7 Ekim 2014 Salı

Maydanoz Time : Ben - İzmir Selçuk Efes Antik Kenti

Herkese bayramın 3.gününden merhabalar efenim...Evet dün gezmelere doyamayınca bugüne ders çalışmak ve bloğumuzu yazmak düştü.Dün aslında Şirince'ye de gidecektik ama yoğunluk yüzünden yoldan geri döndük zaten saat 6 olmuştu Efes'i tam 2 saatte gezmişiz.Ben bu kadar büyük bir yer olduğunu bilmiyordum açıkçası minyatürde pek küçük görünüyordu.Ayrıca Müze Kart olmadan bu kadar da pahalı olduğunu da bilmiyordum.Öğrenci 15 tam 30 0-18 yaş arası da ücretsiz 4 kişi 90 Tl ile günü kapamış olduk.Tabi sanırım bu para babamın içine oturdu taşa toprağa bu kadar para neyse ya bi kere geliyoz zaten kültürlenelim dedi ve neşemizi kaybetmeyip koyulduk Efes yollarına.


Efes Girişi:Girişi açıkçası uluslararası panayır gibiydi.Korelisi Japon'u İngiliz'i bilmem neyi her ırktan her milletten insanların alışveriş yaptığı çıkışta oturup dinlendiği bir yer.Şıkır şıkır dükkanlar turistlere yönelik eşyalar ...






İlk girişte Lahitler bizi karşılıyor.Üzerindeki işlemeler o kadar derin ve güzeldi ki vaktimiz olsa tek tek oturup incelemek isterdim ama babam daha gezecek çok yer olduğunu söyledi.O işlemelere oymalara dokunmak bile bi farklı hissettiriyordu insanı.







Celsus Kütüphanesi :Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. 106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsus'un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.










Mermerli Yol :



Gelinler bile burada düğün resimlerini çekinmeye gelmişler utanmasalar nikahı da burada kıyacaklar vallahi yazık oğlum o gelinliğinize tarihi çılgınlık yapıcaz diye taş toprakta gitti o güzelim gelinlikler.




Domitian Tapınağı :



Senato (Odeon) :Efes'in iki meclisli bir yönetimi vardı. Bunlardan biri olan Danışma Meclisi toplantıları zamanında üzeri kapalı olan bu yapıda yapılmış ve konserler verilmiştir. 1.400 kişilik kapasiteye sahiptir. Bu nedenle yapı "Bouleterion" olarak da adlandırılır.



August Kapısı :










Mazeus Mitridatis (Agora Güney) Kapısı: Kütüphaneden önce, İmparator Augustus zamanında inşa edilmiştir. Kapıdan Ticaret Agorası'na (Aşağı Agora) geçilir.






Memmius Anıtı :





Meryem Kilisesi : 431 Konsül Toplantısı'nın yapıldığı yer olan Meryem Kilisesi (Konsül Kilisesi), Meryem adına inşa edilmiş ilk kilisedir. Liman Hamamı'nın kuzeyinde yer almaktadır. Hristiyanlık dinindeki ilk Yedi Kilise arasındadır.







Magnesia Kapısı (Üst Kapı) ve Doğu Gymnasiumu: Efes'in iki girişi vardır. Bunlardan biri kentin çevresindeki sur duvarlarının doğu kapısı olan, Meryemana Evi Yolu üzerindeki Magnesia Kapısı'dır. Doğu Gymnasiumu, Panayır Dağı eteğindeki Magnesia Kapısı'nın hemen yanındadır. Gymnasion, Roma Çağı'nın okuludur.



Son Olarak : İzmir'de ikamet eden bir aile olarak Efes'i gezmeden gitmeyelim bu topraklardan dememiz pek iyi oldu sonuçta insan bi kere gelip geziyor buraları.Bilmem kaç yıl önce burada yaşamış insanları o tarihi düşündükçe insanın içi kımıl kımıl oluyor açıkçası.Millet tee nerelerden gelip geziyor buraları biz şurdan şuraya anca gelebildik.Neyse buna da şükür isyanı basmayacağım :) Bu arada Uluslararası Fashion Show gibiydi millet harabe gezerken bile acayip şıktı hele de Kore kızları canım çok istedi gidip Anashaseyo ! deyip tanışmayı ama be konuşcan ne dicen birazda utandım açıkçası ama onları yakından görmek bile çok hoşuma gitti.

Evet hepsi acayip kısa boylular nerdeyse benim yarı boyumdalar ayrıca tenleri acayip güzel ya resmen gerdirilmiş gibi ayrıca hepsi şemsiye kullanıyorlardı güneşten korunmak için ayrıca acayip güzel giyiniyorlardı keşke çaktırmadan resimlerini çekseydim diye çok düşündüm :) Çünkü resmen bayılıyorum o şalaş ve doğal tarzlarına millet açık saçık giyinmiş bizde üşütürüz Ekim ayına da girdik diye giydik sweetleri giydik siyahları güneşin alnında piştim vallahi :) Ayrıca ellerinde Selfie Aleti (babam koydu adını) denilen bir şey vardı telefonlarına o aletin üzerine koyuyorlar ve çubuk gibi uzayıp kısalan bir mekanizmaları var o kadar orijinal bir şey ki inanılmaz hoşuma gitti :) Mutlaka gelip gezilmesi gerek bir yer ...

4 Ekim 2014 Cumartesi

Maydanoz Time : Film - Kelebek Ve Dalgıç

Herkese iyi,sağlıklı ve mutlu bayramlar dilerim efenim öncelikle...Bugün gezicez elbette ben İzmir'e gezmeye geldim NOKTA ! O yüzden bayram postları daha sonra olacak şimdilik elimde ki postlarla idare etceğiniz artık :) Bayramda yalnızsanız gidecek gelecek hiç kimseniz yoksa ya da gurbet ellerdeyseniz yapılacak en güzel şey film izlemektir efenim...

Kelebek Ve Dalgıç filmini Senden Önce Ben kitabını okurken duymuştum şu aralar baya ilgimi çekmeye başladı açıkçası engelli psikolojisi eğer bir gün Allah bana da akademik kariyerimde tez yazmayı nasip ederse bu engelli psikolojisi üzerine olsun istiyorum.Bu konuda bolca kaynak var ama basit tam işte bu dediğimiz bir çözümü yok.İnsan psikolojisi çok derinlikle bir konu.Ne sonu var ne de başı felsefe gibi yani hiç bitmiyor.Herkes bir şeyler söylüyor elbet ama bunlar yasa değil ki uygula her insanda yanıt versin.Her insan bir dünya diyoruz boşuna demiyoruz! Çeşit çeşit insan haliyle de psikoloji var.Neyse benim kendi düşüncelerimden çıkıp filme gelecek olursak bana ilham veren filmlerden biri oldu.Fransız filmlerine iyiden iyiye alıştım diyebilirim.

Engelli psikolojisi elbette çok zor Allah kimseye yaşatmasın insan yaşamadan nasıl bilebilir ki? Bu filmde oldukça iyi bir şekilde anlatılmış.Ama içimden başta bu adama acısamda,üzülsemde daha sonra üzülmemeye başladım.Çünkü karısını aldatan 3 çocuğunu bırakan havai bir dergi editörü karısı hasta olunca ona bakan kişi oldu onun yanında olan kişi oldu hala kadının değerini bileceğine aldattığı kadını bekliyor hatta karısına sanki nispet yaparmış gibi onunla karısının yardımıyla iletişim kurmaya çabalıyor.Hayallerinde hala ona yardım etmeye çalışan kadınlarla yatıp kalkıyor.Yani cidden elbette hiç bir insan böyle bir sonu hak etmez kötü olsun iyi olsun ama bilmiyorum bana biraz tuhaf geldi filmde masumiyet dene bir şey yoktu.

Konusu:Julian Schnabel’e Cannes Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren “Dalgıç ve Kelebek / Le scaphandre et le papillon”, Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby’nin gerçek yaşam hikâyesinden yola çıkarak yazdığı ve Türkçe’ye de çevrilen "Kelebek ve Dalgıç Giysisi" adlı kitaptan uyarlandı. Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Jean-Dominique Bauby hayatı zihninde yaşamaya başlar ve dış dünyayla bağını sol gözü aracılığıyla kurar. Jean-Dominique Bauby’yi son dönemde adını sıkça duyuran Fransız aktör Mathieu Amalric canlandırıyor..

Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri
Kelebek ve Dalgıç Resimleri

3 Ekim 2014 Cuma

Maydanoz Time:Müzik-Ed Sheeran Sing

Herkese hayırlı musmutlu cumalar efenim...Saat 2 gibi İzmir yolcusu olduğumdan ve bugün için belki yorgun olurum ve vurur kafayı yatar tüm gün uyurum düşüncesinde olduğumdan şimdiden bugünün postlarını aradan çıkarayım dedim.Bugünün geleneksel cuma müzik postunda efendime söyleyeyim benim adaşımın (Bir zamanlar Mersin'de tanıştığım ve halada görüşüp çok sevdiğim ve şu an Manisa'da okuyan ) çok sevdiği ve bana da hep dinle diye söylediği ama bir türlü fırsat bulup keşfedemediğim ama işin içine yine Pharell girince denk gelip sesini ve şarkı söyleme üslubunu çok beğendiğim Ed Sheeran ve Sing klibi ile karşınızdayım.Klip oldukça eğlenceli ama şunu söylemek isterim ki Ed'in kuklası kendisinden daha yakışıklı olmuş burası bir gerçek ayrıca Pharell her zaman ki tatlılığı ve sesi ile de şarkıyada ruh ve tatlılık katmış umarım klibide şarkıyı da beğenirsiniz şimdilik bu kadar diyelim efenim...


2 Ekim 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Film-Avatar

Herkese günün 2.postundan merhabalar efenim...Bi kitap bi film postu yapalım da bloğumuzda bir kültür cümbüşü olsun bugün.Tee ne zaman ki filmi şimdi mi izledin be hıyar Buse bir de çok bir şey yapmışın gibi bunu bloğa koyuyorsun dediğinizi duyar gibiyim ama bunu sesli söylemeyin lütfen kırılırım :)

Neyse bi şekilde sonunda izlemiş oldum bu Avatar dedikleri filmi şöyle süper şöyle güzel böyle inanılmaz dedikleri film Tv'de izlenince öyle çokta büyülenmedim hani tabi sinemada 3D izlemenin keyfi bir başka olurdu da neyse başka filmlere kısmet artık.Filmi izlerken aldığım notlara gelecek olursak hiç vakit kaybetmeden :

Adamlarda ne hayal gücü var be dedirten bir yapım olmuş , diğer fantastik filmlerin aksine (genelde yabancılar insanlara saldırı düzenler ve insanlık tehlike altında olur.) bit yapım olduğu için sıyrılmayı başardığını düşünüyorum.Karakter yapımları olarak çöp bacaklarla daha çok uzaylı tipine benzetilmeye çalışılmış bence kulaklar ve gözlerlede bana Elf yapımlarını anımsattı.Elf ve uzaylı karışımı yani.Yoktan bir dil ve gelenekleri yazmak bence gerçekten büyük bir emek olmuş yinede insanları tebrik etmek gerek bu arada kız karakteri Zoe Saldana canlandırmış bu kadına sevgim gittikçe büyüyor şu sıralar sık karşıma çıkar oldu hadi hayırlısı diyelim ...

Konusu:Yarı-felçli bir savaş gazisi olan Jake Sully, kendilerine özgü dilleri ve kültürü olan, barış ve doğa ile örtülü bir çevrede yaşayan Na’vi halkının arasına gönderilir.
Askeri bir şirket uzaktaki bu gezegeni ve barındırdığı kaynaklaro incelemek üzere AVATAR adlı bir program oluşturmuştur. Bu program ile insanlar genetic mühendislik sonucu yarı insan yarı Na’vi haline getirilir ve misyoner olarak Pandora’ya gönderilirler.
Botanist  Dr Grace Augustine (Sigourney Weaver) ile programa gönüllü olarak katılmış Jake’in bedenlerinin Avatar’I yaratılacak ve böylece Jake’e de felç olmuş bedenini başka bir formda kullanma şansı verilmiş olacaktır. Na’vi halkından Prenses Neytiri ile tanışan Jake, kendisini Pandora’ya gönderen tehlikeden bu halkı savunurken bulur.
 
Yabancısı olduğumuz bu yeni dünyaya Jake Sully isimli, tekerlekli sandalye mahkum kalmış bir gazinin gözünden bakıyoruz. Fonksiyonlarını kaybeden bedenine rağmen içinde halen savaşçı bir ruh barındıran Jake, dünyanın enerji krizini çözmeye yetecek kaynaklara sahip olan ve bu kaynakları araştırmak üzere bir birliğin çalıştığı Pandora isimli gezegene ışık yılı yolculuğu yaparak asker olarak gönderilir. Pandora’daki atmosfer toksik olduğu için Avatar isimli program oluşturulur; bu programa göre insan “operatörleri”nin bilinçleri avatar isimli uzaktan kontrol edilebilen ve öldürücü etkisi olan hava koşullarında yaşam sürdürebilmeyi sağlayan biyolojik bedene bağlanır. Bu avatarlar insan DNA’sı ile Pandora’nın yerel halkı Na’vilerin genlerinin birleştirilmesiyle oluşur.
 
Jake kendi avatarında yeniden doğduğu halde yürüme yetisini de geri kazanır. Gezegendeki değerli enerji kaynaklarını elde etmelerine mani olarak görülen Na’vi halkının arasına sızmakla görevlendirilir. Fakat güzel bir dişi Na’vi olan Neytiri, Jake’in hayatını kurtarır ve bu her şeyi değiştirir. Neytiri’nin kabilesi tarafından kabul edilen Jake, onlardan biri olmayı tabii kaldığı bir çok test ve macera sonrasında öğrenir.
Jake ve gönülsüz eğitmeni Neytiri arasındaki ilişki zamanla derinleşir ve böylece Na’vi halkna sayı duymayı, sonunda da onlar safhında yer almayı tercih eder. Yerli Na’vi halkına destansı ve evrenin kaderini belirleyecek bir savaşta liderlik edecek ve böylece kabul görmesini sağlayacak son sınavı da verip veremeyeceği belirlenecektir.
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri
Avatar Resimleri

Maydanoz Time:Kitap-Kağıttan Kentler John Green

Herkese uzun süren bir haftadan ardından daha merhabalar efenim...Vaktim oldukça kütüphanenin bilgisayar yerine gelip sizlere yazmaya çalışıyorum ama üniversite hayatı oldukça yoğun gidiyor.Kitap okumalar hiç hız kesmez benim hayatımda elbette tanıdınız artık beni az çok.Bu arada yarın İzmir'e dönüyorum malum bayram vesilesiyle yazamadığım günlerin bir acısını çıkaracağım önümüzde ki günler siz hep takipte kalın :) Bayram vesilesiyle de hem gezme tozma postları hem film hem kitap postları hem kişisel yazılarım son gazla devam edecek bunun garantisini verebilirim şimdiden.Neyse yine gevezeliklere daldık gelelim bugün ki kitap postumuza Aynı Yıldızın Altında kitabı ve filmi ile oldukça beğeni toplayan ve popüler kültürün ortasına cunk diye oturan John Green'in yine çok satanlar listesinde oldukça üstlerde boy gösteren bir bir kitabı Kağıttan Kentler'i okuyup bitirdim geçen hafta.

Ne yalan söyleyeyim popüler Amerikan kültürünü anlatan oldukça vasat bir hikaye aslında.Şımarık ve açıkçası bencilin dibi olan bir kızın peşinden giden bir lise son sınıf öğrencisinin ağzından aktarılan sıradan bir hikaye ne tam bir konusu ne tam bir heyecan içeren macera kendine çeken özel bir tarafı anlayacağınız nesiyle bu kadar popüler olduğunu bir türlü anlayamadığım bir kitap oldu diyebilirim.Tavsiye edebileceğim kadar enfes bir kitap olduğunu söyleyemem maalesef bir Aynı Yıldızın Altında kadar bile iyi değil.Ayrıca daha filmini de izleyemedim o ayrı konu ne zaman izlerim orası da Allah kerim diyelim.

26 Eylül 2014 Cuma

Maydanoz Time:Müzik-Neon Jungle Louder

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Bugün o zaman geleneksel müzik cuma gününde yepyeni tazecik bir kız grubunu ağırlayalım dedim bakalım iyi ettim mi? Neon Jungle 4 kızdan oluşan bir Pop kız grubu en azından benim ilk defa gördüğüm ve dinlediğim klibi Louder ile sizlere mutlu cumalar dilerim efenim.Bu arada kardeşiminde benimde bu kız grubunda favori kızı Japon kız olan Asima asıl adı ne tam olarak bilmiyorum ama biz kısaca ona böyle diyoruz içlerinde en sesli olan o değil mi sizce de?


Maydanoz Time:Kitap-Tahsin Yücel Yalan

Herkese uzun bir aradan sonra merhabalar efenim...Evet biliyorum bugün geleneksel müzik cuması ama güzel bir cuma müziğinden önce bi kitap postu yapalım dedim.Şuan an itibariyle Balıkesir Kütüphanesinde bulunuyorum okulun tam yanı olması benim için ayrı bir zevk oldu açıkçası arkadaşlar.Hem ders çalışıyorum hem kitap okuyorum hem de bilgisayara girip bloğumda yazı yazıyorum bugün tüm gün boşum dersimde yok dışarda usul usul yağmur yağıyor.Ayy tam benlik buralar bu hayat :)

Biz gelelim asıl konumuza aslında bu kitap bizim Türkçe ödevimizdi.Türkçe hocamız dil kuramlarını işleyen bu kitabı okumamızı üzerine tartışacağımızı söyledi.Dedim tam benlik muahh böyle olur hep ödevlerimiz tam 1 haftada 576 sayfayı yalayıp yuttum ne yalan söyleyeyim.Bir sürüde not aldım unutmayayım diye.Tahsin Yücel Cumhuriyet Edebiyatında değerli yazarlardan biri daha önce hiç kitabını okumamıştım dili oldukça sade ve açık geldi bana.Ama konu biraz çok dar roman ama adam sanki kendi dil görüşlerini,siyasi görüşlerini,insanlara bakış açılarını bir karakterin altında vermiş.Bence bu kitabı okumak isteyen kişilerin bu kitabı anlayabilmesi için belli bir kültür birikimine sahip olması gerekir derinliği olan bir kitap.Bir hikayeden çok düşünce kitabı gibi olmuş.Bazı satırları oldukça hoşuma gitti izninizle o satırları sizinle paylaşmak istiyorum.

''Ne var ki anksiklopedi her soruyu yanıtlayamıyor,ansiklopediden ya da anneden alınan yanıtlarda en azından kimi konularda soruları tüketmek şöyle dursun durmamacasına yenilerini doğuruyordu.Örneğin babaların ölümünü hastalıkla yüreğin durmasıyla,kefenle,tabutla,mezarla açıklayıp betimleyebiliyordu ama belli bir babanın rakı almak üzere evden çıkıp da bir daha dönmeyişini ne ilkokul Anksilopedisi açıklayabiliyordu ne Hayat Ansiklopedisi...''

''Bu korku büyük olasılıkla hiç tanımadığı babasından kaynaklanmaktaydı.Kendisinden kalan tek fotoğraf,bıyıksız ve sarışındı öyleyse kendisini götüren haydutlar ancak bıyıklı ve esmer olabilirlerdi.''

Gerilim Filmi : The Substance

 Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...