Herkese merhabalar efenim,
Başı "Ma" ile başlayan filmler diye bir başlık açmalıydım sanırım :) Şu sıra tesadüf eseri sürekli Ma ile başlayan filmler izlemişim üst üste fark ettiyseniz :) Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmi nihayet izledim ama izlemesem de olurmuş dedim resmen çünkü öyle beni çok saran bir film olmadı.Yapımcıları Get Out ve Happy Death Day filmlerinin yapımcısı olunca aslında benim merakımı arttırmıştı ama o filmlerle kıyaslanamaz bile bu film.Baştan aşağı sadece Octavia Spencer'ın oyunculuğunu izledik o kadar.Alışıldık bir intikam hikayesi,film oldukça yavaş ilerliyor son yarım saatinde olanlar oluyor ve çokta vurucu olmayan bir finalle bitiyor :( Beklentimin çok altında kaldı :(
Orta yaşlarındaki bir kadın ile arkadaşlık kuran bir grup gencin başlarına gelen olayları odağına alan Ma filmindeki baş kahraman Sue Ann, Ohio'da kendi dünyasında yaşayan, orta yaşlardaki yalnız bir kadındır. Bir gün kasabaya yakın zamanda taşınmış olan Maggie adında bir kız ve onun arkadaşları ile tanışır. Aileleri ile birlikte yaşayan gençler, üzerlerindeki baskıdan fazlasıyla bunalmıştır. Tam da bu sırada evinde büyük bir parti düzenleyen Sue, gençlerin de aralarına katılmasını ister. Bu davet Maggie ve arkadaşları için kaçırılmayacak bir fırsattır. Gençler, başlarına geleceklerden bihaber, partide Sue ile birlikte gönüllerince eğlenir. Sue ile tanıştıkları için kendilerini şanslı hisseden gençler, bir süre tuhaf şeyler yaşamaya başlarlar. Sue’nun gösterdiği yakınlık bir süre sonra takıntılı bir hal almaya başlayınca, gençler kendilerini büyük bir girdabın içerisinde bulur.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
31 Ocak 2020 Cuma
30 Ocak 2020 Perşembe
Kitap - Bayan McGinty'nin Ölümü Agatha Christie
Herkese merhabalar efenim,
Agatha Christie kitaplarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.Hercule Poirot Christie'nin yarattığı Sherlock Holmes'e benzer bir karakter ve bir çok seriden oluşuyor o serinin içinden Doğu Ekspresinde Cinayet,Briç Masasında Cinayet kitaplarını okudum her kitap birbirinden bağımsız davalar içerdiği için aslında kronolojik olarak bir okunma sırası olsa da karışık olarak da okunabilir.Şu sıralar boş zamanlarım ve izin günlerim fazla olsa da kafam çok karışık bu yüzden bu kitabına da yeterince aklımı veremedim araya başka başka kitaplarda aldım.Kitaba başlarda odaklandım yine ama cinayet ve cinayetin çözülme süreci beni öyle çok sürüklemedi içine çekemedi maalesef diğer kitaplarına şans vermeye elbette devam edeceğim ninemin :)
Bayan McGinty'nin başına yediği darbe ölümüne neden olmuştur. Tüm şüpheler Bayan McGinty'nin pansiyoneri olan James Bentley üzerinde toplanır. Çünkü şüphelinin giysilerinin üzerinde kurumuş kan izleri ve maktüle ait birkaç saç teli bulunmuştur. Ama ortada önemli bir nokta vardır: Bentley bir katile benzememektedir.
Acaba Poirot, cinayetten iki gün önce gazetede çıkan bir haber sayesinde bütün hünerini gösterip düğümü çözebilecek midir? Katil elini kolunu sallayarak ortalarda dolaşırken görev Hercule Poirot'yu beklemektedir.
Agatha Christie kitaplarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.Hercule Poirot Christie'nin yarattığı Sherlock Holmes'e benzer bir karakter ve bir çok seriden oluşuyor o serinin içinden Doğu Ekspresinde Cinayet,Briç Masasında Cinayet kitaplarını okudum her kitap birbirinden bağımsız davalar içerdiği için aslında kronolojik olarak bir okunma sırası olsa da karışık olarak da okunabilir.Şu sıralar boş zamanlarım ve izin günlerim fazla olsa da kafam çok karışık bu yüzden bu kitabına da yeterince aklımı veremedim araya başka başka kitaplarda aldım.Kitaba başlarda odaklandım yine ama cinayet ve cinayetin çözülme süreci beni öyle çok sürüklemedi içine çekemedi maalesef diğer kitaplarına şans vermeye elbette devam edeceğim ninemin :)
Bayan McGinty'nin başına yediği darbe ölümüne neden olmuştur. Tüm şüpheler Bayan McGinty'nin pansiyoneri olan James Bentley üzerinde toplanır. Çünkü şüphelinin giysilerinin üzerinde kurumuş kan izleri ve maktüle ait birkaç saç teli bulunmuştur. Ama ortada önemli bir nokta vardır: Bentley bir katile benzememektedir.
Acaba Poirot, cinayetten iki gün önce gazetede çıkan bir haber sayesinde bütün hünerini gösterip düğümü çözebilecek midir? Katil elini kolunu sallayarak ortalarda dolaşırken görev Hercule Poirot'yu beklemektedir.
Aksiyon Filmi : Maria
Herkese merhabalar efenim,
Yeni dönem başlamadan bol bol film izlemek ve sizlerle paylaşmak istiyorum.Film izleme serüvenim bir Filipin aksiyon filmiyle devam ediyor.Netflix de de olan bir film , genel olarak benzeri türde çok fazla film izledim sanırım o filmlerden tek farkı Filipin yapımı olmasıydı onun dışında dövüş sahneleri ve bir kaç sahne dışında çok basit bir kurgu içinde devam eden ve biten bir film oldu açıkçası beni öyle çok fazla tatmin etmedi ama yinede erkekleri haşat eden güçlü kadın figürlerin olduğu filmleri izlemek bana acayip zevk veriyor :)
Bir kartelin eski bir suikastçisi, görevini tamamlamayı reddederek kartele ihanet ettiğinde, kartel onun infaz emrini verir. Ama suikastçi onlardan habersiz, kendine ölü süsü verir ve yeni bir hayata adım atar. Kartel onun hayatta olduğunu keşfettiğinde, suikastçi yeni hayatını mahveden kartelden intikam almaya yemin eder.
Yeni dönem başlamadan bol bol film izlemek ve sizlerle paylaşmak istiyorum.Film izleme serüvenim bir Filipin aksiyon filmiyle devam ediyor.Netflix de de olan bir film , genel olarak benzeri türde çok fazla film izledim sanırım o filmlerden tek farkı Filipin yapımı olmasıydı onun dışında dövüş sahneleri ve bir kaç sahne dışında çok basit bir kurgu içinde devam eden ve biten bir film oldu açıkçası beni öyle çok fazla tatmin etmedi ama yinede erkekleri haşat eden güçlü kadın figürlerin olduğu filmleri izlemek bana acayip zevk veriyor :)
Bir kartelin eski bir suikastçisi, görevini tamamlamayı reddederek kartele ihanet ettiğinde, kartel onun infaz emrini verir. Ama suikastçi onlardan habersiz, kendine ölü süsü verir ve yeni bir hayata adım atar. Kartel onun hayatta olduğunu keşfettiğinde, suikastçi yeni hayatını mahveden kartelden intikam almaya yemin eder.
28 Ocak 2020 Salı
Korku Filmi : Mara
Herkese merhabalar efenim,
Olga Kurylenko'nun başka bir filmi ile devam ediyoruz.İzlediğim ilk filmine oranla bir tık daha basit ve alışıldık bir korku filmi olan "Mara" var bugün ki film postumuzda.Klasik korku filmlerinde olan her şey vardı,uyku apnesi ya da halk ağzıyla bilinen adıyla uyku felcinden ilham alınarak yapılmış bir film,bu tarz filmleri izlerken biraz sıkılıyorum artık ben korku değilde gerilim türünde olan filmler daha çok hoşuma gidiyor bu filmi de sırf bu abla için izledim :) Tabi filmin yapımcılığını Paranormal Activity ve Insidious gibi çok popüler korku filmlerinin yapımcısı yapınca dikkatimi daha da çekti :)
Mara, adli bir psikoloğun ele aldığı gizemli davayı konu ediyor. Kate Fuller işinde başarılı olan bir adli psikologdur. Elindeki yeni dava ise boğulmuş bir adamdır. Aile babası olan adam, uykusunda eşi tarafından boğularak öldürülmüştür ve cinayetin tek tanığı da çiftin 8 yaşlarındaki küçük kızları Sophie’dir. Kate uykusunda insanları öldüren eski bir iblisin efsanesine dair bilgiler edindikçe araştırmasını derinleştirmeye başlar. Ancak bu araştırma bir noktadan sonra Kate’in hayatını tehlikeye atmaya başlar. Daha önceki tüm kurbanlar ile aynı ürkütücü semptomları deneyimlemeye başlayan Kate, kendini ürpertici bir kabusun ortasında bulur. Kate, kendini ve küçük Sophie’yi kurtarmak için uykuya direnerek bu doğaüstü varlığı alt etmek zorundadır.
Olga Kurylenko'nun başka bir filmi ile devam ediyoruz.İzlediğim ilk filmine oranla bir tık daha basit ve alışıldık bir korku filmi olan "Mara" var bugün ki film postumuzda.Klasik korku filmlerinde olan her şey vardı,uyku apnesi ya da halk ağzıyla bilinen adıyla uyku felcinden ilham alınarak yapılmış bir film,bu tarz filmleri izlerken biraz sıkılıyorum artık ben korku değilde gerilim türünde olan filmler daha çok hoşuma gidiyor bu filmi de sırf bu abla için izledim :) Tabi filmin yapımcılığını Paranormal Activity ve Insidious gibi çok popüler korku filmlerinin yapımcısı yapınca dikkatimi daha da çekti :)
Mara, adli bir psikoloğun ele aldığı gizemli davayı konu ediyor. Kate Fuller işinde başarılı olan bir adli psikologdur. Elindeki yeni dava ise boğulmuş bir adamdır. Aile babası olan adam, uykusunda eşi tarafından boğularak öldürülmüştür ve cinayetin tek tanığı da çiftin 8 yaşlarındaki küçük kızları Sophie’dir. Kate uykusunda insanları öldüren eski bir iblisin efsanesine dair bilgiler edindikçe araştırmasını derinleştirmeye başlar. Ancak bu araştırma bir noktadan sonra Kate’in hayatını tehlikeye atmaya başlar. Daha önceki tüm kurbanlar ile aynı ürkütücü semptomları deneyimlemeye başlayan Kate, kendini ürpertici bir kabusun ortasında bulur. Kate, kendini ve küçük Sophie’yi kurtarmak için uykuya direnerek bu doğaüstü varlığı alt etmek zorundadır.
27 Ocak 2020 Pazartesi
Gerilim Filmi : The Room
Herkese merhabalar efenim,
Malumunuz sömestr tatilini girdiğimiz için izin zamanlarımda,boş zamanlarımda çok fazla o yüzden yoğun olduğum ve buraları aksattığım zamanların acısını çıkaralım istiyorum.Şöyle güzel bir korku,gerilim filmleri serüveni yapalım ve ilk filmimizde Fantastik-Gerilim tadında olan orijinal senaryosu ve kurgusu,akışı ile beni heyecanlandıran bir yapım olan "The Room" olsun istedim.Bu arada Olga Kurylenko ablamızın kendisine de oyunculuğuna da bayıldığımı söylemeden geçemicem belki ondan bir film daha izlerim bu da ikinci filmimiz olur :)
Yeni evlerine taşınan bir çift, içine girdiklerinde istedikleri her şeyi yapabileceklerini fark ettikleri bir odayı keşfederler ve bu çiftin hayatlarındaki en büyük sorun çocuk sahibi olamamaktır. Odaya girdiklerinde çocuk sahibi olmayı dileyen çiftin bu dileği ciddi sonuçlara neden olacaktır.
Malumunuz sömestr tatilini girdiğimiz için izin zamanlarımda,boş zamanlarımda çok fazla o yüzden yoğun olduğum ve buraları aksattığım zamanların acısını çıkaralım istiyorum.Şöyle güzel bir korku,gerilim filmleri serüveni yapalım ve ilk filmimizde Fantastik-Gerilim tadında olan orijinal senaryosu ve kurgusu,akışı ile beni heyecanlandıran bir yapım olan "The Room" olsun istedim.Bu arada Olga Kurylenko ablamızın kendisine de oyunculuğuna da bayıldığımı söylemeden geçemicem belki ondan bir film daha izlerim bu da ikinci filmimiz olur :)
Yeni evlerine taşınan bir çift, içine girdiklerinde istedikleri her şeyi yapabileceklerini fark ettikleri bir odayı keşfederler ve bu çiftin hayatlarındaki en büyük sorun çocuk sahibi olamamaktır. Odaya girdiklerinde çocuk sahibi olmayı dileyen çiftin bu dileği ciddi sonuçlara neden olacaktır.
23 Ocak 2020 Perşembe
Müzik - Lele Pons Celeso
Herkese merhabalar efenim,
Müzik postundan paylaşım yapmayalı oldukça uzun bir zaman oldu.Hazır havalarda buz gibiyken içinizi ısıtacak bana yazı hatırlatan bir şarkı ile gelmek istedim.Bu şarkıyı rastgele sayfadan sayfaya gezinirken keşfettim "şarkı çok güzel kim söylüyor acaba" diye düşünürken Youtube'u biraz kurcaladığım da ben üniversitedeyken vinelarını çok izlediğim Lele Pons'un söylediğini gördüm ve hemen klibini buldum.Klibini öyle çok fazla beğenmemiş olsam da kızın sesi de şarkı da çok güzel şu sıralar dinlemekten acayip zevk alıyorum.Lele Pons'un şarkı söylerken ki sesinin böyle güzel olduğunu bin yıl düşünsem aklıma getiremezdim vinelarından daha kart bi sesi olduğunu hatırlıyorum :)
17 Ocak 2020 Cuma
Romantik Film : Last Christmas
Herkese merhabalar efenim,
Ocak ayının son haftasına geçmeden önce Noel ve kış temalı filmleri izlemek ve sizlerle paylaşmak istiyorum.Uzun zamandır izlemek istediğim,baş rolünde Emilia Clarke'ın olduğu Last Christmas filminden bahsetmek istiyorum sizlere.Bol bol noel ve kış temasının olduğu,tarzında olan filmlerden biraz daha finaliyle ayrılsa da izledikten sonra ağızlarda çikolata yemiş hissi uyandıran bir film.Bence Emilia bu tarz filmlere inanılmaz yakışıyor,bol bol daha bu tarz romantik filmlerde görmek istiyorum kendisini :)
Last Christmas, 90’ların sonunda Eski Yugoslavya'dan sığınmacı olarak İngiltere'ye göçen bir ailenin kızı olan Kate'in (Emilia Clarke) hikayesini anlatmaktadır. Noel'in yaklaşmasıyla ekranlarda görmeye alıştığımız Romantik Komedi türünden eksiği olmayan aksine fazlasına sahip olarak karşımıza çıkan bir yapım. Kate'in annesi Petra (Emma Thompson, ayrıca filmin de yazarı) Yugoslavya'da tüm arkadaş çevresini kaybettiğinden herhangi bir sosyal yaşantısı olmayan, kısaca kızına olan düşkün bir kadındır. Bir de bunların üstüne Brexit süreciyle İngiltere'den atılma korkusu gelince aile Noel'i tam anlamıyla patlamaya hazır duygu bombası olarak beklemektedir. Kate'in bunlara ek onu öldürmek için uğraşan bir kalp rahatsızlığı vardır. Geçen seneki ilişkisi de fiyaskoyla sonuçlanınca, kendisini barlarda şarkı söyledikten sonra, önüne gelen erkeğin kollarına atan bir kadına döner. Ama çok geçmeden bu yolun yol olmadığını anlayan Kate, çalıştığı mağazanın önünde ismini bilmediği Tom (Henry Golding) adında yakışıklı birisini görür ama şanssızlık Kate'in peşini Tom'un yanında da bırakmaz. Bakalım Kate geçen seneki olumsuzlukları Tom ile birlikte yaşayacak mı yoksa yeni bir Noel, kış mevsiminin beyaz sayfalarından birisini mi açacak?
Ocak ayının son haftasına geçmeden önce Noel ve kış temalı filmleri izlemek ve sizlerle paylaşmak istiyorum.Uzun zamandır izlemek istediğim,baş rolünde Emilia Clarke'ın olduğu Last Christmas filminden bahsetmek istiyorum sizlere.Bol bol noel ve kış temasının olduğu,tarzında olan filmlerden biraz daha finaliyle ayrılsa da izledikten sonra ağızlarda çikolata yemiş hissi uyandıran bir film.Bence Emilia bu tarz filmlere inanılmaz yakışıyor,bol bol daha bu tarz romantik filmlerde görmek istiyorum kendisini :)
Last Christmas, 90’ların sonunda Eski Yugoslavya'dan sığınmacı olarak İngiltere'ye göçen bir ailenin kızı olan Kate'in (Emilia Clarke) hikayesini anlatmaktadır. Noel'in yaklaşmasıyla ekranlarda görmeye alıştığımız Romantik Komedi türünden eksiği olmayan aksine fazlasına sahip olarak karşımıza çıkan bir yapım. Kate'in annesi Petra (Emma Thompson, ayrıca filmin de yazarı) Yugoslavya'da tüm arkadaş çevresini kaybettiğinden herhangi bir sosyal yaşantısı olmayan, kısaca kızına olan düşkün bir kadındır. Bir de bunların üstüne Brexit süreciyle İngiltere'den atılma korkusu gelince aile Noel'i tam anlamıyla patlamaya hazır duygu bombası olarak beklemektedir. Kate'in bunlara ek onu öldürmek için uğraşan bir kalp rahatsızlığı vardır. Geçen seneki ilişkisi de fiyaskoyla sonuçlanınca, kendisini barlarda şarkı söyledikten sonra, önüne gelen erkeğin kollarına atan bir kadına döner. Ama çok geçmeden bu yolun yol olmadığını anlayan Kate, çalıştığı mağazanın önünde ismini bilmediği Tom (Henry Golding) adında yakışıklı birisini görür ama şanssızlık Kate'in peşini Tom'un yanında da bırakmaz. Bakalım Kate geçen seneki olumsuzlukları Tom ile birlikte yaşayacak mı yoksa yeni bir Noel, kış mevsiminin beyaz sayfalarından birisini mi açacak?
15 Ocak 2020 Çarşamba
Animasyon : Klaus
Herkese merhabalar efenim,
Netflix'in ilk animasyon filmi ile animasyon ve anime dünyasına devam ediyoruz.Tam da bu zamanlarda,elimde sıcak bir içecek,battaniye altında izlemelik bir animasyon.Klaus'un yani bizim bildiğimiz adıyla Noel Baba'nın nasıl ortaya çıktığını daha mantıklı ve eğlenceli bir üslupla anlatıyor bence ailecek izleyebileceğiniz keyifli bir yapım Netflix kendini her konuda geliştirmeye devam ediyor :)
Postacı akademisinin en kötü öğrencisi Jesper (Jason Schwartzman) kendini Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyinde yer alan buzlarla kaplı bir adada görevlendirilmiş olarak bulur. Kavgalı adalılar, bırakın mektuplaşmayı birbirlerine selam bile vermemektedir. Jesper tam pes etmek üzereyken öğretmen Alva (Rashida Jones) ile arkadaşlık kurar. Ayrıca Jesper, el yapımı oyuncaklarla dolu bir kulübede tek başına yaşayan Klaus (Oscar ödüllü J.K. Simmons) ile tanışır. Smeerensburg kasabasında bir kez daha kahkahaların çınlamasını sağlayan bu umulmadık arkadaşlıklar; cömert komşuların, sihirli ilimlerin ve bacaya özenle asılan çorapların yer aldığı yeni bir gelenek yaratır. Çılgın Hırsız'ın ortak yaratıcısı Sergio Pablo tarafından yaratıldı.
Netflix'in ilk animasyon filmi ile animasyon ve anime dünyasına devam ediyoruz.Tam da bu zamanlarda,elimde sıcak bir içecek,battaniye altında izlemelik bir animasyon.Klaus'un yani bizim bildiğimiz adıyla Noel Baba'nın nasıl ortaya çıktığını daha mantıklı ve eğlenceli bir üslupla anlatıyor bence ailecek izleyebileceğiniz keyifli bir yapım Netflix kendini her konuda geliştirmeye devam ediyor :)
Postacı akademisinin en kötü öğrencisi Jesper (Jason Schwartzman) kendini Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyinde yer alan buzlarla kaplı bir adada görevlendirilmiş olarak bulur. Kavgalı adalılar, bırakın mektuplaşmayı birbirlerine selam bile vermemektedir. Jesper tam pes etmek üzereyken öğretmen Alva (Rashida Jones) ile arkadaşlık kurar. Ayrıca Jesper, el yapımı oyuncaklarla dolu bir kulübede tek başına yaşayan Klaus (Oscar ödüllü J.K. Simmons) ile tanışır. Smeerensburg kasabasında bir kez daha kahkahaların çınlamasını sağlayan bu umulmadık arkadaşlıklar; cömert komşuların, sihirli ilimlerin ve bacaya özenle asılan çorapların yer aldığı yeni bir gelenek yaratır. Çılgın Hırsız'ın ortak yaratıcısı Sergio Pablo tarafından yaratıldı.
12 Ocak 2020 Pazar
Kitap - Bilinmeyen Adanın Öyküsü Jose Saramago
Herkese merhabalar efenim,
Minik bir öykü kitabı ile yolculuğumuza devam ediyoruz.Saramago okumayı gerçekten çok seviyorum her kitabında farklı bir tat var adamın.Dili,üslubu o kadar değişik ki tam bana göre :) Bu kadar okumalarım içinde kısacık bir öykü kitabında buldum aradığım o naif tadı.Demek ki insan bildiği yoldan ve yazarlardan şaşmamalıymış :) Masalsı havası ile sonunu pek anlamlandıramamış olsamda okuma süreci boyunca bana oldukça zevk veren bir hikaye kitabı bu.15 dk kadar kısa bir sürede okuyup bitirdim.
“Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramago’nun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmre’nin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayram’ın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü.
Minik bir öykü kitabı ile yolculuğumuza devam ediyoruz.Saramago okumayı gerçekten çok seviyorum her kitabında farklı bir tat var adamın.Dili,üslubu o kadar değişik ki tam bana göre :) Bu kadar okumalarım içinde kısacık bir öykü kitabında buldum aradığım o naif tadı.Demek ki insan bildiği yoldan ve yazarlardan şaşmamalıymış :) Masalsı havası ile sonunu pek anlamlandıramamış olsamda okuma süreci boyunca bana oldukça zevk veren bir hikaye kitabı bu.15 dk kadar kısa bir sürede okuyup bitirdim.
“Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramago’nun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmre’nin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayram’ın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü.
11 Ocak 2020 Cumartesi
Kitap - Kahverengi Elbiseli Adam Agatha Christie
Herkese merhabalar efenim,
Doğu Ekspresinde Cinayet,Cinayetler Oteli,N veya M?,Briç Masasında Cinayet kitaplarını okuduğum ve kütüphanede Agatha Christie madeni bulduğum için şu sıralar bu blogta bol bol benim rahmetli nenemin kitaplarını göreceksiniz :D Sineklerin Tanrısını zar zor okuyabildiğim için araya almıştım bu kitabı ama yine aradığım zevki bu kitapta da bulamadım şu sıralar beni saran içine çeken bir kitaba denk gelemedim maalesef ama okumalarım tam gaz devam ediyor elbette.Normalde rahmetli nenemin kitaplarını çok severim ve okurken de çok eğlenirim ama nedense bu kitabı başlarda oldukça heyecanlı ve sürükleyici olsa da ilerleyen sayfalarda hele de sonlarına doğru iyice saçmaladığını sezmeye başladım ve okuma hevesim kaçtı ama az bi sayfa kaldığı için bu kitabı da yarım bırakmadım ve asıl katilin kim olduğunu öğrenip rahat bir uyku çektim :) Nenemin bu kitabı beni tatmin etmemiş olsa da başka kitaplarını okumaya niyetim var :)
Anne Beddingfeld, babasını kaybettikten sonra Londra’da yaşamaya karar verir. Ve günün birinde, içinde her zaman var olan macera tutkusu, Hyde Park’ın köşesindeki metro istasyonunda yaşadığı bir olayla canlanır. İstasyondaki bir adam rayların üstüne düşerek ölmüştür. Ama ne var ki olay göründüğü gibi değildir. Anne, kaza olmadığına inandığı olayın peşini bırakmaz ve elindeki tek ipucuyla "Albay" olarak da bilinen katilin asıl kimliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Ancak bilmediği şey Albay’ın da onun peşinde olduğudur.
Doğu Ekspresinde Cinayet,Cinayetler Oteli,N veya M?,Briç Masasında Cinayet kitaplarını okuduğum ve kütüphanede Agatha Christie madeni bulduğum için şu sıralar bu blogta bol bol benim rahmetli nenemin kitaplarını göreceksiniz :D Sineklerin Tanrısını zar zor okuyabildiğim için araya almıştım bu kitabı ama yine aradığım zevki bu kitapta da bulamadım şu sıralar beni saran içine çeken bir kitaba denk gelemedim maalesef ama okumalarım tam gaz devam ediyor elbette.Normalde rahmetli nenemin kitaplarını çok severim ve okurken de çok eğlenirim ama nedense bu kitabı başlarda oldukça heyecanlı ve sürükleyici olsa da ilerleyen sayfalarda hele de sonlarına doğru iyice saçmaladığını sezmeye başladım ve okuma hevesim kaçtı ama az bi sayfa kaldığı için bu kitabı da yarım bırakmadım ve asıl katilin kim olduğunu öğrenip rahat bir uyku çektim :) Nenemin bu kitabı beni tatmin etmemiş olsa da başka kitaplarını okumaya niyetim var :)
Anne Beddingfeld, babasını kaybettikten sonra Londra’da yaşamaya karar verir. Ve günün birinde, içinde her zaman var olan macera tutkusu, Hyde Park’ın köşesindeki metro istasyonunda yaşadığı bir olayla canlanır. İstasyondaki bir adam rayların üstüne düşerek ölmüştür. Ama ne var ki olay göründüğü gibi değildir. Anne, kaza olmadığına inandığı olayın peşini bırakmaz ve elindeki tek ipucuyla "Albay" olarak da bilinen katilin asıl kimliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Ancak bilmediği şey Albay’ın da onun peşinde olduğudur.
Kitap - Sineklerin Tanrısı William Golding
Herkese merhabalar efenim,
Bir çok kişi tarafından okunan,sevilen ve konuşulan bir kitabı daha okuyamadım,sevemedim ama üzerine konuşuyorum elbette :) Ben klasik okumayı sevmiyorum sanırım artık bu sevdamdan vazgeçsem iyi olacak güncel edebiyat bana daha çok zevk veriyor.Bir kitabı daha okurken ruhum daraldığı için yarım bırakmak durumunda kaldım.Yarısından fazlasını okuyup bıraktım çünkü artık bu kitaba ayırabileceğim sürenin ve sabrın sonuna gelmiş bulunuyorum.Genel anlamda bir felsefesi olsa bile anlamadım ve sevmedim,hikaye bir adaya düşen bir grup çocuğu anlatıyor.Kitap bölümlerde oluşuyor ama her bölümde birbirinin aynısı olaylar olup duruyor zaten sınırlı karakterler var aynı şeyleri sürekli okumakta bir süre sonra insana kasvet veriyor :/
''Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir...Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki, başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde,atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.''
Bir çok kişi tarafından okunan,sevilen ve konuşulan bir kitabı daha okuyamadım,sevemedim ama üzerine konuşuyorum elbette :) Ben klasik okumayı sevmiyorum sanırım artık bu sevdamdan vazgeçsem iyi olacak güncel edebiyat bana daha çok zevk veriyor.Bir kitabı daha okurken ruhum daraldığı için yarım bırakmak durumunda kaldım.Yarısından fazlasını okuyup bıraktım çünkü artık bu kitaba ayırabileceğim sürenin ve sabrın sonuna gelmiş bulunuyorum.Genel anlamda bir felsefesi olsa bile anlamadım ve sevmedim,hikaye bir adaya düşen bir grup çocuğu anlatıyor.Kitap bölümlerde oluşuyor ama her bölümde birbirinin aynısı olaylar olup duruyor zaten sınırlı karakterler var aynı şeyleri sürekli okumakta bir süre sonra insana kasvet veriyor :/
''Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir...Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki, başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde,atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.''
9 Ocak 2020 Perşembe
Fantastik Film : Maleficent 2 Mistress Of Evil
Herkese merhabalar efenim,
Vay be biz İzmir'e taşınalı tam 6 yıl olmuş.Bu filmin ilk filmine de bizim İzmir'e ilk taşındığımız yıl kardeşimle birlikte gitmiştik.Şimdi 6 yıl sonra da kardeşimle birlikte sinemada izlemeyi çok isterdim ama bu film çıktığında maalesef kardeşim İstanbul da idi o yüzden ayrı ayrı izlemek zorunda kaldık.Jolie'nin her filminde kadına düşüyorum resmen kadın 44 yaşında ama hala benle aynı yaşta gibi öyle bi bozulmayan güzellik var kadında.İlk filmine oranla daha aksiyonlu olsa da bence ilk film daha güzeldi,kardeşimin de en sevdiği filmdir :)
https://maydanozsalatasi.blogspot.com/2014/06/maydanoz-timefilm-malefcent.html
Yıllar Maleficent ve Aurora'ya iyi davranmıştır. İlişkileri kalp kırıklıklarından, intikam öyküsüne ve sonunda sevgiye dönüşür. Ancak hala insanlar ve periler arasındaki nefret ilişkisi sürüyordur. Aurora'nın Prens Phillip ile gerçekleşecek olan evliliği, iki bölgenin birliğini sağlayacağı için Ulstead ve Moors Krallığı'nda kutlanacaktır. Beklenmedik bir karşılaşma ise yeni ittifakları doğuracaktır. Büyük Savaş içerisinde Maleficent ve Aurora ise ayrı düşeceklerdir. Böylece sadakatleri test edilecek ve gerçek bir aile olup olmadıklarını sorgulayacaklardır.
Vay be biz İzmir'e taşınalı tam 6 yıl olmuş.Bu filmin ilk filmine de bizim İzmir'e ilk taşındığımız yıl kardeşimle birlikte gitmiştik.Şimdi 6 yıl sonra da kardeşimle birlikte sinemada izlemeyi çok isterdim ama bu film çıktığında maalesef kardeşim İstanbul da idi o yüzden ayrı ayrı izlemek zorunda kaldık.Jolie'nin her filminde kadına düşüyorum resmen kadın 44 yaşında ama hala benle aynı yaşta gibi öyle bi bozulmayan güzellik var kadında.İlk filmine oranla daha aksiyonlu olsa da bence ilk film daha güzeldi,kardeşimin de en sevdiği filmdir :)
https://maydanozsalatasi.blogspot.com/2014/06/maydanoz-timefilm-malefcent.html
Yıllar Maleficent ve Aurora'ya iyi davranmıştır. İlişkileri kalp kırıklıklarından, intikam öyküsüne ve sonunda sevgiye dönüşür. Ancak hala insanlar ve periler arasındaki nefret ilişkisi sürüyordur. Aurora'nın Prens Phillip ile gerçekleşecek olan evliliği, iki bölgenin birliğini sağlayacağı için Ulstead ve Moors Krallığı'nda kutlanacaktır. Beklenmedik bir karşılaşma ise yeni ittifakları doğuracaktır. Büyük Savaş içerisinde Maleficent ve Aurora ise ayrı düşeceklerdir. Böylece sadakatleri test edilecek ve gerçek bir aile olup olmadıklarını sorgulayacaklardır.
8 Ocak 2020 Çarşamba
Gizem Filmi : The Invitation
Herkese merhabalar efenim,
Sevdiceğim askere gitti,18 gün buralarda olmadığı için bol bol film,dizi izleyip kitap okuyup zamanımı geçirmeye çalışıyorum eski hızlı zamanlarıma geri döndüm anlayacağınız :)
Netflix filmleri ile devam ediyorum şu sıralar film izleme maratonuma.Bugün yine bir gerilim/gizem filmi izlemek istedim.Annem izleyip beğendiğini söylemişti bende şimdi izledim ama sanırım annem kadar beğenemeyeceğim çünkü bu tarz filmlere oldukça alışkınım ve bana o kadar da farklı bir filmmiş gibi gelmedi hatta bazı kopuk ve gereksiz uzun sahnelerden dolayı benim gözümde eksi puanı aldı.Filmin ilk yarısı gerçekten çok sıkıcı ilerliyor genelde anlamsız diyaloglar üzerinde ilerliyor,atlayarak izleseniz bile gayette anlarsınız bence diğer yarısın da olaylar kopuyor zaten ve ne ara olaylar başladı ne ara bitti anlayamadım film değişik bir sonla bitmiş oluyor mal gibi kalıyorsunuz :)
Will ve Eden sevgi dolu bir çiftir. Ancak onların ilişkisi, yaşanan trajedi sonucu çocuklarını kaybetmelerinin ardından Eden'ın ortadan kaybolması ile son bulur. Aradan geçen iki yılın ardından Eden, yeni bir eş ve bambaşka bir kişilikle geri döner. Geride bıraktığı her şeyle tekrar bağ kurmak isteyen genç kadın, eşi David ile evlerinde bir davet verir. Eski arkadaşların toplandığı bu davette Will ve sevgilisi de yerini alır. Davet oldukça güzel bir şekilde başlamıştır ancak bir süre sonra Will, Eden ve David'in tuhaf davranışlar sergilediğini düşünmeye başlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde garipliklerin devam etmesi, Will'in aşırı tepki vermesine neden olur. Yaşananlar Will'in paranoyaklığı mıdır yoksa gerçekten evde yolunda gitmeyen bir şeyler mi vardır?
Sevdiceğim askere gitti,18 gün buralarda olmadığı için bol bol film,dizi izleyip kitap okuyup zamanımı geçirmeye çalışıyorum eski hızlı zamanlarıma geri döndüm anlayacağınız :)
Netflix filmleri ile devam ediyorum şu sıralar film izleme maratonuma.Bugün yine bir gerilim/gizem filmi izlemek istedim.Annem izleyip beğendiğini söylemişti bende şimdi izledim ama sanırım annem kadar beğenemeyeceğim çünkü bu tarz filmlere oldukça alışkınım ve bana o kadar da farklı bir filmmiş gibi gelmedi hatta bazı kopuk ve gereksiz uzun sahnelerden dolayı benim gözümde eksi puanı aldı.Filmin ilk yarısı gerçekten çok sıkıcı ilerliyor genelde anlamsız diyaloglar üzerinde ilerliyor,atlayarak izleseniz bile gayette anlarsınız bence diğer yarısın da olaylar kopuyor zaten ve ne ara olaylar başladı ne ara bitti anlayamadım film değişik bir sonla bitmiş oluyor mal gibi kalıyorsunuz :)
Will ve Eden sevgi dolu bir çiftir. Ancak onların ilişkisi, yaşanan trajedi sonucu çocuklarını kaybetmelerinin ardından Eden'ın ortadan kaybolması ile son bulur. Aradan geçen iki yılın ardından Eden, yeni bir eş ve bambaşka bir kişilikle geri döner. Geride bıraktığı her şeyle tekrar bağ kurmak isteyen genç kadın, eşi David ile evlerinde bir davet verir. Eski arkadaşların toplandığı bu davette Will ve sevgilisi de yerini alır. Davet oldukça güzel bir şekilde başlamıştır ancak bir süre sonra Will, Eden ve David'in tuhaf davranışlar sergilediğini düşünmeye başlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde garipliklerin devam etmesi, Will'in aşırı tepki vermesine neden olur. Yaşananlar Will'in paranoyaklığı mıdır yoksa gerçekten evde yolunda gitmeyen bir şeyler mi vardır?
7 Ocak 2020 Salı
Gerilim Filmi : In The Tall Grass
Herkese merhabalar efenim,
Stephen King Baba yazmaya ve yazdıklarını filme çekmeye devam ediyor.Ona bu konuda güncel olarak en iyi destek olan elbette Netflix olmuş.Stephen King'in bir çok filmini bünyesine alıp dünyaya sunmaya devam ediyor.Bu filmi izler izlemez de bir Stephen King dünyasının içine girdiğimi hemen anlamış bulundum.Tek bir mekan,değişik karakterler ve lanetli bir şeyler."Bir şeyler" diyorum çünkü King'in bu konuda sınırlaması yok biliyorsunuz ki araba,bebek,uzun otlar her şey onun elinde anında bir lanete dönüşebilir,bu filmde de uzun otlar lanete dönüşmüş durumda.Hem zaman algımızla oynadığı için kafamızı bulandıran,hem de sürekli twist yaptığı için sonuna kadar merakla izlettiren bir film daha :)
Cal ve Becky kardeşler, uzun otlarla çevrili bir alanda yaşayan teyzelerine gitmek için yola koyulurlar. Yolda ilerleyen kardeşler birden çalılıkların arasından bir ses duyar. Sese kulak verdiklerinde kendilerinden yardım istendiğini anlayan kardeşler ne yapacaklarını şaşırır. Yakalanmaktan korktukları için çok ses çıkarmadan kendilerini duyurmaya çalışan anne ve oğlunu bulmak için arabadan inen Cal ve Becky, otların arasında onlara ulaşmaya çalışır. Ancak çok geçmeden kendilerini yardım beklemek zorunda kalacakları bir durumun içerisinde bulurlar.
Stephen King Baba yazmaya ve yazdıklarını filme çekmeye devam ediyor.Ona bu konuda güncel olarak en iyi destek olan elbette Netflix olmuş.Stephen King'in bir çok filmini bünyesine alıp dünyaya sunmaya devam ediyor.Bu filmi izler izlemez de bir Stephen King dünyasının içine girdiğimi hemen anlamış bulundum.Tek bir mekan,değişik karakterler ve lanetli bir şeyler."Bir şeyler" diyorum çünkü King'in bu konuda sınırlaması yok biliyorsunuz ki araba,bebek,uzun otlar her şey onun elinde anında bir lanete dönüşebilir,bu filmde de uzun otlar lanete dönüşmüş durumda.Hem zaman algımızla oynadığı için kafamızı bulandıran,hem de sürekli twist yaptığı için sonuna kadar merakla izlettiren bir film daha :)
Cal ve Becky kardeşler, uzun otlarla çevrili bir alanda yaşayan teyzelerine gitmek için yola koyulurlar. Yolda ilerleyen kardeşler birden çalılıkların arasından bir ses duyar. Sese kulak verdiklerinde kendilerinden yardım istendiğini anlayan kardeşler ne yapacaklarını şaşırır. Yakalanmaktan korktukları için çok ses çıkarmadan kendilerini duyurmaya çalışan anne ve oğlunu bulmak için arabadan inen Cal ve Becky, otların arasında onlara ulaşmaya çalışır. Ancak çok geçmeden kendilerini yardım beklemek zorunda kalacakları bir durumun içerisinde bulurlar.
5 Ocak 2020 Pazar
Kitap - Biz Yevgeni İvanoviç Zamyatin
Herkese merhabalar efenim,
Bir çok yazarın ilham kaynağı olan bir distopya romanı ile devam ediyoruz kitap yolculuğuna.Yazarın ismini dikkate almamıştım kitabı satın alırken ama dikkatli baktığımda kitaba bir kez daha yazarın Rus olduğunu ve bir kez daha Rus edebiyatına bulaşmış olduğumu farkettim.Kitabın günlük tarzında olmasından mıdır,çevirisinin berbat olmasından mıdır yoksa ısrarla Rus edebiyatı okuyamamamdan mıdır nedir bilemiyorum ama kitap beni hiç sarmadı 300 sayfalık kitabın yarısına kadar dayanabildim ancak sonrasını okumaya ne midem elverdi (o cümleleri okumaya çalışmak üstüne bir de anlamaya çalışmaktan midem bulandı artık) ne beynim, ne de ruhum,ruhum sıkıldı ayol ruhum ! Bu kadar göklere çıkarılan kitapların ben de neden bu etkiyi yarattıklarını bir türlü anlayamıyorum aynı şeyi "Cesur Yeni Dünya" kitabını okurken de yaşamıştım zaten yazar bu kitaptan esinlenerek yazmış kitabı da.Bu arada İzmir Kitap Kulübü'nün Ocak ayı kitabı da Cesur Yeni Dünya olarak seçildi :/ Ben daha önceden okuduğum için buraya yazmayacağım.
Bu arada ayrıntılı bir inceleme yazısı da bırakıyorum ben de kitabı daha fazla algılayabilmek için bu yazıdan yararlandım :
https://www.bilimkurgukulubu.com/edebiyat/george-orwelldan-zamyatinin-biz-romani-uzerine-bir-inceleme/
Aldoux Huxley, Ayn Rand, George Orwell, Kurt Vonnegut, Ursula K. Le Guin için açık esin kaynağı olan BİZ, ilk kez özgün dilden çevirisiyle okurların karşısında.
Herkesin numaralarla adlandırıldığı ve her an dinlenip gözetlendiği bir ülkede, Tek Devlet'in komşu gezegenlere yayılmak için yaptırdığı uzay gemisinin çalışmalarına katılan bir mühendis günlük tutmaktadır. Herkesin devlete yararlı ve iyi olmasının övgüsüyle başlayan günlük, yavaş yavaş mühendisin devletin başındaki İyilikçi'nin matematiksel, kusursuz düzeninin sorgulanmasına dönüşür.
"Devlet kendini ve hedeflerini yaşatıyor, ama ölmeyi gönüllü olarak elbette kabul etmiyor o yüzden yeni şimşekler, fırtınalar, kasırgalar başlayacak. Böyledir bu yasa, sonsuza dek fırtına gibi bir 'd' ile taçlanan o yumuşak 'evrim' böyledir. Fırtınanın güçlü nefesi bu sayfalarda duracak."
Yevgeni Zamyatin
"Zamyatin belli bir ülkeyi değil sanayi uygarlığının hedeflerini değerlendiriyor. Bu kitabın konusu aslında Makine'dir, yani insanın şişesinden düşüncesizce çıkardığı ve tekrar şişesine sokamadığı o cin."
George Orwell
"Otomatik Piyano'yu yazarken olay örgüsünü gururla Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sından ödünç aldım, o da zaten gururla Yevgeni Zamyatin'in BİZ'inden ödünç almıştı."
Kurt Vonnegut
"Yazılmış en iyi bilimkurgu kitabı. İyi, zeki ve güçlü bir kitap; duygusal açıdan sarsıcı ve teknik açıdan, bilimkurgunun metafor menzilini kullanma tarzıyla, o zamandan bu yana yazılmış birçok kitaptan çok daha ilerde."
Ursula K. Le Guin
Ölmeden Önce Özgün Dilden Çevirisiyle Okumanız Gereken 1001 Kitap'tan biri.
Bir çok yazarın ilham kaynağı olan bir distopya romanı ile devam ediyoruz kitap yolculuğuna.Yazarın ismini dikkate almamıştım kitabı satın alırken ama dikkatli baktığımda kitaba bir kez daha yazarın Rus olduğunu ve bir kez daha Rus edebiyatına bulaşmış olduğumu farkettim.Kitabın günlük tarzında olmasından mıdır,çevirisinin berbat olmasından mıdır yoksa ısrarla Rus edebiyatı okuyamamamdan mıdır nedir bilemiyorum ama kitap beni hiç sarmadı 300 sayfalık kitabın yarısına kadar dayanabildim ancak sonrasını okumaya ne midem elverdi (o cümleleri okumaya çalışmak üstüne bir de anlamaya çalışmaktan midem bulandı artık) ne beynim, ne de ruhum,ruhum sıkıldı ayol ruhum ! Bu kadar göklere çıkarılan kitapların ben de neden bu etkiyi yarattıklarını bir türlü anlayamıyorum aynı şeyi "Cesur Yeni Dünya" kitabını okurken de yaşamıştım zaten yazar bu kitaptan esinlenerek yazmış kitabı da.Bu arada İzmir Kitap Kulübü'nün Ocak ayı kitabı da Cesur Yeni Dünya olarak seçildi :/ Ben daha önceden okuduğum için buraya yazmayacağım.
Bu arada ayrıntılı bir inceleme yazısı da bırakıyorum ben de kitabı daha fazla algılayabilmek için bu yazıdan yararlandım :
https://www.bilimkurgukulubu.com/edebiyat/george-orwelldan-zamyatinin-biz-romani-uzerine-bir-inceleme/
Aldoux Huxley, Ayn Rand, George Orwell, Kurt Vonnegut, Ursula K. Le Guin için açık esin kaynağı olan BİZ, ilk kez özgün dilden çevirisiyle okurların karşısında.
Herkesin numaralarla adlandırıldığı ve her an dinlenip gözetlendiği bir ülkede, Tek Devlet'in komşu gezegenlere yayılmak için yaptırdığı uzay gemisinin çalışmalarına katılan bir mühendis günlük tutmaktadır. Herkesin devlete yararlı ve iyi olmasının övgüsüyle başlayan günlük, yavaş yavaş mühendisin devletin başındaki İyilikçi'nin matematiksel, kusursuz düzeninin sorgulanmasına dönüşür.
"Devlet kendini ve hedeflerini yaşatıyor, ama ölmeyi gönüllü olarak elbette kabul etmiyor o yüzden yeni şimşekler, fırtınalar, kasırgalar başlayacak. Böyledir bu yasa, sonsuza dek fırtına gibi bir 'd' ile taçlanan o yumuşak 'evrim' böyledir. Fırtınanın güçlü nefesi bu sayfalarda duracak."
Yevgeni Zamyatin
"Zamyatin belli bir ülkeyi değil sanayi uygarlığının hedeflerini değerlendiriyor. Bu kitabın konusu aslında Makine'dir, yani insanın şişesinden düşüncesizce çıkardığı ve tekrar şişesine sokamadığı o cin."
George Orwell
"Otomatik Piyano'yu yazarken olay örgüsünü gururla Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sından ödünç aldım, o da zaten gururla Yevgeni Zamyatin'in BİZ'inden ödünç almıştı."
Kurt Vonnegut
"Yazılmış en iyi bilimkurgu kitabı. İyi, zeki ve güçlü bir kitap; duygusal açıdan sarsıcı ve teknik açıdan, bilimkurgunun metafor menzilini kullanma tarzıyla, o zamandan bu yana yazılmış birçok kitaptan çok daha ilerde."
Ursula K. Le Guin
Ölmeden Önce Özgün Dilden Çevirisiyle Okumanız Gereken 1001 Kitap'tan biri.
2 Ocak 2020 Perşembe
Kitap - Camdaki Kız Gülseren Budayıcıoğlu
Herkese merhabalar efenim,
Bugün yine kitap postu ile devam ediyoruz.İş arkadaşım sevgili Ceren'nin bana getirdiği kitaplar bir yandan,kütüphaneden aldığım kitaplar bir yandan,Blackfriday indiriminden aldığım kitaplar bir yandan,İzmir Kitap Kulübü ile okuduğum kitaplar bir yandan,kardeşimin İstanbul'dan aldığı ve eve bırakmak için getirdiği kitaplar bir yandan okumalarıma tam gaz devam ediyorum.2020 yılında diğer yıllara nazaran en az 100 adet kitap okumayı planlıyorum daha yılın ilk günlerinden hızlı başladım :)
Bu kitap sevgili arkadaşım Ceren'nin bana tavsiye ettiği bir kitaptı kendisi de psikolog olduğu için bu tarz psikoloji kitaplarını okumayı seviyor.Gülseren Budayıcıoğlu bir psikiyatrist ve kitapları da genelde hep Çok Satanlar listesinden oluyor.Yalom gibi terapi seanslarını (büyük olasılıkla isim değiştirerek) ,hastalarının öykülerini yazmış.Aynı zamanda kendisi de farklı bir yazı puntosuyla kendi görüş ve düşüncelerini de belirtmiş,sanki bir seans okuyor gibi değilde bir roman okuyor hissi uyandırıyor kitap ayrıca Türk bir yazar olduğu ve bu kişilerin gerçekten Türkiye de yaşayanlar insanlar olduğu ve başından geçirdikleri olaylarında Türkiye nin gerçekleri olması okumayı daha da akıcı ve sürükleyici hale getirmiş.
Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”
Aşk yakıyor
Ayrılık kavuruyor
Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…
Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.
Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…
“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
Bugün yine kitap postu ile devam ediyoruz.İş arkadaşım sevgili Ceren'nin bana getirdiği kitaplar bir yandan,kütüphaneden aldığım kitaplar bir yandan,Blackfriday indiriminden aldığım kitaplar bir yandan,İzmir Kitap Kulübü ile okuduğum kitaplar bir yandan,kardeşimin İstanbul'dan aldığı ve eve bırakmak için getirdiği kitaplar bir yandan okumalarıma tam gaz devam ediyorum.2020 yılında diğer yıllara nazaran en az 100 adet kitap okumayı planlıyorum daha yılın ilk günlerinden hızlı başladım :)
Bu kitap sevgili arkadaşım Ceren'nin bana tavsiye ettiği bir kitaptı kendisi de psikolog olduğu için bu tarz psikoloji kitaplarını okumayı seviyor.Gülseren Budayıcıoğlu bir psikiyatrist ve kitapları da genelde hep Çok Satanlar listesinden oluyor.Yalom gibi terapi seanslarını (büyük olasılıkla isim değiştirerek) ,hastalarının öykülerini yazmış.Aynı zamanda kendisi de farklı bir yazı puntosuyla kendi görüş ve düşüncelerini de belirtmiş,sanki bir seans okuyor gibi değilde bir roman okuyor hissi uyandırıyor kitap ayrıca Türk bir yazar olduğu ve bu kişilerin gerçekten Türkiye de yaşayanlar insanlar olduğu ve başından geçirdikleri olaylarında Türkiye nin gerçekleri olması okumayı daha da akıcı ve sürükleyici hale getirmiş.
Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”
Aşk yakıyor
Ayrılık kavuruyor
Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…
Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.
Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…
“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
1 Ocak 2020 Çarşamba
Kitap - Ben,Kirke Madeline Miller
Herkese merhabalar efenim,
Yeni yılın ilk gününe bir kitap postu ile başlayalım dedim.2019 yılının sonlarına doğru okuma hızımı arttırmış olsam da 2019 yılında ki hatta geçmiş yıllarda ki okuma performansımı hiç beğenmedim 2020 yılı benim için bol bol kitap okumalı bir yıl olsun istiyorum.geçen yıllarda olduğu gibi KPSS belasıyla ya da işlerin yoğunluğuna boğulmak istemiyorum bu konuda bu yıl bahanem olsun istemiyorum.
Yılın ilk kitabı 2018 yılının Goodreads'te "En iyi Fantastik Roman" olarak seçilen ve bloglarda,çok satanlarda görüp aldığım bir kitap : Ben , Kirke !
Mitoloji severler eminim ki bu kitabı çok seveceklerdir.Benim mitolojiye ilgim yüzde otuz falan herhalde o yüzden ilk başlarını severek okusum da kitap daha sonradan beni sıkmaya başladı çünkü çok fazla karakter (tanrılar,tiranlar ve daha fazla farklı yaratıklar) girip çıkmaya başladı ve kafam da karıştı , tabi duygusal olarak çalkantılı olduğum bir döneme de gelmiş olmasından da kafamı iyice kitaba verememiş olabilirim,bilmiyorum ama benim için yılın kitabı falan olmadı açıkçası.Okuması zevkliydi araya mola vermek için başka kitaplar almasaydım belki daha kısa bir sürede de biterdi ama 15 günlük bir sürede anca bitirdim.
NPR, Washington Post, Buzzfeed, People, Time, Amazon, Entertainment Weekly, Bustle ve Newsweek’e göre Yılın En İyi Kitabı
Goodreads okurlarına göre 2018’in En İyi Fantastik Kitabı
“Bu dikkat çekici hikâye sizi, Kirke’nin yaptığı bir büyü gibi etkisi altına alacak.”
- Mary Doria Russell, Serçe’nin yazarı
“Tek kelimeyle büyüleyici ve zarif anlatımıyla Ben, Kirke, kadın yaşamının sıradan ve de sıradışı bir hikâyesi.”
- Eimear McBride, Kız Natamam Bir Şeydir ‘ in yazarı
Ozanlar benden, erkek kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
Ben, Kirke’de Madeline Miller; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikâyesini farklı bir bakış açısından sunmakla kalmayıp Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros’un destansılığında aktarmayı başarıyor.
Yeni yılın ilk gününe bir kitap postu ile başlayalım dedim.2019 yılının sonlarına doğru okuma hızımı arttırmış olsam da 2019 yılında ki hatta geçmiş yıllarda ki okuma performansımı hiç beğenmedim 2020 yılı benim için bol bol kitap okumalı bir yıl olsun istiyorum.geçen yıllarda olduğu gibi KPSS belasıyla ya da işlerin yoğunluğuna boğulmak istemiyorum bu konuda bu yıl bahanem olsun istemiyorum.
Yılın ilk kitabı 2018 yılının Goodreads'te "En iyi Fantastik Roman" olarak seçilen ve bloglarda,çok satanlarda görüp aldığım bir kitap : Ben , Kirke !
Mitoloji severler eminim ki bu kitabı çok seveceklerdir.Benim mitolojiye ilgim yüzde otuz falan herhalde o yüzden ilk başlarını severek okusum da kitap daha sonradan beni sıkmaya başladı çünkü çok fazla karakter (tanrılar,tiranlar ve daha fazla farklı yaratıklar) girip çıkmaya başladı ve kafam da karıştı , tabi duygusal olarak çalkantılı olduğum bir döneme de gelmiş olmasından da kafamı iyice kitaba verememiş olabilirim,bilmiyorum ama benim için yılın kitabı falan olmadı açıkçası.Okuması zevkliydi araya mola vermek için başka kitaplar almasaydım belki daha kısa bir sürede de biterdi ama 15 günlük bir sürede anca bitirdim.
NPR, Washington Post, Buzzfeed, People, Time, Amazon, Entertainment Weekly, Bustle ve Newsweek’e göre Yılın En İyi Kitabı
Goodreads okurlarına göre 2018’in En İyi Fantastik Kitabı
“Bu dikkat çekici hikâye sizi, Kirke’nin yaptığı bir büyü gibi etkisi altına alacak.”
- Mary Doria Russell, Serçe’nin yazarı
“Tek kelimeyle büyüleyici ve zarif anlatımıyla Ben, Kirke, kadın yaşamının sıradan ve de sıradışı bir hikâyesi.”
- Eimear McBride, Kız Natamam Bir Şeydir ‘ in yazarı
Ozanlar benden, erkek kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
Ben, Kirke’de Madeline Miller; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikâyesini farklı bir bakış açısından sunmakla kalmayıp Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros’un destansılığında aktarmayı başarıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...