5 Temmuz 2014 Cumartesi

Maydanoz Time:Film-Life Is Beautiful

Harika bir 2.postla yani film postuyla sizinle tekrardan beraberim efenim!Film listeme aldığım ve çok beğenerek izlediğim ve evet itiraf ediyorum hüngür sümük ağladığım 1997 yapımı Life Is Beautiful yani Hayat Güzeldir filmi...Kesinlikle izlemeniz gereken bir film hele de erkeklerin gelecekte baba olacak ya da baba olanların bilhassa izlemesi gereken film..Başroldeki adamın oyunculuğuna bayıldım resmen tabi adamın oynadığı rolede bayıldım hem aşıkken hem de babayken harika bir karakterdi.Adamın oyunculuğu ne kadar harikayken kadının oyunculuğu o kadar vasattı diyebiliriz ayrıca kadın çokta yaşlı kalmış adamın yanında...Neyse gelelim izlerken aldığım notlara...

Eski film olduğu için midir nedir tam bilemiyorum ama arka fondaki sesler resmen diyalogları bastırmış sesler üst üste binmiş yani..

Adamın yola bakmadan arabayı ve direksiyonu kullanması Allah için o nasıl direksiyon kullanmak!

Film 2.dünya savaşını ve soykırımı anlatıyor gibi dursa da beni asıl etkileyen bir babanın gücüydü...

Ve son olarak filmde beni etkileyen replikler...

-Sessizlik en büyük çığlıktır.
-Bizden düğme ve sabun yapacaklarmış,bizi fırınlarda yakacaklarmış baba...


Konusu:Filmin ilk yarısı romantik ve slapstick türde olup, II. Dünya Savaşından birkaç yıl öncesinde geçmektedir. Guido Orefice (Roberto Benigni), Arezzo'dan gelen genç bir İtalyan Yahudisidir, amcasının çalıştığı otelde garson olarak işe başlayıp kitap evi açmayı planlamaktadır. Guido neşeli ve karizmatiktir, yerel bir okulda öğretmen olan Dora (gerçek hayatta eşi olan Nicoletta Braschi) adında birine aşık olmuştur.Dora zengin, aristokratik ve Yahudi olmayan bir ailenden gelmektedir. Dora'nın annesi kendisini hali vakti yerinde memurla evlendirmek istemektedir fakat Dora nişan töreninde kibirli ve zengin nişanlısını terk edip Guido ile atın üzerinde kaçmıştır. Bir kaç yıl geçer Guido ve Dora evlenir ve Giosuè (Giorgio Cantarini) adında bir de çocukları olur. Dora ve annesi (Marisa Paredes) arası bu evlilikten dolayı açılmıştır. Geçen zaman içinde Giosue'nin dördüncü doğum gününde tekrar birleşirler.Filmin ikinci yarısında ise, II. Dünya Savaşı başlamıştır. Guido, Eliseo Amca ve Giosue zorla trene bindirilip Giosue'nin doğum gününde toplama kampına götürülür. Yahudi olmamasına rağmen Dora ailesiyle birlikte aynı trene binmek ister ve farklı vagonlarda toplama kampına götürülürler. Kampta, Guido oğlunu Alman askerlerinden saklar ve ona gizlice yemekler verir. Oğluna kampta olup bitenleri oyun olduğunu eğer oyunu kazanırlarsa ödül olarak doğum gününde almasını istediği tankı vereceklerini söyler. Oyunun şartlarını, almanca bilmemesine rağmen Alman Nazi subayının kamptaki talimatları söylemek için "Almanca bilen var mı?" sorusuna "Almanca biliyorum" diyerek Alman subayının söylediklerini oğluna İtalyanca olarak çevirir ancak kamptaki talimatları değil kendi uydurduğu oğluna söylemek istediği şeyleri anlatır.Savaş bitip Amerikan askerleri kampı ele geçirince Giosue babasına söz verdiği gibi saklandığı dolaptan çıkar. Tank ile kampa gelen Amerikan askeri Giosue'yi kurtarır. Dora hayattadır fakat babası bir Alman askeri tarafından vurularak öldürülmüştür.





Maydanoz Time:Dizi-You're Beautiful

Herkese musmutlu hafta sonları!Evet gezme dedikodularımı vereyim ondan sonra konumuza geçelim...Önümüzde ki cuma Aydın'a gidiyoruz yani minnoş Ege'm ile dayımların yanına Didim'e Kuşadası'na gezmeye gidermiyiz bilmiyorum o zaman ki durumumuza bağlı aslında bol bol foto çekeceğim kesin bakalım 3 güncükte olsa kısa bir tatil beni kendime getirir zaten 7-17 Temmuz arası tercih dönemi olucak ondan sonra da açıklanmasını falan bekleyeceğiz İzmir'i kazanırsam Alaçatı Çeşme bi bakmışsınız fink fink geziyorum başka bir yeri kazanırsam artık gittiğim yeri yurt ararken gezerim bakalım kısmet bu işler diyelim ve bugün ki Kore dizimize geçelim evet ben bu diziyi size anlattım sanıyordum ama anlatmamışım malesef 2009 yapımı olduğu için bir çok Korecan'ın BOF gibi çok sevdiği ve bildiği bir dizi diyebiliriz aslında bende kışın izledim ama dedim ya anlattım sanıyordum meğersem taslaklarda can çekişiyormuş...Kızın erkek kılığına girdiği dizilerin en başında geliyor bu dizi diyebiliriz ama bence bi Coffie Prince kadar başarılı değil ha başlangıç olduğu için herkesin gönlünde ayrı bir yeri olabilir ama Coffie Prince ve To The Beautiful You'dan sonra izlediğim için bana pekte eğlenceli gelmedi açıkçası oyuncular oldukça tanıdıktı zaten başroldeki bizim güzel erkeğimiz kız The Heirs ta ve daha bir çok dizide gördüğüm nemrut ama güzel kız ayrıca kız hiçte erkeğe benzememiş Coffie Prince'te oynayan kız bilmesem kız olduğunu erkek olduğuna beni bile ikna edebilirdi yani ayrıca araya müzikal bir hava katılmış nedense müzikal filmleri dizileri hiç sevmiyorum (animasyonlar hariç) ayrıca yine 2.erkek vakası vardı ki bence başroldeki çocuktan daha yakışıklıydı :) Sonuç olarak bu dizi tam bir klasik illa izlenmesi mi lazım yoo çokta tavsiye etmiyorum hani Coffie Prince ve To The Beautiful You'yu izlediyseniz bunu izlemesenizde olur eğer onları izlemediyseniz ilk bunu izleyin çünkü sonuçta bu bu konunun ilk yapımı...

Konusu: Hikaye bir idol grup ve onların yaşamlarını anlatıyor.
Jang Keun Suk bir kenar kasabasından hevesli bir şarkıcıyken bir idol grubunun üyeleri arasına katılan Hwang Tae Kyung'u oynayacak. Park Shin Hye ayrı yumurta ikizlerini oynuyor -biri erkek ve biri kadın. Daha büyük olan erkek kardeşin adı Go Mi Nam ve 
daha genç olan kız kardeşin adı Go Mi Nyeo. (Not: Minam ve Minyeo korelilerin yakışıklı ya da güzel sıfatlarını resmi konuşmalarda kullandıkları halidir.) Mi Nam zaten meşhur olan üç kişilik bir idol grubuna dördüncü olarak alınır. Ancak, ciddi bir kaza geçirince, Mi Nyeo kardeşinin kimliğini ve yerini almaya zorlanır.O ve grup üyesi Tae Kyung ilk başta çekişme ve didişmelerine rağmen aşk dolu bir ilişki ortaya çıkar.





4 Temmuz 2014 Cuma

Maydanoz Time:Film-The Hangover

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Hiç lafı dolandırmadan direk konuya giriyorum günün filmi The Hangover ve komedi filmi evet film listeme en son olarak eklenmiş sevgili arkadaşım Bilge'nin tavsiyesi ile izlediğim arsız,hınzır ve çokta komik olan 2009 yapımı bir film sanırım 3 seriden oluşuyor bende daha yeni izledim kendime inanamıyorum kafamı kaç yıldır derslere kitaplara gömdüğüm için (kendi yazdığım) gerçekten dış dünyayla bağlantımı koparmışım arkadaşlarım böyle söylediğinde yapmayın sadece okulda yapıyorum bunları diyordum ama yazın bile film izlemek yerine deniz,kum,güneş,dondurma diye baya şeyler kaçırmışım o yüzden bu bloğu açtığım ve böyle bir film listesi yaptığım için gerçekten çok mutluyum.Eğlenmek için oldukça iyi bir seçenek fakat ailecek izlenecek bir film değil onun için uyarmalıyım millet yalnızken ya da arkadaşlarınızla izleyin! Filmi izlerken aldığım notlara gelirsek...
Daha çok film repliklerini not almışım...

-Bebeği çiviledin Alan!?
-Gözlüğe bir şey oldu mu?

-Bana bu kadar yakın birinin ölümünü bir daha kaldıramam,bu çok canımı yakıyor.Büyükbabamın çok üzülmüştüm.
-Başın sağolsun,nasıl öldü ki?
-2.dünya savaşında.
-Çarpışmada mı öldü?
-Hayır,Vermont'ta kayak yapıyormuş.Sadece 2.dünya savaşına denk geldi.

Son olarak film sonunda ki fotolar yakıyordu resmen kıs kıs :) Ayıca Bradley Cooper tatlılığı demeye gerek var mı bilmiyorum siz anladınız onu :)

Konusu: Bekârlığa veda partisi için Las Vegas'a giden ve kaldıkları otelde geçirdikleri gecenin ardından hiçbir şey hatırlamayan dört arkadaşın başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Film yapımcılarının başından geçen olaylardan esinlenerek oluşturulan film, ABD'de, 5 Haziran 2009'da vizyona girdi. 467.416.722 dolarlık hasıla elde eden Felekten Bir Gece, Altın Küre'de, müzikal veya komedi dalında en iyi film ödülü dahil birçok ödül kazandı.





Maydanoz Time:Müzik-Sia Chandelier

Herkese musmutlu bir cumadan merhabalar efenim!Genel de cumaları mutlu olmamın sebebi yarının hafta son olması ve hafta sonunun da eşittir gezme olmasından dolayı ama Ramazan ayında olduğumuz için gezmelere kısa bir ara verildi o yüzden bu cuma daha çok evden çıkamama ve haliylen depresyona girme şarkısı olarak bu yazın bence en çok dinlenilecek ve Top10'lar da da uzun süre 1 numara da göreceğimize inandığım Sia-Chandelier'i ağırlayacağız bloğumun bu haftada ki Müzik postu bölümünde.(Ne uzun bir cümle oldu be sonunu nasıl bağlayacağımı şaşırdım vallahi.) Sia'yı zaten çok severim ama neden kliplerinde kendisini göremediğimizi hep çok merak etmişimdir sadece sesiyle önde olmayı istiyor olabilir elbet ya da özgüven problemi olabilir ama bence o kadar da çirkin bir kadın değil bence hatta dudakları ve gözleri bence gerçekten hoşta sayılır.Tabi kendisi bilir elbette ekran fobisi bile olabilir,bilemiyorum.Sia Avustralya doğumluymuş ama kadının sesinde sanki bir fransız gırtlağı ve aksanı varmış gibi bilmiyorum ses renginden de olabilir belki bi süre Fransa'da falanda yaşamıştır oradan oradan derken aksanı karışık olabilir bunu da bilemiyorum ama harika şarkılara ve bir sese sahip olduğu kesin.
Klipte küçük çok güzel bir kız artık Sia'nın simgesi olan sarı bir perukla üzerinde ten rengi bir tulumla modern dans yapıyor.Ki bu şarkı da nasıl dans edilir sorusunun cevabını da veriyor sanırım bizlere.Ayrıca bence küçük bir kızın bu şekilde dans etmesi ve sanki dans ederken çıplakmış hissi verilmesinin altında daha net olarak algılayamadığım gizli bir mesaj varmış gibi geliyor.Üllü güllüyle bir alakası olduğunu zannetmiyorum bana daha çok masumiyeti ve masumiyetin bu dünyaya karşı duyduğu öfkeyi dansla dile getiriyor gibi geldi ama dediğim gibi tam emin değilim bu konuda tartışmaya açık...

3 Temmuz 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Film-Benim Dünyam

Herkese tekrardan merhabalar efenim..Günün filmi Black filminden uyarlanan Benim Dünyam adlı Türk filmi..Filmlere çalıntıymış bilmem neymiş deyip durmayın uluslararası filmlerde ya da dizilerde senaryo uygulaması denen bir şey var adamlar bastırıyor parayı kültürüne göre oyuncusuna göre yapıyor bence başarılı yapımlar çokta güzel oluyor..Görüyorsunuz ki onların ki kadar yetenekli oyuncu bizde de var bizim de imkanlarımız böyle filmler yapmaya el veriyor ha orijinal senaryo bir de çok güzel ve başarılı oldu mu zaten ödüllerden ödüllere gidiyor ona diyecek lafım yok.Black filmi geçen sene okulda izlemiştik ve ben hüngür sümük herkesin içinde açık açık ağlamıştım vallahi hiçte gocunmam napayım yani içime mi akıtayım gözyaşımı peh peh...Neyse gelelim benim notlarıma...

Berean Saat bir repliğinde ''ben bu karanlıkta 40 yıl yaşadım'' diyor Beren Saat Allah aşkına hiç 40 yaşında ki bir kadına benziyor mu ?

Çok beğendiğim 1 tanecik replik:
-Hayat dondurma gibidir,erimeden tadını çıkartmak lazım.

Son olarak Beren Saat'in oyunculuğu filmde şöyle idi böyle idi gibi olağanüstü bir şey yapmışlar gibi övgüler duydum okey oyunculuğu çok güzel bunu dizilerde de görüyoruz ama bence filmde asıl oyunculuğu dikkat çeken kızın küçüklüğünü oynayan ufak oyuncu o yaşta o oyunculuk bence o harikaydı...

Senaryo bire bir uygulanmış o yüzden Black filmini izlediyseniz izlemenizi pek tavsiye etmem aslına bakarsınız ben de izledim ama yinede 2 filmde de ağladım sanırım konu bana çok dokundu ...

Konusu:Ela, henüz iki yaşındayken geçirdiği hastalık nedeniyle hem gözlerini hem de duyma yetisini kaybeder. Bundan sonra çevresiyle tamamen uyumsuz biri olarak yetişir. Bu durum genç kızı iyileştirmek için hayatını adayan Mahir Hoca ile tanışana dek devam eder...Yapımı TMC film tarafından yürütülen ve başrollerinde Uğur Yücel ve Beren Saat'in bulunduğu film, Hint yapımı bol ödüllü Black (2005) filminden uyarlanıyor. Beren Saat'in doğuştan kör, sağır ve dilsiz başkarakteri canlandırdığı, Uğur Yücel'i ise genç kızın hayatına girip ona engellerinden sıyrılıp yaşamayı tanıtan öğretmen rolünde izleyeceğimiz filmin yönetmen koltuğunda da Uğur Yücel bulunuyor.









2 Temmuz 2014 Çarşamba

Maydanoz Time:Film-Akıl Oyunları

Herkese tekrardan merhabalar..Evet geldik günün film postuna..Russell Crowe İstanbul'a geliyor film çekiyor bilmem ne yapıyor diye bir sürü haber görmüştüm tee aylar aylar önce kim la bu Russell Crowe hangi filmde oynamış diyede bi açıp bakmadıydım evet nihayet tanışmış olduk.(Biliyorum çok cahilsin diyeniniz var ama daha 19 cuk yaşındayım acıyın bana sınavlarla boğuştum bu yaşıma kadar ) ve cidden çok çok iyi bir oyuncu ayrıca çokta yakışıklı tamam yakışıklı değil tatlı :) Gelelim filme evet siz anladınız A Beautıful Mınd yani Akıl oyunları ki cidden akıl oyunları...Film psikolojik olmasıyla bir psikolog aday adayı olarak tam bana hitap ediyordu diyebilirim ayrıca bir sürüde ödül almış bir film.Kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden biri diyemem ama genel kültür olsun ben gibi kim la bu Russell Crowe dememeniz için izleyebilirsiniz.Aldığım notlara gelirsek...

Pencereden görünen üçgen çimenliğe trigonometri yapması resmen kendimi gördüm sınav zamanı bende böyle sıyırmıştım matematik çalışıcam diye oturduğumuz kare masanın köşelerine kalemle doksan çizer olmuştum böyle sıyırmak normal yani :)

Güvercinlerin hareketi için logaritma mı kullanıyorum dedi? Bu bizim bildiğimiz ezik logaritma mı yoksa ileri düzeyi var mı ?

Vee beğendiğim replikler...

-İlkokul öğretmenim doğuştan 2 beynim ama yarım kalbim olduğunu söylerdi.

-Ders insanın beynini bulandırır otantik yaratıcılık potansiyelini yok eder.

Konusu:Nash, öğrencilik yıllarından itibaren hayaller görmeye başlar. Mezuniyetinden sonra, zamanla paranoid şizofreni olur; fakat hasta olduğunun farkına varamaz. Bir konferans sırasında aniden bir psikiyatristin karşısına çıkması ile olaylar zinciri değişir. Hastaneye yatar ve bu nedenle akademik çalışmalarından uzaklaşır.Hastalığı kendi çocuğuna zarar vermesine neden olacak noktaya gelince eşi yeniden hastaneye gitmesi gerektiğini düşünür. Uzun süre hasta olduğunu kabul edemese de sürekli gördüğü kız çocuğunun hiç büyümediğini fark eder. Bu durum onun hastalığını kabul etmesini sağlar. Nash, yaşadığı hayali gerçekleri görmezden gelerek onlarla yaşamaya çalışacaktır. Gördüğü tedaviler etkili olmasa da eşi ve eski iş arkadaşlarının desteğiyle her şeye yeniden başlar. Kendi akıl hastalığını yine kendi aklı ile dizginleyerek akademik çalışmalarına yeniden hız verir. Tekrar üniversitede ders vermeye başlar. Sonunda gösterdiği sıradışı mücadeleyle şizofreni ile birlikte yaşamına devam eder. Ve tarih bu müthiş dehaya, akıl hastalığını yine aklıyla yenerek hayatının geri kalanını bilime adamasından ve hastalığının başlamasından evvel yaptığı buluşlardan dolayı Nobel Ekonomi Ödülünü armağan eder.






1 Temmuz 2014 Salı

Maydanoz Time:Film-Ölü Ozanlar Derneği

Herkese tekrardan merhaba film seveler!Artık her 2.postumda film yayınlayacağım için günün filmi tabirini kullanabilirim sanırım.O zaman diyelim ki bugünün filmi Ölü Ozanlar Derneği...1989 yapımı ayrıca En İyi Özgün Senaryo ödülünü almış bir film.Bak bu film aldığı ödülü hak ediyor işte...Yani sağlam bir kurgu bulunmasa da çok iyi diyaloglar ve replikler olduğunu söyleyebilirim.Ayrıca yeni öğrenmiş bulunuyorum ki kitabı da varmış eh okumadım elbette ama eminim kitabı daha iyidir nedense hep böyle olur o kadar duyguyu sinemaya yansıtmak pek mümkün değil bence sinemada kitapta olduğundan hep bir şeyler eksik kalmıyor aynı tadı alamıyor bence insan.
Benim filmi izlerken aldığım notlara gelirsek daha çok beğendiğim replikleri yazmışım.

-Beyler 4 temel direk nedir?
-Çılgınlık,dehşet,alay,pislik   (Erkekliğin temel direkleri herhalde bunlar ) :)

-Çocuklar yavaş olun!Sizi gidi ergenlik sivilceleri!

-Vakit varken tomurcukları topla.(Carpe Diem Anı yaşa felsefesi)

-İnsanlar sadece hayallerinde özgür olur.

Son olarak sonu istediğim ve beklediğim gibi bitmedi ama yine de son sahne oldukça güzeldi.

Konusu:1959 yılında geçen film, John Keating (Robin Williams) adlı çok başarılı ve bir o kadar da farklı olan edebiyat öğretmeninin çok disiplinli bir erkek okulu olan Welton Academy'de öğretmenlik yapmaya geldiğinde başlar. Bay Keating, çoğu baskı altında olan öğrencileri edebiyat ve şiirin bambaşka dünyasıyla tanıştırır. Onlara özgürlüğü, hayatı yeniden anlamayı, dünyaya farklı açılardan bakmayı öğretir. Ancak Welton Akademisinin felsefesine tam örtüşmeyen bu ders anlatımı akademi yönetimi tarafından da gözden kaçmayacaktır. Okul müdürü Bay Nolan, yeni edebiyat öğretmenini, öğrencilerinden birinin intiharı üzerine, sorumlu görmüştür. Bunu bahane ederek edebiyat öğretmeni Bay Keating'i okuldan ayrılmaya zorlamıştır, fakat bu ayrılığa onu anlayan öğrencilerinin verdiği tepki Bay Nolan'ı hayatı boyunca yaşadığı belki de en utanç duyacağı anına sürükler.






Bu arada filmde ki adıyla Neil Perry asıl adı Robert Sean Leonard Jim Carrey'e benzemiyor mu yoksa sadece benim kuruntum mu?

Romantik Film : The Idea Of You

 Herkese merhabalar efenim, Bugün yoğun bir güne başladım arada bi mola verdiğim zamanda günün film postunu yazmak istedim.Amazonda yayınlan...