10 Temmuz 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Ben-Didim Cennet Koyu

Herkese Aydın'dan merhabalar efenim...Evet yine ne yaptım ne ettim ve internet bulmayı başardım taze taze günün postunu yapmanın mutluluğunu yaşıyorum şu anda...İlk gün Didim'e geçen postta bahsettiğim Cennet Koyu'na gittik isminin denizinden geldiğini tahmin ettiğimi söylemiştim zaten  resimde de gördüğünüz gibi berrak ve neredeyse denizaltını görebileceğiniz şeffaflıkta...Arada gezi gemileri yaklaşıyor bu koya ve turistler koyun keyfini çıkarıyor Allah:'tan bu şekilde kirlenmiyor koy bilinçli turistler canım bunlar güzelliğin değerini biliyorlar..Tur gemilerinin renkli ve güzel görüntüsüyle bir görsel cümbüş olsa da biraz gürültü kirliliği olduğunu söyleyebilirim.Plajda çalan müzik,gemilerden ayrı ayrı çalan müzikler biraz birbirine giriyor ve neredeyse kendi kulaklığımda ki müziği duyamayacak hale geliyorum bazen ama olsun kadı kızında da kusur diyorum...



Aslında bugün Cennet Koyu bana daha çok Şirinler Koyu gibi geldi.Hem şemsiyelerimiz mavi olduğu için hem de böyle Şirin bir kuzenim olduğu için...

Ben de bol bol yüzüp güneşin tadını çıkardım elbette...Sivilcelerime tuzlu su ve güneş biraz iyi geldi ama resim de de gördüğünüz gibi yine sivilce sorunum son gaz devam ediyor üniversite başlayana kadar umarım halletmeyi başarabilirim çünkü fondöten kullanmayı cidden hiç sevmiyorum...





Resimlerden de anlayabileceğiniz gibi 2 aile özellikle de Ege ve ben oldukça eğlendik.Tek erkek kuzenim olduğu ve Emre Berke Zincidi'ye çok benzediği için (hele de gözleri) Ege'mi çok ama çok seviyorum.Önceleri biraz huysuzdu ben yanaştıkça yüzümü falan tırmalıyordu kedi gibi ama büyüdükçe alışmaya ve uysallaşmaya başladı diyebilirim ve elbette geriye sadece beraber eğlenmek kalıyor... Kalabalık aileleri her zaman sevmişimdir... İlk günümüzden şimdilik bu kadar bakalım daha sonraları neler yapacağız inanın bende planları pek bilmiyorum...

8 Temmuz 2014 Salı

Maydanoz Time:Film-Fight Club

Herkese günün filmi postundan merhabalar efenim..Yine bir efsane filmi daha yeni izlemiş olmanın utançlığı içinde yazıyorum.Ve evet cidden övüldüğü kadar bahsedildiği kadar iyi bir film.Yine psikolojik olması beni daha da heyecanlandırdı diyebilirim ayrıca bir ön yargımı daha çatadanak kırmış bulunuyorum  amann ben öyle vurdulu kırdılı film çok sevmem deyip izlememiştim bu kadar zaman ama evet pişmanım ama izledim ve gururla postunu yapıyorum! Neyse laklakımızı bir tarafa bırakacak olursak gelelim filmi izlerken aldığım notlara...

Helena Bohem Carter'ın oyunculuğu ve saçları ayrıca Brad Pitt'in bornozu huhu :)

Şiddetten zevk almak nasıl bir kafa bilemiyorum hadi birbirimizin ağzını gözünü patlatalım yehuu hele de bu duygu erkeklerde inanılmaz baskın !

Koş Forrest Koş göndermesi....

Ve meşhur benimde çok beğendiğim replikler...

-Eğer bir şey demezsem insanlar hep en kötüsünü varsayıyor.

-Uçaklara neden oksijen maskesi koyduklarını biliyor musun?
-Nefes almamız için.
-Oksijen kafa yapar.Acil bir durumda rahatlar ve gevşersin.

-Gülüşünde iğrenç bir çaresizlik var !

-Sahip oldukların sonunda sana sahip oluyor.

-Tebrikler!Dibe vurmaya biraz daha yaklaştınız...

-Ne olmak istiyordun?
-Veteriner.
-6 hafta içinde veteriner olmaya çalışmıyorsan öleceksin.

-Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz.

-Lanet olsun ! Yaşamımı sevmeye ramak kalmıştı !

Son olarak Brad Pitt böyleydi şöyleydi harikaydı sırf onu izledim diyemicem çünkü Brad'ten çok Edward Norton'a bayıldığımı söylemem lazım.Brad'i salladım gitti...

Konusu:Oregon Üniversitesi'nde yüksek lisansını yapan Chuck Palahniuk'un uzak olmayan bir gelecekte geçen ve kafası karışık genç bir erkeği konu alan romanından yola çıkılarak çekilen Fight Club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. Tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. Ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan Anlatıcı doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. Bu toplantılar esnasında Marla ile tanışır; o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. Anlatıcı'nın ve Marla'nın çabaları, tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta, kariyer sahibi ama yalnız insanların bir tepkisi. Anlatıcı'nın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. Bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı Tyler olması da adeta bunun bir kanıtıdır. İçilen birkaç biranın ardından park yerinde Tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışkırtacaktır. Aralarında başlayan bu kavga Anlatıcı'nın hayatını değiştirecektir. Bir süre sonra Anlatıcı, Tyler'ın yanına taşınır. Tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulüpte sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. Kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve Tyler hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir. Durum gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır. Tyler ve Anlatıcı'nın olaylara verdikleri tepkiler paralellik kazanmaya başlar. Kurdukları klüp ise kapital dünyada kendini önemsiz ve dışlanmış hissedenler için bir buluşma noktası olma özelliğini edinir, gün geçtikçe üye sayısı ve derinliği artar. Anlatıcı bu olaylar olurken Tyler'ın kendisine bilerek bilgi vermediği bir Kıyamet Projesi'nden haberdar olur ve Tyler'ın onu yalnız bırakması ile şok geçirir. Onu bulabilmek için birçok dünya şehrine gider ve gittiği her şehirde klübün ne kadar geliştiğini ve o şehirlere de yayıldığını görür. Artık kontol edilemeyen bu ilerleyişe son vermek isteyen Anlatıcı harekete geçer ve Kıyamet Projesi'ni polise anlatır. Kıyamet Projesi büyük bankaların merkezlerinin havaya uçurularak bütün hesapların silinmesi ve insanların borçsuz olarak yeni bir hayata başlamasını esas alır.






Maydanoz Time:Mobil-Bagu Çizgi Roman

Herkese merhabalar efenim...Kendim hakkında size verebileceğim tek havadis Aydın'a hafta sonu yerine perşembe-cuma gitmeye karar vermemiş olmamız tabi son anda annemlerin planlarında bir değişiklik olmazsa bu arada dün hayırlısıyla sınav tercihlerimi de yapmış bulunuyorum ben elimden geleni yaptım artık gerisi şans be hacılar ! Neyse gelelim bugün ki posta evet Mobil postunun konusu geçen hafta tesadüfen Kore dizisi izlerken verdiği reklamlarda görüp neymiş ki bu deyip tıklayıp açtığım ve beni sarıp sarmalayan pek çizgi roman ve animeyle aram olmasa da Türk yapımı olması ve bizden hikayeler olmazsı benim dikkatimi çekti açıkçası Google Play'den indirebileceğiniz bir uygulama 2 hikayeden oluşuyor tabi şimdilik 2013 olduğu için biraz yeni aslında hikayeler 2 hafta da 1 yayınlanıyor sanırım ayrıca hikayeler sanırım Sezon Finali gibi bir şey verdi çünkü yazarlar yaz aylarında hikayelere devam etmeyeceklerini bildirmişler Eylül ayında yayınlamaya devam sanırım onlar devam eder de ben devam eder miyim bilemiyorum belki üniversiteden dolayı boş zamanım olmaz bakalım bunun içinde hayırlısı diyelim...
Yayın hayatına 1 Mayıs 2013'te yayınladığı Oyunbozan adlı çizgi roman serisiyle başlayan Türk çizgi roman yayın evi. 2014 yılı itibariyle Oyunbozan ve Teşebbüs 2.0 adında iki çizgi roman serisi bulunan BAGU Çizgi Roman, hem internet hem de akıllı telefonlar üzerinden ücretsiz, dijital çizgi romanlar yayımlamaktadır.BAGU Çizgi Roman, Japon kültürünün en önemli ürünlerinden biri olan manga tarzı çizimlerin, Türklere özgü gerçekçi hikayelerle harmanlandığı eserler ortaya koymaktadır.

Yayın Ekibi:

  • Halit Gür - Yazar (Oyunbozan)
  • Gökhan Sürmelioğlu - Yazar (Oyunbozan)
  • Tevfik Erdönmez - Yazar (Teşebbüs 2.0)
  • Çağrı Coşkun - Çizer (Oyunbozan, Teşebbüs 2.0)
  • Murat Gürdal Akkoç - Çizer (Oyunbozan)
  • Serdal Bekar - Asistan Çizer (Teşebbüs 2.0)





7 Temmuz 2014 Pazartesi

Maydanoz Time:Film-Kış Masalı

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Hiç lafı uzatmadan günün filmi olan Kış Masalından bahsetmek istiyorum.2014 yapımı kitaptan uyarlanmış bir film aslında isimini de çok duymuştum kitabın okumak nasip olmadı ama izledik en azından ama her zaman dediğim gibi izlemek okumanın keyfini veremiyor ve yine bu tezimi bir film ile daha kanıtlamış oldum film beklediğim gibi değildi açıkçası bunu peşin peşin söyleyeyim özeti ve çevreden de duyduğum övgüler izledikten sonra biraz abartı gibi geldi bana film çok heyecanlı çok güzel çok duygusal çok ağladım diyemicem hatta filmin sonunu dahi beğenmedim zaten çok karmaşık bir kurgusu var belki kitabını okursam anca anlarım...Gelelim filmi izlerken aldığım notlara...

Adamın saç stili neden kiralık katil gibi? Normalde daha yakışıklı bir adam tabi yuvarlak gözlüklerini atarsa saçlarını arkaya yatırınca yine bi gideri oluyor ama ne bileyim bu kadar alımlı ve güzel bir kadının yanına bu adam çok mu vasat durmuş?

Ve elbette filmden beğendiğim replikler...

-Mücevheri değerli olduğu için mi çalıyorum zannediyorsun? Onları değerli kılan ışığı kabulleniş şekilleri...

-Burada ne işin var?
-Sadece evi soyuyordum.

Konusu:1916 yılının New York şehrindeyiz... İrlanda göçmeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Peter Lake şimdilerde yetenekli bir hırsız olarak hayatını sürdürmek zorundadır. Göreve çıktığı evlerden birinde güzel ev sahibesi Beverly Penn ile karşı karşıya gelir ve o anda genç kadına aşık olur. Ne var ki aşkları pek de uzun ömürlü olamayacaktır; zira Beverly bu olayın hemen ardından hayatını kaybeder. Beverly'i bir türlü aklından çıkaramayan Peter yakın gelecekte yaşayacağı doğaüstü bir olay sonrasında kendini başka zaman bir zaman diliminde, kim olduğunu hatırlamadığı bir hal içerisinde bulur. Dahası ölüleri diriltmeyle ilgili gizli bir gücü olduğunu keşfetmiştir...
Ünlü senarist Akiva Goldsman'ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini Colin Farrell, Jessica Brown Findlay ve Russell Crowe paylaşırken, onlara Will Smith, Jennifer Connelly ve William Hurt gibi isimler eşlik ediyor.








Maydanoz Time:Kitap-Melek Öpücüğü Barbara Freethy

Herkese yepyeni bir haftadan merhabalar efenim...Bu haftaya kitap postu ile başlayalım istedim.Tee ramazandan önce yazların başlarında okuduğum kitap herhalde evet yine taslaklarda can vermeden yapayım da şunun postunu aradan çıkaralım dedim.Evet tam bir yaz kitabı diyebiliriz milkshakekimden ve kitap kapağından da anlayabilirsiniz sanırım.Kitabı okurken aldığım notlara gelirsek...

İnsanlar neden illa varolmayan şeylerden mucize bekliyor? Tanrı bence mucizeleri veriyor ama beklediğimiz şekilde olağanüstü şekilde değil,insanca, mantıkça veriyor.

Başını kaldırmazsan,umuda rastlayamazsın.Belki de bu yüzden herkes gökyüzüne bakıyor.(Kitapta geçen bir söz) ..

Son olarak hoş bir kitap ama çokta hevesli değilim açıkçası tavsiye etmeye mutlaka okumalısınız diyemicem yani kısaca okumasanız da olur.

Konusu:Kaliforniya'da bir kıyı kasabası olan Melekler Koyu'nda anlatılan eski bir efsaneye göre, kendilerine ihtiyaç duyulduğunda eski bir gemi enkazından melekler ortaya çıkar ve iyilik kötülüğe karşı galip gelirmiş. 
Ödüllü, en çok satanlar yazarı Barbara Freethy kalbinizi esir alacak bir serinin ilk kitabıyla okuyucularını büyülüyor. 
Jenna Davies yedi yaşındaki bir çocukla birlikte Melekler Koyu'na sığınır. Taşıdığı tehlikeli sır ve kırık kalbi yüzünden sakin bir hayat sürmekten başka hiçbir şey istememektedir. Fakat genç bir kızın iskeleden atladığını görünce arkasından suya atlamakta hiç tereddüt etmez. Çaresiz kızın hayatını kurtarması Jenna'yı ilgi odağı yapar ve aniden kasabadaki herkes onun hikâyesini bilmek ister. 
Korkunç bir olay her şeyi altüst edene dek başarılı bir muhabir olan Reid Tanner artık hayatına yeni bir yön vermeye çalışmaktadır. Ama Jenna'nın kim olduğunu ve ne sakladığını merak etmeden duramaz. Sorularına cevap ararken gerçeğe ulaşma tutkusu tehlikeleri de beraberinde getirir. Aşkın mucize olduğu söylense de Jenna'nın kollarının arasında güvende olmasını sağlayabilecek midir? 

6 Temmuz 2014 Pazar

Maydanoz Time:Film-Yeşil Yol

Herkese günün filminden merhabalar efenim...Evet günün filmi efsanevi film olan Yeşil Yol.Esaretin Bedeli'nden sonra ki favori hapishane filmim diyebilirim bu yaşıma kadar izleyemediğim için evet yuhlayın  vurmayın ama abi,abla daha 19 yaşındayım yazık bana..Neyse duygu sömürüsünü bir tarafa bırakıcak olursak gerçekten izlenmesi gereken müthiş bir film neyse uzatmadan gelelim filmi izlerken aldığım notlara...

İdamın provasını yapıyorlardı yani yuh zaten bir vahşet (hırsız manyak katil olsa bile bilmiyorum insan sonuçta ya hümanist olmanın kötü tarafları müebbet hapis yatsınlar kendi kendilerine gebersinler ya bence idam ne bileyim bir de izlemeye falan geliyorlar çok kötü oldum o sahnelerde ya film falan ama idam denilen bir gerçek vardı sonuçta)

Evet geleceğin psikolog aday adayı olduğumdan her film ve diziden (umarım gerçekte olmaz) favori psikopatlarım olur şu aralar bir Hint dizisinde ki RK karakteri favorimdi (yakında postu gelecek) ama şimdi ki asıl favori psikom bu filmdeki kek numarasını yapan manyak orijinal psikopatlıklarla dolu kafası ...

Filmin başlarında cidden bazı sahnelerde kahkaha attım (evet favori psikom sayesinde) ağlamıcam diye direndim ama benim gibi bir ağlak hiç ağlamaz mı hele de böyle bir filmde tanıdığım erkek arkadaşlarım bile ağlamış bu filmi izlerken zaten ben kimim ki ağlamayayım ühüüü....

Son olarak müthiş replikerler...

-Bu dünyada korkunç şeyler oluyor eğer Tanrı izin veriyorsa bir nedeni vardır.

-Eğer bir insan yaptıklarından gerçekten pişman olursa çok mutlu olduğu bir ana dönüp orada sonsuza kadar yaşar mı?

-Percy biri sana tuvalet kapağını kaldırmanı söyleyene kadar kaç yıl tuvalet kapağına işedin?

-Yoruldum patron,yalnız bir güvercin gibi olmaktan yoruldum.Hiç bir zaman nereye gideceğimizi,ne yapacağımızı söyleyecek bir dostumun olmamasından bıktım artık.En çokta insanların birbirine kötü davranmasından bıktım.

Konusu:Oldukça iri yarı biri adam olan John Coffey, iki küçük kızı öldürmek suçundan idama mahkûm olmuştur. Ürkütücü görünümünün aksine oldukça ince ve karmaşık bir iç dünyası olan Coffey, bazı doğa üstü güçlere sahiptir. Hapishanenin infaz odası baş gardiyanı Paul Edgecomb'un ona gerçekten suçlu olup olmadığını sorması ile birlikte aralarında bir diyalog başlar. Hasta olan Edgecomb'un Coffey'in güçleri sayesinde iyileşmesiyle olaylar gelişmeye başlar. Coffey, doğa üstü gücü sayesinde kendi içine çektiği hastalıkları ağzından serbest bırakarak hayatına devam edebilmektedir. Edgecomb'in, Coffey'in bu gücünün farkına varmasıyla Coffey'e olan düşünceleri tamamen değişmeye başlar. Coffey bu gücü sayesinde mucizeler yaratmaktadır ve Edgecomb bu mucizenin yaşamaya devam etmesi gerektiğini düşünmektedir.Yönetmeni ve senaristi Frank Darabont'tur. FilmStephen King'in aynı adlı romanından uyarlanmıştır.Film, En İyi Film Akademi Ödülü, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Akademi Ödülü, En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü ve En İyi Müzik Akademi Ödülü'ne aday gösterilmiştir.






5 Temmuz 2014 Cumartesi

Maydanoz Time:Film-Life Is Beautiful

Harika bir 2.postla yani film postuyla sizinle tekrardan beraberim efenim!Film listeme aldığım ve çok beğenerek izlediğim ve evet itiraf ediyorum hüngür sümük ağladığım 1997 yapımı Life Is Beautiful yani Hayat Güzeldir filmi...Kesinlikle izlemeniz gereken bir film hele de erkeklerin gelecekte baba olacak ya da baba olanların bilhassa izlemesi gereken film..Başroldeki adamın oyunculuğuna bayıldım resmen tabi adamın oynadığı rolede bayıldım hem aşıkken hem de babayken harika bir karakterdi.Adamın oyunculuğu ne kadar harikayken kadının oyunculuğu o kadar vasattı diyebiliriz ayrıca kadın çokta yaşlı kalmış adamın yanında...Neyse gelelim izlerken aldığım notlara...

Eski film olduğu için midir nedir tam bilemiyorum ama arka fondaki sesler resmen diyalogları bastırmış sesler üst üste binmiş yani..

Adamın yola bakmadan arabayı ve direksiyonu kullanması Allah için o nasıl direksiyon kullanmak!

Film 2.dünya savaşını ve soykırımı anlatıyor gibi dursa da beni asıl etkileyen bir babanın gücüydü...

Ve son olarak filmde beni etkileyen replikler...

-Sessizlik en büyük çığlıktır.
-Bizden düğme ve sabun yapacaklarmış,bizi fırınlarda yakacaklarmış baba...


Konusu:Filmin ilk yarısı romantik ve slapstick türde olup, II. Dünya Savaşından birkaç yıl öncesinde geçmektedir. Guido Orefice (Roberto Benigni), Arezzo'dan gelen genç bir İtalyan Yahudisidir, amcasının çalıştığı otelde garson olarak işe başlayıp kitap evi açmayı planlamaktadır. Guido neşeli ve karizmatiktir, yerel bir okulda öğretmen olan Dora (gerçek hayatta eşi olan Nicoletta Braschi) adında birine aşık olmuştur.Dora zengin, aristokratik ve Yahudi olmayan bir ailenden gelmektedir. Dora'nın annesi kendisini hali vakti yerinde memurla evlendirmek istemektedir fakat Dora nişan töreninde kibirli ve zengin nişanlısını terk edip Guido ile atın üzerinde kaçmıştır. Bir kaç yıl geçer Guido ve Dora evlenir ve Giosuè (Giorgio Cantarini) adında bir de çocukları olur. Dora ve annesi (Marisa Paredes) arası bu evlilikten dolayı açılmıştır. Geçen zaman içinde Giosue'nin dördüncü doğum gününde tekrar birleşirler.Filmin ikinci yarısında ise, II. Dünya Savaşı başlamıştır. Guido, Eliseo Amca ve Giosue zorla trene bindirilip Giosue'nin doğum gününde toplama kampına götürülür. Yahudi olmamasına rağmen Dora ailesiyle birlikte aynı trene binmek ister ve farklı vagonlarda toplama kampına götürülürler. Kampta, Guido oğlunu Alman askerlerinden saklar ve ona gizlice yemekler verir. Oğluna kampta olup bitenleri oyun olduğunu eğer oyunu kazanırlarsa ödül olarak doğum gününde almasını istediği tankı vereceklerini söyler. Oyunun şartlarını, almanca bilmemesine rağmen Alman Nazi subayının kamptaki talimatları söylemek için "Almanca bilen var mı?" sorusuna "Almanca biliyorum" diyerek Alman subayının söylediklerini oğluna İtalyanca olarak çevirir ancak kamptaki talimatları değil kendi uydurduğu oğluna söylemek istediği şeyleri anlatır.Savaş bitip Amerikan askerleri kampı ele geçirince Giosue babasına söz verdiği gibi saklandığı dolaptan çıkar. Tank ile kampa gelen Amerikan askeri Giosue'yi kurtarır. Dora hayattadır fakat babası bir Alman askeri tarafından vurularak öldürülmüştür.





Kitap-Yıldızlı Gece Debbie Macomber

 Herkese merhabalar efenim, Noel haftasında geleneksel olmak üzere her yıl Noel temalı kitaplar okumaya ve bunun koleksiyonunu yapmaya karar...