Herkese merhabalar efenim ...
PDR 3.sınıfta neden hala bu tarz k,taplar okuyor ve özet çıkarıyorsunuz diye soracak olursanız enim buna verecek hiç bir cevabım yok maalesef.Alan dersleriyle uğraşmamız gerekirken hele de en sevmediğim tür olan tarih kitapları okumak bana baya bi azap veriyor.Hele de bundan yazılı yerine sözlü olacağımızı düşünürsem :/
Neyse efenim ahlarla vahlarla hayatımda sanırım 3 ya da 4. defa tarih kitabı okudum ve en ağırını okudum.Dili,anlatımı o kadar zor ki o kadar anlamıyorum ki.5 sayfa okusam 3'ü yalan.
Ders kısmını bir tarafa bırakacak olursak eğer tarih kitabı okumak istiyorsanız kesinlikle bu kitaptan başlamayın dili çok daha sade çok daha akıcı olan kitaplar var.Tarık Buğra ilk başlayanlar için cidden pişmanlıktır.
Roman, Osman Gazi’nin Bursa’ya gömülmek istemesi ve Bursa’nın fethinin müjdesi ile başlar. Devamında geçmişe dönülerek asıl olay okuyucu ile buluşur.
Deli dolu, kavgadan çekinmeyen, gururlu ve öfkesini kontrol edemeyen bir kişiliğe sahip olan Osmancık, gururu ve kendi için yaşar. Güçlü, kuvvetli olmasına rağmen bunları kendi için kullanır. Eğlence meclislerinde vakit geçirir. Ertuğrul Gazi oğluna ne kadar öğüt verse, ne kadar doğru yola sokmaya çalışsa da işe yaramaz. En sonunda pes eden Ertuğrul Gazi, Osmancık’ı kendi haline bırakır ve diğer oğlu Gündüz Beğ ile ilgilenir. Osmancık bu duruma hiç gücenmez. Hatta üstünden bir yük kalkmışçasına rahatlar.
Bir gece Sivrikaya’da gökyüzünü seyrettiği vakit Şeyh Ede Balı ile karşılaşır. O gece Şeyh Ede Balı ile aralarında geçen konuşma Osmancık’ın düşünce dünyası alt üst olur. Öfkesini kontrol edemez ve Şeyh Ede Balı’ya saygısızlık eder. Osmancık’ın bu yanlış hareketi babası Ertuğrul Beğ’in kulağına gider. Ertuğrul Beğ, oğlunu Şeyh Ede Balı’ya saygılı olması için uyarır. Şeyh Ede Balı’dan özür dilemek için Ede Balı’nın tekkesine gider. Tekkede kaldığı gün Malhun Hatun’u görüp aşık lan Osmancık, kızın kim olduğunu öğrenmek için önüne gelen ilk kişiye sorar. Aşık olduğu Malhun Hatun, Şeyh Ede Balı’nın kızıdır. Osmancık vakit kaybetmeden Şeyh Ede Balı’dan kızını usulünce istetir. Ancak Şey Ede Balı, henüz hazır değiller diyerek kızını vermez. Osmancık’ı bir düşünce alır. Osmancık değişmeye ve arayış içine girer.
Osmancık, Mihail Kosses adında Hıristiyan bir arkadaş edinir. Birilerinin saldırıya uğradığını gören Osmancık hiç düşünmeden kavganın ortasına dalar ve saldırıya uğrayanları kurtarır. Kurtardığı kişiler Mihail Kosses ve Kalanoz’dur. Bu yardım bir ömür sürecek bir dostluğunda başlangıcı olur. Mihail, Osmancık’a gönülden bağlanır.
Osmancık, Şeyh Ede Balı’nın tekkesinde kaldığı bir gece bir rüya görür. Rüyasında Şeyh Ede Balı’nın göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini ve bir çınar ağacına dönüşüp tüm dünyaya dallanıp budaklandığını görür. Rüyasını ve anlamını Dursun Fakı’ya anlatır. Dursun Fakı Osmancık’ın düşüncesini onaylar. Osmancık eski Osmancık değildir. Artık aklını, gücünü, kılıcını kendisi için değil soyu, beyliği için kullanacaktır. Şeyh Ede Balı, Osmancık’taki değişimi görür ve Malhun Hatun ile evlenmelerine rıza gösterir.
Osmancık, Ertuğrul Gazi yerine bey seçilir. Kardeşleri bu seçime karşı çıkmaz. Ertuğrul Gazi yerine bey olmak isteyen asıl kişi Osmancık’ın amcası Dündar Beğ’dir. Bey olan Osmancık artık Osman Beğ’dir. Orta Asya’dan göç edenler ile iyice sıkışan beyliğe Domaniç ve Söğüt yetmez. Gaza zamanıdır. Osman Beğ ilk iş olarak çevredeki diğer Türk boylarını bir araya getirir ve fetihlere başlar. Kaleler zapt edilir. Çevre tekfurları yenilgiye uğratılır. Toprakların genişlemesi ile refah ve bolluk ortamı oluşur. Osman Beğ’in sancağı altında yaşayan herkes halinden memnundur. Malhun Hatun Orhan’ı doğurur. Osman Beğ, beyliğini ispat eder ve herkesin güvenini kazanır. Ancak Dündar Beğ hala memnun değildir. Osman Beğ amcasını uygun bir dil ile nazikçe uyarır. Bu uyarılara kulak asmayan Dündar Beğ, bir savaş sırasında askerleri geri çekilme emri verince Osman Beğ, amcasını bir ok ile öldürür.
Osmancık’ın ikinci oğlu Alaeddin doğar ve Hıristiyan Mihail Müslüman olarak Abdullah adını alır. Yıllar boyunca fetihler devam eder. Yarhisar, Aydos, Bilecik ve İznik kaleleri ele geçirilir. Orhan Beğ, Yarhisar tekfurunun kızı ile evlenir. Kızın Holofira olan adı Nilüfer olarak değişir. Osman Beğ, gösterdiği başarılar sebebi ile Selçuklu Sultanının emir verir. Artık Osman Bey’e han unvanı verilir. Cuma hutbeleri Osman Beğ adına okunmaya başlar.
Yıllar geçtikçe Osman Beğ yaşlanır. Şeyh Ede Balı’dan sonra diğer baba dostları fani dünyadan teker teker ayrılırlar. Gittikçe yalnızlaşan Osman Beğ’in vasiyeti Bursa’ya gömülmektir ve Osman Beğ ölmeden önce Bursa’nın fethedildiği müjdesi ulaşır. Osman Beğ huzurlu bir şekilde gözlerini kapatır ve dostlarının yanına yola çıkar.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
31 Mart 2017 Cuma
29 Mart 2017 Çarşamba
Maydanoz Time : Film - August Rush
Herkese merhabalar efenim ...
İnternetim olmayınca yeniden televizyona sardım.Survivor ve evlilik programları beni pek açmıyor malum kafam kaldırmıyor insanların boş konuşmasını ve birbirine bağırmasını.Sahi insanlar bundan nasıl zevk alıyor anlamıyorum doğrusu ben insanlar biribirini kırınca,bağırınca üzülüyorum kendim geriliyorum bunları izlemeye nasıl dayanıyorsunuz hele de o çirkef kadınların car car sesleri yok mu ! Resmen kadınlık gururlarını yerle bir ediyorlar para uğruna yazık vallahi çok yazık.
Neyse efenim bir konudan girince çıkmasını bilmiyorum :D Asıl konumuz televizyonda dün akşam bir filme denk geldim aslında uzun zamandır adını çok duyduğum ve izleme listeme aldığım bir filmdi.Üstün yetenekli bir çocuğu anlatınca benim alanıma giriyor malum :D Nedense filmin başından sonuna kadar ağlayıp durdum yine :D Fazlasıyla tesadüflerden oluşan ve mantık hataları çok fazla bir film olmasına rağmen başrolde çocukların olduğu filmler hele de anne-baba sevgisi söz konusu olunca beni bi ağlama tutuyor ki sormayın hala gözlerim acıyor :D Film bittiğinde gözlerim artık kıpkırmızı patlak patlak olmuştu :D Rahmetli Robin Williams'ı da görmek ayrı bir güzeldi öleli 3 yıl olmş be a zaman ne çabuk geçiyor :D
Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist New York’taki Washington Square’de karşılaşırlar, ancak bu sıradan bir gece değildir. Büyülü anlar yaşayan ikili bir süre birbirlerinden ayrı düşeceklerdir. Ancak onları ufak bir çocuk bir araya getirecektir: Küçük bir yetim olan August Rush sokaklarda kendi müziğini yapmakta ve sihirli bir güç tarafından korunmaktadır. Küçük August yeteneğini giderek herkese kanıtlamaktadır.
İnternetim olmayınca yeniden televizyona sardım.Survivor ve evlilik programları beni pek açmıyor malum kafam kaldırmıyor insanların boş konuşmasını ve birbirine bağırmasını.Sahi insanlar bundan nasıl zevk alıyor anlamıyorum doğrusu ben insanlar biribirini kırınca,bağırınca üzülüyorum kendim geriliyorum bunları izlemeye nasıl dayanıyorsunuz hele de o çirkef kadınların car car sesleri yok mu ! Resmen kadınlık gururlarını yerle bir ediyorlar para uğruna yazık vallahi çok yazık.
Neyse efenim bir konudan girince çıkmasını bilmiyorum :D Asıl konumuz televizyonda dün akşam bir filme denk geldim aslında uzun zamandır adını çok duyduğum ve izleme listeme aldığım bir filmdi.Üstün yetenekli bir çocuğu anlatınca benim alanıma giriyor malum :D Nedense filmin başından sonuna kadar ağlayıp durdum yine :D Fazlasıyla tesadüflerden oluşan ve mantık hataları çok fazla bir film olmasına rağmen başrolde çocukların olduğu filmler hele de anne-baba sevgisi söz konusu olunca beni bi ağlama tutuyor ki sormayın hala gözlerim acıyor :D Film bittiğinde gözlerim artık kıpkırmızı patlak patlak olmuştu :D Rahmetli Robin Williams'ı da görmek ayrı bir güzeldi öleli 3 yıl olmş be a zaman ne çabuk geçiyor :D
Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist New York’taki Washington Square’de karşılaşırlar, ancak bu sıradan bir gece değildir. Büyülü anlar yaşayan ikili bir süre birbirlerinden ayrı düşeceklerdir. Ancak onları ufak bir çocuk bir araya getirecektir: Küçük bir yetim olan August Rush sokaklarda kendi müziğini yapmakta ve sihirli bir güç tarafından korunmaktadır. Küçük August yeteneğini giderek herkese kanıtlamaktadır.
27 Mart 2017 Pazartesi
Kore Dizi - My Unfortunate Boyfriend
Herkese merhabalar efenim ...
Geldi yine pazartesi ve havalar yine soğumaya başladı.Şu havanın kararsızlığı vizede test mi yoksa klasik mi yapacağı belli olmayan hocanın gıcıklığı ve kararsızlığı gibi :/
Neyse gelelim bugünün konusuna :
2015 yılından nedense kaçırdığım bir dizi ile daha karşınızdayım efenim.Artık 2017'den izleyecek yeni dizi bulamayınca eski gözden kaçırdığım dizilere bakmaya arşivleri karıştırmaya başladım.Yine bir Kpop grubunda olan bir tatlışın dizisi.TRAX diye bir grubun üyesiymiş hatta daha önce bir kaç dizide de oynamış başroldeki tatlış fakat daha önce hiç gözüme çarpmadı ya da çocuk önceleri pek bana hitap etmedi :D Ama buradaki rolü tam bir tatlış,tam bir şapşik olunca çocuk acayip hoşuma gitti dizi bana nedense You're My Pet dizisini anımsattı :D Çocuk köpek gibi davranmıyor elbette ama o kadar şirin,uysal bir adam ki insanın çocuğu alıp evde besleyesi geliyor :DDDD
Adam o kadar şanssız biri ki adamın lakabı Bay Talihsiz :D Dizi boyunca yaptığı şapşiklikleri izledik kıza tabi ki gıcık oldum nasıl bu kadar tatlış bir şeyi insan azarlayabilir :D
Dizi, Hiçbir zaman doğrudan ayrılmayan Yoon Tae-Woon (No Min-Woo) ve fırsatını bulduğunda yalandan kaçınmayan Yoo Ji-Na (Yang Jin-Sung) arasındaki aşk hikayesini anlatmaktadır.
Geldi yine pazartesi ve havalar yine soğumaya başladı.Şu havanın kararsızlığı vizede test mi yoksa klasik mi yapacağı belli olmayan hocanın gıcıklığı ve kararsızlığı gibi :/
Neyse gelelim bugünün konusuna :
2015 yılından nedense kaçırdığım bir dizi ile daha karşınızdayım efenim.Artık 2017'den izleyecek yeni dizi bulamayınca eski gözden kaçırdığım dizilere bakmaya arşivleri karıştırmaya başladım.Yine bir Kpop grubunda olan bir tatlışın dizisi.TRAX diye bir grubun üyesiymiş hatta daha önce bir kaç dizide de oynamış başroldeki tatlış fakat daha önce hiç gözüme çarpmadı ya da çocuk önceleri pek bana hitap etmedi :D Ama buradaki rolü tam bir tatlış,tam bir şapşik olunca çocuk acayip hoşuma gitti dizi bana nedense You're My Pet dizisini anımsattı :D Çocuk köpek gibi davranmıyor elbette ama o kadar şirin,uysal bir adam ki insanın çocuğu alıp evde besleyesi geliyor :DDDD
Adam o kadar şanssız biri ki adamın lakabı Bay Talihsiz :D Dizi boyunca yaptığı şapşiklikleri izledik kıza tabi ki gıcık oldum nasıl bu kadar tatlış bir şeyi insan azarlayabilir :D
Dizi, Hiçbir zaman doğrudan ayrılmayan Yoon Tae-Woon (No Min-Woo) ve fırsatını bulduğunda yalandan kaçınmayan Yoo Ji-Na (Yang Jin-Sung) arasındaki aşk hikayesini anlatmaktadır.
26 Mart 2017 Pazar
4 Minnak Kore Dizisi
Herkese güzel bir pazar gününden merhabalar efenim ...
Vizelere son 1 hafta kala ben hala bi kafeye gelmiş pazar kahvaltısı eşliğinde bu yazıyı yazıyor,Kore dizisi izliyorum :D Neden derseniz çünkü ben yumurta kapıya dayanınca çalışabilen insanlardanım ama hayatımda Büte dahi kalmadım :D
Neyse efenim Kore dizilerini hatmetmeye devam ediyoruz.Uzun soluklu dizilerden başka izleyecek bulamadıysam kısa soluklu dizileri birleştirip yine uzun soluklu değişik diziler izleme havası yaratıyorum kendimde Kore dizisinden gerçekten sınır tanımam yok :D
Minnak Kore dizilerinde genelde KPOP grubundan kişiler yer alıyor böylece hem gruplarını duyma hem de oyunculuklarını hem de o tatlış suratlarını izleme fırsatım oluyor :D
Hot And Sweet
FtIsland grubundan daha önce HongKi Beyfendisini izleme fırsatı bulmuştum ve cidden çok eğlenceli,yetenekli ve tatlış biri :D Grubun diğer üyelerini de sanırım kliplerden değilde bu tarz minnak dizilerden öğrenicem :D Minnak dizilerde öyle aman aman bi konu mantık ya da akış beklmeyin genelde saf aşk üzerine durulur ve en az 2 en fazla 12 bölüme sığdırılmaya çalışılır :D 10 numara aşçı olmasına rağmen sahilde bir karavanda hamburger satan bir genç ile ilham almak için ordan oraya kendini savuran bir ressam kızımızın hikayesini anlatıyor.
Positive Physique
Hwan Dong'un branşı filmdir ve film yönetmeni olarak mezuniyet projesine hazırlanmaktadır. Senaryosu büyük ödülü kazanır fakat filmi tamamlarken bir takım zorluklarla karşılaşır. Şaşırtıcı bir şekilde cüretkârca eski kız arkadaşı Hye Jung'tan başrolde oynamasını ister.
Choco Bank
Kim Eun-Haeng, çalışmaya başlamak için hazırlanan üniversite mezunudur.Çikolata dükkanı açar ve Exo'dan Kai ile karşılaşır.Kai çok iyi bir bankacıdır ama işleri pekte yolunda gitmemektedir annesini üzmemek için bankada çalıştığı yalanını söyler ama orada çalışmıyordur çikolata dükkanının hesap kiap işlerini önce ele alır daha sonra gelen müşterilere yatırım yapma konusunda bilgiler vermeye başlayınca çikolata dükkanı popiler olur.
Bongsoon, A Cyborg In Love
Kim Joo Sung (Cho Kyu Hyun) ve bilgisayar programı olan Bong Soon ( Yoon So Hee) arasındaki aşkı anlatmakta. Aşkı hissettiği anda kapanan bir programdır.Yarattığı Cyborg ile aşk yaşamaya başlar ve dizi tuhaf bi şekilde devam edip son bulur :D
24 Mart 2017 Cuma
Maydanoz Time : Gezi - İzmir Seferihisar
Herkese merhabalar efenim...
İzmir'de havalar güzel olunca babama nedense birden bir şeyler oldu ve ayda yılda bir gelen "hadi kızları gezdireyim" hevesi geldi ve maile İzmir Seferihisar da balık yemeğe ve gezmeye gittik.İzmir'de bir çok yeri gezdirdi babişim şimdi Allah var hakkını yememem gerekir bu konuda sanırım gezme konusunda benim gözüm fazla aç :D Ama havalar iyi olmaya başlayınca ben buralarda bol bol gezicem şimdiden bunun haberini de vermiş olayım :D
Seferihisar İzmir'de aslında öyle aman aman gezilecek görülecek güzellikte bir yer değil öncelikle.İzmir'in küçük bi sahil kasabası diyebiliriz.Beyaz evlerle ve pembik çiçeklerle donanmış,dar sokaklarında huzur bulacağınız,sahili,masmavi denizi ve gökyüzü ile arada şehrin kalabalığından kaçıp gelebileceğiniz bir yer.Sanki 4 tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamıyormuş gibi Koreliler gibi deniz kenarına gidince çok fazla mutlu olduğumu miss gibi havayı koklayarak "Çuhaaa" - Fresh,çok güzel hava,çok mutluyum anlamında - dediğimi farkettim.Kore dizileri iyiden iyiye hayatımı,karakterimi etkilemeye başladı benim :D
Marinası bir çok yere göre oldukça küçük geldi bana yatlar,katlar malum zengin marinası :D Minnakta bir kalesi var oldukça rüzgarlı orası o yüzden oraya çıkmak biraz zahmetli oluyor açıkçası ama çıkınca da manzarası oldukça güzel olduğundan değiyor o kadar zahmete :D
Balık,midye,salata ve kola ile karnımızı oldukça güzel doyurduk biraz tuzlu tabi restorantlar sanırım kişi başı 50 TL falan tutar bu şekilde yemek ... Balıklar oldukça taze ve güzeldi ınstagram hikayesine koyduğum için unuttum resmi kaydetmeyi o yüzden koyamadım resmini ve ama büyük balık yemeyi tercih ettim ben.
İzmir'de havalar güzel olunca babama nedense birden bir şeyler oldu ve ayda yılda bir gelen "hadi kızları gezdireyim" hevesi geldi ve maile İzmir Seferihisar da balık yemeğe ve gezmeye gittik.İzmir'de bir çok yeri gezdirdi babişim şimdi Allah var hakkını yememem gerekir bu konuda sanırım gezme konusunda benim gözüm fazla aç :D Ama havalar iyi olmaya başlayınca ben buralarda bol bol gezicem şimdiden bunun haberini de vermiş olayım :D
Seferihisar İzmir'de aslında öyle aman aman gezilecek görülecek güzellikte bir yer değil öncelikle.İzmir'in küçük bi sahil kasabası diyebiliriz.Beyaz evlerle ve pembik çiçeklerle donanmış,dar sokaklarında huzur bulacağınız,sahili,masmavi denizi ve gökyüzü ile arada şehrin kalabalığından kaçıp gelebileceğiniz bir yer.Sanki 4 tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamıyormuş gibi Koreliler gibi deniz kenarına gidince çok fazla mutlu olduğumu miss gibi havayı koklayarak "Çuhaaa" - Fresh,çok güzel hava,çok mutluyum anlamında - dediğimi farkettim.Kore dizileri iyiden iyiye hayatımı,karakterimi etkilemeye başladı benim :D
Marinası bir çok yere göre oldukça küçük geldi bana yatlar,katlar malum zengin marinası :D Minnakta bir kalesi var oldukça rüzgarlı orası o yüzden oraya çıkmak biraz zahmetli oluyor açıkçası ama çıkınca da manzarası oldukça güzel olduğundan değiyor o kadar zahmete :D
Balık,midye,salata ve kola ile karnımızı oldukça güzel doyurduk biraz tuzlu tabi restorantlar sanırım kişi başı 50 TL falan tutar bu şekilde yemek ... Balıklar oldukça taze ve güzeldi ınstagram hikayesine koyduğum için unuttum resmi kaydetmeyi o yüzden koyamadım resmini ve ama büyük balık yemeyi tercih ettim ben.
22 Mart 2017 Çarşamba
Maydanoz Time : Film - Manchester by the Sea
Herkese merhabalar efenim ...
Oscar geldi geçti ne hakkında bir yazı yazabildim ne de hedefleyebildiğim filmleri izleyebildim :/ Malum okul olunca üstüne bir de sınırlı bir internetim olduğundan böyle ara sıra vaktini buldukça izlemeye çalışıyorum :)
Casey Affleck - filmin başrolündeki adam - En İyi Erkek Oyuncu Oscarını aldı.Filmden önce hak ettimi etmedi mi pek bir fikrim yoktu ama açıkçası oyunculuğu öyle o kadar oscar alacak kadar iyiydi diyemem ki filmi de çok fazla beğenmedim açıkçası benim gönlüm daima Lion'dan yana oldu :D
Film drama ağırlıklı.Olaylar çok ağır bir şekilde akıyor ve filmde nedense - adamın oyunculuğundan belki de konuşma tarzından,davranışlarından bilemiyorum artık - karamsar iç bunaltıcı bir şekilde ilerliyot.Oysa çok güzel yerlerde çekilmiş ve manzaralar oldukça güzel.Kar,deniz manzaraları vb ... Michelle Williams'te yardımcı kadın oyuncu olarak filmdeydi kendisini de oldukça severim bu filmde ki oyunculuğunu da oldukça beğendim.Çocuklarını bir yangında kaybetmiş bir adamla karısıyla boşandıktan sonraki yaşantısını anlatıyor.Bana nedense çok fazla geçmedi o duygu yoksa bu tarz dram filmlerine dayanamaz ağlardım beni biliyorsunuz :)
Lee Chandler, sıhhi tesisat, elektrik, kapıcılık gibi sıradan işler yaparak, tek göz bir evde yalnız başına yaşayan bir adamdır. Doğup büyüdüğü ama uzun zamandır uğramadığı kentten bir gün acil bir telefon alır. Kalp hastası abisi hastaneye kaldırılmıştır ve durum ciddidir. Lee kafasında endişeler ve soru işaretleri ile yola koyulur. Hastanede alacağı haberle de birlikte hayatı değişecektir.
Filmin yönetmenliğini ve senaryosunu New York Çeteleri filminin de senaristi olan Kenneth Lonergan üstlenirken oyuncu kadrosunda başrolü Casey Affleck sırtlıyor. Kadroda kendisine Michelle Williams, Kyle Chandler, Gretchen Mol ve Lucas Hedges gibi önemli isimler eşlik ediyor.
Oscar geldi geçti ne hakkında bir yazı yazabildim ne de hedefleyebildiğim filmleri izleyebildim :/ Malum okul olunca üstüne bir de sınırlı bir internetim olduğundan böyle ara sıra vaktini buldukça izlemeye çalışıyorum :)
Casey Affleck - filmin başrolündeki adam - En İyi Erkek Oyuncu Oscarını aldı.Filmden önce hak ettimi etmedi mi pek bir fikrim yoktu ama açıkçası oyunculuğu öyle o kadar oscar alacak kadar iyiydi diyemem ki filmi de çok fazla beğenmedim açıkçası benim gönlüm daima Lion'dan yana oldu :D
Film drama ağırlıklı.Olaylar çok ağır bir şekilde akıyor ve filmde nedense - adamın oyunculuğundan belki de konuşma tarzından,davranışlarından bilemiyorum artık - karamsar iç bunaltıcı bir şekilde ilerliyot.Oysa çok güzel yerlerde çekilmiş ve manzaralar oldukça güzel.Kar,deniz manzaraları vb ... Michelle Williams'te yardımcı kadın oyuncu olarak filmdeydi kendisini de oldukça severim bu filmde ki oyunculuğunu da oldukça beğendim.Çocuklarını bir yangında kaybetmiş bir adamla karısıyla boşandıktan sonraki yaşantısını anlatıyor.Bana nedense çok fazla geçmedi o duygu yoksa bu tarz dram filmlerine dayanamaz ağlardım beni biliyorsunuz :)
Lee Chandler, sıhhi tesisat, elektrik, kapıcılık gibi sıradan işler yaparak, tek göz bir evde yalnız başına yaşayan bir adamdır. Doğup büyüdüğü ama uzun zamandır uğramadığı kentten bir gün acil bir telefon alır. Kalp hastası abisi hastaneye kaldırılmıştır ve durum ciddidir. Lee kafasında endişeler ve soru işaretleri ile yola koyulur. Hastanede alacağı haberle de birlikte hayatı değişecektir.
Filmin yönetmenliğini ve senaryosunu New York Çeteleri filminin de senaristi olan Kenneth Lonergan üstlenirken oyuncu kadrosunda başrolü Casey Affleck sırtlıyor. Kadroda kendisine Michelle Williams, Kyle Chandler, Gretchen Mol ve Lucas Hedges gibi önemli isimler eşlik ediyor.
21 Mart 2017 Salı
Maydanoz Time : Film - 3 Sayko Japon Filmi
Herkese merhabalar efenim ...
İzmir'den Balıkesir'e dönüş yağtım yoğun bir tempo ile çalışmaya kaldığım yerden devam 1 hafta sonra - tam da doğum günümde - vizelerim başlıyor :/
İzmir'deyken kardeşimle beraber yapmaktan hoşlandığımız şey çekirdeklerimizi alıp sayko Japon filmleri izlemek :D Zaten ikimizde Asyalılara bayılıyoruz ben daha çok Kore severken kardeşim ağırlıklı olarak Japon seviyor.Japonlar cidden hayatımda gördüğüm en garip millet bir şeyin cılkını çıkarmadan rahat edemiyorlar maalesef :D Ayrıca adamlarda hayranları ve adeta müptelası olduğum bi zeka var.Bunları filmlerinden,dizilerinden ve animelerinden görmeniz oldukça mümkün.Hele de Testere misali Sayko zeka ve kan,şiddet insanların birbirine düştüğü filmler :D Evet bu size biraz garip gelebilir ama ciddi ciddi bu tarz filmlerden acayip hoşlanıyor kardeşim tabi beni de sürüklüyor ben bazı kesme biçme sahnelerine çok fazla bakamasam da o olayların akışını zevkle izliyorum açıkçası özelliklede 1 odada ve insanların hayatları üzerinde dönen oyunların olduğu filmler ... Açlık Oyunları bu tarzın Hollywood'a uyarlanmış hali tabi Testere'de öyle eğer sizde bizler gibi insanların kendi hayatları uğruna neler yapabileceğini izlemekten zevk alıyorsanız bu 3 film tam da size göre !
Bu tarz filmlerde kurgunun zekice yapılması,senaryonun ve çekimlerin karmaşası beyninizi mıncıklayacak,çoğu zaman bir çok sahneye şaşırıp kalacaksınız !
1-Puzzle
Lise öğrencisi Azusa okulunun çatısından aşağı atlayıp intihar etmeye çalışır fakat hayatta kalır. Bir ay sonra, okul tuhaf maskeli bir grup tarafından ele geçirilir. Okulun baş müdürü ve bir kaç erkek öğrenci kayıp olur. Hamile bir öğretmende maskeli grup tarafından alıkonulur. Azusa daha sonra sınıf arkadaşı Shigeo tarafından kendisine verilen bir zarfın içinde bir bulmacanın parçalarını bulur. Bulmaca parçaları maskeli grubun, kayıp olan müdür ve öğrencilerle ilgili bir anahtar durumundadır. Azusa sınıf arkadaşı Shigeo'nun peşinden gider fakat hayal dahi edemeyeceği birşeyle karşılaşır.
İzmir'den Balıkesir'e dönüş yağtım yoğun bir tempo ile çalışmaya kaldığım yerden devam 1 hafta sonra - tam da doğum günümde - vizelerim başlıyor :/
İzmir'deyken kardeşimle beraber yapmaktan hoşlandığımız şey çekirdeklerimizi alıp sayko Japon filmleri izlemek :D Zaten ikimizde Asyalılara bayılıyoruz ben daha çok Kore severken kardeşim ağırlıklı olarak Japon seviyor.Japonlar cidden hayatımda gördüğüm en garip millet bir şeyin cılkını çıkarmadan rahat edemiyorlar maalesef :D Ayrıca adamlarda hayranları ve adeta müptelası olduğum bi zeka var.Bunları filmlerinden,dizilerinden ve animelerinden görmeniz oldukça mümkün.Hele de Testere misali Sayko zeka ve kan,şiddet insanların birbirine düştüğü filmler :D Evet bu size biraz garip gelebilir ama ciddi ciddi bu tarz filmlerden acayip hoşlanıyor kardeşim tabi beni de sürüklüyor ben bazı kesme biçme sahnelerine çok fazla bakamasam da o olayların akışını zevkle izliyorum açıkçası özelliklede 1 odada ve insanların hayatları üzerinde dönen oyunların olduğu filmler ... Açlık Oyunları bu tarzın Hollywood'a uyarlanmış hali tabi Testere'de öyle eğer sizde bizler gibi insanların kendi hayatları uğruna neler yapabileceğini izlemekten zevk alıyorsanız bu 3 film tam da size göre !
Bu tarz filmlerde kurgunun zekice yapılması,senaryonun ve çekimlerin karmaşası beyninizi mıncıklayacak,çoğu zaman bir çok sahneye şaşırıp kalacaksınız !
1-Puzzle
Lise öğrencisi Azusa okulunun çatısından aşağı atlayıp intihar etmeye çalışır fakat hayatta kalır. Bir ay sonra, okul tuhaf maskeli bir grup tarafından ele geçirilir. Okulun baş müdürü ve bir kaç erkek öğrenci kayıp olur. Hamile bir öğretmende maskeli grup tarafından alıkonulur. Azusa daha sonra sınıf arkadaşı Shigeo tarafından kendisine verilen bir zarfın içinde bir bulmacanın parçalarını bulur. Bulmaca parçaları maskeli grubun, kayıp olan müdür ve öğrencilerle ilgili bir anahtar durumundadır. Azusa sınıf arkadaşı Shigeo'nun peşinden gider fakat hayal dahi edemeyeceği birşeyle karşılaşır.
2-Audition
Aoyama, 7 yıl önce karısını kaybetmiş ve o günden beri bir kadınla flört etmemiştir. Onun kederli yaşantısına bir kadının girmesi gerektiğine inanan tv yapımcısı arkadaşı, ilginç bir plan yapar. TV şovunun içinde bir bölüm yaparak, sözde oyuncu seçmeleri yapacak ve bu sayede Aoyama'ya uygun bir eş bulacaklardır.
Başarısız ve komik pek çok aday sonrasında, Asami adlı çok çekici bir kadın çıkar karşılarına. Onun ideal eşi olacağına inanan Aoyama, kısa zamanda kadının geçmişi hakkında garip şeyler öğrenir.
3-DeathTube
Bir adam, gerçek zamanlı işlenen cinayetlerin yayınlandığı bir site olan "Death Tube" adlı internet sitesinin bağımlısı olur. Başlangıçta yayınlananların gerçek olduğuna inanmaz. Ta ki bir gün kendisi de sitede yer alıncaya kadar... Ölüm oyunu başlamak üzeredir.
20 Mart 2017 Pazartesi
Maydanoz Time : Film - Frantz
Herkese merhabalar efenim...
Şu sıralar Fransız sinemasına fena halde takmış durumdayım.Baldanberi'nin tavsiyesi üzerine izlediğim çok güzel bir filmden bahsedicem bugün sizlere.Hollwood vari değilde böyle daha yavaş akışlı dinlendiren filmleri sizde benim gibi seviyorsanız bu film tam da size göre.Hele de çekimleri ... Daha önce hiç bu tarz bir film görmemiştim açıkçası.Konu bakımından bana biraz yavan gelse de filme yerleştirilen imgeler,diyaloglar oldukça iyi ve anlamlıydı tabi anlayabilene ...
Çekimlerden kastım elbette filmin bir kısmının siyah-beyaz bir kısmının da renkli çekilmesi.Eski film sanmayın daha yeni 2016 filmi ! Almanya-Fransa ortaklığı ile hazırlanmış dili daha çok Almanca diyebiliriz.Anladığım kadarıyla karakterlerin ruhu karardıkça sahneler siyah-beyaz , karakterlerin ruhları aydınlandıkça renkli çekimler yapılmış.Oldukça hoş bir detay olmuş bence bu :D Ayrıca intihar ve suçluluk psikolojisi üzerine bir çok mesaj veren bir filmdi.Son olarak ufak ama beni oldukça etkileyen bir spoiler verip bitireceğim : Anna'nın son sahnede o intihar tablosuna bakıp yaşam sevinci bulması diyorum başka bir şey diyemiyorum :)
Şu sıralar Fransız sinemasına fena halde takmış durumdayım.Baldanberi'nin tavsiyesi üzerine izlediğim çok güzel bir filmden bahsedicem bugün sizlere.Hollwood vari değilde böyle daha yavaş akışlı dinlendiren filmleri sizde benim gibi seviyorsanız bu film tam da size göre.Hele de çekimleri ... Daha önce hiç bu tarz bir film görmemiştim açıkçası.Konu bakımından bana biraz yavan gelse de filme yerleştirilen imgeler,diyaloglar oldukça iyi ve anlamlıydı tabi anlayabilene ...
Çekimlerden kastım elbette filmin bir kısmının siyah-beyaz bir kısmının da renkli çekilmesi.Eski film sanmayın daha yeni 2016 filmi ! Almanya-Fransa ortaklığı ile hazırlanmış dili daha çok Almanca diyebiliriz.Anladığım kadarıyla karakterlerin ruhu karardıkça sahneler siyah-beyaz , karakterlerin ruhları aydınlandıkça renkli çekimler yapılmış.Oldukça hoş bir detay olmuş bence bu :D Ayrıca intihar ve suçluluk psikolojisi üzerine bir çok mesaj veren bir filmdi.Son olarak ufak ama beni oldukça etkileyen bir spoiler verip bitireceğim : Anna'nın son sahnede o intihar tablosuna bakıp yaşam sevinci bulması diyorum başka bir şey diyemiyorum :)
Birinci Dünya Savaşı yeni bitmiş, mağlup devletlerden Almanya için zor bir süreç başlamıştır. Savaşın yalnızca maddi değil, manevi kayıpları da büyüktür. Quedlinburg kasabasında yaşayan Anna (Paula Beer), Fransız cephesinde nişanlısı Frantz'ı kaybetmenin üzüntüsünü henüz atlatabilmiş değildir. Günün birinde kasabaya gelen bir Fransız, Adrien Rivoire (Pierre Niney), Frantz'ın Paris'te yaşadığı günlerden tanıdığı çok yakın bir arkadaşı olduğunu söyler ve kısa sürede hem Anna'nın, hem de aynı evde yaşadığı Frantz'ın anne ve babasının yakın dostu olur. Fakat genç adamın söyleyemedikleri de vardır ve bunlar, Anna'nın hayatını tamamen değiştirecektir.
18 Mart 2017 Cumartesi
Kore Dizi - Introvert Boss
Herkese merhabalar efenim ...
Kore dizilerinde günceli yakalamaya devam ediyoruz.Daha tazecik biten Romantik-Komedi dizilerinden olan Introvert Boss dizisinden bahsetmek istiyorum sizlere.Toplamda yine 16 bölümden oluşan egoist CEO'ların aksine bu sefer oldukça içine kapanık olan hatta bu durumu fazlasıyla artık hastalık boyutuna taşıyan bir şirket patronunun ve onu bu durumundan adım adım aşkla kurtaran oldukça açık bir çalışanın hikayesini anlatıyor.
Başroldeki adam Marriage Not Dating 'te ki adam kızda Age Of Youth ' taki içlerinden en sevmediğim kız -başrolde psikoloji okuyan kız - :/ Bu dizide daha bi sempatikleşti sanki gözümde ama azucuk :D
Başlarda oldukça iyi başladı dizi ama artık her dizi gibi hafiften batırmaya başladı sonlara doğru başladığında rakipleri oldukça güçlü olduğu için çok fazla ilgi görmese de temel dizilerin yanında ek olarak izleyebileceğiniz bir dizi diyebilirim.
16 Mart 2017 Perşembe
Maydanoz Time : Tatlı - Waffle
Herkese merhabalar efenim ...
Uzun zamandır mutfağa girip bir şeyler yapmıyordum.Geçen arkadaşların evinde toplanıp Waffle partisi yapmaya karar verince bi arkadaşımla birlikte yeniden mutfağa girip bir şeyler deneme fırsatı buldum ve hayatımda ilk defa Waffle yaptım.Sonuç oldukça güzel oldu eğer evinizde Waffle makinesi varsa tabi ...
WAFFLE TARİFİ İÇİN MALZEMELER
2 adet yumurta,
1 çay kaşığı tuz,
1,5 su bardağı un,
1 su bardağı süt,
3 yemek kaşığı toz şeker,
1/4 su bardağı sıvı yağ,
1/2 tatlı kaşığı vanilya özütü/yok ise 1 paket vanilya,
1 paket kabartma tozu.
HAZIRLANIŞI
Yumurta sarılarını ve beyazlarını ayırın. Bir kapta yumurta sarısı, toz şeker ve yarım paket vanilyayı 3 dakika boyunca çırpın.
Uzun zamandır mutfağa girip bir şeyler yapmıyordum.Geçen arkadaşların evinde toplanıp Waffle partisi yapmaya karar verince bi arkadaşımla birlikte yeniden mutfağa girip bir şeyler deneme fırsatı buldum ve hayatımda ilk defa Waffle yaptım.Sonuç oldukça güzel oldu eğer evinizde Waffle makinesi varsa tabi ...
WAFFLE TARİFİ İÇİN MALZEMELER
2 adet yumurta,
1 çay kaşığı tuz,
1,5 su bardağı un,
1 su bardağı süt,
3 yemek kaşığı toz şeker,
1/4 su bardağı sıvı yağ,
1/2 tatlı kaşığı vanilya özütü/yok ise 1 paket vanilya,
1 paket kabartma tozu.
HAZIRLANIŞI
Yumurta sarılarını ve beyazlarını ayırın. Bir kapta yumurta sarısı, toz şeker ve yarım paket vanilyayı 3 dakika boyunca çırpın.
Başka bir kapta yumurtanın aklarını, sütü, sıvı yağı, kalan vanilyayı, kabartma tozunu, tuzu çırpın ve içine azar azar un ilave edin. Ardından yumurta sarısı ve beyazıyla hazırladığınız iki farklı karışımı birleştirin. Ardından daha önce ısıttığınız ve yağlayıp kızdırdığınız waffle tavasına vir kepçe hamurdan döküp 4 dakika pişirin.
Maydanoz Time : Film - Looper
Herkese merhabalar efenim ...
Nihayet 1.5 ay sonra İzmir'deyim evimdeyim,kendime üniversiteden,derslerden ve Balıkesir'den uzakta bi kafa tatili veridim :D Tabi döndükten kısa bir zaman sonra sınavlarda başlıyor yeniden bir çalışma temposu tutturmam gerekiyor :/ Neyse şimdilik renk ve dans !
Geçenlerde bilimkurgu ve fantastik filmleri seven - benim gibi- arkadaşlarımla toplanıp bi film izleyelim dedik ve listelere baktığımızda izlemediğimiz film olarak ayrıca üst sıralarda da yer alan Looper Türkçe çevirisiyle Tetikçi - ama bence döngü demek - olan filmi izlemeye karar verdik.
Gel git senaryolu olduğu için - sahnelerin sıralanışın da zamanda gel gitler var demek - biraz kafa karmaşası yaratann bir film ayrıca zaman makinesi olması dışında pekte bilimkurgu filmi sayılmaz daha çok Aksiyon ve Suç odaklı diyebiliriz ki zaten bunu başrollerde Bruce Willis'ın olmasından anlamamız lazımdı :D Sonu beklentimin altında bitti diyebilirim daha farklı bir son bekliyordum elbette :/
Nihayet 1.5 ay sonra İzmir'deyim evimdeyim,kendime üniversiteden,derslerden ve Balıkesir'den uzakta bi kafa tatili veridim :D Tabi döndükten kısa bir zaman sonra sınavlarda başlıyor yeniden bir çalışma temposu tutturmam gerekiyor :/ Neyse şimdilik renk ve dans !
Geçenlerde bilimkurgu ve fantastik filmleri seven - benim gibi- arkadaşlarımla toplanıp bi film izleyelim dedik ve listelere baktığımızda izlemediğimiz film olarak ayrıca üst sıralarda da yer alan Looper Türkçe çevirisiyle Tetikçi - ama bence döngü demek - olan filmi izlemeye karar verdik.
Gel git senaryolu olduğu için - sahnelerin sıralanışın da zamanda gel gitler var demek - biraz kafa karmaşası yaratann bir film ayrıca zaman makinesi olması dışında pekte bilimkurgu filmi sayılmaz daha çok Aksiyon ve Suç odaklı diyebiliriz ki zaten bunu başrollerde Bruce Willis'ın olmasından anlamamız lazımdı :D Sonu beklentimin altında bitti diyebilirim daha farklı bir son bekliyordum elbette :/
Gelecek zamandayız; 2072'de. Zamanlar arasında yolculuk gerçek olmuş, ama yasa dışı olarak karaborsacıların eline düşmüştür. Teknolojiyi elinde tutanlar ne zaman birinden kurtulmak isterlerse onu 30 yıl geriye, 2042'ye göndererek \"Looper\" adı verilen bir grup suikastçıya öldürmesi için \"paketler\". Bu grupta yer alan suikastçılardan biri olan Joe için 2042'de zengin hayatı gayet yolunda gitmektedir; ta ki karşısına öldürmesi için 2072'den gelen yaşlı Joe çıkıncaya kadar...
12 Mart 2017 Pazar
Maydanoz Time : Film - Jackie
Herkese merhabalar efenim ...
Yağmurlu hava da yapılacak en güzel şey kesinlikle abur cuburunu hazır edip film izlemektir.Şahsen ben öyle yapmayı tercih ettim bugün belki sizde öyle yapmak istersiniz diye pazar sineması altında film önerimle geldim.Tabi havayla eş değer ağır ilerleyen kasvetli ve psikolojik bir film istiyorsanız ...
Fragmanlarından bu yana çok konuşulan ve benim de çok merak ettiğim bir film oldu Jackie.Daha önce bildiğim kadarıyla Keneddy hakkında bir sürrü film-dizi-kitap yapılmış olsa da karısından ya da çocuklarının ne yaşadıklarından bu şekilde bahsedilen bir şey yapılmamıştı.Başrolde o mükemmel oyunculuğu ve duru güzelliği ile Natalie Portman var bu rol için oldukça çalışmış belli ki eğer daha önce Jackie Kennedy'nin videolarını izlediyseniz konuşma tarzı ve duruş,tavır olarak oldukça benzetmiş.Daha çok Keneddy öldükten sonra Jackie'nin iç dünyasında yaşadıklarını anlatıyor ...
Başkan John F. Kennedy’nin 1963’te Dallas’ta uğradığı suikast sonucu ölmesinin ardından First Lady Jacqueline Kennedy(Jackie), tüm ülkenin gözü üzerindeyken bu büyük travmayı atlatmak, kocasının tarihi mirasını yaşatmak ve çocuklarının karşısında dik bir duruş sergilemek zorundadır. Film, suikast gününü ve cenaze hazırlıklarını suikasttan bir hafta sonra Jackie’nin LIFE dergisine verdiği röportajı kaynak alarak anlatıyor.
Natalie Portman’ın Jackie Kennedy’i canlandırdığı dram filminin yönetmen koltuğunda Şilili yönetmen Pablo Larrain yer alıyor. Filmin başrolündeki Portman’a Greta Gerwig, John Hurt ve Max Casella eşlik ediyor. Yapımcılığını Darren Aronofsky’nin üstlendiği filmin senaryosu ise Noah Oppenheim tarafından kaleme alındı.
Yağmurlu hava da yapılacak en güzel şey kesinlikle abur cuburunu hazır edip film izlemektir.Şahsen ben öyle yapmayı tercih ettim bugün belki sizde öyle yapmak istersiniz diye pazar sineması altında film önerimle geldim.Tabi havayla eş değer ağır ilerleyen kasvetli ve psikolojik bir film istiyorsanız ...
Fragmanlarından bu yana çok konuşulan ve benim de çok merak ettiğim bir film oldu Jackie.Daha önce bildiğim kadarıyla Keneddy hakkında bir sürrü film-dizi-kitap yapılmış olsa da karısından ya da çocuklarının ne yaşadıklarından bu şekilde bahsedilen bir şey yapılmamıştı.Başrolde o mükemmel oyunculuğu ve duru güzelliği ile Natalie Portman var bu rol için oldukça çalışmış belli ki eğer daha önce Jackie Kennedy'nin videolarını izlediyseniz konuşma tarzı ve duruş,tavır olarak oldukça benzetmiş.Daha çok Keneddy öldükten sonra Jackie'nin iç dünyasında yaşadıklarını anlatıyor ...
Başkan John F. Kennedy’nin 1963’te Dallas’ta uğradığı suikast sonucu ölmesinin ardından First Lady Jacqueline Kennedy(Jackie), tüm ülkenin gözü üzerindeyken bu büyük travmayı atlatmak, kocasının tarihi mirasını yaşatmak ve çocuklarının karşısında dik bir duruş sergilemek zorundadır. Film, suikast gününü ve cenaze hazırlıklarını suikasttan bir hafta sonra Jackie’nin LIFE dergisine verdiği röportajı kaynak alarak anlatıyor.
Natalie Portman’ın Jackie Kennedy’i canlandırdığı dram filminin yönetmen koltuğunda Şilili yönetmen Pablo Larrain yer alıyor. Filmin başrolündeki Portman’a Greta Gerwig, John Hurt ve Max Casella eşlik ediyor. Yapımcılığını Darren Aronofsky’nin üstlendiği filmin senaryosu ise Noah Oppenheim tarafından kaleme alındı.
10 Mart 2017 Cuma
Kore Dizi - Missing 9
Herkese merhabalar efenim ...
Daha şimdi 15-16. bölümlerini izleyip bitirdiğim (sabır ve selametle) bir 2017 dizisinden bahsedicem sizlere.Bu dizi resmen böyle müko bir kadroya nasıl helak edilir oldukça iyi başlayan dizi daha sonradan nasıl aşırı saçmalar ? Hayatımda sonradan çok saçmalayan bir dizi gördüm ama bu dizi kadar görmedim :D İlk baştan itibaren konusu resmen Lost dizisinden çakmaydı.Bir grup insanın uçağı bir adaya düşer ve 9 kişi sağ kalır ve adada yaşam mücadelesi verirler.
Başta tamam dedik hadi böle çakma bir senaryo olsun en azından dahice bir şekilde ilerlesin çünkü kimler kimler yokki kadroda ! Bi kere dizide idol grubu olan Jung Kyoung Ho - Exo'dan en sevdiğim idol olan Çanyoraaaa , We Got Married programından itibaren soğuk duruşu ama içinde şapşik bir kişiliği olan Choi Tae Joon ve dizi de menejer rolünde olan kardeşimle bizim yeni idolümüz Oh Jung Se ( biz ona Odo diyoruz bi dizi de ki karakterinin ismi oydu ve karakteri cidden komediydi aşırı yetenekli bir adam) ! - Kızların hiç birini tanımıyorum maalesef-
Aşk dizisi diye geldik biz ama dizi de entrikadan başka bir halt olmadı maalesef ayrıca içlerinden biri sürekli birilerini öldürdü durdu seyircilerin sinirlerini zıplattı ama diğer kişiler onu sürekli affedip durdu salak salak hallere büründüler bölümler ilerledikçe dizide bir çok mantık hataları ve boşluklar çıkmaya başladı hatta final bölümünde çevirmen bile dayanamamış olacak ki diziye en sonunda - böle bir senaryoya sonuna kadar dayanıp izlediyseniz helal olsun size - demiş :D
İlk başlarında kardeşimle beni çok etkilyen hatta üzerine bir çok teoriler ürettiğimiz bizi çok etkileyen bir dizi olmuştu senaryo hakkında dizinin ilerleyişi hakkında kafa falan yoruyorduk üzerine tartışıyorduk ama böle ilerlemesi ve bitmesi .... diyecek bir laf bırakmadı bana.
Daha şimdi 15-16. bölümlerini izleyip bitirdiğim (sabır ve selametle) bir 2017 dizisinden bahsedicem sizlere.Bu dizi resmen böyle müko bir kadroya nasıl helak edilir oldukça iyi başlayan dizi daha sonradan nasıl aşırı saçmalar ? Hayatımda sonradan çok saçmalayan bir dizi gördüm ama bu dizi kadar görmedim :D İlk baştan itibaren konusu resmen Lost dizisinden çakmaydı.Bir grup insanın uçağı bir adaya düşer ve 9 kişi sağ kalır ve adada yaşam mücadelesi verirler.
Başta tamam dedik hadi böle çakma bir senaryo olsun en azından dahice bir şekilde ilerlesin çünkü kimler kimler yokki kadroda ! Bi kere dizide idol grubu olan Jung Kyoung Ho - Exo'dan en sevdiğim idol olan Çanyoraaaa , We Got Married programından itibaren soğuk duruşu ama içinde şapşik bir kişiliği olan Choi Tae Joon ve dizi de menejer rolünde olan kardeşimle bizim yeni idolümüz Oh Jung Se ( biz ona Odo diyoruz bi dizi de ki karakterinin ismi oydu ve karakteri cidden komediydi aşırı yetenekli bir adam) ! - Kızların hiç birini tanımıyorum maalesef-
Aşk dizisi diye geldik biz ama dizi de entrikadan başka bir halt olmadı maalesef ayrıca içlerinden biri sürekli birilerini öldürdü durdu seyircilerin sinirlerini zıplattı ama diğer kişiler onu sürekli affedip durdu salak salak hallere büründüler bölümler ilerledikçe dizide bir çok mantık hataları ve boşluklar çıkmaya başladı hatta final bölümünde çevirmen bile dayanamamış olacak ki diziye en sonunda - böle bir senaryoya sonuna kadar dayanıp izlediyseniz helal olsun size - demiş :D
İlk başlarında kardeşimle beni çok etkilyen hatta üzerine bir çok teoriler ürettiğimiz bizi çok etkileyen bir dizi olmuştu senaryo hakkında dizinin ilerleyişi hakkında kafa falan yoruyorduk üzerine tartışıyorduk ama böle ilerlemesi ve bitmesi .... diyecek bir laf bırakmadı bana.
Maydanoz Time : Film - Rudy
Herkese merhabalar efenim ...
"Öğrenme Stratejileri ve Motivasyon" dersi kapsamında izlediğim ve ödev olarak değerlendirmesini yazdığım bi filmden bahsetmek istiyorum sizlere.Öğretmen arkadaşlarımız varsa öğrencilerinize "motivasyon" kapsamında bu filmi izletmenizi tavsiye ediyorum.Eğer bu filmi izleme ödeviniz varsa benim yazdığım değerlendirmeden de yararlanabilirsiniz eğer filmi sadece film olarak izlemek istiyorsanız da aşk meşk,macera yok ona göre sadece hırslar,çalışma azmi ve başarıya odaklanma üzerine bir film değerlendirme yazım bol bol spoiler içerdiği için sadece film olarak izlemek isteyenler okumasınlar :)
Değerlendirme yazıma gelicek olursak :
Filmin daha ilk sahneleri bize bu yönde ipuçları veriyor.Filmin başrolü olan Rudy’nin çocukluğunda , Bandura’nın “rol model alarak öğrenme” kuramına bir atıf olarak televizyonda izlediği Amerikan futbol oyuncularını taklit ettiğini,koçlarının onlar sahaya çıkmadan önce söylediği “motivasyon” sözlerini aynı şekilde ezberlediğini ve kardeşini aktardığını “taklit ederek” öğrenme gerçekleştirdiğini ve bunun neticisinde kendine bir amaç,bir çocukluk hayali oluşturduğunu görüyoruz.Böylece Rudy kendine bir hayat amacı,bir meslek hayali belirlemiş oluyor : Amerikan futbolu oyuncusu olmak.Küçüklükten beri amatör olarak Amerikan futbolu yaptığını ve asıl hedefinin de bu konudaki en iyi üniversitede eğitim almak olduğunu görüyoruz.Buradaki bir diğer şeyde öğrenmenin ilk aşamasının hedef belirleme olduğunu görebiliriz.
Rudy büyüyüp lisede eğitim almaya başlıyor çocukluk hayali olan Amerikan futbolunu lisede de amatör olarak devam ettirdiğini ve notları neticesinde de Amerikan futbolunda en iyi eğitim veren üniversiteye gitmek istediğini görüyoruz.Lisede Amerikan futbolu oynadığı sıradaki sahnede koçlarının ödül-ceza kuramına - davranışçılık - bir atıf olarak “İyi bir hamle yaparlarsa ödül olarak soyunma odalarına gidebileceklerini” söylüyor.Koçun burada ödülle belirlenen bir motivasyon çizelgesinde ilerlediğini görebiliriz.
İlerleyen sahnelerde Rudy’nin lise eğitim hayatının hiçte iyiye gitmediğini,notlarının istediği üniversiteye gitmek için yeterli olmadığını görüyoruz bunun üzerine dışsal motivasyonlara bir atıf olarak Papaz ile aralarında "Rudy’nin üniversiteye gitmek için yeterli olmadığını ve bu işi beceremeyeceği” tarzında heves kırıcı bir diyalog geçiyor.Rudy bu durum üzerine oldukça etkileniyor ve lise eğitim hayatını yarıda bırakarak fiziksel güç gerektiren başka bir işe yöneliyor.Bu sahnelerde dışsal etkenlerin motivasyon üzerinde oldukça etkili olduğunu görmekteyiz.Fiziksel güç gerektiren bu işte uzun bir süre çalışıyor ve burada bir arkadaş ediniyor.Arkadaşı ile bir kafede oturduğu sahnelerde arkadaşı Rudy’ye doğumgünü olduğu için istediği üniversitenin bir üniformasını hediye ediyor bunun üzerine Rudy yeniden üniversite hayallerini kurmaya başlıyor ve içsel motivasyonu bir nebzede olsada dışsal bir motivasyonla desteklenmiş oluyor.
İlerleyen sahnelerde bu yakın arkadaşının bir iş kazasında öldüğünü görüyoruz bunun üzerine tramvatik yaşantılarında bireylerin içsel motivasyonları üzerinde oldukça etkisi olduğunu görüyoruz ve Rudy bu tramvatik olay sonucunda lise hayatını yeniden devam etmek ve iyi notlar alıp istediği ünivesiteye gitmek adına bir karar alıyor.
Rudy lise hayatını geri dönüyor ve kararlı,amacına oldukça odaklı bir şekilde eğitim hayatına kaldığı yerden devam ediyor.Bu sahnelerde derslerde not almanın,tekrar yapmanın,derslere devamlı katılımın öğrenme üzerinde oldukça etkili olduğunu görüyoruz.Rudy bu zaman zarfında notlarını yükseltmeye başlıyor ama başvurduğu üniversiteden üst üste red cevapları alıyor.Okul tatilinde eve geldiği sahnelerde babasıyla olan diyaloglarda.Motivasyonda ailenin,özel hayatın ve toplum değerlerinin ne kadar etkili olduğunu görüyoruz.
İlerleyen sahnelerde Papazla arasında geçen diyaloglarda : Rudy’e hayalinden vazgeçmesi,bu işe uygun olmadığı tarzında şeyler söyleniyor ama Rudy kendisini gayet iyi tanıdığını,neyi isteyip neyi istemediğini,neyi yapıp neyi yapamayacağını,neye yeteneği olup neye olmadığını bildiğini ve vazgeçmeyeceğini söylüyor.Bu sahnelerde ve diyaloglarda öğrenmede hedef belirleme kadar hedefe uygun olup olmadığını bilmenin yani kendi farkındalığının olmasına değiniliniyor.Rudy’nin buradaki söylemlerine bakarak öğrenmede içsel motivasyonunun oldukça yüksek olduğu söylenebilir.
Rudy lisedeki eğitimine devam ederken aynı zamanda üniversiteyede usanmadan başvuru yapmaya devam ediyor.Ayrıca görsel motivasyon olması açısında da istediği üniversiteyi görmeye gidiyor hatta orada kendine bir iş buluyor ve lisedeki eğitimi devam ederken gitmek istediği üniversitede çalışıyor ve bir gün burada kendisininde olacağını hayal ederek içsel motivasyonunu arttırıyor.Hedefi her gün görmesi,içinde bulunması onun öğrenme azmine ve sabrına katkıda bulunuyor.
Rudy lise hayatına devam ederken aynı zamanda üniversitede bir işte çalıştığı için oldukça yoğundur ama bazı olaylar sonucunda gitmek istediği alanla ilgili lisedeki bir kulübe üye oluyor ve orada kendisi gibi aynı hayallere sahip insanlarla buluşuyor,konuşuyor.Bu etkinlikle birlikte içsel motivasyonu dışsal motivasyonlarla desteklenmiş oluyor.Burada aynı zamanda görsel motivasyonun sadece biçimsel olarak olmadığı - istediği üniversiteyi yakından görmesi - sadece bir simge bile - Amerikan futbolu kaskı - olabileceği gösteriliyor.
Filmin ilerleyen kısımlarında Rudy’nin liseden iyi notlar aldığını ve bir çok reddin sonunda istediği üniversiteden kabul cevabı aldığını görüyoruz.Böylece Rudy hayallerine kavuşmuş oluyor ve istediği üniversiteye sadece bir temizlik çalışanı olarak değil de öğrencisi olarak girebiliyor.
"Öğrenme Stratejileri ve Motivasyon" dersi kapsamında izlediğim ve ödev olarak değerlendirmesini yazdığım bi filmden bahsetmek istiyorum sizlere.Öğretmen arkadaşlarımız varsa öğrencilerinize "motivasyon" kapsamında bu filmi izletmenizi tavsiye ediyorum.Eğer bu filmi izleme ödeviniz varsa benim yazdığım değerlendirmeden de yararlanabilirsiniz eğer filmi sadece film olarak izlemek istiyorsanız da aşk meşk,macera yok ona göre sadece hırslar,çalışma azmi ve başarıya odaklanma üzerine bir film değerlendirme yazım bol bol spoiler içerdiği için sadece film olarak izlemek isteyenler okumasınlar :)
Değerlendirme yazıma gelicek olursak :
Filmin daha ilk sahneleri bize bu yönde ipuçları veriyor.Filmin başrolü olan Rudy’nin çocukluğunda , Bandura’nın “rol model alarak öğrenme” kuramına bir atıf olarak televizyonda izlediği Amerikan futbol oyuncularını taklit ettiğini,koçlarının onlar sahaya çıkmadan önce söylediği “motivasyon” sözlerini aynı şekilde ezberlediğini ve kardeşini aktardığını “taklit ederek” öğrenme gerçekleştirdiğini ve bunun neticisinde kendine bir amaç,bir çocukluk hayali oluşturduğunu görüyoruz.Böylece Rudy kendine bir hayat amacı,bir meslek hayali belirlemiş oluyor : Amerikan futbolu oyuncusu olmak.Küçüklükten beri amatör olarak Amerikan futbolu yaptığını ve asıl hedefinin de bu konudaki en iyi üniversitede eğitim almak olduğunu görüyoruz.Buradaki bir diğer şeyde öğrenmenin ilk aşamasının hedef belirleme olduğunu görebiliriz.
Rudy büyüyüp lisede eğitim almaya başlıyor çocukluk hayali olan Amerikan futbolunu lisede de amatör olarak devam ettirdiğini ve notları neticesinde de Amerikan futbolunda en iyi eğitim veren üniversiteye gitmek istediğini görüyoruz.Lisede Amerikan futbolu oynadığı sıradaki sahnede koçlarının ödül-ceza kuramına - davranışçılık - bir atıf olarak “İyi bir hamle yaparlarsa ödül olarak soyunma odalarına gidebileceklerini” söylüyor.Koçun burada ödülle belirlenen bir motivasyon çizelgesinde ilerlediğini görebiliriz.
İlerleyen sahnelerde Rudy’nin lise eğitim hayatının hiçte iyiye gitmediğini,notlarının istediği üniversiteye gitmek için yeterli olmadığını görüyoruz bunun üzerine dışsal motivasyonlara bir atıf olarak Papaz ile aralarında "Rudy’nin üniversiteye gitmek için yeterli olmadığını ve bu işi beceremeyeceği” tarzında heves kırıcı bir diyalog geçiyor.Rudy bu durum üzerine oldukça etkileniyor ve lise eğitim hayatını yarıda bırakarak fiziksel güç gerektiren başka bir işe yöneliyor.Bu sahnelerde dışsal etkenlerin motivasyon üzerinde oldukça etkili olduğunu görmekteyiz.Fiziksel güç gerektiren bu işte uzun bir süre çalışıyor ve burada bir arkadaş ediniyor.Arkadaşı ile bir kafede oturduğu sahnelerde arkadaşı Rudy’ye doğumgünü olduğu için istediği üniversitenin bir üniformasını hediye ediyor bunun üzerine Rudy yeniden üniversite hayallerini kurmaya başlıyor ve içsel motivasyonu bir nebzede olsada dışsal bir motivasyonla desteklenmiş oluyor.
İlerleyen sahnelerde bu yakın arkadaşının bir iş kazasında öldüğünü görüyoruz bunun üzerine tramvatik yaşantılarında bireylerin içsel motivasyonları üzerinde oldukça etkisi olduğunu görüyoruz ve Rudy bu tramvatik olay sonucunda lise hayatını yeniden devam etmek ve iyi notlar alıp istediği ünivesiteye gitmek adına bir karar alıyor.
Rudy lise hayatını geri dönüyor ve kararlı,amacına oldukça odaklı bir şekilde eğitim hayatına kaldığı yerden devam ediyor.Bu sahnelerde derslerde not almanın,tekrar yapmanın,derslere devamlı katılımın öğrenme üzerinde oldukça etkili olduğunu görüyoruz.Rudy bu zaman zarfında notlarını yükseltmeye başlıyor ama başvurduğu üniversiteden üst üste red cevapları alıyor.Okul tatilinde eve geldiği sahnelerde babasıyla olan diyaloglarda.Motivasyonda ailenin,özel hayatın ve toplum değerlerinin ne kadar etkili olduğunu görüyoruz.
İlerleyen sahnelerde Papazla arasında geçen diyaloglarda : Rudy’e hayalinden vazgeçmesi,bu işe uygun olmadığı tarzında şeyler söyleniyor ama Rudy kendisini gayet iyi tanıdığını,neyi isteyip neyi istemediğini,neyi yapıp neyi yapamayacağını,neye yeteneği olup neye olmadığını bildiğini ve vazgeçmeyeceğini söylüyor.Bu sahnelerde ve diyaloglarda öğrenmede hedef belirleme kadar hedefe uygun olup olmadığını bilmenin yani kendi farkındalığının olmasına değiniliniyor.Rudy’nin buradaki söylemlerine bakarak öğrenmede içsel motivasyonunun oldukça yüksek olduğu söylenebilir.
Rudy lisedeki eğitimine devam ederken aynı zamanda üniversiteyede usanmadan başvuru yapmaya devam ediyor.Ayrıca görsel motivasyon olması açısında da istediği üniversiteyi görmeye gidiyor hatta orada kendine bir iş buluyor ve lisedeki eğitimi devam ederken gitmek istediği üniversitede çalışıyor ve bir gün burada kendisininde olacağını hayal ederek içsel motivasyonunu arttırıyor.Hedefi her gün görmesi,içinde bulunması onun öğrenme azmine ve sabrına katkıda bulunuyor.
Rudy lise hayatına devam ederken aynı zamanda üniversitede bir işte çalıştığı için oldukça yoğundur ama bazı olaylar sonucunda gitmek istediği alanla ilgili lisedeki bir kulübe üye oluyor ve orada kendisi gibi aynı hayallere sahip insanlarla buluşuyor,konuşuyor.Bu etkinlikle birlikte içsel motivasyonu dışsal motivasyonlarla desteklenmiş oluyor.Burada aynı zamanda görsel motivasyonun sadece biçimsel olarak olmadığı - istediği üniversiteyi yakından görmesi - sadece bir simge bile - Amerikan futbolu kaskı - olabileceği gösteriliyor.
Filmin ilerleyen kısımlarında Rudy’nin liseden iyi notlar aldığını ve bir çok reddin sonunda istediği üniversiteden kabul cevabı aldığını görüyoruz.Böylece Rudy hayallerine kavuşmuş oluyor ve istediği üniversiteye sadece bir temizlik çalışanı olarak değil de öğrencisi olarak girebiliyor.
9 Mart 2017 Perşembe
Maydanoz Time : Kitap - Erlik Metin Savaş
Herkese merhabalar efenim ...
Şubat ayının postları biriktiği için bu zamana kaldı hep kitap postları :/
Neyse bu sefer bu konuda daha fazla sızlanmayacağım ve direk ana konuya geçeceğim.Aslında Kitap Ağacı ile Şubat ayında yazar etkinliği yapacaktık ve konuk yazarımızda Balıkesirli yazar olan Metin Savaş olacaktı ama bazı nedenlerden dolayı buluşma iptal oldu - yazardan kaynaklanan nedenlerden dolayı- hepimizde yazarın kitabını almış okumuş ve üzerinde konuşmak için hevesli ve heyecanlıydık ama maalesef olmadı :/
Adı daha önce pek fazla duyulmamış bir yazar olmasına rağmen bir çok kitabı var diğer arkadaşlarım diğer kitaplarını da okumuşlar ve içlerinde en vasat kitabın Erlik olduğunu söylediler - bende ki şans - bende gidip hiç araştırmadan Erlik kitabını aldım okudum.Aslında akış anlamında oldukça iyi olsa da - Balıkesir'de yaşadığım her gün gezdiğim yerlerde geçiyor olaylar - sonunun muallakta kalması beni açıkçası hayal kırıklığına uğrattı ayrıca işin içinde şizofreni gibi beni oldukça yakından ilgilendiren psikolojik bir konu varken ...
Yazarın dili oldukça sade olsa da - genel anlamda - bazı cümlelerde araya eski sözcükler sepiştirmiş bu biraz akıcılığı bozmuş ama yazarın yazar olan bir kitap karakterine bir hayrana tarafından bu tarz bir eleştiri yapması üzerine karakter üzerinden kendine bir öz eleştiri yapması - ne saçma ve uzun bir cümle oldu umarım anlamışsınızdır - oldukça hoşuma giden bir şey oldu.
Şubat ayının postları biriktiği için bu zamana kaldı hep kitap postları :/
Neyse bu sefer bu konuda daha fazla sızlanmayacağım ve direk ana konuya geçeceğim.Aslında Kitap Ağacı ile Şubat ayında yazar etkinliği yapacaktık ve konuk yazarımızda Balıkesirli yazar olan Metin Savaş olacaktı ama bazı nedenlerden dolayı buluşma iptal oldu - yazardan kaynaklanan nedenlerden dolayı- hepimizde yazarın kitabını almış okumuş ve üzerinde konuşmak için hevesli ve heyecanlıydık ama maalesef olmadı :/
Adı daha önce pek fazla duyulmamış bir yazar olmasına rağmen bir çok kitabı var diğer arkadaşlarım diğer kitaplarını da okumuşlar ve içlerinde en vasat kitabın Erlik olduğunu söylediler - bende ki şans - bende gidip hiç araştırmadan Erlik kitabını aldım okudum.Aslında akış anlamında oldukça iyi olsa da - Balıkesir'de yaşadığım her gün gezdiğim yerlerde geçiyor olaylar - sonunun muallakta kalması beni açıkçası hayal kırıklığına uğrattı ayrıca işin içinde şizofreni gibi beni oldukça yakından ilgilendiren psikolojik bir konu varken ...
Yazarın dili oldukça sade olsa da - genel anlamda - bazı cümlelerde araya eski sözcükler sepiştirmiş bu biraz akıcılığı bozmuş ama yazarın yazar olan bir kitap karakterine bir hayrana tarafından bu tarz bir eleştiri yapması üzerine karakter üzerinden kendine bir öz eleştiri yapması - ne saçma ve uzun bir cümle oldu umarım anlamışsınızdır - oldukça hoşuma giden bir şey oldu.
8 Mart 2017 Çarşamba
Maydanoz Time : Kitap - Freud'un Kız Kardeşi Goce Smilevski
Herkese merhabalar efenim ...
Bugünün kitap postunda "Psikoloji'nin Babası" olarak tabir ettiğimiz Freud'un kız kardeşinin kendi gözünden abisini ve Nazi kamplarında geçen sıkıntılı dönemlerini anlatan bir kitap olan Freud'un Kız Kardeşi adlı bir roman var.Bu kitabın öyle psikolojik yanı çok fazla olmasa da Freud'un bir çok fikrini,kuramlarını,aile hayatını ve kardeşlerine olan yaklaşımını bulabilirsiniz.Freud'u psikolojik teoremleri açısından çok sevsem de kişiliği açısından çok sevmediğim biri - gerçi kişiliği açısından sevdiğim iç bir psikoloji kuramcısı yok - köpeğini dahi Nazilerden kaçırılacaklar listesine yazarken kız kardeşlerini geri de bırakması onun nasıl bir adam olduğunu gayet iyi gösteriyor bence ki kitapta kız kardeşinin abisine ne kadar düşkün olduğunu - küçükken - görmemiz mümkün.
Çok çabuk okunan ve akıp giden bir kitap ...
Bugünün kitap postunda "Psikoloji'nin Babası" olarak tabir ettiğimiz Freud'un kız kardeşinin kendi gözünden abisini ve Nazi kamplarında geçen sıkıntılı dönemlerini anlatan bir kitap olan Freud'un Kız Kardeşi adlı bir roman var.Bu kitabın öyle psikolojik yanı çok fazla olmasa da Freud'un bir çok fikrini,kuramlarını,aile hayatını ve kardeşlerine olan yaklaşımını bulabilirsiniz.Freud'u psikolojik teoremleri açısından çok sevsem de kişiliği açısından çok sevmediğim biri - gerçi kişiliği açısından sevdiğim iç bir psikoloji kuramcısı yok - köpeğini dahi Nazilerden kaçırılacaklar listesine yazarken kız kardeşlerini geri de bırakması onun nasıl bir adam olduğunu gayet iyi gösteriyor bence ki kitapta kız kardeşinin abisine ne kadar düşkün olduğunu - küçükken - görmemiz mümkün.
Çok çabuk okunan ve akıp giden bir kitap ...
7 Mart 2017 Salı
Maydanoz Time : Etkinlik - Kitap Ağacı İle Konstantiniyye Oteli Livaneli
Herkese merhabalar efenim ...
Kitap Ağacı Şubat buluşmamızın kitabı Livaneli'nin Konstantiniyye Oteli idi.Ben zaten Livaneli'yi çok severim o yüzden ben oldukça hevesli okudum ve oldukça beğendim ama Kitap ağacı ile biraraya geldiğimizde aramızdaki tartışmalardan kitabı beğenenin sadece ben olduğunu anladım :D
Aslında okuyanların genel olarak sevmemesinin nedeni daha önceki kitaplarından daha vasat olması ve tam bir akıcı hikayesinin olmaması hatta bir arkadaşımız daha önce yazdığı Orta Zekalılar Cenneti adlı kitabına çok fazla benzediğini bu yüzden kendini tekrarladığını söyledi tabi ben o kitabı okumadığım için herhangi bir karşılaştırma yapamayacağım.
Asıl benim kitap hakkındaki görüşlerime gelirsek : Bence Livaneli tam bir Türkiye karakter analizi yapmış.Doğu ve Batı sentezi.Doğulu kesim Batılı kesimi beğenmez : Burjuva,Amerika özentisi bulur her şeyini laf eder ve kültüründen uzaklaştığını,ahlaksal olarak yozlaştığını söyler,Batılı Doğulu kültürünü beğenmez bağnaz ve gerikafalı bulur geleneksel şeyleri beğenmez.İşte tam da böyle bir durumu bir otelin açılış gecesinde gelen misafirlerin,otel sahiplerinin hatta çalışan garsonların karakterlerinden ve hikayelerinden anlatır.Toplumsal ve siyasi olaylara yine elbette bol bol laf sokmalar ve göndermeler vardır bi Livaneli klasiği olarak :D
Arkadaşlarımla ortak olduğum tek fikir evet diğer kitaplarına oranla tarzı değişik bir kitap.Dediğim gibi bi roman bi hikaye olarak ele almamak lazım bence daha çok karakter analizi,psikolojik ve sosyolojik analizlerin edebiyatla buluşması gibi düşünülmeli...
Kitap Ağacı Şubat buluşmamızın kitabı Livaneli'nin Konstantiniyye Oteli idi.Ben zaten Livaneli'yi çok severim o yüzden ben oldukça hevesli okudum ve oldukça beğendim ama Kitap ağacı ile biraraya geldiğimizde aramızdaki tartışmalardan kitabı beğenenin sadece ben olduğunu anladım :D
Aslında okuyanların genel olarak sevmemesinin nedeni daha önceki kitaplarından daha vasat olması ve tam bir akıcı hikayesinin olmaması hatta bir arkadaşımız daha önce yazdığı Orta Zekalılar Cenneti adlı kitabına çok fazla benzediğini bu yüzden kendini tekrarladığını söyledi tabi ben o kitabı okumadığım için herhangi bir karşılaştırma yapamayacağım.
Asıl benim kitap hakkındaki görüşlerime gelirsek : Bence Livaneli tam bir Türkiye karakter analizi yapmış.Doğu ve Batı sentezi.Doğulu kesim Batılı kesimi beğenmez : Burjuva,Amerika özentisi bulur her şeyini laf eder ve kültüründen uzaklaştığını,ahlaksal olarak yozlaştığını söyler,Batılı Doğulu kültürünü beğenmez bağnaz ve gerikafalı bulur geleneksel şeyleri beğenmez.İşte tam da böyle bir durumu bir otelin açılış gecesinde gelen misafirlerin,otel sahiplerinin hatta çalışan garsonların karakterlerinden ve hikayelerinden anlatır.Toplumsal ve siyasi olaylara yine elbette bol bol laf sokmalar ve göndermeler vardır bi Livaneli klasiği olarak :D
Arkadaşlarımla ortak olduğum tek fikir evet diğer kitaplarına oranla tarzı değişik bir kitap.Dediğim gibi bi roman bi hikaye olarak ele almamak lazım bence daha çok karakter analizi,psikolojik ve sosyolojik analizlerin edebiyatla buluşması gibi düşünülmeli...
6 Mart 2017 Pazartesi
Maydanoz Time : Etkinlik - If Kare İstanbul Film Festivali
Herkese merhabalar efenim ...
Yazamam gereken postlar o kadar çok birikti ki bir çok etkinlik hep gerilerde kaldı anca zamanı geldikçe yazabiliyorum.Aslında bu etkinlik Şubat 'ın son haftası yapılan bir etkinlikti ama anca Martın 2.haftasına kaldı :/
Neyse efenim ben ilk defa bir film festivaline gittim.Hem hiç fire vermeden :D Bağımsız filmlerden oluştuğu için benim tarzımdan oldukça uzak filmlerdi ama hepsinden de ayrı bir zevk aldım diyebilirim bu tarz şeylere katılmak benim ufkumu açıyor farklı şeyleri de görebilmemi sağlıyor hem de beleşe sinema keyfi yapmış oluyorum :D
İlk gün 1 film yayınlandı :
Tarih : 24 şubat 2017
saat : 19:00
Tanna (Yönetmen: Martin Butler, Bentley Dean)
-------------------------- -------------------------- --------------
İlk izlediğimiz film olduğu için ben ilk başta belgesle tarzıdan bir film sandım ama bildiğiniz film tarzındaydı ama oyuncular yerel halk elbette bir profesyönellik yoktu filmde ama o samimiyet insanın içine öyle bir işliyor ki usta oyuncular bu kadarını beceremez diyorsunuz içten içe.Modern dünyadan çok uzakta ilkel bi kabile hayatını anlatıyor.Aynı kabileden biriyle aşık olup evlenemiyorsunuz sizin evleneceğiniz kişiyi kabilenin reisi belirliyor ve bu kişi farklı bir kabileden olmak zorunda.Kız alıp vermeyle kabileler arası barış anlaşmaları sağlanıyor böylece kimse kimseye karışmıyor.aynı kabileden aşık olup yasak bir aşka yelken açan 2 aşığın hikayesini izliyoruz.
Tarih: 25.şubat 2017
saat : 13:00
Dev (Yönetmen: Johannes Nyholm)
-------------------------- -------------------------- --------------
Beni çok etkileyen filmlerden biri oldu.Elbette Tanna 'nın sonunda da bu filmin sonunda hep kötü bittiği için herkesin içinde sümüklü sümüklü ağladım :D Hiç utanmam yok vallahi olduğum yere şakırt diye koyuveririm gözyaşlarımı şimdi onlar düşünsün :D
Makarayı bir tarafa bırakacak olursak bir İskandinav filmi vardı 2.gün karşımızda yine belgesel tadında başlasa da sonraları film tadında devam etti.Engelli bir bireyin bir spora gönül vermesini ve bu yolda başına gelen şeyleri anlatıyordu.
Tarih : 26.şubat. 2017
saat : 13:00
Bir Günde Hindistan (Yönetmen: Richie Mehta)
-------------------------- -------------------------- -------------
Bu sefer geçekten belgesel gibi başlayıp belgesel gibi devam eden bir film vardı karşımızda.Sanırım içlerinde en sıkıldığım film bu oldu.Hindistanı az çok severim biliyorsunuz dizilerini bir zamanlar yakından takip ediyordum tabi Kanal 7 onlarıda alıp cıcığını çıkardıktan sonra bayaa bir soğudum annem her Allah'ın günü izlediği için içim dışım bir ara Arke ve Madhubala olmuştu :D Ben izerken sorun yok ama iş evin içine taşınınca hiç hoş olmuyor yakında Kore dizilerinde de soğucağım diye korkuyorum çünkü annem onlara da el atmaya başladı :D
Neyse efenim biz filmimize dönecek olursak aslında film tam olarak şöyle oluşmuş : Yönetmen ve yapımcı bir araya gelip Google'dan bir ilan vermişler biz Hindistan'da 1 günü anlatacak bir belgesel tadında bir şey çekmek istiyoruz herkes kendi yaşamını amatör bir şekilde çeksin bize yollasın diye bir çok kişide kendi el kamerasını alıp kendilerince çekim yapmışlar ortaya hem gerçekçi hem de samimi görüntüler çıkmış bunları da sanatsal bir şekilde birleştirip film yapmışlar.
Tarih : 26. şubat .2017
saat: 16:00
Koca Dünya (Yönetmen: Reha Erdem)
-------------------------- -------------------------- -------------
Festivalin son günü bir Türk filmiydi hatta filmin sonunda İstanbul'da oyuncularla gerçekleştirilen bir canlı yayın bağlantısı oldu orada Yazar ve Yönetmen olan Reha Erdem 'e sorular yönelttik.Bir abi ve kız kardeşin aileleri olmadan ormanda bir başlarına yaşamalarını konu ediniyor biraz ucu açık bittiği için hafiften hayal kırıklığı olsa da bende psikolojik alt yapısı olduğunu düşündüğüm derin anlamları olan bir filmdi aslında ayrıca oyuncuların oyunculuğu bir tık vasat kalmış gibiydi.
!f ² , bir festival tarafından dünyada ilk kez gerçekleştirilmiş bir ‘alternatif dağıtım ve paylaşım’ projesi. Yedi yıl önce yeni yollar arayışıyla başladığımız hikayede dijital yayın teknolojisiyle yeni beraberlikler yaratabileceğimizi, dünyayı farklı bakışlarla görmemize yol açan filmleri daha fazla izleyici ile paylaşabileceğimizi umduk. Hayalimizi gerçekleştiren alternatif dağıtım projesi !f ² oldu ve 32 şehirde 42 ortakla geniş bir !f ailesi oluştu. Bu sadece Türkiye değil, dünyadaki film festivalleri arasında da takip edilen bir model oldu.
Bu yıl !f ² projesi için, sanatsal üretimlerin herkes tarafından ulaşılabilir olmasına, bu üretimler etrafındaki birlikteliklerimizin nasıl daha paylaşımcı olabileceğine kafa yorduk ve 2016 !f ² gösterimlerini 'armağan ekonomisi' prensibiyle yürütelim istedik. Armağan ekonomisi para alışverişi olmadan, katılımcıların hediyelerini sunmalarıyla gerçekleşiyor. Dileyenler bir kitap getirerek değiş-tokuş edebilir ya da birinin bulup okuması için mekana bırakabilirler. Sanatçılar resim veya fotoğraf hediye edebilir. Bir arkadaş grubu toplanıp varsa mekanın bir ihtiyacını karşılayabilir. Arabası olan gösterimlere gelecek olanlara şoförlük yapabilir. Seçenek çok, hayal gücü sınırsız.
Festivalin İstanbul’daki son üç günü, 24-25-26 Şubat tarihlerinde İstanbul gösterimleri ile eşzamanlı göstereceğimiz 5 film, Mediatriple tarafından sağlanacak altyapı ile sizlere ulaşırken, film gösterimlerinden sonra yönetmenlerle yapılacak ve internet üzerinden canlı yayınlanacak olan sohbetler her yerden izlenebilecek.
!f ² ile örgütlenen, İstanbul’dan uzakta yeni merkezler yaratan şehir ortaklarımıza teşekkür borçluyuz!
!f ² 2016 Filmleri
Bir Günde Hindistan (Yönetmen: Richie Mehta)
Dev (Yönetmen: Johannes Nyholm)
Koca Dünya (Yönetmen: Reha Erdem)
Tanna (Yönetmen: Martin Butler, Bentley Dea
Yazamam gereken postlar o kadar çok birikti ki bir çok etkinlik hep gerilerde kaldı anca zamanı geldikçe yazabiliyorum.Aslında bu etkinlik Şubat 'ın son haftası yapılan bir etkinlikti ama anca Martın 2.haftasına kaldı :/
Neyse efenim ben ilk defa bir film festivaline gittim.Hem hiç fire vermeden :D Bağımsız filmlerden oluştuğu için benim tarzımdan oldukça uzak filmlerdi ama hepsinden de ayrı bir zevk aldım diyebilirim bu tarz şeylere katılmak benim ufkumu açıyor farklı şeyleri de görebilmemi sağlıyor hem de beleşe sinema keyfi yapmış oluyorum :D
İlk gün 1 film yayınlandı :
Tarih : 24 şubat 2017
saat : 19:00
Tanna (Yönetmen: Martin Butler, Bentley Dean)
--------------------------
İlk izlediğimiz film olduğu için ben ilk başta belgesle tarzıdan bir film sandım ama bildiğiniz film tarzındaydı ama oyuncular yerel halk elbette bir profesyönellik yoktu filmde ama o samimiyet insanın içine öyle bir işliyor ki usta oyuncular bu kadarını beceremez diyorsunuz içten içe.Modern dünyadan çok uzakta ilkel bi kabile hayatını anlatıyor.Aynı kabileden biriyle aşık olup evlenemiyorsunuz sizin evleneceğiniz kişiyi kabilenin reisi belirliyor ve bu kişi farklı bir kabileden olmak zorunda.Kız alıp vermeyle kabileler arası barış anlaşmaları sağlanıyor böylece kimse kimseye karışmıyor.aynı kabileden aşık olup yasak bir aşka yelken açan 2 aşığın hikayesini izliyoruz.
2.Gün :
Tarih: 25.şubat 2017
saat : 13:00
Dev (Yönetmen: Johannes Nyholm)
--------------------------
Beni çok etkileyen filmlerden biri oldu.Elbette Tanna 'nın sonunda da bu filmin sonunda hep kötü bittiği için herkesin içinde sümüklü sümüklü ağladım :D Hiç utanmam yok vallahi olduğum yere şakırt diye koyuveririm gözyaşlarımı şimdi onlar düşünsün :D
Makarayı bir tarafa bırakacak olursak bir İskandinav filmi vardı 2.gün karşımızda yine belgesel tadında başlasa da sonraları film tadında devam etti.Engelli bir bireyin bir spora gönül vermesini ve bu yolda başına gelen şeyleri anlatıyordu.
3.Gün
Tarih : 26.şubat. 2017
saat : 13:00
Bir Günde Hindistan (Yönetmen: Richie Mehta)
--------------------------
Bu sefer geçekten belgesel gibi başlayıp belgesel gibi devam eden bir film vardı karşımızda.Sanırım içlerinde en sıkıldığım film bu oldu.Hindistanı az çok severim biliyorsunuz dizilerini bir zamanlar yakından takip ediyordum tabi Kanal 7 onlarıda alıp cıcığını çıkardıktan sonra bayaa bir soğudum annem her Allah'ın günü izlediği için içim dışım bir ara Arke ve Madhubala olmuştu :D Ben izerken sorun yok ama iş evin içine taşınınca hiç hoş olmuyor yakında Kore dizilerinde de soğucağım diye korkuyorum çünkü annem onlara da el atmaya başladı :D
Neyse efenim biz filmimize dönecek olursak aslında film tam olarak şöyle oluşmuş : Yönetmen ve yapımcı bir araya gelip Google'dan bir ilan vermişler biz Hindistan'da 1 günü anlatacak bir belgesel tadında bir şey çekmek istiyoruz herkes kendi yaşamını amatör bir şekilde çeksin bize yollasın diye bir çok kişide kendi el kamerasını alıp kendilerince çekim yapmışlar ortaya hem gerçekçi hem de samimi görüntüler çıkmış bunları da sanatsal bir şekilde birleştirip film yapmışlar.
Tarih : 26. şubat .2017
saat: 16:00
Koca Dünya (Yönetmen: Reha Erdem)
--------------------------
Festivalin son günü bir Türk filmiydi hatta filmin sonunda İstanbul'da oyuncularla gerçekleştirilen bir canlı yayın bağlantısı oldu orada Yazar ve Yönetmen olan Reha Erdem 'e sorular yönelttik.Bir abi ve kız kardeşin aileleri olmadan ormanda bir başlarına yaşamalarını konu ediniyor biraz ucu açık bittiği için hafiften hayal kırıklığı olsa da bende psikolojik alt yapısı olduğunu düşündüğüm derin anlamları olan bir filmdi aslında ayrıca oyuncuların oyunculuğu bir tık vasat kalmış gibiydi.
!f ² , bir festival tarafından dünyada ilk kez gerçekleştirilmiş bir ‘alternatif dağıtım ve paylaşım’ projesi. Yedi yıl önce yeni yollar arayışıyla başladığımız hikayede dijital yayın teknolojisiyle yeni beraberlikler yaratabileceğimizi, dünyayı farklı bakışlarla görmemize yol açan filmleri daha fazla izleyici ile paylaşabileceğimizi umduk. Hayalimizi gerçekleştiren alternatif dağıtım projesi !f ² oldu ve 32 şehirde 42 ortakla geniş bir !f ailesi oluştu. Bu sadece Türkiye değil, dünyadaki film festivalleri arasında da takip edilen bir model oldu.
Bu yıl !f ² projesi için, sanatsal üretimlerin herkes tarafından ulaşılabilir olmasına, bu üretimler etrafındaki birlikteliklerimizin nasıl daha paylaşımcı olabileceğine kafa yorduk ve 2016 !f ² gösterimlerini 'armağan ekonomisi' prensibiyle yürütelim istedik. Armağan ekonomisi para alışverişi olmadan, katılımcıların hediyelerini sunmalarıyla gerçekleşiyor. Dileyenler bir kitap getirerek değiş-tokuş edebilir ya da birinin bulup okuması için mekana bırakabilirler. Sanatçılar resim veya fotoğraf hediye edebilir. Bir arkadaş grubu toplanıp varsa mekanın bir ihtiyacını karşılayabilir. Arabası olan gösterimlere gelecek olanlara şoförlük yapabilir. Seçenek çok, hayal gücü sınırsız.
Festivalin İstanbul’daki son üç günü, 24-25-26 Şubat tarihlerinde İstanbul gösterimleri ile eşzamanlı göstereceğimiz 5 film, Mediatriple tarafından sağlanacak altyapı ile sizlere ulaşırken, film gösterimlerinden sonra yönetmenlerle yapılacak ve internet üzerinden canlı yayınlanacak olan sohbetler her yerden izlenebilecek.
!f ² ile örgütlenen, İstanbul’dan uzakta yeni merkezler yaratan şehir ortaklarımıza teşekkür borçluyuz!
!f ² 2016 Filmleri
Bir Günde Hindistan (Yönetmen: Richie Mehta)
Dev (Yönetmen: Johannes Nyholm)
Koca Dünya (Yönetmen: Reha Erdem)
Tanna (Yönetmen: Martin Butler, Bentley Dea
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...