30 Aralık 2016 Cuma

Maydanoz Time : Etkinlik - Noel Kutlamaları ve Protestan Kilisesi

Herkese merhabalar efenim ...

Bugün 31 Aralık Cumartesi ! Yarın yepyeni bir yıl ! Umarım ailenizle,sevdiklerinizle ve ülkece daha güzel günler daha sağlıklı ve mutlu günler yaşarız.

İyi dileklerimi sunduktan sonra size bu ayın etkinliğinden bahsetmek istiyorum.Bir davet üzerine Balıkesir'de ki bi Protestan Kilisesinin Noel kutlamasına gittik.Benim hayatımda yaşadığım ilklerden biriydi bu açıkçası.Daha önce hiç kiliseye gitmemiş bizzat bir papazla tanışmamıştım.

Hem psikolojik danışman olarak hem de karakterim gereğide hümanist yapıda her dine,ırka,millete saygısı olan ve merak edip yakından inceleyen onların ne düşündüklerini,ne hissetlerini empati kurup içimde hissetmeye çalışan biriyimdir.

İşin gerçeği Elhamdülillah Müslümanız :D Bizi de böyle kabul edip aralarına katılmamıza izin verdiler zaten hatta çokta teşekkür ettiler bir sürrü ikramlarda ve hediyelerde bulundular onları onlar için değerli kılan bu Noel gününde.

Noel biliyorsunuz ki gerçek anlamıyla öyle çam ağacı süslemedir yok efenim Noel babadır,geyiğidir değil elbette İsa Peygamberin doğuşunu kutlayan bir bizdeki Kutlu Doğum haftasına benzer bi hafta aslında.24'ünde başladı sanıyorsam bizde o pazar gitmiştik.

Normalde siyaset ve din konularını bloğuma taşımam beni artık az çok biliyorsunuz ama böyle arada farklı şeyler görmek,gitmek söz konusu olunca gördüklerimi,bana hissettirdiklerini sizlere anlatma gereği duyuyorum.

Neyse efenim Protestanlık , Ortodoks ve Katolik kiliselerine göre biraz daha nasıl diyeyim hafifleştirilmiş.Yani mesela , öyle Meryem ana İsa heykelleri falan yoktu kilisede daha sonra günah çıkarma,kutsal su,şarap olayları falan yok.

İlahi söylediler daha çok ilahiler Türkçe ve Farsça dilindeydi.Türkler kadar Farslarda vardı kilisede bir çok daha tam bilemediğim etnik yapıda insanlarda vardı.Ben insanları ayıran her şeyin düşmanı insanları birleştiren her şeyin dostuyum.O yapı bence çok güzeldi.İlahiler Türkçe okundu herkes istediği dilde dua etti ve aynı şekilde en sonunda "Amin" denildi.Herkes neye Amin dediğini bildi kısaca.Bazı şeyleri ezbere değilde bilinçli bir şekilde yapmak daha güzeldir arkadaşlar.Hepimizi yaratan tek bir Allah,Yaratıcı,Tanrı,Rab var sonuçta - siz hangisini demeyi tercih ederseniz artık - Ya da artık neye inanıyorsanız belki de Budist ya da Çok Tanrılı dinlere inanıyorsunuzdur bilemiyorum :D

Ben Müslümanlıkta da gelenekleri görenekleri her zaman çok sevmişimdir,insanları birleştiren yegane şeylerden biri çünkü bunlar.Bayramlarımız,cuma namazları,mevlütler,aşure ayı,kutlu doğum haftası,kandiller ... Aynı şey Hristiyanlar içinde geçerli sizden tek ricam lütfen ön yargılı olmayı bırakın at gözlüklerinizi çıkarıp dünyada sizden başka insanlarında olduğunun farkına varın.

Neyse konu din olunca yine selzenişlere başladım ve konuyu başka yerlere getirdim :D Neyse efenim biz geri dönelim konumuza.İlahiler bizimkilerden çok daha farklıydı bizde ilahilerde hep bi hüzünlü hava olur insanın ağlayası gelir ama burada ilahiler çok başka bir şekilde söylendi.Koro eşliğinde çalgılarla oraya gelen insanlar hep birlikte Türkçe söylediler.İsa'nın doğumu üzerineydi daha çok ilahiler.Genelde haraketli parçalar olması ve insanların alkışla koro grubuna katılması çok garibime gitti.Bizde böyle bir şey saygısızlık olarak görülür herhalde bilemiyorum çok bi fikrim yok bu konuda.

Daha sonra İsa Peygamberin doğumuyla ilgili bilgiler verildi daha sonra ikramlarda ve hediyelerde bulundular sağolsunlar kilisenin çok tatlı ve kibar bi papazı vardı bizimle ayrı bir şekilde ilgilendi.

Protestanlığı ve o ortamı çok beğenmeme rağmen açıkçası içimde öyle Hristiyanlığa geçmek gibi bir şey gelmedi.Nedense beni Müslümanlık kadar hiç bir din etkilemiyor.Keşke her Müslüman ne kadar güzel bir dinin içinde olduğunu bilse ve her şeyi bi taraflarından anlamayı bırakıp Müslümanlığın özünü görüp inansa ...







29 Aralık 2016 Perşembe

Maydanoz Time : Film - Train To Busan

Herkese merhabalar millet !

İşi gücü,sınavları bıraktım manyaklar gibi oturmuş film izliyorum ! Neden bilmiyorum sanırım kafayı yedim :D Üste üste gelen sınavlar olunca kafayı yemek kaçınılmaz oluyor elbette birde bir soğuk bir yağmur var ki dışarda sormayın hava tamda eline kahveni,çayını alıp -hayır ders çalışmalık değil dostlar- film izlemelik !

2016 yılında çıkan daha yeni tazecik izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum sizlere.Tamam Kore dizilerini sevmeyenler olabilir ama Kore sinemasıda dizileri kadar ayrı bi harika dostum.Cannes'a kadar uzanan bir film diyebilirim bu film için başta Kore olmak üzere bütün asyada hatta Amerika ve Avrupa'da da çok konuşulan ve ses getiren bir yapım oldu ! Hemde başrolde şu sıralar Goblin dizisiyle Tv sektörüne geri dönüp bütün Korecanları mutlu eden Gong Yoo var ! Oyunculuğu ve yakışıklılığı ile yine harikaydı bu filmde de !

Zombi filmleri hala popüler biliyorsunuz ama benim şu zamana kadar izlediğim en iyi Zombi filmiydi diyebilirim.Sadece zombilerden kaçma değilde insanların arasındaki ilişkiler,insanların böyle durumlardaki çaresizliği ve acımazsızlığı çok ama çok iyi işlenmişti filmde.Film boyunca aksiyon hiç durmadı hep kalbim çarparak "Geliyorlar kaçınn balli balli !" diye yarı Korece yarı Türkçe bağırınıp durdum yattığım yerden :D 

Aksiyonun yanında yine sonunda ağlattı her zaman ki Kore işte illa ağlatacaklar seyircileri.Mutlaka ama mutlaka izlemenizi şiddetle tavsiye ettiğim nadir yapımlardan.

Bir gaz sızıntısı sonucu Seul birbirine girer ve insanların DNA'sı değişmeye zombi olmaya başlarlar.Bir Busan expresinde trenin içindeki yolcuların o anlarını konu ediniyor film.



28 Aralık 2016 Çarşamba

Maydanoz Time : February

Herkese merhabalar efenim ...

Yine bir Emma Roberts filmi ve yine beynim yandı ama yinede en sonunda filmden tatmin olamadım.Aslında bu bir Korku-Gerilim filmi ama bir iki sahen dışında sürekli bir gereksiz gerilim müziği dışında insanı geren bi tarafı yok maalesef bu arada Emma Roberts'a ikizi gibi benzeyen bir hatunu keşfetmiş oldum Lucy Boynton ! Filmin ilk başlarında Emma zannettim resmen kızı sonradan Emma gelince karıştırdığımı anladım alta fotoğraflarını koydum sizce de çok benzemiyorlar mı :D 

Neyse efenim gelelim filme bu yağmurlu-karlı soğuk havalarda aslında izlenmesi ideal bir film olabilir ama emin olun bu filmden daha güzel filmlerde bulabilirsiniz sırf Emma oynuyor diye izlediğim vasatın biraz üstü olan sahneleri acayip yavaş ilerleyen bir filmdi.

3 kızın başından geçen bir okuldaki olayları anlatıyor.Ama olaylar birbiriyle tam bağdaştırılıp kesin bir sonla bitmiyor seyircinin algılamasına bırakılmış.





27 Aralık 2016 Salı

Maydanoz Time : Film - Assassin's Creed

Herkese merhabalar efenim ...

Oyunlarıyla bir nesli kendine aşık eden yapım nihayet beyazperdeye uyarlandı ! Uzun zamandır oyunseverler bu filmi heyecanla bekliyordu tabi bende buna dahildim ve dün sinemaya gidip izleme fırsatı buldum.

Oyunseverler oyunlardaki tadı elbette bulamadı ama yinede konu Assassin's Creed olunca beklenti çok yüksek tutuldu ve bir çok kişi hayal kırıklığına uğrasada bence benim için çok bi hayal kırıklığı olmasada sanırım en fazla idare eder derecedeydi.Oyunlarında tadı vermesinin pek bir imkanı yoktu zaten sanırım ama başrolde Micheal Fassbender beni benden aldı.Daha önce Magneto rolü ile X-Men serisinde daha sonra Tehlikeli ilişkiler filmde aşırı gıcık olduğum Jung karakterinde oynamıştı burada da yine tüm oyunculuğu ve yakışıklılığı ile bir Assasian'ı yani Suikastçiyi oynadı ve bence oldukça iyi bir şekilde de altından kalktı.

Filmin sonu çok açık bitti bu da sanırım filmin devamı gelicek ve bir seri filme bağlayacaklar gibi duruyor eğer tek filmse cidden çok kötü havada kalan bir sonu olmuş maalesef :/

Kısaca konusuna gelecek olursak :

Callum Lynch'in Abstergo Industries adındaki bir şirketin geliştirdiği Animus adı verilen ve geçmiş anıları gerçekmiş gibi gün yüzüne çıkaran bir cihaz sayesinde atasının hayatına geri dönerek insanlığı köleleşmekten alıkoymak için bu kürenin peşine düşecek. 15. yüzyılda engizisyon İspanya'sına giderek kendini kan bağı olan suikastçı Aguilar'ın bedeninde bulacak.


26 Aralık 2016 Pazartesi

Maydanoz Time : Kitap - Bir Kadının Yaşamından 24 Saat Stefan Zweig

Herkese merhabalar efenim ...

Kitap Ağacında geçen ayın ev sahibi ben olduğum için bir sürrü hediye kitabım olmuştu o hediye kitaplardan biri de Zweig'in eselerinden en merak ettiklerim içinde yer alan Bir Kadının Yaşamından 24 Saatti.

Zweig uzun zamandır okumayı istediğim ama bir türlü okumaya fırsat bulamadığım bir yazardı.Aslında ilk olarak -Santranç- kitabından başlayacaktım ama ilk bunu okumak kısmetmiş diyelim.Zweig'in yayın hakları bu sene düşünce kitapların ulaşımı kolaylaştı  fiyatı da oldukça ucuzlaşınca her blogta Zweig ismini görmeye başladık.

Bu kitapta, 20. yüzyıl Avrupa'sının en önemli kalemlerinden olan  Zweig'ın birbirinden çarpıcı beş öyküsü yer alıyor.

'Bir Kadının Yaşamından 24 Saat'te tutkunun ve aşkın yakıcılığını; 'Kitapçı Mendel'de savaşın acımasız yüzünü ve bıraktığı silinmeyecek izlerini; 'Bir Yaz Öyküsü'nde anıların ardına gizlenmiş gerçek duyguları; 'Kızıl'da toplumun zayıf ruhlar üzerindeki gölgesini; ve 'Yalnız İki İnsan'da dışlanmışların kederini okuyuculara anlatıyor. 


Zweig bu öykülerde ölüm ve yaşamın sınırlarında dolaşıyor, sıradan insanların gizli kalmış sırlarını gün yüzüne çıkarıyor, ruhun karanlık taraflarına dokunarak çok yönlü anlatımını zenginleştiriyor.

Benim bu öykülwe içinde en beğendiğim birinci hikaye Bir Kadının Yaşamından 24 Saat , ikinci olarakta Kızıl oldu.Öykü severlerin bu kitabı okumasını tavsiye ederim.

Son olarakta Koridor yayınları yeniden baskı çıkardı ve bu en son baskısının kapağı cidden harikaydı tabi fiyat olarak üzerine eminim sırf kapaktan dolayı biraz daha eklemişlerdir ama yine de kitabın kapağına dokununca  bile insanın içi gıcıklanıyor ayrıca görsel açıdan da başka yayınevlerinin basımlarına fark atmış diyebilirim.



25 Aralık 2016 Pazar

Maydanoz Time : Gezi - Eskişehir Gezisi !

Herkese merhabalar efenim ...

Oldukça uzun bir gezi postuna hazır olun ! Benim için kısacıktı 2 gün yolla birlikte çok çabuk gelip geçti ne yollara ne de Eskişehir' e ne de böyle kısa kaçamaklar yapmaya doyabildim ! Tog'dan sonra katıldığım en güzel gruplardan biri olan BalıkesirReil grubu daha çok bir grup gencin toplanıp yollara düşmesini,kamp yapmasını,bol bol gezmesini amaç ediniyor ! Tam da bana göre bir grup değil mi ! Benim için tam da nokta atışı bir grup oldu beni bu gruba dahil eden sevgili arkadaşım Ömer'e de burdan sevgiler !

Neyse efenim gelelim yolculuğa ! 5 kafadar Balıkesir-Eskişehir yolcuğuna çıkmaya karar verdik ve bir güzel dolabımızda en kalın ne varsa giyinip - hele de ben çok üşüdüğüm için lahana dolması gibi sarıp sarmalanıp - yollara düştük.Aslında istikamet direk Eskişehir olmadı giderkende dönerkende aralarda bol bol mola verdik.

İlk molamız Balıkesir'in ilçesi olan Susurlukta oldu.Daha önce gelmeyi istediğim ama bir türlü gelmeye fırsatımın olmadığı bir yerdi.Sabah erken saatlerde kalkıp yollara düştüğümüz için çok açtık ve kahvaltı yapmamıştık bu yüzden ilk durak Yörsan'da Susurluk Tostu ve Ayranı keyfi yaptık.Ayranını zaten çok beğeniyordum açık,köpüklü ayran ama tostunun öyle çok bi farklılığı yoktu açıkçası ikisine 9 TL gibisinden bi fiyatta bence gereksiz pahalıydı.


Neyse efenim kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrardan yollara düştük ve ortalama 4.5 - 5 saat içinde Eskişehir'e geldik.Yine yollarda acıktığımız için Eskişehir'i gezmemeye başlamadan önce enerjimizi fullemek adına Eskişehir'in meşhur yerinde meşhur atıştırmalığından yedik.Papağan'da Çibörek ! 

Böyle salaş çarşı ortasında kendi halinde kçük bir yer ama içerisi tıklım tıkıştı biraz ayakta bekledikten sonra boşalan masalardan birine geçtik.Tanesi 2.5 TL ama en az yarım porsiyon yani 4 tane şeklinde almak zorundasın :/ Biraz garip bi sistem o zaman niye tane fiyatı satıyorsun yani.Benim bu tür hamur işleriyle pek aram olmadığı için çok yiyemem zannediyordum ama çiböğrek benim beklediğim gibisinden çıkmadı böyle içi biraz havayla şişirilmiş ve kıyma konulmuş ince bir hamuru var öyle aman aman çok doyuran şekilde de değil ama ayranla atıştırmalık olarak iyi gider.Yarım porsiyonu ben çok rahat bir şekilde yedim hatta çokta sevdim.


Enerjimizi fulledikten sonra Eskişehir'i gezmeye koyulduk.O kadar güzel bir yerdi resmen aşık oldum ! Biraz Amasya'ya benzettim ama oranın daha modern hali tabiki.Ortadan Porsuk çayı geçiyor ve  iki yarıya ayırıyor iki tarfında da bir çok ilde bulamayacağınız genelde metropol illerde olan dükkanlar,cafeler,barlar falan var.Porsuk çayını etrafında banklar,kışın çıplak bıraktığı ağaçlar çok güzel bir manzaraydı ...

Tam bir öğrenci şehri ! Biz gittiğimizde daha kar yağmamıştı o yüzden rahatça gezebildik ama buna rağmen -4 dereceye kadar indi gündüz vakitleri bile akşamları daha da soğuktu dışarda kaldıkça dondum resmen !








Gezerken "Devrim Arabası" denen Tülomsaş'ın içine bir yere girdik ve Türkiye'nin ilk yerli malı arabasını gördük.


Daha sonra gezmelerimize İstiklal Caddesine benzeyen tramvayların gelip geçtiği geniş bir caddede yürüyerek devam ettik.



Daha sonra arabamıza geri atlayıp merkezin biraz uzağındaki Sazova Bilim Parkına gittik.Rahat 3 saate yakın zaman geçirdik orada.İlk olarak Bilim Merkezine girdik.Burada bazı deneyler vardı hepsini denedik.Ben daha çok sözelci bir kafada olduğum için sadece eğlenceli amacıyla baktım ama kardeşim eminim benden daha çok ilgilenirdi ve beğenirdi burayı bilime ve fene benden daha meraklı :)


Bilim Merkezini gezdikten sonra Sabancı Uzay Evine girdik.Buralara toplam giriş öğrenci 2.5 tam 5 TL şeklinde ikisinin girişi içinde ayrı ayrı bilet alıyorsunuz.Sabancı Uzay Evinde bir uzay gösterisi izledik.Altta ki resimde de gördüğünüz gibi yatan sinema koltukları vardı ve tavanı boydan boya kubbeli bir şekilde kaplayan beyaz bir perde vardı burada gerçek uzay çekimlerinden alınmış görüntüler,yıldızların ve uzayın tanıtımı yapıldı izlemesi cidden çok heyecanlı ve unutulmaz görüntülerdi.


Aşağıdaki deneyde gaz basıncı ile balonu uçuruyordunuz.


Aşağıdaki deneyde de genelde yarışmalarda da oyun olarak çok kullanılan - bizim de kendi aramızda bir yarışmaya dönüştürdüğümüz ve çok eğlendiğimiz - çucuğu metal yerlere değdirmeden sona getirmeceydi.


Aşağıdaki deneyde bisikleti sürdükçe resimde gördüğünüz leopar koşuyormuş gibi görünüyordu.


BalıkesirReil'den Sevgiler ...


Yerli ve yabancı bilim adamlarından ...






Kütle çekimi ile arabayı kaldırmaca



Girdap,hortum,tsunami gibi doğal afetlerin oluşum similatörleri vardı


Bilim bölümünden çıktıktan sonra Sualtı Dünyasına gittik bilet fiyatları burada da aynı şekildeydi.ir çok balık türü vardı içerisi karanlık ve flashlı resim çekmekte yasak olduğu için kısıtlı şekilde çekimler yapabildik.


Buralarda da muzipli elden bırakmadım elbette !





Ben ve yakaladığım muhteşem köpekbalığı !




Hayvanat Bahçesi daha hizmeye açılmadığı için giremedik sadece önünde resim çektirebildik :/

Bir sonraki durağımız Eskişehir'in simgelerinden biri olan ve benim en sevdiğim ve en çok görmek istediğim gitme zamanını çocuklar gibi heyecanla beklediğim Masal Şatosu oldu !






İçi beklediğimden daha boştu ve bir kaç şey dışında gezilecek çok fazla yeri yoktu bütün parayı sanırım sadece dış cepheye dökmüşer bence içerisinede biraz para harcasalarmış iyi olurmuş !

Şekerden maket ev,yılbaşı süsleri satan bir hediyelik dükkan,biraz dandik yapılmış bir prens ve prenses ve onların balkabağından arabaları,masallardan oluşan bir kulübe ve bir kaç kitap figürü ...






Nasreddin Hoca'nın doğuran kazanından selamlar !  Oraya nasıl sığmayı başardım hiç sormayın :D

Daha sonra akşam yemeğimizi Donas'da döner olarak yedikten sonra Eskişehir'in meşhur Odunpazarına gitmek için yollandık ama saat hem çok geç olmaya hem de hava aşırı derece de soğumaya başlayınca çok ayrıntılı bir şekilde gezemedik sadece ışıltı yerlerde fotoğraf çekindik,daracık sokaklar ve meşhur Bolu evlerine benzer evleriyle Odunpazarı da kısada olsa zihinlerimize kazındı.




Daha sonra dışardaki soğuğa daha fazla dayanamayıp kendimizi çok tatlı bir kafeye attık ayrıca arkadaşlarımın Eskişehir'den tanıdıklarıyla buluştuk ve çay,kahve - ben sıcak çikolata içtim bu havada kaçırmam tam yeri tam zamanı ! - içtik,sohbet ettik.Dışardaki soğuk havayı içerdeki sıcacık muhabbetimiz ve samimiyetimiz ile unuttuk gitti.


Buralarda gece hayatı saat 10 'dan sonra başladığı için muhabbet sonrası yine Eskişehir'in meşhur yerleriden biri olan "Barlar Sokağı" na attık.Bilirsiniz pek gece hayatını seven bir insan değilimdir alkol zaten kullanmıyorum,yüksek sesli müziktende pek hazetmem ayrıca genelde Türkçe müzikte dinlemiyorum ayrıca günün verdiği yorgunlukta vardı üzerinde o yüzden arkadaşlarımı ayıp olmasın diye biraz kaldıktan sonra kalacağım yere gittim ve bir güzel uyudum :D

Onlarda zaten biraz içip müzik dinledikten sonra saat 1 gibi evlere dağılmışlardı.Barlar sokağını ama ben çok sevdim çok dar bir sokak ve ortada insan seli olan bir yol var iki tarafında da türlü türlü konseptlere ve müzik tarzlarına sahip barlar,publar var.İnsanların ve kalabalığın olduğu her şeyi çok ama çok seviyorum :)


Ertesi sabah yine erkenden kalkıp evde kahvaltı yaptıktan sonra yola koyulduk Balıkesir'e dönme vaktiydi ama yine yollarda durduk kar manzaralarını kaçırmadık ve fotoğraf çekindik soğuk olmasına rağmen öyle güzeldi ki ama resmen gözümdeki lens donacak zannetim bi ara ! 

Bembeyaz her yer pamuk gibi ...

Bu arada karlı yollar falan diyorum ama arabanın içi sıcacıktı hatta arabanın içi fazla sıcak olacak ki bizim erkeklerin beyinleri mayıştı herhalde Jennifer Lopez'in Aint Your Mama şarkısında eşliğinde arabayı bir kenara çekip Ankara havası tarzında yolun ortasında oynamaya başladılar :D O anların görüntüleri bende mevcut elbete ama onları burada ifşa etmek istemediğim için şimdilik aramızda :D ama ben asla böyle bir şey yapamazdım normal olmayan arkadaşlara sahip olmak çok güzel gençlik çok güzel :D Yanımızdan geçen arabalarda bazıları bize korna çalıp eşlik bile etti sonrasında Allah'ım o anları görmeliydiniz cidden çok komiklerdi :D İnsan ailesiye tatile çıktığında böyle uçarılıklar yapamıyor maalesef :D


Karlı yolları geçtikten sonra yolumuzun üzerinde olan Bursa'nın Tirilye ilçesine uğradık.Sahil kenarında genelde balıkçılıkla geçinen,eski evleri ve dar sokakları olan oldukça küçük bir kasaba aslında burası.Kar manzaralarından sonra deniz manzarasını da kaçırmadık elbette :)







Sahil kenarını biraz gezdikten sonra bir kaç süs eşyasına baktık,daha sonra öğle yemeği niyetine bir balıkçıya girip 7.5 TL gibi bir civara hamsi balık ekmek yedik ama sanırım hayatımda yediğim en güzel balık ekmekti,buralarda ki gibi 4-5 tane balık birazcıkta salata koymuyorlar.Ekmeklerden taşıyordu resmen balıklar ayrıca salatadaki malzemelerde oldukça diri ve güzeldi hatta erkekler hızını alamayıp 2 tane birden yediler biz kızlar hanfendiliğimizi bozmayaraktan 1 tane ile doyduk :D


Daha sonrasında bir sokak satıcısıdan çamfıstığı alıp elimizde yiyerekten dar sokaklarda çevremize aval aval bakınırak gezdik.Hatta bir yerde "Perili Ev" yazan bir yer gördük açıkçası biran tırstım çünü ev resmen harabe gibiydi ve içi çok karanlıktı insanları çekmek amacıyla yapıldığı çok belliydi ama yinede içten içten biraz tırstım aslında içimizde içeri girmek isteyen bi taraf vardı ama ev üstümüze yıkılır altında kalırız korkusuyla da çok fazla yaklaşamadık bile.

Bu arada mandalina ağaçları gördük ve hayatımda ilk defa bir haytalık yaparak biraz destekle göz hakkımız olaraktan  tane mandalina aldım ağaçtan :D Hayatım boyunca unutmayacağım bir deneyim oldu benim için.Genelde uslu bir kız olduğum için bu tarz şeyler pek yapmam ama sonuçta kaçamak bir tatildeyiz öyle değil mi bu zamanda yapmayacağımda ne zaman yapacağım böyle şeyleri :D




Daha sonra gitmeye yakın bir vakitte sokağın ortasında kestane-çay keyfisi yapan bir amca ile bir teyzeye denk geldik bizi görünce durdular nerden gelip gidiyorsunuz tarzında biraz muhabbet ettik ve bize kestane ikram ettiler.Amca uçuk kaçık çok tatlı biriydi.Hatta yarı ünlü biriymişte haberimiz yokmuş :D Asuman Kause 'nin bir zamanlar sunduğu bir yarışma programı vardı belki hatırlarsınız adı Fair Factor tarzından bir şeydi işte bu amcamız oraya katılmış hatta adından Disko Kralında falan bahsettitmiş hatta bize de ayak üstü "Adnan Bey yazın Google çıkarım" deyip kendi meşhur olma videosunu izlettirdi.


Bir gezinin daha sonuna geldik Tirilye'de böyle gelip geçti ve yeniden yollara düştük hatta giderken böyle güzel bi manzara eşliğinde gittik akşam 8 gibi Balıkesir'e vardık hatta en sonunda günün ve gezinin değerlendirilmesi olaraktan Susurluktaki alışveriş merkezinin Starbucks'ında oturup bir yorgunluk kahvesi içtik.




Son olarak bunlarda bana kalan minik kendime hediyeler oldu eve gidince kütüphanemde yerlerini alacaklar.


Gerilim Filmi : The Substance

 Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...