Herkese merhabalar efenim,
Mine Söğüt okumaya kaldığım yerden devam ediyorum.Kadını okumaya doyamadım resmen ! Yeni çıkan öykülerden oluşan kitabı Gergedan, "Deli Kadın Hikayeleri" kitabına oldukça benziyor ama bence o kitaptan bir tık daha vasat bir kitap olmuş o kitaptaki öykülerin tadını bu kitaptan alamadım sadece "gergedan" figürüyle yazar ne anlatmayı amaçlamış onu pek anlayamadım,içindeki öykü aralarındaki resimler yine olduk iddalı ve ürkütücü,gergedan figürü üzerinden korku hikayeleri yazmak elbette bir çok insanın aklına gelmez o yüzden yine orijinalliğine korumaya başarıyor yazar diğer okumadığım kitapları roman türündeymiş,önümüzdeki ay da onları alıp okumayı düşünüyorum.
Mine Söğüt Gergedan’la unutulmaz Deli Kadın Hikâyeleri’nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.
Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz. Geçiniz. Bir ceylan. Bir gelincik. Onu da geçiniz. Bir inek. Geç. Bir koyun. Geç. Bir devekuşu. Geç geç geç. Bir ejderha. Geç geç.
Bir Zümrüdüanka eziyorsun.
Geçiyorsun.
Bir gergedan eziyorsun.
Geçiyorsun.
Yeryüzünün gerçek tanrıları tekerlerinin altında, bağırsakları dışarıda. Herkesle beraber irili ufaklı kan lekeleri bıraka bıraka ardında işe gidip geliyorsun.
(Tanıtım Bülteninden)
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
24 Şubat 2020 Pazartesi
23 Şubat 2020 Pazar
Kitap - Uykusuzlar Gülşah Elikbank
Herkese merhabalar efenim,
Kütüphaneden alıpta yayın evine kandığım bir kitapla kitap postumuza devam ediyoruz.Evet,"kandığım" kelimesini kullandım çünkü bence kitap okuduğum en kötü fantastik romandı.Fantastik,bilim-kurgu,ütopya ve distopya türleri benim en sevdiğim türler olmasına rağmen olayların kendi içinde de bir mantık ve kurgu ararım,ilk defa Türk bir yazarın İthaki'den çıkmış fantastik türünde bi romanıyla karşılaşınca elbette çok heveslendim ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu 3 günde okuyup bitirebileceğim bir kitabı 2 hafta da anca bitirebildim.İlk olarak yazarın yazarlık becerisi bence çok zayıf olaylar arasında ne bağlantı ne olay akışı ne mantık hiç bir şey kurmayı başaramadım ben :/ Ayrıca yerli bir metin olmasına rağmen karakter isimleri Wattpad den çıkmış gibiydi.Nina,Ares bilmem ne her isim böyle olunca kusasım geldi benim artık :/ Kitap hakkında diyebileceğim tek iyi şey sanırım fikirdi,rüyalar aleminde fantastik bir dünya yaratmak bence oldukça iyi bi fikir ama bunu iyi işleyemeyince maalesef ortaya okunması zor böyle vasat bir kitap çıkmış :(
Rüyalar, Tanrı'nın insanlarla konuşma yolu olabilir mi? Peki ya Evren, Tanrı'nın rüyasından ibaretse?İnsan uyurken mi hayattadır, hayattayken mi rüyada?
Bir lanetle, kaderle, gölgelerle ve rüyalarla boğuşan Nina'nın sürükleyici macerasına sahne olan Uykusuzlar, fantastik dünyaların felsefeyle yoğrulduğu bir aşk hikâyesi… "İnsan hayallerini somutlaştırmak ve sorularını, gözü kapalı gördüklerini, herkese ait kılmak için yazıyor olabilir. İçimizden birileri ise ne yana baksa dünyanın yetersizliğiyle karşılaşır ve gerçeğin sınırlarını zorlayıp esnetmek için yazar. Çünkü gerçek katıdır ve arzulayıp ulaşamadıklarımız kadar anlayamadığımız birçok şey de çizginin öte yanındadır. Gülşah Elikbank bakışını, gönlünü bu öteki yana, gerçeğin görünmez yanlarını da içinde taşıyan fantezinin, uçsuz bucaksız, bereketli topraklarına çevirmiş yetenekli bir yazar. Bizde pek gelişememiş olan fantastik edebiyatın göz dolduran, hızla parlayan yıldızlarından biri.
Elikbank, yeni romanı Uykusuzlar'da rüyalara eğiliyor. Gerçek ya da düşsel roman kahramanlarını aşkları, çelişkileri, açmazları, olağan ya da olağandışı rüyaları, rüyasızlıkları ve insanlığı tehdit eden sorunlara çare arama çabaları temelinde anlatıyor. Romanın özeti ve sorduğu evrensel değerdeki soru ise şu: Hepimiz aynı rüyayı görebilsek, dünya daha güzel bir yer olabilir mi?"
-İnci Aral-
(Tanıtım Bülteninden)
Kütüphaneden alıpta yayın evine kandığım bir kitapla kitap postumuza devam ediyoruz.Evet,"kandığım" kelimesini kullandım çünkü bence kitap okuduğum en kötü fantastik romandı.Fantastik,bilim-kurgu,ütopya ve distopya türleri benim en sevdiğim türler olmasına rağmen olayların kendi içinde de bir mantık ve kurgu ararım,ilk defa Türk bir yazarın İthaki'den çıkmış fantastik türünde bi romanıyla karşılaşınca elbette çok heveslendim ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu 3 günde okuyup bitirebileceğim bir kitabı 2 hafta da anca bitirebildim.İlk olarak yazarın yazarlık becerisi bence çok zayıf olaylar arasında ne bağlantı ne olay akışı ne mantık hiç bir şey kurmayı başaramadım ben :/ Ayrıca yerli bir metin olmasına rağmen karakter isimleri Wattpad den çıkmış gibiydi.Nina,Ares bilmem ne her isim böyle olunca kusasım geldi benim artık :/ Kitap hakkında diyebileceğim tek iyi şey sanırım fikirdi,rüyalar aleminde fantastik bir dünya yaratmak bence oldukça iyi bi fikir ama bunu iyi işleyemeyince maalesef ortaya okunması zor böyle vasat bir kitap çıkmış :(
Rüyalar, Tanrı'nın insanlarla konuşma yolu olabilir mi? Peki ya Evren, Tanrı'nın rüyasından ibaretse?İnsan uyurken mi hayattadır, hayattayken mi rüyada?
Bir lanetle, kaderle, gölgelerle ve rüyalarla boğuşan Nina'nın sürükleyici macerasına sahne olan Uykusuzlar, fantastik dünyaların felsefeyle yoğrulduğu bir aşk hikâyesi… "İnsan hayallerini somutlaştırmak ve sorularını, gözü kapalı gördüklerini, herkese ait kılmak için yazıyor olabilir. İçimizden birileri ise ne yana baksa dünyanın yetersizliğiyle karşılaşır ve gerçeğin sınırlarını zorlayıp esnetmek için yazar. Çünkü gerçek katıdır ve arzulayıp ulaşamadıklarımız kadar anlayamadığımız birçok şey de çizginin öte yanındadır. Gülşah Elikbank bakışını, gönlünü bu öteki yana, gerçeğin görünmez yanlarını da içinde taşıyan fantezinin, uçsuz bucaksız, bereketli topraklarına çevirmiş yetenekli bir yazar. Bizde pek gelişememiş olan fantastik edebiyatın göz dolduran, hızla parlayan yıldızlarından biri.
Elikbank, yeni romanı Uykusuzlar'da rüyalara eğiliyor. Gerçek ya da düşsel roman kahramanlarını aşkları, çelişkileri, açmazları, olağan ya da olağandışı rüyaları, rüyasızlıkları ve insanlığı tehdit eden sorunlara çare arama çabaları temelinde anlatıyor. Romanın özeti ve sorduğu evrensel değerdeki soru ise şu: Hepimiz aynı rüyayı görebilsek, dünya daha güzel bir yer olabilir mi?"
-İnci Aral-
(Tanıtım Bülteninden)
18 Şubat 2020 Salı
Kore Dizisi : My Holo Love
Herkese merhabalar efenim,
MAMA is comeback ! Kore dizilerinin kraliçesi geri döndü ! Gerçek hayatta aşk bitince dizilerden aşkı hissetmeye yeniden başladım :) Netflix'in yeni Kore dizisi daha önce ki Romantik/BilimKurgu dizilerine fazlasıyla benziyor olsa da aşkı bana dibine kadar hissettirmeye başardı hatta beni o kadar sardı ki dün izin günümde 12 bölümü bir oturuşta izleyip bitirdim :) Baş rolleri ilk defa izlemiş ve tanımış oldum bu vesileyle.
Konusu:
Dizi, yalnız bir kadının (Ko Sung-Hee) yapay zekâ 'Holo' (Yoon Hyun-Min) ile karşılaştıktan sonra meydana gelen olayları konu almaktadır.
Karakterler:
Yoon Hyun-Min dizide Go Nan-Do ve Holo olmak üzere iki farklı karakteri canlandırmaktadır. Go Nan-Do karakteri, bir IT araştırma şirketinin sahibidir. Dahi bir mucit olan Nan-Do şirketi kendisi kurdu ve şirketindeki her projeyi kendi elleriyle oluşturdu. Holo’nun da mucididir. Ancak insanlar, 10 yıl önce, büyük bir vakada hacker olan Nan-Do’nu, takip edildiği sırada öldüğünü sanmaktadır. Onun yaşadığını, sadece üvey kız kardeşi ve şirketin resmi CEO’su bilmektedir. Bir gün, insanların yüzlerini birbirinden ayırt edemeyen Han So-Yeon (Ko Sung-Hee) ile karşılaşır. Han So-Yeon’un bu özel durumunu, Holo’yu test etmek için kullanır. Holo karakteri, hologram bir yapay zekâdır.
Ko Sung-Hee dizide bir gözlük şirketinde müdür yardımcısı olarak çalışan Han So-Yeon karakterini canlandırmaktadır. Müşterilerle özenle ilgilenir ve işlerini titizlikle halleder. Ancak kişisel yaşamı söz konusu olduğunda, yalnız bir hayatı vardır. İnsanların yüzlerini birbirinden ayırt edemediği için her zaman insanlarla arasına belli bir mesafe koymaktadır.
MAMA is comeback ! Kore dizilerinin kraliçesi geri döndü ! Gerçek hayatta aşk bitince dizilerden aşkı hissetmeye yeniden başladım :) Netflix'in yeni Kore dizisi daha önce ki Romantik/BilimKurgu dizilerine fazlasıyla benziyor olsa da aşkı bana dibine kadar hissettirmeye başardı hatta beni o kadar sardı ki dün izin günümde 12 bölümü bir oturuşta izleyip bitirdim :) Baş rolleri ilk defa izlemiş ve tanımış oldum bu vesileyle.
Konusu:
Dizi, yalnız bir kadının (Ko Sung-Hee) yapay zekâ 'Holo' (Yoon Hyun-Min) ile karşılaştıktan sonra meydana gelen olayları konu almaktadır.
Karakterler:
Yoon Hyun-Min dizide Go Nan-Do ve Holo olmak üzere iki farklı karakteri canlandırmaktadır. Go Nan-Do karakteri, bir IT araştırma şirketinin sahibidir. Dahi bir mucit olan Nan-Do şirketi kendisi kurdu ve şirketindeki her projeyi kendi elleriyle oluşturdu. Holo’nun da mucididir. Ancak insanlar, 10 yıl önce, büyük bir vakada hacker olan Nan-Do’nu, takip edildiği sırada öldüğünü sanmaktadır. Onun yaşadığını, sadece üvey kız kardeşi ve şirketin resmi CEO’su bilmektedir. Bir gün, insanların yüzlerini birbirinden ayırt edemeyen Han So-Yeon (Ko Sung-Hee) ile karşılaşır. Han So-Yeon’un bu özel durumunu, Holo’yu test etmek için kullanır. Holo karakteri, hologram bir yapay zekâdır.
Ko Sung-Hee dizide bir gözlük şirketinde müdür yardımcısı olarak çalışan Han So-Yeon karakterini canlandırmaktadır. Müşterilerle özenle ilgilenir ve işlerini titizlikle halleder. Ancak kişisel yaşamı söz konusu olduğunda, yalnız bir hayatı vardır. İnsanların yüzlerini birbirinden ayırt edemediği için her zaman insanlarla arasına belli bir mesafe koymaktadır.
13 Şubat 2020 Perşembe
Müzik : Billie Eilish - idontwannabeyouanymore
Herkese merhabalar efenim,
Uzun zamandır müzik postu paylaşmıyordum.Geçenlerde Grammy Müzik Ödülleri vardı ve Lana ile Billie'nin bir fotoğrafına denk geldim canım tekrardan Billie'den bir şarkı paylaşmak istedi.Lana da Billie de insanı hep depresyona sürükleyen şarkılar yapıyorlarmış gibi görünüyorlar ama aslında ben de tam tersi ruhumda iyileştirici bir etkileri var ikisininde.Bu şarkıyı ne zaman dinlesem kendimle yüzleşmiş gibi hissediyorum bir insanın aynaya bakıp kendisine "artık sen olmak istemiyorum" demesi bence yıkılmışlığın,depresyonun son çizgisi sanırım.Bir çok hata yapıyoruz,pişmanlık yaşıyoruz,bazı şeylere kaybedeceğimizi işin sonunda yara alacağımızı bile bile lades diyoruz, en azından ben diyorum bunu yapıyorum yapmaya da hep devam edicem.Çünkü benim hatalarım,benim pişmanlıklarım,benim hayal kırıklığım sonunda üzülecek olan da benim o yüzden kime ne ki :) Hiç bir zaman aynaya bakıp "artık sen olmak istemiyorum" demedim, demem de,demicem de , sizin de kim size ne derse desin ne yaşatırsa yaşatsın dememeniz dileğiyle,kendinizi sevin :)
Uzun zamandır müzik postu paylaşmıyordum.Geçenlerde Grammy Müzik Ödülleri vardı ve Lana ile Billie'nin bir fotoğrafına denk geldim canım tekrardan Billie'den bir şarkı paylaşmak istedi.Lana da Billie de insanı hep depresyona sürükleyen şarkılar yapıyorlarmış gibi görünüyorlar ama aslında ben de tam tersi ruhumda iyileştirici bir etkileri var ikisininde.Bu şarkıyı ne zaman dinlesem kendimle yüzleşmiş gibi hissediyorum bir insanın aynaya bakıp kendisine "artık sen olmak istemiyorum" demesi bence yıkılmışlığın,depresyonun son çizgisi sanırım.Bir çok hata yapıyoruz,pişmanlık yaşıyoruz,bazı şeylere kaybedeceğimizi işin sonunda yara alacağımızı bile bile lades diyoruz, en azından ben diyorum bunu yapıyorum yapmaya da hep devam edicem.Çünkü benim hatalarım,benim pişmanlıklarım,benim hayal kırıklığım sonunda üzülecek olan da benim o yüzden kime ne ki :) Hiç bir zaman aynaya bakıp "artık sen olmak istemiyorum" demedim, demem de,demicem de , sizin de kim size ne derse desin ne yaşatırsa yaşatsın dememeniz dileğiyle,kendinizi sevin :)
11 Şubat 2020 Salı
Kitap - Deli Kadın Hikayeleri Mine Söğüt
Herkese merhabalar efenim,
Deli kadınları kimseler sevmedi,kimseler dayanmadı,kimseler uğraşmak istemedi,ben de "deli bir kadınım" sanırsam o yüzden erkek arkadaşım da benimle uğraşmak istemediğini söyleyip beni terk etti :) Evet gülüyorum çünkü kendisi bilir ben onunla uğraşırken onun benle uğraşmak istememesine sadece gülebilirim :) Bundan dolayı artık bir erkek arkadaşım yok o yüzden kafamı kurcalayan bir şeylerde olamayacak,eskisi gibi kendi yalnızlığıma ve özüme dönüp buralarda daha fazla takılıcam :) Bol bol kitap okuyup,film ve dizi izlemeye ve elbette gezmeye devam edeceğim hayat bu tarz şeylere üzülmek ve ağlamak,yas tutmak için fazlasıyla kısa maalesef :)
Postumuzun asıl konusuna gelicek olursak benden de deli kadınların hikayelerini anlatıyor bu sefer bize Mine Söğüt.Bu kadına doyamadım resmen romanından sonra bu öykü kitabını da alıp okudum ve 1 günde bitirdim kitabı,öyküleri okumadım içtim resmen yazarın yeni bir kitabı daha çıkmış hemen gittim onunda sipariş verdim.Genelde insanlar bu kadar karanlık öyküleri sevmezler ama ben nedense acayip sevdim kadının şiirsel anlatımını da her kitabında ki karanlığı,yalnızlığı ve delirmişliği de ... Yeni çıkardığı kitapta da bu kitap gibi bir öykü kitabıymış gelsin de bakalım okuyup yazayım sizlere :)
Bu arada kitabın sayfaları dergi gibi yapılmış o yüzden biraz ağır ayrıca içindeki görsellerde en az hikayeler kadar ilginç ve karanlık ...
Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz'ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
"…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini" diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi "kaybetmeye" yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruter'in bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğüt'ten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...
Deli kadınları kimseler sevmedi,kimseler dayanmadı,kimseler uğraşmak istemedi,ben de "deli bir kadınım" sanırsam o yüzden erkek arkadaşım da benimle uğraşmak istemediğini söyleyip beni terk etti :) Evet gülüyorum çünkü kendisi bilir ben onunla uğraşırken onun benle uğraşmak istememesine sadece gülebilirim :) Bundan dolayı artık bir erkek arkadaşım yok o yüzden kafamı kurcalayan bir şeylerde olamayacak,eskisi gibi kendi yalnızlığıma ve özüme dönüp buralarda daha fazla takılıcam :) Bol bol kitap okuyup,film ve dizi izlemeye ve elbette gezmeye devam edeceğim hayat bu tarz şeylere üzülmek ve ağlamak,yas tutmak için fazlasıyla kısa maalesef :)
Postumuzun asıl konusuna gelicek olursak benden de deli kadınların hikayelerini anlatıyor bu sefer bize Mine Söğüt.Bu kadına doyamadım resmen romanından sonra bu öykü kitabını da alıp okudum ve 1 günde bitirdim kitabı,öyküleri okumadım içtim resmen yazarın yeni bir kitabı daha çıkmış hemen gittim onunda sipariş verdim.Genelde insanlar bu kadar karanlık öyküleri sevmezler ama ben nedense acayip sevdim kadının şiirsel anlatımını da her kitabında ki karanlığı,yalnızlığı ve delirmişliği de ... Yeni çıkardığı kitapta da bu kitap gibi bir öykü kitabıymış gelsin de bakalım okuyup yazayım sizlere :)
Bu arada kitabın sayfaları dergi gibi yapılmış o yüzden biraz ağır ayrıca içindeki görsellerde en az hikayeler kadar ilginç ve karanlık ...
Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz'ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
"…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini" diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi "kaybetmeye" yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruter'in bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğüt'ten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...
8 Şubat 2020 Cumartesi
Kitap - Beş Sevim Apartmanı Mine Söğüt
Herkese merhabalar efenim,
Aradığım tadı uzun zamandan sonra Mine Söğüt te buldum ! Beni ürpertiyor,ağlatıyor duygudan duyguya sürüklüyor.Anlatım tarzı,üslubu da tadından yenmeyecek cinsten olunca ilk defa övülen bir yazarın ve kitabın beni tam anlamıyla tatmin ettiğini gördüm.Yazar genelde öykü yazmayı seviyor sanırım çünkü romanı da daha çok öykü tadında böyle ara okumalarda harika gidecek bir kitap okuması zaten çok kolay 1 bilemediniz 2 günde bitirilecek cinsten,finalinde beni şaşırtan filmler gibiydi kitabın sonu da anladım ama anlatamıyorum cinsinden :D Yazarın diğer kitaplarını da alıp okumaya devam edicem.Korku,fantastik tadında yazıyor kendisi,beni ürpertmeyi başardı bu kitabıyla :)
Pürtelaş Sokağı'nda kediler bir gün canhıraş feryatlarla ortalığı inlettiler. Pürtelaş Sokağı'ndaki Beş Sevim Apartmanı'nda tuhaf şeyler oluyordu. Beş pencereli, beş odalı, beş acayip insanın oturduğu Beş Sevim Apartmanı'nda perdelerin arkasında tuhaf şeyler olup bitiyordu. Cinler aleminden gelenler, periler aleminden gelenler, cinperi aleminden gelenler, orada beş garip hikaye yazdılar... yazdılar... yazdılar. Pardon, altı hikaye yazdılar. Bir de Doktor Samimi ve onun günlüğü var. Rüyada günlük görmek iyi bik kitap okuyacağınıza işarettir. Rüyada günlük görülse de görülmese de Beş Sevim Apartmanı'nı okumak iyiye işarettir, onu okuyanın gönül gözü açılır, peri kızları rüyasına girer. Mine Söğüt ilk romanı Beş Sevim Apartmanı ile okuyanı cinperi alemine götürüyor, uzun bir masal dinletir gibi, anlatır gibi, gösterir gibi.
Aradığım tadı uzun zamandan sonra Mine Söğüt te buldum ! Beni ürpertiyor,ağlatıyor duygudan duyguya sürüklüyor.Anlatım tarzı,üslubu da tadından yenmeyecek cinsten olunca ilk defa övülen bir yazarın ve kitabın beni tam anlamıyla tatmin ettiğini gördüm.Yazar genelde öykü yazmayı seviyor sanırım çünkü romanı da daha çok öykü tadında böyle ara okumalarda harika gidecek bir kitap okuması zaten çok kolay 1 bilemediniz 2 günde bitirilecek cinsten,finalinde beni şaşırtan filmler gibiydi kitabın sonu da anladım ama anlatamıyorum cinsinden :D Yazarın diğer kitaplarını da alıp okumaya devam edicem.Korku,fantastik tadında yazıyor kendisi,beni ürpertmeyi başardı bu kitabıyla :)
Pürtelaş Sokağı'nda kediler bir gün canhıraş feryatlarla ortalığı inlettiler. Pürtelaş Sokağı'ndaki Beş Sevim Apartmanı'nda tuhaf şeyler oluyordu. Beş pencereli, beş odalı, beş acayip insanın oturduğu Beş Sevim Apartmanı'nda perdelerin arkasında tuhaf şeyler olup bitiyordu. Cinler aleminden gelenler, periler aleminden gelenler, cinperi aleminden gelenler, orada beş garip hikaye yazdılar... yazdılar... yazdılar. Pardon, altı hikaye yazdılar. Bir de Doktor Samimi ve onun günlüğü var. Rüyada günlük görmek iyi bik kitap okuyacağınıza işarettir. Rüyada günlük görülse de görülmese de Beş Sevim Apartmanı'nı okumak iyiye işarettir, onu okuyanın gönül gözü açılır, peri kızları rüyasına girer. Mine Söğüt ilk romanı Beş Sevim Apartmanı ile okuyanı cinperi alemine götürüyor, uzun bir masal dinletir gibi, anlatır gibi, gösterir gibi.
7 Şubat 2020 Cuma
Aksiyon Filmi : Bird Of Prey
Herkese merhabalar efenim,
Dün erkek arkadaşımla birlikte uzun zamandır beklediğim Harley Quinn'nin filmine gittik.Erkek arkadaşımda kahraman filmlerini sevmesine rağmen bu filmi çok kötü buldu ve izlerken de baya baya sıkıldı hatta uyumadığına dua ettim :D Ben de izlerken bazı sahnelerinde sıkıldım açıkçası ama hem Margot Robbie'yi sevdiğim için hem de Harley 'i çok sevdiğim için erkek arkadaşımdan daha çok beğendim filmi.Bence kız arkadaşlarımla gitmem gerekiyordu bu filme tam bir 8 Mart Dünya Kadınlar günü tadında bir film olmuş.Joker'den ayrılan Harley'in kadın olarak kendi başına ayakta durma mücadelesini izledik gibi bir şey oldu ve bence aynı evrende olmamalarına rağmen Deadpool'un kadın versiyonu gibiydi o yüzden Joker'den çok ikisini shipliyorum ben :D Umarsız tavırları,seyirciye bakması hatta bazı sahnelerde seyirciyle konuşması bana Deadpool'u anımsattı tabi o film serisi kadar başarılı olamaz orası ayrı konu ,erkek arkadaşım IMDB de çakacağını söyledi filmden çıkar çıkmaz ama 6.8 puan almayı başarmış ki vizyona daha dün girdi film :)
Yırtıcı Kuşlar, zalim suç lordu tarafından kaçırılan genç bir kızın kurtarılması için verilen mücadeleyi konu ediyor. Gotham'ın kötü adamı Roman Sionis ve yardımcısı Zsasz, genç bir kızı hedef gösterir. Şehirde Cass adındaki genç kızı arayalardan yüzünden büyük bir kaos meydana gelir. Bu durum Harley, Huntress, Black Canary ve Renee Montoya'nın yolunun kesişmesine neden olur. Ekip, genç kızı kurtarmak ve Roman’ı etkisiz hale getirmek için birlikte çalışmak zorunda kalır.
Dün erkek arkadaşımla birlikte uzun zamandır beklediğim Harley Quinn'nin filmine gittik.Erkek arkadaşımda kahraman filmlerini sevmesine rağmen bu filmi çok kötü buldu ve izlerken de baya baya sıkıldı hatta uyumadığına dua ettim :D Ben de izlerken bazı sahnelerinde sıkıldım açıkçası ama hem Margot Robbie'yi sevdiğim için hem de Harley 'i çok sevdiğim için erkek arkadaşımdan daha çok beğendim filmi.Bence kız arkadaşlarımla gitmem gerekiyordu bu filme tam bir 8 Mart Dünya Kadınlar günü tadında bir film olmuş.Joker'den ayrılan Harley'in kadın olarak kendi başına ayakta durma mücadelesini izledik gibi bir şey oldu ve bence aynı evrende olmamalarına rağmen Deadpool'un kadın versiyonu gibiydi o yüzden Joker'den çok ikisini shipliyorum ben :D Umarsız tavırları,seyirciye bakması hatta bazı sahnelerde seyirciyle konuşması bana Deadpool'u anımsattı tabi o film serisi kadar başarılı olamaz orası ayrı konu ,erkek arkadaşım IMDB de çakacağını söyledi filmden çıkar çıkmaz ama 6.8 puan almayı başarmış ki vizyona daha dün girdi film :)
Yırtıcı Kuşlar, zalim suç lordu tarafından kaçırılan genç bir kızın kurtarılması için verilen mücadeleyi konu ediyor. Gotham'ın kötü adamı Roman Sionis ve yardımcısı Zsasz, genç bir kızı hedef gösterir. Şehirde Cass adındaki genç kızı arayalardan yüzünden büyük bir kaos meydana gelir. Bu durum Harley, Huntress, Black Canary ve Renee Montoya'nın yolunun kesişmesine neden olur. Ekip, genç kızı kurtarmak ve Roman’ı etkisiz hale getirmek için birlikte çalışmak zorunda kalır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...