Herkese merhabalar efenim,
Dün akşam film izleyeyim dedim ve yeni çıkan filmlere bakarken Charlie'nin Meleklerini gördüm,aslında daha ilk İstanbul'da çekim yaptıkları zaman Charlie'nin Meleklerini yeniden çekiceklerini duyunca beni bi tık heyecanlandırmıştı ve sonuçta filmin içinde İstanbul sahneleri de olacağı için baya merak etmiştim ama iyi ki sinemaya gidip izlememişim çünkü film cidden para vermeye değmezdi.Serinin ilk filmini konu olarak birebir almışlar senaryo da çok az değişiklik yapıp insanlara sunmuşlar ama bence pek olmamış.Oyuncu kadrosu oldukça iyi aslında , Kristin Stewart,Naomi Scott,Elizabeth Banks gibi bildiğim isimler var hatta Netflix filmlerinden tanıdığım bir kaç tanıdık yüz daha vardı filmde ama şimdi isimlerini hatırlayamıyorum.Bence ilk meleklerinde ilk filmlerinde maalesef tadını verememişler,başka bir konu ve senaryo ile devam filmi gibi bir şey çekselerdi bence çok daha güzel olurdu.
Charlie's Angels benim küçüklüğümden bu yana çok sevdiğim filmlerden biridir bence izlemek istiyorsanız kesinlikle bu yeni versiyonunu değilde 2000 ler de çekilen ilk versiyonunu izlemeniz daha iyi olur :)
Onlar çok güzeller, çok akıllılar ve Charlie için çalışmaktalar. 70'li yılların büyük başarı elde etmiş dizisi yenilenmiş olarak karşımızda. Knax teknoloji şirketi sahibi milyarder Eric Knax kendi ofisinden kaçırılır. Onu kaçıran rakip firma elemenları, onun bulduğu ses tekniğini de çalarlar. Bu teknik parmak izinin yerini alabilecek niteliktedir. Bu yeni teknolojiyi dünyayı çevreleyen uydu sistemiyle birleştirip herkesi her yerde takip edebilecekler böylece kişilerin serbestlikleri de tarihe karışacaktır. Patronları Charlie'nin işe çağırması üzerine bir araya gelen üç güzel, cazibeleri akılları ve ellerindeki üstün teknoloji ürünü malzemeleriyle hem hayatta kalmak hem de dünyayı kurtarmak zorundadır.
Onlar güzel, akıllılar.. Görmediğimiz ancak sesini içittiğimiz patron Charlie için çalışıyorlar. Tanınmış müzik klipleri yönetmeni McG tarafından yönetilen filmde Natalie (Cameron Diaz), Dylan (Drew Barrymore) ve Alex (Lucy Liu), Charlie'nin Melekleri. Yakında zengin olacak olan Eric Knox, kendi firması olan Know Technologies'deki ofisinden kaçırılınca ve firma bir milyar doları kaybetme riskine girince ne yapılabilir? Tabii ki Melekler göreve çağrılır. Melekler Knox'u bulmaya çalışırken, kaçırılanın sadece kendisi olmadığını görürler.. Knox'un iletişim ile ilgili son icadı da alınmıştır.
Güzel ve tehlikeli melekler Dylan, Alex ve Natalie, bir dava sonucunda FBI tarafından tanık koruma programına alınan kişilerin listesini incelerken aralarından birinin öldürüldüğünü fark ederler. Teşkilatta bir köstebek olma ihtimali güçlenmiştir ve melekler için iş başa düşmüştür. Katili bulma görevine atanan güzel meleklere bu kez eski meleklerden biri de katılacak ve yine hep birlikte hayatlarına mal olabilecek oldukça tehlikeli bir mücadeleye girişeceklerdir. Özellikle video klip alanında yaptığı çalışmalarla ünlenen McG tarafından yönetilen filmin başrollerinde Drew Barrymore, Lucy Liu, Cameron Diaz ve Demi Moore bulunuyor.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
1 Mart 2020 Pazar
29 Şubat 2020 Cumartesi
Kitap - İzmir Kitap Kulübü İle Şubat Ayı Kitabı İnsan Nedir? Mark Twain
Herkese merhabalar efenim,
İzmir Kitap Kulübü ile Şubat ayında Mark Twain'den " İnsan Nedir? " adlı kitabı okuduk.Genelde kurgu dışı okumayı sevmediğim için ve kitabında kurgu dışı olup genç bir adamla yaş bir adamın ikili diyaloglarından oluşmasından dolayı kitabı baştan sevemedim ama kitap evde vardı ve daha önce kız kardeşim kitabı okumuş ve Twain'nin kitapta vermek istediği düşüncelere kendinin de daha önceden düşündüğü ve kitapta bu düşünceleri başarılı bir şekilde anlattığını bana söylemişti hatta bu konuda kendi aramızda da tartışmıştık.Kitap daha çok insanın bir makine olduğu ve her insanın her ne yaparsa yapsın bencillikten yaptığını iyilik yaparken bile aslında kendi vicdanını rahatlattığı üzerine.İnsanı bu kadar basite indirgemek kulüple tartışırken bazı arkadaşlarımıza saçma gelse de bazı arkadaşlarımız da oldukça mantıklı geldi.Ben her ikisine de hak veren kısımdım.Psikoloji de de buna benzer kuramların olduğunu belirttim.
Halley kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğü gün doğan Mark Twain, bir kâhin edası ile bu yıldızın tekrar görüneceği gün öleceğini bildirmiştir. Nitekim, kehaneti tutmuştur da. Mark Twain'in İnsan Nedir?'i, uzun bir dinlenme süresinin ardından ve sadece belirli kişilere dağıtılmak üzere, yalnızca 250 adet basılmıştır. Elinizdeki kitap, 240. nüsha kullanılarak tercüme edildi. İnsan Nedir?'de Twain, bilinen öykücü tarzının dışına çıkıyor ve insanın kendi kendisini sorgulamasına yol açacak çarpıcı fikirleri sohbet havasında ortaya koyuyor.
Hem de Türkçe’de ilk kez.
(Tanıtım Bülteninden)
İzmir Kitap Kulübü ile Şubat ayında Mark Twain'den " İnsan Nedir? " adlı kitabı okuduk.Genelde kurgu dışı okumayı sevmediğim için ve kitabında kurgu dışı olup genç bir adamla yaş bir adamın ikili diyaloglarından oluşmasından dolayı kitabı baştan sevemedim ama kitap evde vardı ve daha önce kız kardeşim kitabı okumuş ve Twain'nin kitapta vermek istediği düşüncelere kendinin de daha önceden düşündüğü ve kitapta bu düşünceleri başarılı bir şekilde anlattığını bana söylemişti hatta bu konuda kendi aramızda da tartışmıştık.Kitap daha çok insanın bir makine olduğu ve her insanın her ne yaparsa yapsın bencillikten yaptığını iyilik yaparken bile aslında kendi vicdanını rahatlattığı üzerine.İnsanı bu kadar basite indirgemek kulüple tartışırken bazı arkadaşlarımıza saçma gelse de bazı arkadaşlarımız da oldukça mantıklı geldi.Ben her ikisine de hak veren kısımdım.Psikoloji de de buna benzer kuramların olduğunu belirttim.
Halley kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğü gün doğan Mark Twain, bir kâhin edası ile bu yıldızın tekrar görüneceği gün öleceğini bildirmiştir. Nitekim, kehaneti tutmuştur da. Mark Twain'in İnsan Nedir?'i, uzun bir dinlenme süresinin ardından ve sadece belirli kişilere dağıtılmak üzere, yalnızca 250 adet basılmıştır. Elinizdeki kitap, 240. nüsha kullanılarak tercüme edildi. İnsan Nedir?'de Twain, bilinen öykücü tarzının dışına çıkıyor ve insanın kendi kendisini sorgulamasına yol açacak çarpıcı fikirleri sohbet havasında ortaya koyuyor.
Hem de Türkçe’de ilk kez.
(Tanıtım Bülteninden)
27 Şubat 2020 Perşembe
Kitap - Kumların Kadını Kobo Abe
Herkese merhabalar efenim...
Murakami'den sonra okuduğum ikinci Japon yazar olan Kobo Abe'nin en meşhur kitabı olan "Kumların Kadını"ndan bahsetmek istiyorum size bugün.Yazarın hem dilini,olayları anlatış,aktarış biçimini,hayal gücüne ve benzetmelerine bayıldım ! Murakamiden çok daha farklı bir tarzı var böyle onun kadar mıymık yazmıyor açıkçası daha az detaycı bu yüzden kitapları genelde en fazla 200 sayfa oluyor ama o 200 sayfalık kitapta 1 günde okunup bitecek kadar akıcı ve insanda acayip bi merak duygusu uyandırıyor.Japon edebiyatında en sevdiğim şey tam olarak da bu ! Batılı yazarlardan çok daha farklı konularda çok daha farklı hayat hikayeleriyle ve bakış açılarıyla yazıyorlar bu da ben de en çok merak daha sonra da sempati ve hayranlık uyandırıyor.
Murakami'nin bir kitabını daha indirimde bulunca aldım ve şu anda okuyorum genelde kitapları gerçekten çok pahalı o yüzden indirim bulunca kaçırmamaya çalışıyorum ama Murakami yanında şimdi bir de Kobo Abe alternatifim oldu ayrıca onun kitapları Murakami ye oranla daha ucuz elimdeki kitapları bitirdikten sonra diğer kitaplarını da almayı düşünüyorum.
Bir ağustos günü bir adam ortadan kayboldu. Bir tatil gününde, buharlı trenle yarım günlük mesafedeki sahile doğru yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Ne kayıp başvurusu ne de gazete ilanları bir işe yaradı... Bu adamla ilgili vakada kayda değer bir ipucu yoktu. Ayrıca, günlük hayatında ortadan kaybolmak istediğini düşündürecek en ufak bir hâl veya harekete rastlanmamıştı. Doğal olarak, başlangıçta herkes gizli bir ilişkisi olabileceğini düşündü. Fakat adamın karısı adamın bu geziye böcek toplamak maksadıyla çıktığını söylediğinde, hem polisler hem de iş arkadaşları biraz hayal kırıklığına uğradılar...
Şüphesiz, kum yaşam için elverişli değildi. Peki, durağan hâl varlık için vazgeçilmez miydi? O tiksindirici rekabeti başlatan da sabit kalmaktaki ısrarımız değil miydi? Sabit olmayı bırakıp kendimizi kumun akışına bırakıversek rekabet de ortadan kalkacaktı. Gerçekte, çölde de çiçekler açıyor, böcekler ve hayvanlar yaşamlarını sürdürüyorlardı... Öyle ya, keşke kadına da bu manzaradan bahsedebilseydi. Gidiş-dönüş biletlerin asla işlemeyeceği kumun şarkısını, yanlış perdeden de olsa ona dinletebilseydi keşke. Oysa adamın tek yaptığı, yeteneksiz bir çapkını taklit edip başka bir hayatın yemiyle kadını avlamaya çalışmak olmuştu. Kumdan duvar, adamın ruhunu yakalamış, onu kese kâğıdındaki bir kediye çevirmişti.
-Kobo Abe-
(Tanıtım Bülteninden)
Murakami'den sonra okuduğum ikinci Japon yazar olan Kobo Abe'nin en meşhur kitabı olan "Kumların Kadını"ndan bahsetmek istiyorum size bugün.Yazarın hem dilini,olayları anlatış,aktarış biçimini,hayal gücüne ve benzetmelerine bayıldım ! Murakamiden çok daha farklı bir tarzı var böyle onun kadar mıymık yazmıyor açıkçası daha az detaycı bu yüzden kitapları genelde en fazla 200 sayfa oluyor ama o 200 sayfalık kitapta 1 günde okunup bitecek kadar akıcı ve insanda acayip bi merak duygusu uyandırıyor.Japon edebiyatında en sevdiğim şey tam olarak da bu ! Batılı yazarlardan çok daha farklı konularda çok daha farklı hayat hikayeleriyle ve bakış açılarıyla yazıyorlar bu da ben de en çok merak daha sonra da sempati ve hayranlık uyandırıyor.
Murakami'nin bir kitabını daha indirimde bulunca aldım ve şu anda okuyorum genelde kitapları gerçekten çok pahalı o yüzden indirim bulunca kaçırmamaya çalışıyorum ama Murakami yanında şimdi bir de Kobo Abe alternatifim oldu ayrıca onun kitapları Murakami ye oranla daha ucuz elimdeki kitapları bitirdikten sonra diğer kitaplarını da almayı düşünüyorum.
Bir ağustos günü bir adam ortadan kayboldu. Bir tatil gününde, buharlı trenle yarım günlük mesafedeki sahile doğru yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Ne kayıp başvurusu ne de gazete ilanları bir işe yaradı... Bu adamla ilgili vakada kayda değer bir ipucu yoktu. Ayrıca, günlük hayatında ortadan kaybolmak istediğini düşündürecek en ufak bir hâl veya harekete rastlanmamıştı. Doğal olarak, başlangıçta herkes gizli bir ilişkisi olabileceğini düşündü. Fakat adamın karısı adamın bu geziye böcek toplamak maksadıyla çıktığını söylediğinde, hem polisler hem de iş arkadaşları biraz hayal kırıklığına uğradılar...
Şüphesiz, kum yaşam için elverişli değildi. Peki, durağan hâl varlık için vazgeçilmez miydi? O tiksindirici rekabeti başlatan da sabit kalmaktaki ısrarımız değil miydi? Sabit olmayı bırakıp kendimizi kumun akışına bırakıversek rekabet de ortadan kalkacaktı. Gerçekte, çölde de çiçekler açıyor, böcekler ve hayvanlar yaşamlarını sürdürüyorlardı... Öyle ya, keşke kadına da bu manzaradan bahsedebilseydi. Gidiş-dönüş biletlerin asla işlemeyeceği kumun şarkısını, yanlış perdeden de olsa ona dinletebilseydi keşke. Oysa adamın tek yaptığı, yeteneksiz bir çapkını taklit edip başka bir hayatın yemiyle kadını avlamaya çalışmak olmuştu. Kumdan duvar, adamın ruhunu yakalamış, onu kese kâğıdındaki bir kediye çevirmişti.
-Kobo Abe-
(Tanıtım Bülteninden)
26 Şubat 2020 Çarşamba
Savaş Filmi : Jojo Rabbit
Herkese merhabalar efenim,
Harika bir filmle sinema dünyasına dönmüş bulunmaktayım ! Kitap okuma fazlasıyla odaklandığım için şu sıralar film izlemek pek canım istemiyordu ama internete çok güzel filmler düşünce ben de iş yerinde okumalarıma evde de film izlemeye başladım.Başlangıç olarakta Taika Waititi'nin yönetmenliğini yaptığı harika bir başyapıt olan Jojo Rabbit'i seçtim.
Oyuncu kadrosu,kurgusu,görüntüler,renkler her şey ile mükemmeldi film.Beni hem güldürdü hem de ağlattı.Eğer baş rolde bir çocuk varsa zaten benim ağlamam kaçınılmaz oluyor.Çocukların hayal dünyasının ve o saf hallerini yansıtan fimler benim her zaman favorilerim arasına girer bu filmde öyle oldu.Normalde artık Yahudi soykırımını anlatan 2.Dünya Savaşı filmlerinden bana da bık gelmişti ki bu film bu konuya çok farklı bir yerden dalış yapı. ca dikkatimi çekti.İyi ki ön yargılı davranmayıp izlemişim , bu arada film 2019 filmi ve IMDB de 8.0 gibi çok iyi puanı da var.
Film, İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazi iktidarındaki Almanya’da geçiyor. Filmin kahramanı Jojo, tek arkadaşı hayali bir Hitler olan küçük bir çocuk. Jojo annesinin tavan arasında bir Yahudi’yi sakladığını öğrenince kendi ırkçılığıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Filmin en güzel yanlarından biri de yönetmen Waititi’nin bu hayali Hitler’i canlandırması.
Harika bir filmle sinema dünyasına dönmüş bulunmaktayım ! Kitap okuma fazlasıyla odaklandığım için şu sıralar film izlemek pek canım istemiyordu ama internete çok güzel filmler düşünce ben de iş yerinde okumalarıma evde de film izlemeye başladım.Başlangıç olarakta Taika Waititi'nin yönetmenliğini yaptığı harika bir başyapıt olan Jojo Rabbit'i seçtim.
Oyuncu kadrosu,kurgusu,görüntüler,renkler her şey ile mükemmeldi film.Beni hem güldürdü hem de ağlattı.Eğer baş rolde bir çocuk varsa zaten benim ağlamam kaçınılmaz oluyor.Çocukların hayal dünyasının ve o saf hallerini yansıtan fimler benim her zaman favorilerim arasına girer bu filmde öyle oldu.Normalde artık Yahudi soykırımını anlatan 2.Dünya Savaşı filmlerinden bana da bık gelmişti ki bu film bu konuya çok farklı bir yerden dalış yapı. ca dikkatimi çekti.İyi ki ön yargılı davranmayıp izlemişim , bu arada film 2019 filmi ve IMDB de 8.0 gibi çok iyi puanı da var.
Film, İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazi iktidarındaki Almanya’da geçiyor. Filmin kahramanı Jojo, tek arkadaşı hayali bir Hitler olan küçük bir çocuk. Jojo annesinin tavan arasında bir Yahudi’yi sakladığını öğrenince kendi ırkçılığıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Filmin en güzel yanlarından biri de yönetmen Waititi’nin bu hayali Hitler’i canlandırması.
24 Şubat 2020 Pazartesi
Kitap - Gergedan Mine Söğüt
Herkese merhabalar efenim,
Mine Söğüt okumaya kaldığım yerden devam ediyorum.Kadını okumaya doyamadım resmen ! Yeni çıkan öykülerden oluşan kitabı Gergedan, "Deli Kadın Hikayeleri" kitabına oldukça benziyor ama bence o kitaptan bir tık daha vasat bir kitap olmuş o kitaptaki öykülerin tadını bu kitaptan alamadım sadece "gergedan" figürüyle yazar ne anlatmayı amaçlamış onu pek anlayamadım,içindeki öykü aralarındaki resimler yine olduk iddalı ve ürkütücü,gergedan figürü üzerinden korku hikayeleri yazmak elbette bir çok insanın aklına gelmez o yüzden yine orijinalliğine korumaya başarıyor yazar diğer okumadığım kitapları roman türündeymiş,önümüzdeki ay da onları alıp okumayı düşünüyorum.
Mine Söğüt Gergedan’la unutulmaz Deli Kadın Hikâyeleri’nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.
Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz. Geçiniz. Bir ceylan. Bir gelincik. Onu da geçiniz. Bir inek. Geç. Bir koyun. Geç. Bir devekuşu. Geç geç geç. Bir ejderha. Geç geç.
Bir Zümrüdüanka eziyorsun.
Geçiyorsun.
Bir gergedan eziyorsun.
Geçiyorsun.
Yeryüzünün gerçek tanrıları tekerlerinin altında, bağırsakları dışarıda. Herkesle beraber irili ufaklı kan lekeleri bıraka bıraka ardında işe gidip geliyorsun.
(Tanıtım Bülteninden)
Mine Söğüt okumaya kaldığım yerden devam ediyorum.Kadını okumaya doyamadım resmen ! Yeni çıkan öykülerden oluşan kitabı Gergedan, "Deli Kadın Hikayeleri" kitabına oldukça benziyor ama bence o kitaptan bir tık daha vasat bir kitap olmuş o kitaptaki öykülerin tadını bu kitaptan alamadım sadece "gergedan" figürüyle yazar ne anlatmayı amaçlamış onu pek anlayamadım,içindeki öykü aralarındaki resimler yine olduk iddalı ve ürkütücü,gergedan figürü üzerinden korku hikayeleri yazmak elbette bir çok insanın aklına gelmez o yüzden yine orijinalliğine korumaya başarıyor yazar diğer okumadığım kitapları roman türündeymiş,önümüzdeki ay da onları alıp okumayı düşünüyorum.
Mine Söğüt Gergedan’la unutulmaz Deli Kadın Hikâyeleri’nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.
Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz. Geçiniz. Bir ceylan. Bir gelincik. Onu da geçiniz. Bir inek. Geç. Bir koyun. Geç. Bir devekuşu. Geç geç geç. Bir ejderha. Geç geç.
Bir Zümrüdüanka eziyorsun.
Geçiyorsun.
Bir gergedan eziyorsun.
Geçiyorsun.
Yeryüzünün gerçek tanrıları tekerlerinin altında, bağırsakları dışarıda. Herkesle beraber irili ufaklı kan lekeleri bıraka bıraka ardında işe gidip geliyorsun.
(Tanıtım Bülteninden)
23 Şubat 2020 Pazar
Kitap - Uykusuzlar Gülşah Elikbank
Herkese merhabalar efenim,
Kütüphaneden alıpta yayın evine kandığım bir kitapla kitap postumuza devam ediyoruz.Evet,"kandığım" kelimesini kullandım çünkü bence kitap okuduğum en kötü fantastik romandı.Fantastik,bilim-kurgu,ütopya ve distopya türleri benim en sevdiğim türler olmasına rağmen olayların kendi içinde de bir mantık ve kurgu ararım,ilk defa Türk bir yazarın İthaki'den çıkmış fantastik türünde bi romanıyla karşılaşınca elbette çok heveslendim ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu 3 günde okuyup bitirebileceğim bir kitabı 2 hafta da anca bitirebildim.İlk olarak yazarın yazarlık becerisi bence çok zayıf olaylar arasında ne bağlantı ne olay akışı ne mantık hiç bir şey kurmayı başaramadım ben :/ Ayrıca yerli bir metin olmasına rağmen karakter isimleri Wattpad den çıkmış gibiydi.Nina,Ares bilmem ne her isim böyle olunca kusasım geldi benim artık :/ Kitap hakkında diyebileceğim tek iyi şey sanırım fikirdi,rüyalar aleminde fantastik bir dünya yaratmak bence oldukça iyi bi fikir ama bunu iyi işleyemeyince maalesef ortaya okunması zor böyle vasat bir kitap çıkmış :(
Rüyalar, Tanrı'nın insanlarla konuşma yolu olabilir mi? Peki ya Evren, Tanrı'nın rüyasından ibaretse?İnsan uyurken mi hayattadır, hayattayken mi rüyada?
Bir lanetle, kaderle, gölgelerle ve rüyalarla boğuşan Nina'nın sürükleyici macerasına sahne olan Uykusuzlar, fantastik dünyaların felsefeyle yoğrulduğu bir aşk hikâyesi… "İnsan hayallerini somutlaştırmak ve sorularını, gözü kapalı gördüklerini, herkese ait kılmak için yazıyor olabilir. İçimizden birileri ise ne yana baksa dünyanın yetersizliğiyle karşılaşır ve gerçeğin sınırlarını zorlayıp esnetmek için yazar. Çünkü gerçek katıdır ve arzulayıp ulaşamadıklarımız kadar anlayamadığımız birçok şey de çizginin öte yanındadır. Gülşah Elikbank bakışını, gönlünü bu öteki yana, gerçeğin görünmez yanlarını da içinde taşıyan fantezinin, uçsuz bucaksız, bereketli topraklarına çevirmiş yetenekli bir yazar. Bizde pek gelişememiş olan fantastik edebiyatın göz dolduran, hızla parlayan yıldızlarından biri.
Elikbank, yeni romanı Uykusuzlar'da rüyalara eğiliyor. Gerçek ya da düşsel roman kahramanlarını aşkları, çelişkileri, açmazları, olağan ya da olağandışı rüyaları, rüyasızlıkları ve insanlığı tehdit eden sorunlara çare arama çabaları temelinde anlatıyor. Romanın özeti ve sorduğu evrensel değerdeki soru ise şu: Hepimiz aynı rüyayı görebilsek, dünya daha güzel bir yer olabilir mi?"
-İnci Aral-
(Tanıtım Bülteninden)
Kütüphaneden alıpta yayın evine kandığım bir kitapla kitap postumuza devam ediyoruz.Evet,"kandığım" kelimesini kullandım çünkü bence kitap okuduğum en kötü fantastik romandı.Fantastik,bilim-kurgu,ütopya ve distopya türleri benim en sevdiğim türler olmasına rağmen olayların kendi içinde de bir mantık ve kurgu ararım,ilk defa Türk bir yazarın İthaki'den çıkmış fantastik türünde bi romanıyla karşılaşınca elbette çok heveslendim ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu 3 günde okuyup bitirebileceğim bir kitabı 2 hafta da anca bitirebildim.İlk olarak yazarın yazarlık becerisi bence çok zayıf olaylar arasında ne bağlantı ne olay akışı ne mantık hiç bir şey kurmayı başaramadım ben :/ Ayrıca yerli bir metin olmasına rağmen karakter isimleri Wattpad den çıkmış gibiydi.Nina,Ares bilmem ne her isim böyle olunca kusasım geldi benim artık :/ Kitap hakkında diyebileceğim tek iyi şey sanırım fikirdi,rüyalar aleminde fantastik bir dünya yaratmak bence oldukça iyi bi fikir ama bunu iyi işleyemeyince maalesef ortaya okunması zor böyle vasat bir kitap çıkmış :(
Rüyalar, Tanrı'nın insanlarla konuşma yolu olabilir mi? Peki ya Evren, Tanrı'nın rüyasından ibaretse?İnsan uyurken mi hayattadır, hayattayken mi rüyada?
Bir lanetle, kaderle, gölgelerle ve rüyalarla boğuşan Nina'nın sürükleyici macerasına sahne olan Uykusuzlar, fantastik dünyaların felsefeyle yoğrulduğu bir aşk hikâyesi… "İnsan hayallerini somutlaştırmak ve sorularını, gözü kapalı gördüklerini, herkese ait kılmak için yazıyor olabilir. İçimizden birileri ise ne yana baksa dünyanın yetersizliğiyle karşılaşır ve gerçeğin sınırlarını zorlayıp esnetmek için yazar. Çünkü gerçek katıdır ve arzulayıp ulaşamadıklarımız kadar anlayamadığımız birçok şey de çizginin öte yanındadır. Gülşah Elikbank bakışını, gönlünü bu öteki yana, gerçeğin görünmez yanlarını da içinde taşıyan fantezinin, uçsuz bucaksız, bereketli topraklarına çevirmiş yetenekli bir yazar. Bizde pek gelişememiş olan fantastik edebiyatın göz dolduran, hızla parlayan yıldızlarından biri.
Elikbank, yeni romanı Uykusuzlar'da rüyalara eğiliyor. Gerçek ya da düşsel roman kahramanlarını aşkları, çelişkileri, açmazları, olağan ya da olağandışı rüyaları, rüyasızlıkları ve insanlığı tehdit eden sorunlara çare arama çabaları temelinde anlatıyor. Romanın özeti ve sorduğu evrensel değerdeki soru ise şu: Hepimiz aynı rüyayı görebilsek, dünya daha güzel bir yer olabilir mi?"
-İnci Aral-
(Tanıtım Bülteninden)
18 Şubat 2020 Salı
Kore Dizisi : My Holo Love
Herkese merhabalar efenim,
MAMA is comeback ! Kore dizilerinin kraliçesi geri döndü ! Gerçek hayatta aşk bitince dizilerden aşkı hissetmeye yeniden başladım :) Netflix'in yeni Kore dizisi daha önce ki Romantik/BilimKurgu dizilerine fazlasıyla benziyor olsa da aşkı bana dibine kadar hissettirmeye başardı hatta beni o kadar sardı ki dün izin günümde 12 bölümü bir oturuşta izleyip bitirdim :) Baş rolleri ilk defa izlemiş ve tanımış oldum bu vesileyle.
Konusu:
Dizi, yalnız bir kadının (Ko Sung-Hee) yapay zekâ 'Holo' (Yoon Hyun-Min) ile karşılaştıktan sonra meydana gelen olayları konu almaktadır.
Karakterler:
Yoon Hyun-Min dizide Go Nan-Do ve Holo olmak üzere iki farklı karakteri canlandırmaktadır. Go Nan-Do karakteri, bir IT araştırma şirketinin sahibidir. Dahi bir mucit olan Nan-Do şirketi kendisi kurdu ve şirketindeki her projeyi kendi elleriyle oluşturdu. Holo’nun da mucididir. Ancak insanlar, 10 yıl önce, büyük bir vakada hacker olan Nan-Do’nu, takip edildiği sırada öldüğünü sanmaktadır. Onun yaşadığını, sadece üvey kız kardeşi ve şirketin resmi CEO’su bilmektedir. Bir gün, insanların yüzlerini birbirinden ayırt edemeyen Han So-Yeon (Ko Sung-Hee) ile karşılaşır. Han So-Yeon’un bu özel durumunu, Holo’yu test etmek için kullanır. Holo karakteri, hologram bir yapay zekâdır.
Ko Sung-Hee dizide bir gözlük şirketinde müdür yardımcısı olarak çalışan Han So-Yeon karakterini canlandırmaktadır. Müşterilerle özenle ilgilenir ve işlerini titizlikle halleder. Ancak kişisel yaşamı söz konusu olduğunda, yalnız bir hayatı vardır. İnsanların yüzlerini birbirinden ayırt edemediği için her zaman insanlarla arasına belli bir mesafe koymaktadır.
MAMA is comeback ! Kore dizilerinin kraliçesi geri döndü ! Gerçek hayatta aşk bitince dizilerden aşkı hissetmeye yeniden başladım :) Netflix'in yeni Kore dizisi daha önce ki Romantik/BilimKurgu dizilerine fazlasıyla benziyor olsa da aşkı bana dibine kadar hissettirmeye başardı hatta beni o kadar sardı ki dün izin günümde 12 bölümü bir oturuşta izleyip bitirdim :) Baş rolleri ilk defa izlemiş ve tanımış oldum bu vesileyle.
Konusu:
Dizi, yalnız bir kadının (Ko Sung-Hee) yapay zekâ 'Holo' (Yoon Hyun-Min) ile karşılaştıktan sonra meydana gelen olayları konu almaktadır.
Karakterler:
Yoon Hyun-Min dizide Go Nan-Do ve Holo olmak üzere iki farklı karakteri canlandırmaktadır. Go Nan-Do karakteri, bir IT araştırma şirketinin sahibidir. Dahi bir mucit olan Nan-Do şirketi kendisi kurdu ve şirketindeki her projeyi kendi elleriyle oluşturdu. Holo’nun da mucididir. Ancak insanlar, 10 yıl önce, büyük bir vakada hacker olan Nan-Do’nu, takip edildiği sırada öldüğünü sanmaktadır. Onun yaşadığını, sadece üvey kız kardeşi ve şirketin resmi CEO’su bilmektedir. Bir gün, insanların yüzlerini birbirinden ayırt edemeyen Han So-Yeon (Ko Sung-Hee) ile karşılaşır. Han So-Yeon’un bu özel durumunu, Holo’yu test etmek için kullanır. Holo karakteri, hologram bir yapay zekâdır.
Ko Sung-Hee dizide bir gözlük şirketinde müdür yardımcısı olarak çalışan Han So-Yeon karakterini canlandırmaktadır. Müşterilerle özenle ilgilenir ve işlerini titizlikle halleder. Ancak kişisel yaşamı söz konusu olduğunda, yalnız bir hayatı vardır. İnsanların yüzlerini birbirinden ayırt edemediği için her zaman insanlarla arasına belli bir mesafe koymaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kitap - Samsun Kitap Ağacı İle Aralık Ayı Kitabı Kul Seray Şahiner
Herkese merhabalar efenim, Dün toplantımızı yaptık.İlk defa Seray Şahiner okudum bu vasıta ile.Dilini ve kadın dünyasını anlatmasını çok se...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...