Herkese merhabalar efenim,
Herkesin yeni yılı kutlu olsun ! Umarım bu yıl da sağlıklı,sevdiklerinizle beraber çok güzel bir sene geçiriyor olursunuz ! 2019 senesi benim için oldukça kötü bir yıl oldu aslında.Balıkesir'den İzmir'e ailemin yanına geldim,mezun oldum ilk işime girdim ve işim psikolojik olarak beni çok yorduğu için çıktım ve yalnız geçirdim çoğu zamanımı 2.yıl da hazırlandığım KPSS yi kazanamadım ve onunla birlikte kariyer açısından bir çok yıkıma uğradım.Allah'a şükür yılın sonlarına doğru şuan ki mutlu olduğum işimi buldum ve tabi ki yeni bir aşka da yelken açtım 2020 senesinde de umarım şimdi ki gibi mutlu olmaya devam ederim.
Bu akşamı ailemle geçiricem her yılbaşında olduğu gibi kardeşim İstanbul'dan gelicek onunla boğuşuruz tüm akşam :D Ocak ayında yarı yıl tatilinde 3-4 günlük bir iznim olacağa benziyor eğer gerçekten iznim olursa ben de İstanbul'a onun yanına gitmeyi düşünüyorum hem gezmiş olurum hem de kardeşimi görmüş olurum.Dün izin günüm olduğu için tüm gün yatakta yuvarlandım,kitap okudum ve "You" dizisinin 2.sezonunu seyrettim akşamda The Grinch animasyonunu seyredip yattım.Çok duyduğum bir animasyondu ama izleyememiştim şimdi tam da temasına uygun bir zamanda izlemiş oldum :)
Grinch’in ocak ayının sonuna kadar yetmesi gereken erzakı bir sebepten dolayı çok hızlı bir şekilde biter ve bu yüzden de dağdaki mağarasından çıkar ve yiyecek almak için istemese de yeniden Who köyüne gitmek zorunda kalır. Grinch köye gittiğinde bu noelin her yıl düzenlenen noel şenliklerinden 3 kat daha büyük ve şatafatlı olacağını öğrenir. Başta Grinch bu olaya gülüp geçer ama çok geçmeden bu onu çok mutsuz eder. Bunun üzerine Grinch ne olursa olsun bu 3 kat büyük noel zamanını ve bugünün coşkusunu Who köylülerine yaşatmamaya karar verir ve kimsenin aklına gelmeyecek korkunç bir plan yapar!
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
30 Aralık 2019 Pazartesi
28 Aralık 2019 Cumartesi
Türk Dizisi : Atiye
Herkese merhabalar efenim,
Herkesin merakla beklediği Netflix yapımı 2.dizimiz olan Atiye nihayet görücüye çıktı ben de annemle birlikte dün akşam 1 sezonunu ( 8 bölümcük) izleyip bitirdim.Açıkçası ben de annemde oldukça beğendik diziyi oyuncu kadrosu oldukça iyi özellikle de Beren Saat'i ekranlarda görmeyi özlemişiz.Göbeklitepe'nin ve Nemrut'un da reklamı oldukça iyi yapılmış dizi süresi 40 dk olduğu için bazı sahnelerde ve geçişlerde elbette kopmalar olmuş Türkler 2 saatlik dizi çekmeye ve izlemeye alıştığı için çoğu kişi izlerken bu durumu biraz yadsımışlar ayrıca bazı diyalogları ve sahneleri çok Hollywoodvari bulmuşlar benim de o tarz bulduğum sahneler oldu ama bizim günlük dizilere baktığınız zamanda Amerikan vari özellikle de burjuva kesimden insanlarda çok fazla var bu yüzden ben öyle aşırı eleştirecek bir taraf bulmadım bu konuda.Bence Hakan Muhafızdan daha keyifli bir dizi olmuş 2.sezonu çıkarsa da izlerim gibime geliyor :)
İsmini baş karakter olan Atiye’den alan dizide kadın bir ressamın dünyanın tarihini değiştiren Göbeklitepe’ye karşı hissettiği sebebi bilinmeyen yakınlığı ve bu gizemi çözme çabasını konu alıyor. Kazı çalışmasını yürüten arkeolog Erhan ile yolu kesişen Atiye, karşılaştığı tüm engellere rağmen Anadolu’daki evrensel sırları ve bu alanın kendi geçmişiyle ilişkisini ortaya çıkarıyor.
Herkesin merakla beklediği Netflix yapımı 2.dizimiz olan Atiye nihayet görücüye çıktı ben de annemle birlikte dün akşam 1 sezonunu ( 8 bölümcük) izleyip bitirdim.Açıkçası ben de annemde oldukça beğendik diziyi oyuncu kadrosu oldukça iyi özellikle de Beren Saat'i ekranlarda görmeyi özlemişiz.Göbeklitepe'nin ve Nemrut'un da reklamı oldukça iyi yapılmış dizi süresi 40 dk olduğu için bazı sahnelerde ve geçişlerde elbette kopmalar olmuş Türkler 2 saatlik dizi çekmeye ve izlemeye alıştığı için çoğu kişi izlerken bu durumu biraz yadsımışlar ayrıca bazı diyalogları ve sahneleri çok Hollywoodvari bulmuşlar benim de o tarz bulduğum sahneler oldu ama bizim günlük dizilere baktığınız zamanda Amerikan vari özellikle de burjuva kesimden insanlarda çok fazla var bu yüzden ben öyle aşırı eleştirecek bir taraf bulmadım bu konuda.Bence Hakan Muhafızdan daha keyifli bir dizi olmuş 2.sezonu çıkarsa da izlerim gibime geliyor :)
İsmini baş karakter olan Atiye’den alan dizide kadın bir ressamın dünyanın tarihini değiştiren Göbeklitepe’ye karşı hissettiği sebebi bilinmeyen yakınlığı ve bu gizemi çözme çabasını konu alıyor. Kazı çalışmasını yürüten arkeolog Erhan ile yolu kesişen Atiye, karşılaştığı tüm engellere rağmen Anadolu’daki evrensel sırları ve bu alanın kendi geçmişiyle ilişkisini ortaya çıkarıyor.
Kitap - İzmir Kitap Kulübü İle Aralık Ayı Kitabı 6.Koğuş Anton Çehov
Herkese merhabalar efenim,
Bana yıllar sonra Rus romanı ya da hikayesi okutacak tek bir kulüp vardı o da İzmir Kitap Kulübü ! Tanışma toplantısıyla birlikte 4.toplantısına katıldığım kitap kulübüyle aralık ayında Çehov'dan 6.Koğuş hikayesini okuduk.Okuması biraz zor olsa da sayfa sayısı az olduğu için çabuk bitirdim ama kafamda bir şeyleri ve özellikle de karakterleri oturtmak her zaman ki gibi zoruma gitti.Kitap sohbeti esnasında farkettim gibi Rus edebiyatı okurken karakterleri ve karakter isimlerini birbirine karıştırıp okuma zevkini azaltan bi ben değilmişim.Psikolojik ve felsefik anlamda derin sorgulamaları olan ve elbette bir sistem eleştirisi olan bu kitap kısa zamanda okunan,bana göre orta zevkli olsa da bir çok kişiye göre oldukça edebi zevk vermiş bir yapıt olmuş.
Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıçbunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü ‘felsefi’ yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir.Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının ‘deliliği’nin simgesidir adeta.
Bana yıllar sonra Rus romanı ya da hikayesi okutacak tek bir kulüp vardı o da İzmir Kitap Kulübü ! Tanışma toplantısıyla birlikte 4.toplantısına katıldığım kitap kulübüyle aralık ayında Çehov'dan 6.Koğuş hikayesini okuduk.Okuması biraz zor olsa da sayfa sayısı az olduğu için çabuk bitirdim ama kafamda bir şeyleri ve özellikle de karakterleri oturtmak her zaman ki gibi zoruma gitti.Kitap sohbeti esnasında farkettim gibi Rus edebiyatı okurken karakterleri ve karakter isimlerini birbirine karıştırıp okuma zevkini azaltan bi ben değilmişim.Psikolojik ve felsefik anlamda derin sorgulamaları olan ve elbette bir sistem eleştirisi olan bu kitap kısa zamanda okunan,bana göre orta zevkli olsa da bir çok kişiye göre oldukça edebi zevk vermiş bir yapıt olmuş.
Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıçbunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü ‘felsefi’ yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir.Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının ‘deliliği’nin simgesidir adeta.
27 Aralık 2019 Cuma
Kitap - Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü Edgar Allan Poe
Herkese merhabalar efenim,
Blackfriday de İthaki'de indirim olunca bende uzun zamandır okumak istediğim bir yazar olan Poe'den bir öykü kitabı alıp okumak istedim ama açıkçası hiç beğenmedim hatta çok nadir de olsa bir kitabı yarım bırakırım bu kitapta o yarım bıraktığım kitaplardan biri oldu , kitap benim için artık miladını doldurmuş oldu.Kitap kahramanın ağzından anlatılıyor ama yazar da çoğu zaman "ben de burdayım" diyerek kendini belli ediyor.Sanırım kitap tek bir mekanda geçtiği için okurken beni çok sıktı bir yerden sonra sürekli aynı şeyler olmaya başladı ve ben aklımı kitabın içine veremez oldum benim için ilk Poe deneyimi kötü oldu maalesef :/
“Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, Poe’nun yazdığı en büyük eserdir.”
-Jorge Luis Borges
Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, genç ve maceraperest Arthur Gordon Pym’in arkadaşı Augustus’la kaçak olarak bindiği Grampus isimli gemiyle güney denizlerine yaptığı yolculuğu anlatır. Gemide çıkan isyandan sonra Arthur ve arkadaşları hayatta kalmak için yamyamlık, açlık ve kötü hava koşullarına karşı mücadele eder.
Edgar Allan Poe’nun yayımlanmış tek romanı ve en dikkat çeken eserlerinden olan Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, Herman Melville’in Moby Dick, H.P. Lovecraft’ın Delililiğin Dağlarında kitaplarına esin kaynağı olmuş, Jules Verne ise romanın devamını Buzlar Sfenksi adıyla kaleme almıştır.
Güvertede korkunç cinayetler işlenirken kamarandan dışarı çıkmaya cesaret edebilecek misin?
Blackfriday de İthaki'de indirim olunca bende uzun zamandır okumak istediğim bir yazar olan Poe'den bir öykü kitabı alıp okumak istedim ama açıkçası hiç beğenmedim hatta çok nadir de olsa bir kitabı yarım bırakırım bu kitapta o yarım bıraktığım kitaplardan biri oldu , kitap benim için artık miladını doldurmuş oldu.Kitap kahramanın ağzından anlatılıyor ama yazar da çoğu zaman "ben de burdayım" diyerek kendini belli ediyor.Sanırım kitap tek bir mekanda geçtiği için okurken beni çok sıktı bir yerden sonra sürekli aynı şeyler olmaya başladı ve ben aklımı kitabın içine veremez oldum benim için ilk Poe deneyimi kötü oldu maalesef :/
“Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, Poe’nun yazdığı en büyük eserdir.”
-Jorge Luis Borges
Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, genç ve maceraperest Arthur Gordon Pym’in arkadaşı Augustus’la kaçak olarak bindiği Grampus isimli gemiyle güney denizlerine yaptığı yolculuğu anlatır. Gemide çıkan isyandan sonra Arthur ve arkadaşları hayatta kalmak için yamyamlık, açlık ve kötü hava koşullarına karşı mücadele eder.
Edgar Allan Poe’nun yayımlanmış tek romanı ve en dikkat çeken eserlerinden olan Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, Herman Melville’in Moby Dick, H.P. Lovecraft’ın Delililiğin Dağlarında kitaplarına esin kaynağı olmuş, Jules Verne ise romanın devamını Buzlar Sfenksi adıyla kaleme almıştır.
Güvertede korkunç cinayetler işlenirken kamarandan dışarı çıkmaya cesaret edebilecek misin?
24 Aralık 2019 Salı
Amerika Dizi - The Witcher
Herkese merhabalar efenim,
Bu dizinin zamanında oyununu oynamış ve açık dünyasına,grafiklerine,hikaye akışına hayran kalmıştım.Zaten gamerlar arasında bir efsane olarakta kabul edilir bir çok oyunu ve oyunların ek paketleri de var.Daha sonra kitap serisi olarak çıktı ama kitabı dizisi kadar ses getirmeyi başaramadı bence.Dizi çekilince kitaplarının da olduğunu öğrenen kişiler kitaplarını okumaya başladı.
Ben kitaplarını okumadım okumayı da pek düşünmüyorum açıkçası ama dizi Netflix üzerinden çıktığı için izledim 1.sezon toplamda 8 bölüm.Olayların ve karakterlerin ilk doğuş hikayelerinden başladığı için anlatıma , oyunu oynamayanlar için dizinin zamansal grafiği sıkıntı oldu ki bir çok kişi de kimin ne olduğunu anlayamamış.Diziye dair en çok sevdiğim şey sanırım Geralt karakterini Henry Cavill'in oynaması oldu çünkü oyundaki karakterle cidden birebir olmuş.Benim oyunda sevdiğim kadın karakter tabi ki Yennefer yengeydi ama hem karakteri canlandırın kızı pek sevemedim hem de bir çok kişi direk Yennefer karakterini sevmemiş sanırım onların yorumu da benim bu görüşümü etkiledi.
Bu dizinin zamanında oyununu oynamış ve açık dünyasına,grafiklerine,hikaye akışına hayran kalmıştım.Zaten gamerlar arasında bir efsane olarakta kabul edilir bir çok oyunu ve oyunların ek paketleri de var.Daha sonra kitap serisi olarak çıktı ama kitabı dizisi kadar ses getirmeyi başaramadı bence.Dizi çekilince kitaplarının da olduğunu öğrenen kişiler kitaplarını okumaya başladı.
Ben kitaplarını okumadım okumayı da pek düşünmüyorum açıkçası ama dizi Netflix üzerinden çıktığı için izledim 1.sezon toplamda 8 bölüm.Olayların ve karakterlerin ilk doğuş hikayelerinden başladığı için anlatıma , oyunu oynamayanlar için dizinin zamansal grafiği sıkıntı oldu ki bir çok kişi de kimin ne olduğunu anlayamamış.Diziye dair en çok sevdiğim şey sanırım Geralt karakterini Henry Cavill'in oynaması oldu çünkü oyundaki karakterle cidden birebir olmuş.Benim oyunda sevdiğim kadın karakter tabi ki Yennefer yengeydi ama hem karakteri canlandırın kızı pek sevemedim hem de bir çok kişi direk Yennefer karakterini sevmemiş sanırım onların yorumu da benim bu görüşümü etkiledi.
15 Aralık 2019 Pazar
Kitap - Lyon'da Düğün Stefan Zweig
Herkese merhabalar efenim,
Uzun soluklu kitaplar okurken araya özellikle de Zweig tarzında okuması kolay,akıcı kitaplar almayı seviyorum yolculukta bir mola vermişim gibi hissettiriyor.Zweig bu kitabında yine okuması birbirinden keyifli 3 hikayeye yer vermiş.Olay örgüsü aşırı önemli olmasa da kendine has diliyle duyguları vermeyi başarabilmiş.
Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.
Uzun soluklu kitaplar okurken araya özellikle de Zweig tarzında okuması kolay,akıcı kitaplar almayı seviyorum yolculukta bir mola vermişim gibi hissettiriyor.Zweig bu kitabında yine okuması birbirinden keyifli 3 hikayeye yer vermiş.Olay örgüsü aşırı önemli olmasa da kendine has diliyle duyguları vermeyi başarabilmiş.
Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.
12 Aralık 2019 Perşembe
Kitap - Bir İdam Mahkumunun Son Günü Victor Hugo
Herkese merhabalar efenim,
Aralık ayı demek soğuk demek, aralık ayı demek kar kış kıyamet derken aynı zamanda hastalık ayı da efenim :) Evet yine tam zamanında grip olamayı başardım ama bu işin iyi tarafı sanırım bu vesilesyle kitap okuma hızımı arttırmam oldu çünkü bir şeyler izleyemiyorum gözlerim acıyor o yüzden kendimi oyalamak için çok fazla kitap okuyorum şu sıralar.Black Friday indiriminden aldığım kitaplarda nihayet dün geldi şimdi elimdeki kısa kitapları bir kenara bırakıp onları okumaya başlıcam tabi bu arada hasta olduğum için hiç KPSS de çalışamadım sanırım daha hala psikolojik olarak yeniden KPSS ye hazırlanmaya kendimi hazır hissetmiyorum.
Bugünün kitabına gelicek olursak Hugo'dan okuduğum ilk kitap olan "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" bahsedicem sizlere.Evet bu yaşıma kadar Sefilleri dahi okumadım doymayın cahilliğime :D Oldukça akıcı ve insanın kalbine okları fırlatan bir kitap çünkü suçlu birinin gözünden ölüme mahkum edilişi anlatıyor.O zamanlardan bu zamanlara pekte bir şey değişmedi aslında açlıktan baklava çalıpta yargılanan çocukta gördü bu gözler herhalde o zamanın Fransasında olsaydı ölüme mahkum edilirdi o çocuk sırf açlıktan hırsızlık yaptığı için.Ahlak felsefesi devreye giriyor çoğu zaman bu kitapları okurken aslında kitabın üzerine tartışılacak çok şey var ... :)
Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis’e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l’Evénement adlı bir gazete çıkardı. 1852’de Louis Bonaparte’ın imparatorluğunu ilan ettiği hükümet darbesine karşı çıktığı için sürgün edildi.
Cezası 1859’da sona erdi, fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı, 1870’de Fransa’ya döndü. 1871’de Paris Komünü’nü desteklemese de komüncüleri savundu. Victor Hugo 1829 yılında yayımladığı Bir İdam MahkûmununSon Günü adlı romanıyla idam cezasına taviz vermez bir tavırla karşı çıktı. Klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alan Notre-Dame’ın Kamburu ve Sefiller adlı romanlarıyla dünya edebiyat tarihine geçti.
Aralık ayı demek soğuk demek, aralık ayı demek kar kış kıyamet derken aynı zamanda hastalık ayı da efenim :) Evet yine tam zamanında grip olamayı başardım ama bu işin iyi tarafı sanırım bu vesilesyle kitap okuma hızımı arttırmam oldu çünkü bir şeyler izleyemiyorum gözlerim acıyor o yüzden kendimi oyalamak için çok fazla kitap okuyorum şu sıralar.Black Friday indiriminden aldığım kitaplarda nihayet dün geldi şimdi elimdeki kısa kitapları bir kenara bırakıp onları okumaya başlıcam tabi bu arada hasta olduğum için hiç KPSS de çalışamadım sanırım daha hala psikolojik olarak yeniden KPSS ye hazırlanmaya kendimi hazır hissetmiyorum.
Bugünün kitabına gelicek olursak Hugo'dan okuduğum ilk kitap olan "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" bahsedicem sizlere.Evet bu yaşıma kadar Sefilleri dahi okumadım doymayın cahilliğime :D Oldukça akıcı ve insanın kalbine okları fırlatan bir kitap çünkü suçlu birinin gözünden ölüme mahkum edilişi anlatıyor.O zamanlardan bu zamanlara pekte bir şey değişmedi aslında açlıktan baklava çalıpta yargılanan çocukta gördü bu gözler herhalde o zamanın Fransasında olsaydı ölüme mahkum edilirdi o çocuk sırf açlıktan hırsızlık yaptığı için.Ahlak felsefesi devreye giriyor çoğu zaman bu kitapları okurken aslında kitabın üzerine tartışılacak çok şey var ... :)
Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis’e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l’Evénement adlı bir gazete çıkardı. 1852’de Louis Bonaparte’ın imparatorluğunu ilan ettiği hükümet darbesine karşı çıktığı için sürgün edildi.
Cezası 1859’da sona erdi, fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı, 1870’de Fransa’ya döndü. 1871’de Paris Komünü’nü desteklemese de komüncüleri savundu. Victor Hugo 1829 yılında yayımladığı Bir İdam MahkûmununSon Günü adlı romanıyla idam cezasına taviz vermez bir tavırla karşı çıktı. Klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alan Notre-Dame’ın Kamburu ve Sefiller adlı romanlarıyla dünya edebiyat tarihine geçti.
11 Aralık 2019 Çarşamba
Kitap - Ben Robot Isaac Asimov
Herkese merhabalar efenim,
Yıllar sonra İthaki'nin bilim kurgu serisinden bir kitap okumak nasip oldu.Bir çok blogta ve arkadaşımda gördüğüm bi kitaptı.Bilim kurgu dünyasında en sevdiğim konu Cyberpunk ve yapay zeka kavramı elbette ama kitabı büyük bir hevesle almama rağmen ilk giriş kısmındaki hikaye dışında o hevesim söndü gitti.İlk olarak bu bir roman değil onu söylemekle başlamam gerekiyor.İçinde 9 hikaye olan bir hikaye kitabı.Bu hikayelerden ilk giriş kısmında ki hariç çokta birbirinden bağımsız hikayeler değil.Aslında hikayeden çok bir kadının anıları gibi.Tabi kurgusal bir kadının anıları :)
Ünlü bilim kurgu yazarı Isaac Asimov'un bilim kurguya en büyük katkısı Üç Robot Kanunu'dur. Üç Robot Kanunu'na göre;
-Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
-Robotlar, Birinci Kanun'la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
-Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun'la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
Ben, Robot'ta, Isaac Asimov en ünlü 9 robot öyküsünü toplamıştır. Bu öyküler, gelecek nesillerin robot öyküleri için bir yol gösterici olmuş, bilim kurguda robotun ciddiye alınmasını sağlamıştır. Asimov, bu öykülerle konuşma yetisi olmayan robotlardan insanlığın iyiliğini gözeten makinelere kadar, robot tarihinin izini sürüyor.
Ben, Robot 25 sene sonra yeni edisyonuyla, İthaki Bilim kurgu Klasikleri dizisinin bir parçası olarak geri dönüyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Yıllar sonra İthaki'nin bilim kurgu serisinden bir kitap okumak nasip oldu.Bir çok blogta ve arkadaşımda gördüğüm bi kitaptı.Bilim kurgu dünyasında en sevdiğim konu Cyberpunk ve yapay zeka kavramı elbette ama kitabı büyük bir hevesle almama rağmen ilk giriş kısmındaki hikaye dışında o hevesim söndü gitti.İlk olarak bu bir roman değil onu söylemekle başlamam gerekiyor.İçinde 9 hikaye olan bir hikaye kitabı.Bu hikayelerden ilk giriş kısmında ki hariç çokta birbirinden bağımsız hikayeler değil.Aslında hikayeden çok bir kadının anıları gibi.Tabi kurgusal bir kadının anıları :)
Ünlü bilim kurgu yazarı Isaac Asimov'un bilim kurguya en büyük katkısı Üç Robot Kanunu'dur. Üç Robot Kanunu'na göre;
-Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
-Robotlar, Birinci Kanun'la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
-Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun'la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
Ben, Robot'ta, Isaac Asimov en ünlü 9 robot öyküsünü toplamıştır. Bu öyküler, gelecek nesillerin robot öyküleri için bir yol gösterici olmuş, bilim kurguda robotun ciddiye alınmasını sağlamıştır. Asimov, bu öykülerle konuşma yetisi olmayan robotlardan insanlığın iyiliğini gözeten makinelere kadar, robot tarihinin izini sürüyor.
Ben, Robot 25 sene sonra yeni edisyonuyla, İthaki Bilim kurgu Klasikleri dizisinin bir parçası olarak geri dönüyor.
(Tanıtım Bülteninden)
10 Aralık 2019 Salı
Romantik Film : A Cinderella Story Christmas Wish
Herkese merhabalar efenim,
Netflix'in Christmas haftası için yaptığı minnoş ergen filmleriyle devam ediyoruz :) Yılın en sevdiğim zamanlarında (İzmir de bir de kar yağıyor olsa çok güzel olucak) bu tar filmleri izlemek ve yazmak benim içinde bu blog içinde bir gelenek oldu biliyorsunuz ki : Milyonlarca versiyonunu izlediğim Cinderella'nın bir de Christmas versiyonunu izleyin demişler :)
Üvey annesi ve üvey kardeşleri tarafından bir hizmetçi gibi muamele gören Kat’in mucize dolu hikayesi.
Netflix'in Christmas haftası için yaptığı minnoş ergen filmleriyle devam ediyoruz :) Yılın en sevdiğim zamanlarında (İzmir de bir de kar yağıyor olsa çok güzel olucak) bu tar filmleri izlemek ve yazmak benim içinde bu blog içinde bir gelenek oldu biliyorsunuz ki : Milyonlarca versiyonunu izlediğim Cinderella'nın bir de Christmas versiyonunu izleyin demişler :)
Üvey annesi ve üvey kardeşleri tarafından bir hizmetçi gibi muamele gören Kat’in mucize dolu hikayesi.
9 Aralık 2019 Pazartesi
Romantik Film : The Knight Before Christmas
Herkese merhabalar efenim,
Dün izin günüm olduğundan ve biraz da hasta olduğumda battaniyemin içine girip elimde kış çayımla bütün gün Christmas filmleri izledim.Malum Aralı ayı demek benim için kış temalı filmler demek :) Netflix bu konuda her yıl beni doyurmayı başarıyor o yüzden ilk oraya baktım ve dişime göre 2 tane film bulup izledim.Bunlardan ilki artık bu tarz yapımlara görmeye çok alıştığım Vanessa Hudgens'ın baş rolünde olduğu The Knight Before Christmas filmi oldu.İzlemesi keyifli klişe bir Noel filmi :)
Bir büyücünün Noel tatili sırasında günümüz Ohiosu'na ışınladığı Orta Çağ şövalyesi Sir Cole (Josh Whitehouse), aşkta hayal kırıklığı yaşamış olan akıllı ve iyi kalpli lise fen bilgisi öğretmeni Brooke (Vanessa Hudgens) ile arkadaş olur. Brooke, eve geri dönmesini sağlayacak tek şey olan gizemli amacına nasıl ulaşacağını keşfetmeye çalışan Sir Cole'un modern dünyada yolunu bulmasına yardımcı olur. Ancak Sir Cole ve Brooke yakınlaştıkça, birbirlerine karşı hisleri de artar. Acaba aşkları tüm zorlukların üstesinden gelebilecek mi?
Dün izin günüm olduğundan ve biraz da hasta olduğumda battaniyemin içine girip elimde kış çayımla bütün gün Christmas filmleri izledim.Malum Aralı ayı demek benim için kış temalı filmler demek :) Netflix bu konuda her yıl beni doyurmayı başarıyor o yüzden ilk oraya baktım ve dişime göre 2 tane film bulup izledim.Bunlardan ilki artık bu tarz yapımlara görmeye çok alıştığım Vanessa Hudgens'ın baş rolünde olduğu The Knight Before Christmas filmi oldu.İzlemesi keyifli klişe bir Noel filmi :)
Bir büyücünün Noel tatili sırasında günümüz Ohiosu'na ışınladığı Orta Çağ şövalyesi Sir Cole (Josh Whitehouse), aşkta hayal kırıklığı yaşamış olan akıllı ve iyi kalpli lise fen bilgisi öğretmeni Brooke (Vanessa Hudgens) ile arkadaş olur. Brooke, eve geri dönmesini sağlayacak tek şey olan gizemli amacına nasıl ulaşacağını keşfetmeye çalışan Sir Cole'un modern dünyada yolunu bulmasına yardımcı olur. Ancak Sir Cole ve Brooke yakınlaştıkça, birbirlerine karşı hisleri de artar. Acaba aşkları tüm zorlukların üstesinden gelebilecek mi?
8 Aralık 2019 Pazar
Gerilim Filmi : Funny Games
Herkese merhabalar efenim,
Çok sevgili iş arkadaşım Ceren'nin tavsiyeleri ile Aralık ayı Noel filmleri ve kar-kış temasına girmeden önce bir gerilim filmi daha izlemek istedim.Aslında bu filmi elbette çok duymuştum ama izlemek şimdiye nasip oldu.Orijinal hali aslında Alman yapımı , ilk o yapımını açtım ama nedense görüntüleri falan çok beğenmediğim o yüzden baş rolünde Naomi Watts'ın da olduğu Amerika versiyonunu izledim.
Her yönetmen filmde seyircisine bir duygu vermeyi amaçlar.Dram filminde hüzün,aşk filminde sevgi ve aşk,gerilim ve gizem filmlerinde merak ... Bu filmde yönetmen tamamen sizi rahatsız ve gıcık etmeyi amaçlamış ve bence yönetmen bana bu hisleri filmde fazlasıyla geçirdi o yüzden kendi içinde oldukça başarılı bir film.Filmi izlerken o kadar gıcık oldum ki bilgisayara kafa atasım geldi :) Şimdi çok fazla spoiler vererek filmin izlenme hevesini kaçırmak istemiyorum ama bence bu türleri seviyorsanız benim gibi mutlaka izlemeniz gereken bir film :)
Sizden küçük bir ricam , eğer filmi izledikten sonra filmi saçma ya da vakit kaybı bulmuşsanız ya filmden hiç bir halt anlamamışsınızdır mutlaka gidip bir inceleme yazısı okuyun ya da videosu izleyin ya da "ben filmden çok iyi anlarım yeahh "demeyin gidin daha eğlenceli filmler izleyin :)
97'de gerçekleştirdiği Funny Games orijinal versiyondan sonra, efsanevi yönetmen Haneke bu kez de 2007 yılında Amerikan versiyonu "Ölümcül Oyunlar" ile bir kez daha kendi filmini yorumluyor. Ölümcül oyunlarda burjuvaziye olan tiksintinin şiddet yoluyla dışa vurumu söz konusu. Ann, George ve oğulları Georgie kısa bir tatil için göl kenarındaki yazlık evlerine giderler. Vardıklarında komşuları Fred ve Eva'da bir gariplik sezerler. Ertesi sabah golf oynamak üzere sözleşmişlerdir. George ve Georgie yelkenli teknelerini tamir ederken, Ann de yemek yapmaya koyulur. Bu sırada Eva'ların misafiri olarak tanıştıkları genç ve kibar görünümlü Peter, Ann'i şüphelendirir.
Çok sevgili iş arkadaşım Ceren'nin tavsiyeleri ile Aralık ayı Noel filmleri ve kar-kış temasına girmeden önce bir gerilim filmi daha izlemek istedim.Aslında bu filmi elbette çok duymuştum ama izlemek şimdiye nasip oldu.Orijinal hali aslında Alman yapımı , ilk o yapımını açtım ama nedense görüntüleri falan çok beğenmediğim o yüzden baş rolünde Naomi Watts'ın da olduğu Amerika versiyonunu izledim.
Her yönetmen filmde seyircisine bir duygu vermeyi amaçlar.Dram filminde hüzün,aşk filminde sevgi ve aşk,gerilim ve gizem filmlerinde merak ... Bu filmde yönetmen tamamen sizi rahatsız ve gıcık etmeyi amaçlamış ve bence yönetmen bana bu hisleri filmde fazlasıyla geçirdi o yüzden kendi içinde oldukça başarılı bir film.Filmi izlerken o kadar gıcık oldum ki bilgisayara kafa atasım geldi :) Şimdi çok fazla spoiler vererek filmin izlenme hevesini kaçırmak istemiyorum ama bence bu türleri seviyorsanız benim gibi mutlaka izlemeniz gereken bir film :)
Sizden küçük bir ricam , eğer filmi izledikten sonra filmi saçma ya da vakit kaybı bulmuşsanız ya filmden hiç bir halt anlamamışsınızdır mutlaka gidip bir inceleme yazısı okuyun ya da videosu izleyin ya da "ben filmden çok iyi anlarım yeahh "demeyin gidin daha eğlenceli filmler izleyin :)
97'de gerçekleştirdiği Funny Games orijinal versiyondan sonra, efsanevi yönetmen Haneke bu kez de 2007 yılında Amerikan versiyonu "Ölümcül Oyunlar" ile bir kez daha kendi filmini yorumluyor. Ölümcül oyunlarda burjuvaziye olan tiksintinin şiddet yoluyla dışa vurumu söz konusu. Ann, George ve oğulları Georgie kısa bir tatil için göl kenarındaki yazlık evlerine giderler. Vardıklarında komşuları Fred ve Eva'da bir gariplik sezerler. Ertesi sabah golf oynamak üzere sözleşmişlerdir. George ve Georgie yelkenli teknelerini tamir ederken, Ann de yemek yapmaya koyulur. Bu sırada Eva'ların misafiri olarak tanıştıkları genç ve kibar görünümlü Peter, Ann'i şüphelendirir.
6 Aralık 2019 Cuma
Kitap - Sonsuza Dek Kiera Cass
Herkese merhabalar efenim,
"Beni Seç" serisinin son kitabı da benim için miladını doldurduğu için yarım bırakıp buraya da postunu girip artık arşive kaldırmak istiyorum.Bu seriyi iyi ki zamanında çok paralar verip almamışım ikici elden tanesine 10 tl verip seriyi aldım ve hiç umduğum gibi bir seri olmadı hatta sadece aç gözlülük etmeyip ilk kitabını alsaydım dedim çünkü serinin daha ilk kitabından anlaşılıyordu benim beklentimi karşılayamayacağı.Neyse efenim bir seriyi daha bitirip önümüzde ki maçlara bakmayı umuyoruz.
Seçim, America'nın hayatını tamamıyla değiştirmişti.
Illéa'nın prensesi olmak için yarışmaya katıldığından beri, ilk aşkı Aspen'e hissettikleri ve Prens Maxon'a karşı gün geçtikçe artan ilgisi arasında kalmıştı.
Şimdi America için gerçekten de karar verme zamanı.
Savunduğu doğrular için mücadele zamanı.
İstediği gelecek için savaşma zamanı.
Sonsuza dek seveceği erkeği seçme zamanı.
Yayınlandığı tüm ülkelerde çok satanlar listesine hızlı bir giriş yapan Sonsuza Dek, Beni Seç ve Elit'ten sonra seçim serisinin üçüncü kitabı. Uzun süredir serinin hayranları tarafından beklenen Sonsuza Dek'te KieraCass distopik fantazyayı peri masalıyla birleştiriyor ve unutulmaz bir ?nale imza atıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
"Beni Seç" serisinin son kitabı da benim için miladını doldurduğu için yarım bırakıp buraya da postunu girip artık arşive kaldırmak istiyorum.Bu seriyi iyi ki zamanında çok paralar verip almamışım ikici elden tanesine 10 tl verip seriyi aldım ve hiç umduğum gibi bir seri olmadı hatta sadece aç gözlülük etmeyip ilk kitabını alsaydım dedim çünkü serinin daha ilk kitabından anlaşılıyordu benim beklentimi karşılayamayacağı.Neyse efenim bir seriyi daha bitirip önümüzde ki maçlara bakmayı umuyoruz.
Seçim, America'nın hayatını tamamıyla değiştirmişti.
Illéa'nın prensesi olmak için yarışmaya katıldığından beri, ilk aşkı Aspen'e hissettikleri ve Prens Maxon'a karşı gün geçtikçe artan ilgisi arasında kalmıştı.
Şimdi America için gerçekten de karar verme zamanı.
Savunduğu doğrular için mücadele zamanı.
İstediği gelecek için savaşma zamanı.
Sonsuza dek seveceği erkeği seçme zamanı.
Yayınlandığı tüm ülkelerde çok satanlar listesine hızlı bir giriş yapan Sonsuza Dek, Beni Seç ve Elit'ten sonra seçim serisinin üçüncü kitabı. Uzun süredir serinin hayranları tarafından beklenen Sonsuza Dek'te KieraCass distopik fantazyayı peri masalıyla birleştiriyor ve unutulmaz bir ?nale imza atıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
5 Aralık 2019 Perşembe
Kitap - Yağmurun Gelini Sinan Akyüz
Herkese merhabalar efenim,
Daha önce "Yatağımdaki Yabancı,İncir Kuşları" kitaplarını okuduğum Sinan Akyüz'den bu sefer "Yağmurun Gelini" diye bir roman okudum.Beğenmekle beğenmemek arasında kaldım.Sinan Akyüz'ün sade ve akıcı anlatım biçimini sevdiğim içi kitabı çok kolay bir şekilde okuyup bitirdim ama ne duygusal olarak bana geçti ne de hikayeyi bir yerlere bağladı bi kopukluk olduk bence kahramanlar ve olaylar arasında o yüzden daha önce okuduğum kitaplarına nazaran bu kitabını o kadar da beğenemedim.
“Bazen alıp başını gitmek ister insan. Uzaklara, çok uzaklara… Görürüm ki sen de alıp başını gitmek istersin buralardan. O vakit ben de seni yanımda götüreyim derim…” Delal iliklerine kadar sarsıldı. Sonra ani bir öfke hissetti içinde. “Doğrudur,” diye bağırdı. “Uzaklara, hem de çok uzaklara gitmek isterim… Fakat Şiyar’ımın olmadığı bir yere de gitmek istemem.” Mamo sakinliğini hiç elden bırakmadı. “İstersen acele hüküm verme,” dedi. “Yarın sabaha kadar vaktimiz vardır. Bilesin ki benim oğlum da senin gibi yaralıdır. Bu kötü günlerinizde birbirinize yoldaş olursunuz kızım. Baran’ım elbette iyileşecek, bir gün ayağa kalkacaktır. O zaman da senin yaralarını o iyi edecektir…” Düğün günü güzeller güzeli Delal, gelin alayıyla damat evine vardığında hayatının en mutlu gününü yaşıyordu, ta ki Şiyar’ının atı Cengâver bir başına ortaya çıkıncaya kadar… Nasıl olmuştu da mutluluk bu kadar çabuk uçup gitmişti ellerinin arasından? Nasıl olmuştu en güzel günü kara güne dönüşüvermişti? Şimdi nasıl Şiyar’ın kardeşi Diyar’a eş olacaktı? Töreye nasıl karşı gelecekti? Sürdü Cengâver’i ölüme, ama kader ona başka bir yol çizdi. Önce Mamo’yu gönderdi, sonra da umudu… 1950’lerde sınır kaçakçılığını önlemek için tüm sınır mayınlanmış, yaşanan kayıplarla hayatlar değişmişti. Tıpkı Delal ile Şiyar’ınki gibi. Onların gerçek yaşamlarından yola çıkarak kaleme aldığı bu kitapla Sinan Akyüz, bize her ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Sevginin ve cesaretin gücüyle… İncir Kuşları, Piruze, Aşk Başka Evde gibi çok okunan kitapların yazarından yine soluk soluğa okuyacağınız bir roman…
(Tanıtım Bülteninden)
Daha önce "Yatağımdaki Yabancı,İncir Kuşları" kitaplarını okuduğum Sinan Akyüz'den bu sefer "Yağmurun Gelini" diye bir roman okudum.Beğenmekle beğenmemek arasında kaldım.Sinan Akyüz'ün sade ve akıcı anlatım biçimini sevdiğim içi kitabı çok kolay bir şekilde okuyup bitirdim ama ne duygusal olarak bana geçti ne de hikayeyi bir yerlere bağladı bi kopukluk olduk bence kahramanlar ve olaylar arasında o yüzden daha önce okuduğum kitaplarına nazaran bu kitabını o kadar da beğenemedim.
“Bazen alıp başını gitmek ister insan. Uzaklara, çok uzaklara… Görürüm ki sen de alıp başını gitmek istersin buralardan. O vakit ben de seni yanımda götüreyim derim…” Delal iliklerine kadar sarsıldı. Sonra ani bir öfke hissetti içinde. “Doğrudur,” diye bağırdı. “Uzaklara, hem de çok uzaklara gitmek isterim… Fakat Şiyar’ımın olmadığı bir yere de gitmek istemem.” Mamo sakinliğini hiç elden bırakmadı. “İstersen acele hüküm verme,” dedi. “Yarın sabaha kadar vaktimiz vardır. Bilesin ki benim oğlum da senin gibi yaralıdır. Bu kötü günlerinizde birbirinize yoldaş olursunuz kızım. Baran’ım elbette iyileşecek, bir gün ayağa kalkacaktır. O zaman da senin yaralarını o iyi edecektir…” Düğün günü güzeller güzeli Delal, gelin alayıyla damat evine vardığında hayatının en mutlu gününü yaşıyordu, ta ki Şiyar’ının atı Cengâver bir başına ortaya çıkıncaya kadar… Nasıl olmuştu da mutluluk bu kadar çabuk uçup gitmişti ellerinin arasından? Nasıl olmuştu en güzel günü kara güne dönüşüvermişti? Şimdi nasıl Şiyar’ın kardeşi Diyar’a eş olacaktı? Töreye nasıl karşı gelecekti? Sürdü Cengâver’i ölüme, ama kader ona başka bir yol çizdi. Önce Mamo’yu gönderdi, sonra da umudu… 1950’lerde sınır kaçakçılığını önlemek için tüm sınır mayınlanmış, yaşanan kayıplarla hayatlar değişmişti. Tıpkı Delal ile Şiyar’ınki gibi. Onların gerçek yaşamlarından yola çıkarak kaleme aldığı bu kitapla Sinan Akyüz, bize her ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Sevginin ve cesaretin gücüyle… İncir Kuşları, Piruze, Aşk Başka Evde gibi çok okunan kitapların yazarından yine soluk soluğa okuyacağınız bir roman…
(Tanıtım Bülteninden)
4 Aralık 2019 Çarşamba
Gizem Filmi : Hailey Dean Mystery
Herkese merhabalar efenim,
Hellmark filmlerini kafam çok bozuk olduğunda izlemeyi çok seviyorum.Genelde Romantik filmlerini izlerdim ilk defa polisiye bir yapıma denk geldim.Tee çalışmaya başlamadan önce polisiye filmlere,dizilere ve kitaplara merak salmıştım o zaman izlemiştim aslına serisi olan bir film ama devamını izleyesim gelmedi açıkçası o yüzden bu filmi de yazıp artık arşive kaldırayım dedim.
Okul tatile girdiğinde okulda yapılacak tamir ve tadilatlar için Hailey'in yeğeni görev alır. Para toplama işlerini de müzik öğretmeni üstlenmiş fakat müzik öğretmeni ortadan kaybolmuştur. Onu bulması gereklidir öldürüldüğünden şüphe edince ipuçlarını takip eder ve kendini bir cinayetin içinde bulur.
Hellmark filmlerini kafam çok bozuk olduğunda izlemeyi çok seviyorum.Genelde Romantik filmlerini izlerdim ilk defa polisiye bir yapıma denk geldim.Tee çalışmaya başlamadan önce polisiye filmlere,dizilere ve kitaplara merak salmıştım o zaman izlemiştim aslına serisi olan bir film ama devamını izleyesim gelmedi açıkçası o yüzden bu filmi de yazıp artık arşive kaldırayım dedim.
Okul tatile girdiğinde okulda yapılacak tamir ve tadilatlar için Hailey'in yeğeni görev alır. Para toplama işlerini de müzik öğretmeni üstlenmiş fakat müzik öğretmeni ortadan kaybolmuştur. Onu bulması gereklidir öldürüldüğünden şüphe edince ipuçlarını takip eder ve kendini bir cinayetin içinde bulur.
3 Aralık 2019 Salı
Kore Dizisi : When the Camellia Blooms
Herkese merhabalar efenim,
Dünyayı böyle tatlış adamlar yönetsin ! Kadınına değer veren,duygusal,tatlı ... Kang Ha-Neul'u ilk defa bu kadar naif bir rolde gördüm.Genelde daha sert erkek rollerinde olurdu o yüzden onun bu hallerine pek alışık değilim.Gong Hyo-Jin yine bildiğimiz kadın rollerinden birini oynamış güçlü ama masum,sert ama aynı zamanda naif ağlak bir kadın.Diziye sırf Gong Hyo-Jin ablamız için başladım elbette ama ilk defa bu çok sevdiğim ablamın dizisini yarım bıraktım çünkü ne Kang Ha-Neul ile kimyalarını tutturabildim ne hikaye bir yere bağlanabildi uzattıkça uzattılar romantik sahneleri bitirdiler yerini gizem aldı cinayet aldı tuhaf saçma sapan bir dizi oldu :/
Konusu:
Dizi, üç farklı çiftin hikâyesini ve aşkın farklı aşamalarını anlatmaktadır. Dong-Baek (Gong Hyo-Jin) ve Yong-Shik (Kang Ha-Neul) aşk ile her şeyin mümkün olabileceğine inanırken onların etrafındaki insanlar aşkın gücüne olan inançlarını sorgulamaktadır.
Karakterleri:
Gong Hyo-Jin dizide adı 'Kamelya' anlamına gelen Dong-Baek karakterini canlandırmaktadır. Yetimdir ve bekar bir annedir. Daha önce hiç gerçek sevgi görmemiştir. 'Camellia' adında küçük bir bar işletmektedir.
Kang Ha-Neul dizide bir polis memuru olan Yong-Shik karakterini canlandırmaktadır. Basit bir kırsal kesim adamıdır. Dürüst ve toy birisidir. O, Dong-Baek’e (Gong Hyo-Jin) âşıktır.
Kim Ji-Suk dizide yıldız bir beyzbol oyuncusu olan Kang Jong-Ryul karakterini canlandırmaktadır. Dong-Baek’in (Gong Hyo-Jin) ilk aşkıdır. Bir sosyal medya fenomeni ile evlidir ve bir kızı vardır. Ailesi ile birlikte bir televizyon şovunda yer almaktadır. Kamera önünde mutlu ve parlak bir çift gibi görünmelerine karşın kameralar kayıttan çıktıktan sonra çift çok gerekli olmadıkça birbiriyle dahi konuşmamaktadır.
Oh Jung-Se dizide bir gözlükçü olan No Kyu-Tae karakterini canlandırmaktadır.
Dünyayı böyle tatlış adamlar yönetsin ! Kadınına değer veren,duygusal,tatlı ... Kang Ha-Neul'u ilk defa bu kadar naif bir rolde gördüm.Genelde daha sert erkek rollerinde olurdu o yüzden onun bu hallerine pek alışık değilim.Gong Hyo-Jin yine bildiğimiz kadın rollerinden birini oynamış güçlü ama masum,sert ama aynı zamanda naif ağlak bir kadın.Diziye sırf Gong Hyo-Jin ablamız için başladım elbette ama ilk defa bu çok sevdiğim ablamın dizisini yarım bıraktım çünkü ne Kang Ha-Neul ile kimyalarını tutturabildim ne hikaye bir yere bağlanabildi uzattıkça uzattılar romantik sahneleri bitirdiler yerini gizem aldı cinayet aldı tuhaf saçma sapan bir dizi oldu :/
Konusu:
Dizi, üç farklı çiftin hikâyesini ve aşkın farklı aşamalarını anlatmaktadır. Dong-Baek (Gong Hyo-Jin) ve Yong-Shik (Kang Ha-Neul) aşk ile her şeyin mümkün olabileceğine inanırken onların etrafındaki insanlar aşkın gücüne olan inançlarını sorgulamaktadır.
Karakterleri:
Gong Hyo-Jin dizide adı 'Kamelya' anlamına gelen Dong-Baek karakterini canlandırmaktadır. Yetimdir ve bekar bir annedir. Daha önce hiç gerçek sevgi görmemiştir. 'Camellia' adında küçük bir bar işletmektedir.
Kang Ha-Neul dizide bir polis memuru olan Yong-Shik karakterini canlandırmaktadır. Basit bir kırsal kesim adamıdır. Dürüst ve toy birisidir. O, Dong-Baek’e (Gong Hyo-Jin) âşıktır.
Kim Ji-Suk dizide yıldız bir beyzbol oyuncusu olan Kang Jong-Ryul karakterini canlandırmaktadır. Dong-Baek’in (Gong Hyo-Jin) ilk aşkıdır. Bir sosyal medya fenomeni ile evlidir ve bir kızı vardır. Ailesi ile birlikte bir televizyon şovunda yer almaktadır. Kamera önünde mutlu ve parlak bir çift gibi görünmelerine karşın kameralar kayıttan çıktıktan sonra çift çok gerekli olmadıkça birbiriyle dahi konuşmamaktadır.
Oh Jung-Se dizide bir gözlükçü olan No Kyu-Tae karakterini canlandırmaktadır.
2 Aralık 2019 Pazartesi
Kore Dizisi : Melting Me Softly
Herkese merhabalar efenim,
Ji Chang Wook Oppam askerden döndü ne güzel diziyi başlayacak diye sevindik vere vere şu çaylak kızı vermişler partner diye saçma salak gram ilerlemeyen bir konuda bulmuşlar harcamışlar benim bebişimi,yazıktır günahtır ya sonuna kadar gelemediğim çok nadir Kore dizisi vardır bu da onlardan biri oldu Ji Chang Wook vardı diye bir kaç bölüm bakılmayı hak ediyor onun dışında tırt bir dizi olmuş.
Konusu:
Dizi, bir proje için bedenlerinin sadece 24 saatlik dondurulmasına gönüllü olan bir erkek (Ji Chang-Wook) ve bir kadının (Won Jin-A) etrafında dönmektedir. Ancak gizemli bir komploya kurban giden ikili, 24 saat sonra uyandırılmak yerine, 20 yıl sonra uyandırılır. Dahası, hayatta kalabilmek için vücut ısıları 33°C’de tutulmalıdır.
Karakterleri:
Ji Chang-Wook dizide popüler bir TV programının PD'liğini yapan Ma Dong-Chan karakterini canlandırmaktadır. 24 saat boyunca insanların bedenlerinin dondurulduğu bir projeye katılır. Ancak donduktan 24 saat sonra uyandırılması gerekirken, uyandığında aradan 20 yıl geçtiğini öğrenir. Görünüşü 20 yıl önceki gibi olsa da ailesi, arkadaşları ve nişanlısı önemli ölçüde yaşlanmıştır.
Won Jin-A dizide bir yayın istasyonunda yarı-zamanlı bir çalışan olan Go Mi-Ran karakterini canlandırmaktadır. 24 saat boyunca insanların bedenlerinin dondurulduğu bir projeye katılması için ona 5 milyon won (yaklaşık 4.200 Dolar) teklif edilir. Bu teklifi geri çevirmez ve projeye katılır.
Yoon Se-Ah dizide bir spiker olan Na Ha-Young karakterini canlandırmaktadır. Ma Dong-Chan’ın (Ji Chang-Wook) ilk aşkıdır. Dong-Chan ile beraber çalıştıkları bir TV programı sırasında tanışır ve daha sonra nişanlanırlar. Ancak, Dong-Chan’ın uyuduğu 20 yıl boyunca, başarı odaklı bir şekilde yaşamış, kalpsiz ve duygusuz bir insana dönüşmüştür.
Ji Chang Wook Oppam askerden döndü ne güzel diziyi başlayacak diye sevindik vere vere şu çaylak kızı vermişler partner diye saçma salak gram ilerlemeyen bir konuda bulmuşlar harcamışlar benim bebişimi,yazıktır günahtır ya sonuna kadar gelemediğim çok nadir Kore dizisi vardır bu da onlardan biri oldu Ji Chang Wook vardı diye bir kaç bölüm bakılmayı hak ediyor onun dışında tırt bir dizi olmuş.
Konusu:
Dizi, bir proje için bedenlerinin sadece 24 saatlik dondurulmasına gönüllü olan bir erkek (Ji Chang-Wook) ve bir kadının (Won Jin-A) etrafında dönmektedir. Ancak gizemli bir komploya kurban giden ikili, 24 saat sonra uyandırılmak yerine, 20 yıl sonra uyandırılır. Dahası, hayatta kalabilmek için vücut ısıları 33°C’de tutulmalıdır.
Karakterleri:
Ji Chang-Wook dizide popüler bir TV programının PD'liğini yapan Ma Dong-Chan karakterini canlandırmaktadır. 24 saat boyunca insanların bedenlerinin dondurulduğu bir projeye katılır. Ancak donduktan 24 saat sonra uyandırılması gerekirken, uyandığında aradan 20 yıl geçtiğini öğrenir. Görünüşü 20 yıl önceki gibi olsa da ailesi, arkadaşları ve nişanlısı önemli ölçüde yaşlanmıştır.
Won Jin-A dizide bir yayın istasyonunda yarı-zamanlı bir çalışan olan Go Mi-Ran karakterini canlandırmaktadır. 24 saat boyunca insanların bedenlerinin dondurulduğu bir projeye katılması için ona 5 milyon won (yaklaşık 4.200 Dolar) teklif edilir. Bu teklifi geri çevirmez ve projeye katılır.
Yoon Se-Ah dizide bir spiker olan Na Ha-Young karakterini canlandırmaktadır. Ma Dong-Chan’ın (Ji Chang-Wook) ilk aşkıdır. Dong-Chan ile beraber çalıştıkları bir TV programı sırasında tanışır ve daha sonra nişanlanırlar. Ancak, Dong-Chan’ın uyuduğu 20 yıl boyunca, başarı odaklı bir şekilde yaşamış, kalpsiz ve duygusuz bir insana dönüşmüştür.
Kitap - İzmir Kitap Kulübüyle Kasım Ayı Kitabı : Eşekli Kütüphaneci Fakir Baykurt
Herkese merhabalar efenim,
Bugün izin günüm olduğu için evdeyim.Kütüphaneye gider yeni bir kitaba başlarım,biraz dizi film izler ve tabi ki KPSS ye çalışmaya başlarım.İş arkadaşlarımla ve sevdiceğimle zaman geçirmenin yanında bir de her ay İzmir Kitap Kulübünün toplantılarına katılıyorum.İlk toplantı Eylül ayında olmuştu bir tanışma toplantısı olduğu için kitabımız yoktu,Ekim ayı için Saramago'nun Körlük kitabı seçildi ama ben zaten daha önceden okumuş olduğum için toplantıya katıldım elbette ama buraya tekrardan yazmak istemedim Kasım ayı kitabımız da Eşekli Kütüphaneci Fakir Baykurt oldu.Türk edebiyatından kitaplar okumayı şu sıra çok seviyorum o yüzden bu kitabın bana denk gelmesi çok güzel oldu.
Kitaptan biraz bahsedicek olursam , bu kitap Baykurttan okuduğum ilk kitaptı.Kitap Baykurt'un ölmeden önce yazdığı son kitapmış kendisi Köy Enstitülerinden mezun olduğu için Anadoluyu oldukça iyi bilen ve kitaplarından bol bol yer veren birisi.Eşekli Kütüphaneci aslında bir biyografi kitabı da diyebiliriz çünkü gerçekten yaşanılan olaylar ve kişilerden esinlenerek yazılmış bir kitap hatta toplantıda öğrendiğime göre kitabın belgeseli bile varmış.
Ben kitabı okurken bi Aziz Nesin bi Sabahattin Ali kitabı okuyormuş gibi oldum ve yine hüzünle okudum.Çünkü bu kitaplar çok eski zamanlarda geçiyor olmasına rağmen Türkiye hala o zaman da ki gibi gram ilerleme olmamış.Hala meyve veren ağacı taşlıyorlar hala ne zaman sesi çıkan,okuyan,sorgulayan insanlar görseler üst kademelerden birileri o kişiyi bir şekilde susturuyor ilahi adalet elbet bir gün yerini bulur ama yinede bunlar maalesef o zaman olduğu gibi de bu zamanda olduğu gibi de Türkiye nin gerçekleri ...
Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen şahsiyetlerinden “Baba” lakaplı Aziz Güzelgöz’ü çıkarır. Aynı yaşlardaki bu iki genç kısa sürede kaynaşır. Dimitrios, Aziz’in evine konuk olunca, bu büyüleyici diyarda inanılmaz bir adamla tanışır. Aziz’in babası Mustafa Güzelgöz’dür bu kişi; namı diğer Eşekli Kütüphaneci.
Ürgüp’teki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için takılmıştır bu ad ona. Herkes, özellikle de kadınlar, kitap okusun diye yıllarca çırpınmıştır Mustafa Güzelgöz.
Dimitrios ile Eşekli Kütüphaneci arasındaki sevgi köprüsü yöreyi birlikte gezerlerken iyiden iyiye pekişip güçlenir. Bu arada kan kardeşi olan Aziz ile Dimitrios’un aklına, Ürgüp ile Larisa’yı “kardeş şehir” yapma fikri düşmüştür. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır...
Fakir Baykurt’un, klasik anlatımının tüm olanaklarından yararlanarak, gücü yetene, hatta bitene dek, hasta yatağında yazdığı bu son romanında, sevgi, kardeşlik, azim, cesaret gibi duygular yine okuru sarıp sarmalıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Bugün izin günüm olduğu için evdeyim.Kütüphaneye gider yeni bir kitaba başlarım,biraz dizi film izler ve tabi ki KPSS ye çalışmaya başlarım.İş arkadaşlarımla ve sevdiceğimle zaman geçirmenin yanında bir de her ay İzmir Kitap Kulübünün toplantılarına katılıyorum.İlk toplantı Eylül ayında olmuştu bir tanışma toplantısı olduğu için kitabımız yoktu,Ekim ayı için Saramago'nun Körlük kitabı seçildi ama ben zaten daha önceden okumuş olduğum için toplantıya katıldım elbette ama buraya tekrardan yazmak istemedim Kasım ayı kitabımız da Eşekli Kütüphaneci Fakir Baykurt oldu.Türk edebiyatından kitaplar okumayı şu sıra çok seviyorum o yüzden bu kitabın bana denk gelmesi çok güzel oldu.
Kitaptan biraz bahsedicek olursam , bu kitap Baykurttan okuduğum ilk kitaptı.Kitap Baykurt'un ölmeden önce yazdığı son kitapmış kendisi Köy Enstitülerinden mezun olduğu için Anadoluyu oldukça iyi bilen ve kitaplarından bol bol yer veren birisi.Eşekli Kütüphaneci aslında bir biyografi kitabı da diyebiliriz çünkü gerçekten yaşanılan olaylar ve kişilerden esinlenerek yazılmış bir kitap hatta toplantıda öğrendiğime göre kitabın belgeseli bile varmış.
Ben kitabı okurken bi Aziz Nesin bi Sabahattin Ali kitabı okuyormuş gibi oldum ve yine hüzünle okudum.Çünkü bu kitaplar çok eski zamanlarda geçiyor olmasına rağmen Türkiye hala o zaman da ki gibi gram ilerleme olmamış.Hala meyve veren ağacı taşlıyorlar hala ne zaman sesi çıkan,okuyan,sorgulayan insanlar görseler üst kademelerden birileri o kişiyi bir şekilde susturuyor ilahi adalet elbet bir gün yerini bulur ama yinede bunlar maalesef o zaman olduğu gibi de bu zamanda olduğu gibi de Türkiye nin gerçekleri ...
Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen şahsiyetlerinden “Baba” lakaplı Aziz Güzelgöz’ü çıkarır. Aynı yaşlardaki bu iki genç kısa sürede kaynaşır. Dimitrios, Aziz’in evine konuk olunca, bu büyüleyici diyarda inanılmaz bir adamla tanışır. Aziz’in babası Mustafa Güzelgöz’dür bu kişi; namı diğer Eşekli Kütüphaneci.
Ürgüp’teki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için takılmıştır bu ad ona. Herkes, özellikle de kadınlar, kitap okusun diye yıllarca çırpınmıştır Mustafa Güzelgöz.
Dimitrios ile Eşekli Kütüphaneci arasındaki sevgi köprüsü yöreyi birlikte gezerlerken iyiden iyiye pekişip güçlenir. Bu arada kan kardeşi olan Aziz ile Dimitrios’un aklına, Ürgüp ile Larisa’yı “kardeş şehir” yapma fikri düşmüştür. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır...
Fakir Baykurt’un, klasik anlatımının tüm olanaklarından yararlanarak, gücü yetene, hatta bitene dek, hasta yatağında yazdığı bu son romanında, sevgi, kardeşlik, azim, cesaret gibi duygular yine okuru sarıp sarmalıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...