Herkese merhabalar efenim!İlk olarak herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram'ını tüm kalbimle kutlarım!Evet bu ''ben'' postunda dün bahsettiğim Sıla konserini ve etkinlik kapsamında düzenlenen fuarı anlatacağım sizlere.(Huhhu Gaziemir belediyesi çalışıyor.) :)
Sokaklar 23 Nisan bugün olmasına rağmen etkinlik kapsamında erkenden süslenmişti bile bayrak ve Atatürk portreleri ile.Hava da şansımıza çok güzeldi dün.(Böyle dediğimi bakmayın o anlarda iyi gözüküyordu konserin ortalarında bir yağmur yağdı ki sormayın hep böyle dedim diye oldu sormayın bende ki şanssızlığı.)İlk defa Gaziemir'de belediyenin düzenlediği bir etkinliğe katılacağım için heyecanlıydım.Gerçi daha önce Gripin konserine geldim ama o zaman çok kalabalık yoktu çünkü hava bildiğiniz buz gibiydi.Böyle bir fuar alanı da kurmamışlardı.Fuarın girişi gök kuşağı şeklinde bir kapıydı.Bu kapı benim çok hoşuma gitti ama çıkışta kapı çok dar olduğundan baya baya bir izdiham oldu o yüzden kapıdan nefret ettim çıkışta.
Konser 20.30'da başlayacaktı.Biz fuara geldiğimiz de saat 19.30 falan geliyordu herhalde.O zaman dilimi içinde fuarı gezelim dedik.Sıra sıra beyaz çadırların içinde;tanıtım yapan kolejler,dernekler,ev hanımlarının yapıp sattığı pasta böğrekler,gözlemeler...Uzun bir yol boyunca sıralanmış ışıklarla parıldayan çok güzel bir fuardı.Kalabalık ortamları çok ama çok severim.(İzdihamlar dışında elbette.)Benim favori reyonlarım ilk olarak bir peynir aşığı olarak Kars kaşarından İtalyan peynirlerine kadar sergilenen peynir tezgahı oldu.Daha sonra takı toka tezgahına yöneldim.El yapımı bilezikler,kolyeler,yüzükler,saatler...Ordan 2 tane de yüzük ganimetim oldu bu fuar gününden hatıra olarak.Daha sonra 2 Tl gibi çok ucuz bir fiyata satılan hediyelik eşyalara bayıldım.Tabi hediye alacak kimsemiz olmasa da benim çok hoşuma gitti bu tezgah.
Saat 20.30 kadar fuarda kalabalığı yara yara önlere geçmeye çabalayarak geçti.Kahverengi deri ceketim,beyaz önünde Hippie kızların olduğu t-shirtüm hem bandana hem de flar olarak kullandığım Burberry'im.Koyu kahverengi Mango deri çantam altımda (gözükmesede) Levis lacivert pantolonum ve lacivert-kırmızı New Blancelarım vardı.Makyaj olarak sadece hafif kırmızı bir ruj ve rimel tercih ettim.
Ve nihayet Sıla konseri başladı.Yeni Ay albümü dolasıyla sahne Yeni Ay şeklindeydi.Ve sahneye kocaman alkışlar eşliğinde ay gibi doğdu Sıla.Yerli müzikte dinlediğim sayılı sanatçılardan Sıla.Yeni albümündeki şarkılardan çok sevilen ve bilinen şarkılarını söyledi.Ayrıca Sıla'da İzmirliymiş bunu da öğrenmiş oldum.Beyaz bir deri ceket içinde siyah salaş bir t-shirt deri pantolon ve siyah conversler ile rahat ve samimiydi her zaman ki gibi Sıla.Kendisi kadar orkestası ve daha sonra ara da tek tek şarkı söyleyen 3 vokalistide çok başarılıydı.Üstte de söylediğim gibi konserin ortalarına doğru yağmur yağmaya başlayınca ailecek geldiğimiz için annemler hadin artık gidelim dediler böylece evin yolunu tuttuk.Bana kalsa yağmur altında da dinlerdim Sıla'yı hatta daha bi güzel olurdu ama sonra hastalanır yatağı boylardım elbette biliyorsunuz hastalanmaya pek bi müsait yapım var.İşte dün de böyle geçti.Şimdilik bu kadar bugün dershane de tatil o yüzden bol bol İntegral çalışacağa benziyorum ama yarın sevgili arkadaşım Bilge ile İzmir Kitap Fuarında olucaz onun da postunu en yakın zaman da hazırlarım hadin ben kaçtım!!
Edit:
Nihayet fuar ganimetlerimi resimleme şansı buldum ve işte fuar ganimetlerim...Sonsuz şeklinde ve yeşil boncuklu nazar boncuğu gold yüzükler...
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
23 Nisan 2014 Çarşamba
18 Nisan 2014 Cuma
Maydanoz Time:Müzik-Rihanna Ft Shakira Can't Remember To Forget You
Merhabalar efenim!TGIF diyerek güne başlayasım var yani Türkçe meali Allah'a Şükür Bugün Cuma demek oluyor :) O yüzden bu güzel cuma gününe eğlenceli ve çok güzel bir şarkı ile başlayalım dedim ve bu müzik postunda Rihanna ve Shakira'nın bu yılın bence bomba düeti olan Can't Remember To Forget You'yu ağırlamaya karar verdim.İkisi de çok ünlü,çok güzel ve kendine has tarzları olan çok beğendiğim ve dinlediğim iki kadın sanatçı.Kendin de iki dünyadan bir dünya yaratmışlar bu kliple diye düşünüyorum.İlk duyduğumda ne alaka kel alaka tutmaz bu klip bu şarkı diye düşünsemde sonrasında iki sesin aslında birbirlerine yakıştığını düşünmeye başladım ve şarkıyı dinledikçe hoşlanmaya başladım ve nihayet müzik postumda ağırlayabildim.Çıktı çıkalı biraz geç oldu aman güç olmasın efenim!Bu arada da Rihanna'nın bu saçlarını daha çok sevdim diyebilirim saçma sapan psiko saçlarından gına gelmişti artık.Dişiliği vurgulayan bir klip zaten.Kostümlerden de danslardan da tonlamalardan da gayet fark ediliyor.Bu arada Shakira hiç o tatlış bebeyi fırtlatmamış gibi tütütü kadına manşallah hem bebe yaptı hem kariyer yaptı hem de Pike'yi kaptı kadın Shakira boru değil yani.Bu arada bu klipte Shakira gitar ve bateri çalınca Shakira'yı ilk tanıdığım objection şarkısı ve klibi aklıma geldi kadın o günden bugüne hiç yaşlanmamış bile arkadaş ya ahh ahh işte şurada 19 yaşındayım 37 yaşındaki kadının benden daha güzel bir vücudu var arkadaş yahu kıskanmamak elde değil.Neyse benim kızsal kıskançlıklarımızı bir tarafa bırakacak olursak Rihanna'nın ve Shakira'nın muhteşem klibini izleyelim bu arada Shakira Empire diye yeni bir albüm çıkardı ve albümünün çıkış şarkısı olan Empire'a da yeni bir klip çıkardı yakında hazırlayacağım bir müzik postunda o şarkıyıda konuk edeceğiz.Hadin mutlu cumalar efenim !!!
14 Nisan 2014 Pazartesi
Maydanoz Time:Dizi-The City Hall
Herkese iyi haftalar dileyerek bu haftamızın Kore dizisi postuna başlayalım millet!Oyuncularını başka dizilerden çok sevdiğim ve çok yetenekli bulduğum çok güldüğüm nadir dizilerden diyebiliriz The City Hall için.Dizi daha çok belediyede ki ilişkileri anlatıyor gibi görünse de işin boyutu bambaşka aslında.Kızın belediye de çalışan memurdan belediye başkanı yardımcısı olması başka bir olay zaten.Başta kız belediyenin düzenlediği güzellik yarışmasına katılmış sıradan bir 30'lu yaş kadınını oynarken dizinin sonrasında adamın da yardımıyla aslında bir bakıyoruz ki hopp o çatlak kadın soğuk bir belediye başkanı yardımcısına dönmüş.Gerçi daha sonra adamın kendini kullandığını ve ihanetini anlayınca ve adamda kadına aşık olunca kıyamet kopuyor ama sonlarına doğru yine de olaylar biraz karmaşıklaşıyor.Ben her dizide olduğu gibi bu dizi de de ilk bölümleri daha çok sevdim yani adamın kadınla bol bol didiştiği birbirlerine laf soktukları kadının o çılgın hallerini ve hep beraber rezil olma hallerini :) Bu dizi de bol bol kahkaha,bol bol aşk ve azıcıkta tuz hesabı hüzün var o da dediğim gibi kadın adamın ihanetini anlayınca oluyor :)
Gelelim konuya!!!
Gelelim konuya!!!
Başbakan olmak isteyen bir adam ve önüne ne gelirse yıkmaya hazır. Düşük bir seviyede memur olan kadın hayattan bir beklentisi yoktur ve eski sevgilinden kalan borcu ödemek için uğraşan biri.
Belediyede her şey oyundur ama işler değişir hiç beklenmedik bir kişi başkan olur ve belediyedeki her şey değişir.Shin Mi rae:Sadece sevgilisinin borçlarını ödemek için çırpınan ama sonradan belediye başkan yardımcısı olarak gelen Jo Gook'a inanan ve hayatı 360 derece dönen bir kadın.Jo Gook:
Gözünü başbakanlığa dikmiş sevgiyi, ihaneti vs duyguları görmeyen ama sırf işi için küçük bir şehre giden bir adam.Na Jung Do:Belediyede güzel bir mevkide olana bir memur. Güzel kaırı hem zengindir hemde meclis üyesidir ama araları çok kötüdür. Kendisi ne kadar iyi olsa da karısı tam zıttı dır ve kötüdür.Min Joo Hwa:
Belediyede meclis üyesi ve kazanmak için dostlarını hatta kocasını bile terk eden kötü mü kötü bir kadın.
Evet işte dizinin afişi bir konuya bu kadar mı cuk oturur bir afiş :)
Ühüü bu sahnede bende ağladım :(
Tamam didişirlerken de iyiydi ama sevgililerken de çok tatlıydılar adam sevgili olunca bi kibarlaştı bi kibarlaştı bendim sanki baştan kıza o kadar eziyet ve hakaret eden :)
Ehehe en komik sahne bu halde belediye elemanlarına yakalandılar :)
Vee bu dizi de bir Tango sahnemiz vardı kız zaten Scent Of Woman'dan alışık Tango'ya bu dizi de görünce inanılmaz bir istek uyandı bende Tango uyanmak için gerçi önce Tango yapmayı öğrenecek bir partnerim olsun da düşünürüz bu işi böyle sap sap pek olmuyor :)
Bu sahne de güzeldi ama bu sahnede oyunculardan çok ben pembiş ağaçlara baktım :) Çok güzelleri ya bahar gelince Kore Japonya Çin de hep oluyormuş bu çiçekler o kadar güzel gözüküyorlar ki neyse bu dizidende bu kadar mutlaka izlenmesi gereken Kore dizilerinden diyeyim ben size :)
13 Nisan 2014 Pazar
Maydanoz Time:Ben-İzmir Konak
Herkese öncelikle iyi pazarlar dilerim efenim!Bu ''Ben'' postunda İzmir Konak'a gidicez biraz alışveriş biraz da şehir turu yapıcaz elbette.İzmir'e taşındığımızdan bu yana Gaziemir-Karşıyaka-Alsancaktan başka bir yer görmedim burada desem yalan olmaz herhalde malumunuz bu sene gezmelere pek vakit ayıramadım üniversite sınavım olduğu için hele de benim gibi gezenti ve keşfetme meraklısı birisi için bu oldukça sıkıcıydı.Eğer Allah izin ederse ve istediğim yeri kazanırsam bu yaz bol bol önce İzmir'i keşfetme turunu tamamlıcam(Bornova-Alaçatı-Çeşme-Efes) sonrasında belki Aydın Kuşadası-Amasya-Samsun ve daha süpriz şehirlere gitme imkanı bulabilirim gidip gezip gördükçe buraya fotoğrafları ve izlenimlerini yazarım elbette.En büyük hayalim bildiğiniz gibi yurt dışı gezileri yapmak Allah izin ederse belki üniversite de belki üniversite den sonra öncelikle heyecanlı merak ettiğim yerleri gezip görücem daha sonra tavsiyeler üzerine gidilebilecek yerlere gidicem.Hayat bu belli olmaz diyelim ve İzmir Konak keşfimize dönelim.
İzmir'de ulaşım oldukça kolay aslında ya metro ile ya da Esot denilen ilçeler arası belediye otobüslerine binip istediğiniz yere gidip gelebiliyorsunuz.Diğer gezilerimiz de metroyu tercih etmiştik bu sefer hem daha kolay hem daha ucuz olan Esot'u denemeye karar verdik.Gaziemir-Konak arası tam vakit tutmadım ama 1 saate yakın sürüyor.Otobüste yer bulup oturursanız çok ama çok şanslısınız demektir hele de ben gibi cam kenarı bulduysanız hem İzmir'i gezmiş oluyorsunuz hem de Konak'ın o muhteşem manzarasını tepeden görmüş oluyorsunuz o enfes manzarayı çekemedim şimdilik otobüs tıklım tıkış olduğundan telefonu bile çıkaramadım yol manzaramla idare edin artık eğer tekrar gidersem mutlaka çekicem ve bu yazının altına ''Edit''yazıp koyucam!
Bizi ilk olarak ne karşılıyor Konak'ta bilin bakalım?Evet eylem!Allah gaz yemeden sağ salim kurtulabilsek diye düşünmedim değil hani lens taktığım için anında kör olurum vallahi.Gerçi Ergenekon davasından içeri girenleri protesto ediyorlarmış emekli astsubaylar,subaylar.Burası Türkiye büyük şehirlerde hele de bu zamanda (!) eylemlerle karşılaşmaya hazır olsak iyi olur halk yeniden sokağa dökülmez umarım diyelim ve fazla siyaset yapmadan devam edelim.
Konak'a ilk girişte(eylemi biraz geçtikten sonra) bu kaktüs ağaçlarını ve yolu görüyoruz.Ben Konak'ın bu tarafını Teksas'a benzettim.Çorak toprak yapısı ve kaktüsler :)Ha bu arada unutmadan bana bugün kahverengi deri ceketim,gri elbisem geçen yıl Koton'dan aldığım uzun deri siyah çizmelerim(annem bugün yağmur yağacak diye tutturdu mecbur bot giydim çantama da ne olur ne olmaz diye bir bere atmıştım spor ayakkabılarımı giymeyi tercih ederdim) ve kahverengi büyük Mango çantam eşlik etti.
Ve İzmir Konak deyince akla gelen ilk yer elbette ünlü saat kulesi ve kuşları :) Gerçekten çok güzel ve cıvıl cıvıl bir meydan.Turistler,kuşları kovalayan çocuklar,banklara oturmuş olan biteni izleyen yaşlılar ve benim gibi Konak'ı keşfetmeye gelmiş nice insan.Ah tabi kuşlara yem satanları ve fotoğraf makineleryile fotoğraf çektirmek isteyenleri bekleyen satıcı.Onun haline çok üzülüyorum.Bu teknoloji çağın da böyle bir meslek edinmek...Herkesin elinin altında iyi kötü bir telefon,fotoğraf makinesi var şimdilerde...
Ve Konak Yalı Cami.Bu küçük camiyi zamanında Mehmet Paşa'nın kızı Ayşe Hanım 1754 yılında yaptırmış.
Ve hemen saat kulesinin arkasında Hasan Tahsin anıtı var.Bildiğiniz gibi Yunan işgali sırasında
düşmana ''İlk Kurşun''sıkan gazeteci olarak biliniyor.
Caminin hemen arkasında Hükümet İli Konağı bulunuyor ve Hasan Tahsin anıtının hemen yanında da fışkiyeler var :)
Burada alışveriş yapılacak en iyi yer elbette Kemeraltı.Sadece bu fotoğrafları çekebildim o kadar dar bir sokak binlerce insan bir ara da diye düşünün.Sokağın iki tarafında dükkanlar,çeşitli markaların olduğu mağazalar,kitapçılar,dönerciler,pazarlar ve ara sokaklar elbette.O sokağın resmini de çekmek çok istedim ama elimi telefonuma atacak pek imkanım olmadı kalabalıktan sadece bu turşucukları çekebildim çünkü şahsen turşu çok severim.Babamla bir karışık turşu aldık hemen :) (Bizim fantezimiz de bu ne yapcan?) :)
Gezip tozduktan ve alışverişimizi yaptıktan sonra (alışveriş dediği turşu,İşler kitapevinden soru bankası ve New Blance'dan lacivert-kırmızı spor ayakkabısı almak oluyor) babam çok yoruldu.(Yaşlı adam napcan böyle dediğimi duymasın tefe koyup çalar beni vallahi) :) Şaka maka gez gez bende çok yoruldum ve en iyi yemek seçeneği olarak görülen Başak Döner'den Döner-Ayran-Turşu üçlü kombinasyonu yaptık.Ve artık tabanlarımız ağrıdığı için geri döndük.Daha burada aklıma takılan gezilecek 3 yer var.Oraları da umarım bir gün gezme imkanı bulurum.
1-Etnoğrafya Müzesi
2-Oyuncak Müzesi
3-Konak Sahili
İzmir'de ulaşım oldukça kolay aslında ya metro ile ya da Esot denilen ilçeler arası belediye otobüslerine binip istediğiniz yere gidip gelebiliyorsunuz.Diğer gezilerimiz de metroyu tercih etmiştik bu sefer hem daha kolay hem daha ucuz olan Esot'u denemeye karar verdik.Gaziemir-Konak arası tam vakit tutmadım ama 1 saate yakın sürüyor.Otobüste yer bulup oturursanız çok ama çok şanslısınız demektir hele de ben gibi cam kenarı bulduysanız hem İzmir'i gezmiş oluyorsunuz hem de Konak'ın o muhteşem manzarasını tepeden görmüş oluyorsunuz o enfes manzarayı çekemedim şimdilik otobüs tıklım tıkış olduğundan telefonu bile çıkaramadım yol manzaramla idare edin artık eğer tekrar gidersem mutlaka çekicem ve bu yazının altına ''Edit''yazıp koyucam!
Bizi ilk olarak ne karşılıyor Konak'ta bilin bakalım?Evet eylem!Allah gaz yemeden sağ salim kurtulabilsek diye düşünmedim değil hani lens taktığım için anında kör olurum vallahi.Gerçi Ergenekon davasından içeri girenleri protesto ediyorlarmış emekli astsubaylar,subaylar.Burası Türkiye büyük şehirlerde hele de bu zamanda (!) eylemlerle karşılaşmaya hazır olsak iyi olur halk yeniden sokağa dökülmez umarım diyelim ve fazla siyaset yapmadan devam edelim.
Konak'a ilk girişte(eylemi biraz geçtikten sonra) bu kaktüs ağaçlarını ve yolu görüyoruz.Ben Konak'ın bu tarafını Teksas'a benzettim.Çorak toprak yapısı ve kaktüsler :)Ha bu arada unutmadan bana bugün kahverengi deri ceketim,gri elbisem geçen yıl Koton'dan aldığım uzun deri siyah çizmelerim(annem bugün yağmur yağacak diye tutturdu mecbur bot giydim çantama da ne olur ne olmaz diye bir bere atmıştım spor ayakkabılarımı giymeyi tercih ederdim) ve kahverengi büyük Mango çantam eşlik etti.
Ve İzmir Konak deyince akla gelen ilk yer elbette ünlü saat kulesi ve kuşları :) Gerçekten çok güzel ve cıvıl cıvıl bir meydan.Turistler,kuşları kovalayan çocuklar,banklara oturmuş olan biteni izleyen yaşlılar ve benim gibi Konak'ı keşfetmeye gelmiş nice insan.Ah tabi kuşlara yem satanları ve fotoğraf makineleryile fotoğraf çektirmek isteyenleri bekleyen satıcı.Onun haline çok üzülüyorum.Bu teknoloji çağın da böyle bir meslek edinmek...Herkesin elinin altında iyi kötü bir telefon,fotoğraf makinesi var şimdilerde...
Ve Konak Yalı Cami.Bu küçük camiyi zamanında Mehmet Paşa'nın kızı Ayşe Hanım 1754 yılında yaptırmış.
Ve hemen saat kulesinin arkasında Hasan Tahsin anıtı var.Bildiğiniz gibi Yunan işgali sırasında
düşmana ''İlk Kurşun''sıkan gazeteci olarak biliniyor.
Caminin hemen arkasında Hükümet İli Konağı bulunuyor ve Hasan Tahsin anıtının hemen yanında da fışkiyeler var :)
Burada alışveriş yapılacak en iyi yer elbette Kemeraltı.Sadece bu fotoğrafları çekebildim o kadar dar bir sokak binlerce insan bir ara da diye düşünün.Sokağın iki tarafında dükkanlar,çeşitli markaların olduğu mağazalar,kitapçılar,dönerciler,pazarlar ve ara sokaklar elbette.O sokağın resmini de çekmek çok istedim ama elimi telefonuma atacak pek imkanım olmadı kalabalıktan sadece bu turşucukları çekebildim çünkü şahsen turşu çok severim.Babamla bir karışık turşu aldık hemen :) (Bizim fantezimiz de bu ne yapcan?) :)
Gezip tozduktan ve alışverişimizi yaptıktan sonra (alışveriş dediği turşu,İşler kitapevinden soru bankası ve New Blance'dan lacivert-kırmızı spor ayakkabısı almak oluyor) babam çok yoruldu.(Yaşlı adam napcan böyle dediğimi duymasın tefe koyup çalar beni vallahi) :) Şaka maka gez gez bende çok yoruldum ve en iyi yemek seçeneği olarak görülen Başak Döner'den Döner-Ayran-Turşu üçlü kombinasyonu yaptık.Ve artık tabanlarımız ağrıdığı için geri döndük.Daha burada aklıma takılan gezilecek 3 yer var.Oraları da umarım bir gün gezme imkanı bulurum.
1-Etnoğrafya Müzesi
2-Oyuncak Müzesi
3-Konak Sahili
11 Nisan 2014 Cuma
Maydanoz Time:Müzik-Stromae Tous Les Memes
Herkese tekrardan merhabalar efenim!Evet Fransızca'ya da bu şarkıya da bu sıra taktım evet taktım!Söyleyebiliyor muyum?Hayır.Anlıyor muyum?Hayır.Ama bir söyleyiş bir müzik haydaaa olmuş benim favori şarkım.Stromae zaten Alors On Dance şarkısıyla az çok tanıdık son şarkısı Tous Les Memes şarkısıyla bir kez daha favori şarkımı aynı zaman da favori klibimi yapmış oldu.Çünkü gerçekten inanılmaz ve çok eğlenceli bir klip.Hem kadın hem erkek ağzından yazılmış iki tarafın birbirine atıflar da bulunduğu çok güzel bir dans müziği ile birleştirilmiş şarkı.Tabi klipte Stromae üzerine düşeni çok iyi yapmış.Bir tarafını erkek bir tarafını kadın iki cinsiyeti kendinde birleştirmiş ve ortaya böyle muhteşem bir klip çıkmış klipte ki danslar da ayrı bir harika diyebilirim hadin izleyelim!!!
10 Nisan 2014 Perşembe
Maydanoz Time:Dizi-To The Beautiful You
Merhaba Kore dizisi severler!Evet bu dönemimin bomba olayı kesinlikle Kore dünyasını ve Kore dizilerini keşfetmem oldu.Amerikan dizilerinden ve her akşam izlediğimiz tipik Türk dizilerinden sonra bu diziler hikaye gibi geldi.Yani bizim kiler roman onların ki hikaye oluyor.16 bölüm de bu kadar tatlış olayları nasıl insana veriyorlar inanın ben de anlayamıyorum ama tadı damağımda kalıyor bütün dizilerin öyle bizimkiler gibi sezon sezon olayları sapıtmıyorlar en azından ama yinede final de saçmalığa bağlıyorlar.Neyse bunlar bildiğiniz şeyler zaten.Tadı damağım da kalan tee ne zaman izlediğim ama postunu bir türlü hazırlayamadığım bir diziydi.Aslında bir japon dizisiymiş Boys Over Flower gibi ama bence Koreliler bu işi Japonlardan daha iyi yapıyor.Coffie Prince'ten tanıdık bir konusu var aslında.Kız oğlan kılığına girip erkekler cenneti diye tabir edilen sporcuların olduğu bir erkek okuluna sızıyor.Canı sıkıldığı için değil elbette bir amacı var.Daha sonrasın da olaylar olaylar zaten ki esas adamın kıza aşık olması daha doğrusu kızı erkekken sevmesi ve acaba ben gay miyim diye Burhan(Avrupa Yakası) gibi tiriplere girmesi (!) daha sonra tesadüf eseri kızın kız olduğunu öğrenmesi bunu saklaması falan filan işte ama oldukça komik sahneler var.Hatta ne kadar komik bir dizinin bizi beklediğini daha başlar başlamaz kızın bavuluyla merdivenlerden uçuş sahnesiyle anlamış oluyoruz ki o sahneyi nasıl çektiler manyak merak ediyorum.Neyse benim düşüncelerim bu kadar izlenmesi gereken çok eğlenceli Kore dizileri içinde.
Konusu:Goo Jae Hee (Choi Seol Ri (Sulli)) Amerika 'da yaşayan atletizmin koşu dalıyla ilgilenen bir genç kızımızdır.Neden Amerika' da yaşadığını tam çözemedim sanırım ailesi yüzünden.Ama Amerika'da zor zamanlar geçirmektedir ve zor zamanları ise Dünyaca ünlü Koreli uzun atlama sporcusu Kang Tae Joon (Choi Minho) sayesinde atlatmaktadır.Onu izlemek Goo Jae Hee ye güç vermektedir.Onun bir fanı haline dönüşmüş onunla yatıp onunla kalkar olmuştur.Bir yarışta Kang Tae Joon'un sakatlanması sonucu atlezimi bıraktığına dair dedikodular ortaya çıkınca çılgın kızımız hayranı olduğu adama yardımcı olmak ve ona güç vermek için Kore'ye geri dönmeye karar verir.Onun okuduğu okulda okumak için başvurularını yapar.Kang Tae Joon bir erkek lisesinde okuduğu için Goo Jae Hee erkek kılığına girer ve okul idaresini kandırmayı başararak okula girer.Okulda ne tesadüftür ki ilk karşılaştığı öğrenci de Kang Tae Joon olur.Hatta hatta oda arkadaşı olurlar.Bu sırada Goo Jae Hee futbol oynayan komik,afacan oğlumuz Cha Eun-Gyeol( Hyun-woo Lee ) ile de kanka olacaktır.Cha Eun-Gyeol erkek olduğunu düşündüğü Goo Jae Hee ye abayı yakacak ve kendinin homoseksüel olduğundan şüphelenecektir.Ne yaparsa yapsın Goo Jae Hee'yi kafasından atamaz.Bu sırada Kang Tae Joon gittikçe Goo Jae Hee'den şüphelenecek ve ondan etkilenecektir.Gerçeği yalnızca okul doktoru bilecek ama o da olanlara Kang Tae'nin iyiliği için ses çıkarmayacaktır.Çünkü Kang Tae ,Goo Jae Hee geldiğinden beri kaybettiği atlama isteğini yeniden bulmuş ve yarışmak istemeye başlamıştır.
Diziyi izleyenlerin bir çoğu bu çocuğu dizi de çok tatlı buldu ama ben nedense çok gıcık oldum şunun saça bak yeminlen kızın erkek kılığına girmiş hali bunlardan daha erkeksiydi :)
Esas oğlanımız bence oldukça tatlıydı ama dizi de kıza olan tripleri öldürdü beni!!
Kız erkeklerin arasına iyi kaynamış değil mi pekte çakılmıyor yani kız olduğu?Biz de olsa 2.saniye de çakarlar Kore'de kızların erkek gibi görünmesi oldukça kolay ...
Ve Kore dizilerinde en sinir olduğum öpüşme sahneleri pardon öpüşme değil dudak değdirmece sahneleri insan küçükte olsa bir buse kondurur bari gerçekçi olsun diye öpüşme sahnelerinden oyuncular oyunculuklarına sıfırlıyor resmen neyse böyle işte ...
Konusu:Goo Jae Hee (Choi Seol Ri (Sulli)) Amerika 'da yaşayan atletizmin koşu dalıyla ilgilenen bir genç kızımızdır.Neden Amerika' da yaşadığını tam çözemedim sanırım ailesi yüzünden.Ama Amerika'da zor zamanlar geçirmektedir ve zor zamanları ise Dünyaca ünlü Koreli uzun atlama sporcusu Kang Tae Joon (Choi Minho) sayesinde atlatmaktadır.Onu izlemek Goo Jae Hee ye güç vermektedir.Onun bir fanı haline dönüşmüş onunla yatıp onunla kalkar olmuştur.Bir yarışta Kang Tae Joon'un sakatlanması sonucu atlezimi bıraktığına dair dedikodular ortaya çıkınca çılgın kızımız hayranı olduğu adama yardımcı olmak ve ona güç vermek için Kore'ye geri dönmeye karar verir.Onun okuduğu okulda okumak için başvurularını yapar.Kang Tae Joon bir erkek lisesinde okuduğu için Goo Jae Hee erkek kılığına girer ve okul idaresini kandırmayı başararak okula girer.Okulda ne tesadüftür ki ilk karşılaştığı öğrenci de Kang Tae Joon olur.Hatta hatta oda arkadaşı olurlar.Bu sırada Goo Jae Hee futbol oynayan komik,afacan oğlumuz Cha Eun-Gyeol( Hyun-woo Lee ) ile de kanka olacaktır.Cha Eun-Gyeol erkek olduğunu düşündüğü Goo Jae Hee ye abayı yakacak ve kendinin homoseksüel olduğundan şüphelenecektir.Ne yaparsa yapsın Goo Jae Hee'yi kafasından atamaz.Bu sırada Kang Tae Joon gittikçe Goo Jae Hee'den şüphelenecek ve ondan etkilenecektir.Gerçeği yalnızca okul doktoru bilecek ama o da olanlara Kang Tae'nin iyiliği için ses çıkarmayacaktır.Çünkü Kang Tae ,Goo Jae Hee geldiğinden beri kaybettiği atlama isteğini yeniden bulmuş ve yarışmak istemeye başlamıştır.
Diziyi izleyenlerin bir çoğu bu çocuğu dizi de çok tatlı buldu ama ben nedense çok gıcık oldum şunun saça bak yeminlen kızın erkek kılığına girmiş hali bunlardan daha erkeksiydi :)
Esas oğlanımız bence oldukça tatlıydı ama dizi de kıza olan tripleri öldürdü beni!!
Kız erkeklerin arasına iyi kaynamış değil mi pekte çakılmıyor yani kız olduğu?Biz de olsa 2.saniye de çakarlar Kore'de kızların erkek gibi görünmesi oldukça kolay ...
Ve Kore dizilerinde en sinir olduğum öpüşme sahneleri pardon öpüşme değil dudak değdirmece sahneleri insan küçükte olsa bir buse kondurur bari gerçekçi olsun diye öpüşme sahnelerinden oyuncular oyunculuklarına sıfırlıyor resmen neyse böyle işte ...
8 Nisan 2014 Salı
Maydanoz Time:Kitap-Buket Uzuner İki Yeşil Susamuru
Öncelikle herkese merhabalar efenim!Bu kitap postumuzda çağdaş Türk romanınından bir eseri ve Modernizmin önemli temsilcilerinden(ÖSYM bu sene sorabilir) Buket Uzuner'in İki Yeşil Susamuru adlı kitabını ele alacağız.Kelime ve kültür haznenize katkıda bulunacak bir kitap olduğunu söyleyerekten başlayabilirim öncelikle.Belli bir birikimi ve kültürü olan anlayış düzeyi yüksek insanlara hitap eden bir roman bence.İntihar,evlilik,aşk,aile olguları üzerinde duran konusu sonunda insanı şaşırtan bir karmaşık kurguya sahip aslında.Satır aralarında yer alan felsefik düşünceler ve anlayabilene iletilmek istenen politik mesajlar içeren çok yönlü bir kitap aslında.Üslup oldukça akıcı ama bazen öyle bir cümle kurmuş ki yazar ''Acaba burada ne anlatmak istedi ya da ben ne anlıyorum,nasıl anlıyorum'' diye insan düşünüyor kendi kendine.Hayatımızı ve kendimizi sorgulamamıza neden olan bir kitap aslında.Benim kitap üzerinde ki yorumlarım bu kadar.Kitabın kısaca özeti:
Kitabın yazarını, isminin Nilsu Baran olduğunu söyleyen, otuzlu yaşlarda, alımlı bir genç kadın ziyaret eder. Elinde kendi hayat hikâyesi olduğunu söylediği bir dosya vardır. Genç kadın, yazardan hikâyesinin bir romana dönüştürmesini istemektedir.
Yazar, bazı çevre/mekân ve insan adlarını değiştirerek hikâyeyi bir romana dönüştürür.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
Nilsu’nun doktor olan babası eşinin kendisini terk etmesinin acısını atlattıktan ve kabuğundan sıyrıldıktan sonra Selen adında genç, bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın ile tanışır. Nilsu’nun hayatına giren Selen önceleri onun için çok büyük bir tehdit iken, daha sonra kendisini bulmasına yardım eden çok önemli bir karaktere ve arkadaşa dönüşür.
Nilsu annesinin evi terk etmesini bir tür intihar olarak görmek istemektedir. Anneannesi ile beraber yaşarken, hayatına kendisinden yaşça epey büyük Mike gider. Okuduğu lisede Amerikan Edebiyatı öğretmenliği yapan Mike intiharın gizemine hayrandır. Çünkü annesinin ölümünün ardından babası intihar etmiştir. Mike, Nilsu için önceleri bir öğretmen, sonrasında sevgili ve ardından da yaşamı boyunca onu derinden etkileyen bir arkadaşa dönüşür.
Nilsu’nun annesi, kızını ve hatta çok sevdiği oğlu Cem’i yok sayarak İşadamı Fikret ile evlenir. Kızı ve oğlunu bu derece ihmal etmesi her iki çocukta da derin izler bırakır.
Teoman’ın da annesi intihar etmiştir. İki kere evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Nilsu ile tanışana kadar hayatında hep bir eksiklik olduğuna inanmaktadır. Bu iki yitik ruh Yeşiller Partisinin bir toplantısı esnasında tanışır ve birbirlerine âşık olur.
Roman anneler, babalar, sevgililer ve diğerleri ekseninde, boşanmış ailelerin parçalanmış çocukları, intihar, terk edilme, aşk temalarını işleyerek bir kadının sancılı olgunlaşma sürecini anlatır.
Yazarın elindeki dosya bittiğinde ise bir son yoktur. Bunun üzerine yazar, okurlarına nasıl bir son istediğini sorar, ancak titiz bir çalışma yapmak için de, dosyada adı geçen kişilerle irtibat kurmaya çalışır. Sadece kendisi de önemli ve saygın bir yazar olan Neyyire Gömüç’e ulaşabilir. Neyyire Gömüç’ün anlattıkları ise, dosyada yazılı olanla hem çok büyük bir benzerlik taşımaktadır, hem de hiçbir ilgisi yoktur.
Kitabın yazarını, isminin Nilsu Baran olduğunu söyleyen, otuzlu yaşlarda, alımlı bir genç kadın ziyaret eder. Elinde kendi hayat hikâyesi olduğunu söylediği bir dosya vardır. Genç kadın, yazardan hikâyesinin bir romana dönüştürmesini istemektedir.
Yazar, bazı çevre/mekân ve insan adlarını değiştirerek hikâyeyi bir romana dönüştürür.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
Nilsu’nun doktor olan babası eşinin kendisini terk etmesinin acısını atlattıktan ve kabuğundan sıyrıldıktan sonra Selen adında genç, bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın ile tanışır. Nilsu’nun hayatına giren Selen önceleri onun için çok büyük bir tehdit iken, daha sonra kendisini bulmasına yardım eden çok önemli bir karaktere ve arkadaşa dönüşür.
Nilsu annesinin evi terk etmesini bir tür intihar olarak görmek istemektedir. Anneannesi ile beraber yaşarken, hayatına kendisinden yaşça epey büyük Mike gider. Okuduğu lisede Amerikan Edebiyatı öğretmenliği yapan Mike intiharın gizemine hayrandır. Çünkü annesinin ölümünün ardından babası intihar etmiştir. Mike, Nilsu için önceleri bir öğretmen, sonrasında sevgili ve ardından da yaşamı boyunca onu derinden etkileyen bir arkadaşa dönüşür.
Nilsu’nun annesi, kızını ve hatta çok sevdiği oğlu Cem’i yok sayarak İşadamı Fikret ile evlenir. Kızı ve oğlunu bu derece ihmal etmesi her iki çocukta da derin izler bırakır.
Teoman’ın da annesi intihar etmiştir. İki kere evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Nilsu ile tanışana kadar hayatında hep bir eksiklik olduğuna inanmaktadır. Bu iki yitik ruh Yeşiller Partisinin bir toplantısı esnasında tanışır ve birbirlerine âşık olur.
Roman anneler, babalar, sevgililer ve diğerleri ekseninde, boşanmış ailelerin parçalanmış çocukları, intihar, terk edilme, aşk temalarını işleyerek bir kadının sancılı olgunlaşma sürecini anlatır.
Yazarın elindeki dosya bittiğinde ise bir son yoktur. Bunun üzerine yazar, okurlarına nasıl bir son istediğini sorar, ancak titiz bir çalışma yapmak için de, dosyada adı geçen kişilerle irtibat kurmaya çalışır. Sadece kendisi de önemli ve saygın bir yazar olan Neyyire Gömüç’e ulaşabilir. Neyyire Gömüç’ün anlattıkları ise, dosyada yazılı olanla hem çok büyük bir benzerlik taşımaktadır, hem de hiçbir ilgisi yoktur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...