Herkese merhabalar efenim,
Dün resmen ülkece bir kabusa uyandık.Burası aynı zamanda benim günlüğüm olduğu için iyi,kötü hissettiğim ne varsa yazmak istiyorum.Deprem yıllardır benim hayatımın bir gerçeği zaten.Daha 4 yaşında gözlerimi Gölcük depremine açtım orada daha bir çok hafif depremi yaşadım daha sonra daha 2 yıl önce İzmir depremini yaşadım.Dün Maraş depremi ile tekrardan yıkıldım resmen hatta öğlen olan depremi Samsun da bile hissettik.İçimde kocaman bir boşluk var dünden beri göğüsüm sıkışıp duruyor resmen.Bugün işe başladım geldiğimden beri kafamı işle meşgul ediyorum da biraz biraz sakinledim bir de anksiyetim azıtmaya başlasın nefesim darlansın istemiyorum.Allah'ım sen ordaki insanlara sabır ve güç ver.Bir şeyin uzağında yaşamak ve konuşmak,yaşayabilmek o kadar kolay ki.Bu kitapta ki hayatlar da aslında gerçek olan ama bizim hep uzağında olduğumuz hayatlar.İnsanın kendi gerçeğinden başkası olmaması o kadar garip bir şey ki.Şimdi burada kar yağıyor ve çok soğuk.Bu soğukta sokakta olan herkese ama herkese yardım etsin Allah'ım.
“Ne doğumumuz ne ölümümüz ne de doğumla ölüm arasında can çekişerek sürdürdüğümüz hayatlar bize ait. Başkalarının isteklerinden doğuyor, başkalarının istediği gibi yaşıyor ve başkaları yüzünden ölüyoruz. Bizim sandığımız hayat bizim değil, bizim sandığımız beden bizim değil…”
Karanlık geçmişi tuhaf olaylarla dolu, bacakları dizlerinden kesik yaşlı Efsun Abla...
Kim olduğunu hatırlamayan, hafızasını yitirmiş Adnan Abi...
Sokaklarda orospuluk yaparak para kazanan toksikoman Hülya...
Bir sabah uyanıp düzenini, evini, ailesini, işini terk ederek sokaklardaki tekinsiz hayata karışan, kafası karışık şair Musa...
Ve çöpte bulunmuş bir bebek, Matruşka...
Her biri kendi zorlu sorularıyla baş etmeye çalışan ve kucaklarındaki kimsesiz bebekle şehrin sokaklarında kendilerine barınacak bir delik arayan bu dört insan, bilinmeze doğru sürüklenen hayatlarıyla en sert gerçeklere işaret eden uçurumların kıyısında dolanıyor.
Onlar her şeye karşın ayakta kalmakta inat edip şehri kuranların ve yıkanların kimliğini sorgularken, okuru da kendi kimliğiyle yüzleştiren sorular denizine açılmaya davet ediyor.
Başkalarının Tanrısı’yla Mine Söğüt biri bebek beş sokak insanının yarı hayal yarı gerçekçi hikâyesiyle, yanından geçip gittiğimiz ve görmezden geldiğimiz insanların tanrısına, dolayısıyla da sözümona medeniyetimizin temellerine dair acımasız bir sorgulamaya girişiyor.