Herkese merhabalar efenim,
Bugün sizlere oldukça ilginç, renkli ve bir o kadar da retro bir filmden bahsedeceğim: The Love Witch. Eğer aşkı, gizemi, büyüleri ve biraz da nostaljiyi seviyorsanız, bu film tam size göre!
Filmin merkezinde, Elaine adında oldukça çekici, bir o kadar da takıntılı bir kadın yer alıyor. Elaine’in hikayesini, başka bir filmde karşımıza çıkacak normal bir kadın olarak düşünmeyin. O, bir aşk arayışında. Hem de her şeyin gerçeğe dönüşmesini sağlamak için doğaüstü güçleri kullanarak! Hedefi ise “gerçek” aşkı bulmak, ama bunun ne kadar karmaşık ve tehlikeli olabileceğini anlamak da bir o kadar zor.
Elaine, 70’ler estetiğiyle süslenmiş, göz alıcı kırmızı rujları ve pırıl pırıl saçlarıyla adeta eski bir zamanın ikonu. Ancak, onun güzelliği dışarıdan ne kadar parlak görünse de, içindeki boşluğu, kaybettiği aşkı ve ona duyduğu takıntıyı kapatmaya yetmiyor. Bütün bu içsel karmaşa, onu bir dizi trajik olaya sürüklüyor. Elaine, gerçek aşkı bulabilmek için bir dizi büyü yapar, ama sonuçlar, tahmin edebileceğiniz gibi, pek de onun istediği gibi olmaz.
Filmi izlerken, sadece hikayeye değil, aynı zamanda görsel öğelere de odaklanmak gerekiyor. The Love Witch, 70’lerin filmlerini ve onların estetiğini modern bir bakış açısıyla yeniden yaratıyor. Renk paleti, kostümler, mekanlar ve özellikle de sinematografik tarzıyla 70’lerin korku ve dram filmlerine saygı duruşunda bulunan bir yapım.
Filmin her karesi, sanki o dönemin bir parçasıymış gibi hissediyor. O dönemdeki psikodelik renkler, dramatik ışıklandırmalar ve stilize edilmiş görüntüler, filmi izlerken nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Hatta zaman zaman, klasik Hammer Horror ya da 70’lerin korku filmleri gibi bir havaya bürünüyor. Bu detaylar, The Love Witch’i sıradan bir romantik komediden çok daha farklı ve özel kılıyor.
Filmdeki en çarpıcı temalardan biri, aşkın ve takıntının tehlikeleri. Elaine’in aşk arayışı, ona ne kadar zarar verirse versin, ona sadece aşkı bulmanın değil, aşkı elde etmenin her yolu mubahmış gibi bir hisse büründürüyor. Onun için bu, bir tür hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Büyü, ona istediği her şeyi elde edebilme gücü veriyor ama bu aynı zamanda onun insanları ve duyguları manipüle etmesine de olanak sağlıyor.
Bir başka dikkat çekici unsur ise kadın karakterin bağımsızlığı ve gücü. Elaine’in eylemleri, 70’lerin feminist hareketlerinin gölgesinde de yorumlanabilir. Ama tabii, filmde bu güç ve bağımsızlık bir noktada karanlık bir şekilde ve doğaüstü bir şekilde, onun isteksizce de olsa, yok olmasına yol açıyor. Bunu izlerken insan, aşkın ve takıntının sınırları hakkında biraz düşünmeye başlıyor.
Bu arada film 70'ler olarak çekilse de 2016 da çekildiğini söylemek de fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder