelicek olursak :
1933 yılında Amerika’nın Seattle şehrinde olağanın dışında olarak Mayıs ayında kar yağar. Üç yaşındaki oğlu ile huzurlu bir hayat süren Vera’nın en büyük acısı gün içinde oğlunu bırakarak işe gitmektir. Yine her sabah olduğu gibi oğlunu öperek işe gider. Fakat eve geri döndüğünde oğlu ortada yoktur. En sevdiği oyuncak ayısı da karların içindedir. Hayatını oğluna adayan kadın için bir anlamda hayat sona ermiştir.
Yıllar ileri sarar ve 80 yıl sonrasına 2013 yılına gelir. 80 yıl sonra yine Mayıs ayında kar yağar. Gazeteci olan Claire de bu olayı haber yapmak ister ve geçmişi araştırırken 80 yıl önce yaşanan kayıp olayını farkeder. Evlat kaybetme acısını bilen Claire bu olayı daha derinlemesine araştırmak ister ve olayın derinliklerine girmeye başlar. Fakat araştırması onu geçmişi ile güzleşmeye ve gizemleri ortaya çıkartmaya başlar. Vera ile kendisi aslında pek farklı değillerdir.
Notun Dibi:Resimde gördüğünüz gibi kitap okurken bir şeyler yapıp yemeğide ihmal etmiyorum verdiğim kiloları geri aldım çaktırmayın ama yürüyüşlerime başladım uzun bir aradan sonra malum yaz yaklaşıyor :) Ama kitabın yanınada pek yakıştılar mini portakallı turtalar :)
Kitabın özetine gelicek olursak :
1933 yılında Amerika’nın Seattle şehrinde olağanın dışında olarak Mayıs ayında kar yağar. Üç yaşındaki oğlu ile huzurlu bir hayat süren Vera’nın en büyük acısı gün içinde oğlunu bırakarak işe gitmektir. Yine her sabah olduğu gibi oğlunu öperek işe gider. Fakat eve geri döndüğünde oğlu ortada yoktur. En sevdiği oyuncak ayısı da karların içindedir. Hayatını oğluna adayan kadın için bir anlamda hayat sona ermiştir.
Yıllar ileri sarar ve 80 yıl sonrasına 2013 yılına gelir. 80 yıl sonra yine Mayıs ayında kar yağar. Gazeteci olan Claire de bu olayı haber yapmak ister ve geçmişi araştırırken 80 yıl önce yaşanan kayıp olayını farkeder. Evlat kaybetme acısını bilen Claire bu olayı daha derinlemesine araştırmak ister ve olayın derinliklerine girmeye başlar. Fakat araştırması onu geçmişi ile güzleşmeye ve gizemleri ortaya çıkartmaya başlar. Vera ile kendisi aslında pek farklı değillerdir.
Notun Dibi:Resimde gördüğünüz gibi kitap okurken bir şeyler yapıp yemeğide ihmal etmiyorum verdiğim kiloları geri aldım çaktırmayın ama yürüyüşlerime başladım uzun bir aradan sonra malum yaz yaklaşıyor :) Ama kitabın yanınada pek yakıştılar mini portakallı turtalar :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kitap - Samsun Kitap Ağacı İle Aralık Ayı Kitabı Kul Seray Şahiner
Herkese merhabalar efenim, Dün toplantımızı yaptık.İlk defa Seray Şahiner okudum bu vasıta ile.Dilini ve kadın dünyasını anlatmasını çok se...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...