Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 29.günündeyiz.
Saat 2 gibi iş yerime gidip maaşımı alacağım 1 ay geçti resmen şaka maka aradan Nisan ayımız hiç oldu resmen ve en sevdiğim aydı Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey gelmiyor artık aklıma.
Olasılıklar üzerine filmler izledim üst üste tesadüfen.Aslında sırf Sam Claflin tatlışı var diye izlemek istemiştim filmi ama kendisi de kilo mu vermiş napmış anlamadım bu filmde ama gözüme çok çirkin göründü neyse ki film eğlenceliydi o yüzden pişman olmadım izlediğime.
“Love, Wedding, Repeat”, kız kardeşi Hayley’nin hayallerindeki düğüne sahip olması için iyi bir kardeş olarak elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan Jack’e odaklanıyor. Jack, tüm bu koşuşturmaca sırasında iki yıl önce aşık olduğu ve kaybettiği Dina (Olivia Munn) ile tekrar bir araya gelir. Kaderin bu cilvesiyle birlikte düğündeki oturma düzeni yeniden düzenlenir ancak küçük bir değişiklik kaderi kökünden değiştirir ve feci ve komik sonuçlara yol açar.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
15 Nisan 2020 Çarşamba
14 Nisan 2020 Salı
Romantik Film : Bir Aşk İki Hayat
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 28.günündeyiz.
Netflix'e düşmeye kaldığımız yerden devamke ! Şu sıra izlemediğim yerli filmleri izlemeye çalışıyorum.Bergüzar Korel'i çok beğeniyor olsa da Engin Akyürek'i pek sevemediğim için en baştan beri bu filmi izlememekte direniyordum ama nihayet ön yargılarımdan arınıp izledim hatta Engin Akyürek'e de hafiften ısındım gibi :D Sefirin Kızı dizisine biraz baktım orda da biraz izleyince çok favori aktörüm olmasa da sevmeye başladım sayılır ama yine de benim için hala baş rol olucak bir adam değil ne yazıkki :/
Filme gelicek olursak olasıklıklar üzerine kurulu filmlerden çok izledim o yüzden böyle aşırı değişik bir senaryo olmamış ama tipik yerli aşk filmi çekmektense bu tarz bir bakış açısıyla film yapılması bence sinemamıza bi renklilik ve farklılık katmış oldu.
Bir Aşk İki Hayat, basit bir konu hakkında yaptığı tercihlerle farklı yönlere savrulan bir adamın hikayesini konu ediyor. Umut, kendi filmlerini çekmeye çalışan, bağımsız bir yönetmendir. Moda'da köpeği ile birlikte yaşayan Umut'un hayatı, bir gece vereceği kararla bambaşka bir hal alır. Genç adam, hayatının değişeceğinden habersiz bir şekilde köpeği ile dışarı çıkmaya karar verdiğinde, hayatının aşkı ile tanışma fırsatı bulur. Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında neyin doğru olduğunu bilmeden ilerleyen Umut, başarılı bir mimar olan Deniz ile tanışır. Diğer seçeneğe karar verdiğinde ise uçurumun kenarına sürüklenmesine neden olacak olaylar silsilesi başlar.
Karantinanın 28.günündeyiz.
Netflix'e düşmeye kaldığımız yerden devamke ! Şu sıra izlemediğim yerli filmleri izlemeye çalışıyorum.Bergüzar Korel'i çok beğeniyor olsa da Engin Akyürek'i pek sevemediğim için en baştan beri bu filmi izlememekte direniyordum ama nihayet ön yargılarımdan arınıp izledim hatta Engin Akyürek'e de hafiften ısındım gibi :D Sefirin Kızı dizisine biraz baktım orda da biraz izleyince çok favori aktörüm olmasa da sevmeye başladım sayılır ama yine de benim için hala baş rol olucak bir adam değil ne yazıkki :/
Filme gelicek olursak olasıklıklar üzerine kurulu filmlerden çok izledim o yüzden böyle aşırı değişik bir senaryo olmamış ama tipik yerli aşk filmi çekmektense bu tarz bir bakış açısıyla film yapılması bence sinemamıza bi renklilik ve farklılık katmış oldu.
Bir Aşk İki Hayat, basit bir konu hakkında yaptığı tercihlerle farklı yönlere savrulan bir adamın hikayesini konu ediyor. Umut, kendi filmlerini çekmeye çalışan, bağımsız bir yönetmendir. Moda'da köpeği ile birlikte yaşayan Umut'un hayatı, bir gece vereceği kararla bambaşka bir hal alır. Genç adam, hayatının değişeceğinden habersiz bir şekilde köpeği ile dışarı çıkmaya karar verdiğinde, hayatının aşkı ile tanışma fırsatı bulur. Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında neyin doğru olduğunu bilmeden ilerleyen Umut, başarılı bir mimar olan Deniz ile tanışır. Diğer seçeneğe karar verdiğinde ise uçurumun kenarına sürüklenmesine neden olacak olaylar silsilesi başlar.
13 Nisan 2020 Pazartesi
Kitap - İzmir Kitap Kulübü İle Mart Ayı Kitabı Mülksüzler Ursula K. Le Guin
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 27.günündeyiz.
Dün akşam Discord üzerinden bağlanıp sesler aracılığı ile Mart ayı kitabımız olan Mülksüzleri tartıştık.Bu grubun en sevdiğim yanı bu işte işlerini gönüllü yapmalarına rağmen bir kar amacı gütmemelerine rağmen bu zor şartlar da bir yolunu bulup yapıyorlar.Ben de elimden geldiğince her etkinliklerine katılıyor ve kitaplarımı düzenli okuyup her tartışmaya da katılmaya çalışıyorum.Ben kendimi çok sorumlu bir insan zannederdim bu konuda ama diğer insanların ellerinde defter kalemle toplantıyı geldiklerini not aldıklarını,cümlelerin altını çizdiklerini görünce kendimin çok az önem verdiğini anladım ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kadar entellektüel ve farkındalık düzeyleri yüksek insanlarla bir arada olmaktan.
Kitaba gelecek olursak biliyorsunuz ki daha önce Ursula dan üniversitedeyken Sürgün Gezegenini okumuş ve hiç bir şey anlamadığımdan okurken acayip zorlandığımdan bahsetmiştim o zamanlar tartışacak bir insan topluluğu olmadığı için çok hava da kalmıştı o kitap benim için aynı zorlanmayı ben bu kitabı okurken de yaşadım maalesef ki :( Ursulayı okuyabilmek cidden kafa berraklığı ve ciddi bir sabır ve emek gerektiriyor :( Okurken çok fazla şeyi anlamamış olsam da dün akşam insanların yorumlarını dinleyince biraz daha oturdu kafam da ama benim gibi zor okunduğunu belirten çok insan oldu o yüzden kendimi bu konu da yalnız hissetmedim.Sanrım Ursula'nın bı kitabı diğer kitaplarına oranla daha da ağır kitap tam bir yapboz gibi.İki farklı gezegen de geçiyor ve buna ikircikli ütopya diyorlar giriş,gelişme,sonuç olarak kitabın yerleri karışık o yüzden de anlaması biraz zor ve elbette değişik isimler okuma hızına ket vuruyor resmen :/
"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir." Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."
(Tanıtım Bülteninden)
Karantinanın 27.günündeyiz.
Dün akşam Discord üzerinden bağlanıp sesler aracılığı ile Mart ayı kitabımız olan Mülksüzleri tartıştık.Bu grubun en sevdiğim yanı bu işte işlerini gönüllü yapmalarına rağmen bir kar amacı gütmemelerine rağmen bu zor şartlar da bir yolunu bulup yapıyorlar.Ben de elimden geldiğince her etkinliklerine katılıyor ve kitaplarımı düzenli okuyup her tartışmaya da katılmaya çalışıyorum.Ben kendimi çok sorumlu bir insan zannederdim bu konuda ama diğer insanların ellerinde defter kalemle toplantıyı geldiklerini not aldıklarını,cümlelerin altını çizdiklerini görünce kendimin çok az önem verdiğini anladım ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kadar entellektüel ve farkındalık düzeyleri yüksek insanlarla bir arada olmaktan.
Kitaba gelecek olursak biliyorsunuz ki daha önce Ursula dan üniversitedeyken Sürgün Gezegenini okumuş ve hiç bir şey anlamadığımdan okurken acayip zorlandığımdan bahsetmiştim o zamanlar tartışacak bir insan topluluğu olmadığı için çok hava da kalmıştı o kitap benim için aynı zorlanmayı ben bu kitabı okurken de yaşadım maalesef ki :( Ursulayı okuyabilmek cidden kafa berraklığı ve ciddi bir sabır ve emek gerektiriyor :( Okurken çok fazla şeyi anlamamış olsam da dün akşam insanların yorumlarını dinleyince biraz daha oturdu kafam da ama benim gibi zor okunduğunu belirten çok insan oldu o yüzden kendimi bu konu da yalnız hissetmedim.Sanrım Ursula'nın bı kitabı diğer kitaplarına oranla daha da ağır kitap tam bir yapboz gibi.İki farklı gezegen de geçiyor ve buna ikircikli ütopya diyorlar giriş,gelişme,sonuç olarak kitabın yerleri karışık o yüzden de anlaması biraz zor ve elbette değişik isimler okuma hızına ket vuruyor resmen :/
"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir." Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."
(Tanıtım Bülteninden)
12 Nisan 2020 Pazar
Aile Filmi : Dolittle
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 26.günündeyiz.
Bugün pazar işim de yok sanırım yatıp tüm gün film izleyeceğim eğer sizin de böyle bir planınız varsa biraz kafa dağıtmalık bir aile filmi önerisi ile geldim sizlere.Robert Downey Jr. bu tarz filmlerde izlemek aşırı keyifli oluyor kendisi baya baya yaşlanmış ama hala çok tatlı :)
Kraliçe Victoria İngiltere’sinin ünlü doktoru ve veterineri olan hayvan dostlarıyla konuşabilen; tuhaf Dr. John Dolittle, yedi yıl önce karısını kaybettikten sonra canlı, egzotik hayvanlarıyla birlikte kendisini Dolittle malikanesinin yüksek duvarlarının ardına kapatmış. Ama genç kraliçe ölümcül bir hastalığa yakalanınca, Dolittle çare aramak üzere efsanevi bir adaya doğru, epik bir maceraya gönülsüzce yelken açmıştır. Eski düşmanlarıyla karşılaştığında, bilgeliğini ve cesaretini yeniden kazanır ve muhteşem yaratıklar keşfeder. Doktor Dollitle’a bu yolculuğunda genç ve kendinden menkul çırağının yanı sıra gürültücü havyan arkadaşlarından oluşan bir grup eşlik eder. Grupta endişeli bir goril, coşkulu ama kuş beyinli bir ördek, didişen, alaycı devekuşu ikilisi, eğlenceli bir kutup ayısı ve Dolittle’ın en güvendiği akıl hocası ve sırdaşı olan inatçı bir papağan da yer almaktadır.
Karantinanın 26.günündeyiz.
Bugün pazar işim de yok sanırım yatıp tüm gün film izleyeceğim eğer sizin de böyle bir planınız varsa biraz kafa dağıtmalık bir aile filmi önerisi ile geldim sizlere.Robert Downey Jr. bu tarz filmlerde izlemek aşırı keyifli oluyor kendisi baya baya yaşlanmış ama hala çok tatlı :)
Kraliçe Victoria İngiltere’sinin ünlü doktoru ve veterineri olan hayvan dostlarıyla konuşabilen; tuhaf Dr. John Dolittle, yedi yıl önce karısını kaybettikten sonra canlı, egzotik hayvanlarıyla birlikte kendisini Dolittle malikanesinin yüksek duvarlarının ardına kapatmış. Ama genç kraliçe ölümcül bir hastalığa yakalanınca, Dolittle çare aramak üzere efsanevi bir adaya doğru, epik bir maceraya gönülsüzce yelken açmıştır. Eski düşmanlarıyla karşılaştığında, bilgeliğini ve cesaretini yeniden kazanır ve muhteşem yaratıklar keşfeder. Doktor Dollitle’a bu yolculuğunda genç ve kendinden menkul çırağının yanı sıra gürültücü havyan arkadaşlarından oluşan bir grup eşlik eder. Grupta endişeli bir goril, coşkulu ama kuş beyinli bir ördek, didişen, alaycı devekuşu ikilisi, eğlenceli bir kutup ayısı ve Dolittle’ın en güvendiği akıl hocası ve sırdaşı olan inatçı bir papağan da yer almaktadır.
11 Nisan 2020 Cumartesi
Biyografi Filmi : Marie Antoinette
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 25.günündeyiz.
Dün akşam çok yanlış bir saatte 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve Türkiye de resmen bir insanlık dramı yaşandı insanlar 2 kuruşluk bisküvileri almak için sokaklara döküldü sağlıklarını ve diğer insanların sağlıklarını hiçe sayarak.Aslına bakarsanız benim her zaman kendi içimde de çoğu zaman kızdığım bir inancım var o da doğal seleksiyon.Yani doğada güçlü olan kazanır,zayıf olan elenir.Maalesef ki doğa kadar insanlar aleminde de bu durum bu şekilde olaylar karşısında akıllı ve soğukkanlı hamleler yapabilen insanlar her zaman kazanmış,zayıflık gösteren cahillik yapan insanlar her zaman kaybetmeye ya da ölmeye mahkum olmuştur bunun örneğini dün bir kez daha görmüş olduk dün The Platform filminin başka bir örneğini görmüş olduk insanlar ihtiyacını kadar değil de Luppo ya da kola gibi lüks şeyleri yemek için kendini ve diğer insanları hiçe saydı.
Artık film izleme konusun da o kadar seçici davranmıyorum Netflix'i açıyorum ve izlemediğim ne varsa izlemeye çalışıyorum sanırım ben de ilk olarak Netflix'i tüketmeye çalışıyorum.
Antonia Fraser’ın çok satan kitabından, Sophia Coppola tarafından beyazperdeye uyarlanan film, tarihin en ünlü kadın figürlerinden birine, Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in dramına odaklanıyor. Dönemin politik ve siyasi şartları gereğince Fransa kralıyla evlendirilen genç Avusturya kraliçesi Marie Antoniette, yaşamını sürdüreceği bu yeni hayat düzeninde çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Kayıtsız ve ilgisiz bir kocaya sahip olan genç kraliçe, Versailles sarayının ihtişamlı gölgesi altında çeşitli siyasi oyunlara ve politik hesaplaşmalara tanık oluyor.
Genç kraliçe bu alışık olmadığı düzende mücadele etmenin yolunu uçarı partilerde ve tehlikeli dostluklarda ararken, film kadın başrakarakterini tüm insansı halleriyle ele alıp alışılmışın dışında bir Marie Antoniette portresi çiziyor.
Karantinanın 25.günündeyiz.
Dün akşam çok yanlış bir saatte 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve Türkiye de resmen bir insanlık dramı yaşandı insanlar 2 kuruşluk bisküvileri almak için sokaklara döküldü sağlıklarını ve diğer insanların sağlıklarını hiçe sayarak.Aslına bakarsanız benim her zaman kendi içimde de çoğu zaman kızdığım bir inancım var o da doğal seleksiyon.Yani doğada güçlü olan kazanır,zayıf olan elenir.Maalesef ki doğa kadar insanlar aleminde de bu durum bu şekilde olaylar karşısında akıllı ve soğukkanlı hamleler yapabilen insanlar her zaman kazanmış,zayıflık gösteren cahillik yapan insanlar her zaman kaybetmeye ya da ölmeye mahkum olmuştur bunun örneğini dün bir kez daha görmüş olduk dün The Platform filminin başka bir örneğini görmüş olduk insanlar ihtiyacını kadar değil de Luppo ya da kola gibi lüks şeyleri yemek için kendini ve diğer insanları hiçe saydı.
Artık film izleme konusun da o kadar seçici davranmıyorum Netflix'i açıyorum ve izlemediğim ne varsa izlemeye çalışıyorum sanırım ben de ilk olarak Netflix'i tüketmeye çalışıyorum.
Antonia Fraser’ın çok satan kitabından, Sophia Coppola tarafından beyazperdeye uyarlanan film, tarihin en ünlü kadın figürlerinden birine, Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in dramına odaklanıyor. Dönemin politik ve siyasi şartları gereğince Fransa kralıyla evlendirilen genç Avusturya kraliçesi Marie Antoniette, yaşamını sürdüreceği bu yeni hayat düzeninde çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Kayıtsız ve ilgisiz bir kocaya sahip olan genç kraliçe, Versailles sarayının ihtişamlı gölgesi altında çeşitli siyasi oyunlara ve politik hesaplaşmalara tanık oluyor.
Genç kraliçe bu alışık olmadığı düzende mücadele etmenin yolunu uçarı partilerde ve tehlikeli dostluklarda ararken, film kadın başrakarakterini tüm insansı halleriyle ele alıp alışılmışın dışında bir Marie Antoniette portresi çiziyor.
10 Nisan 2020 Cuma
İspanyol Dizisi : Hache
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 24.günündeyiz.
Bana psikopat gibi niye günleri sayıyorsun diye sormayın efenim çünkü hangi gündeyiz,kaç gün oldu bunları saymak bence sağlıklı bir aklın ve en başta da umudumun olduğunun bir göstergesi,birbirine benzeyen günler,unutulan tarihler bunların hepsi bir depresyon belirtisidir ne yazık ki,depresyona girmek için çok gencim :D
Bugün dizi postumuz da bir Netflix dizisi var mini bir dizi ama izlemesi zevkli ve sürükleyici.Aslında konusunu ben Asya dizilerinde çok fazla gördüğüm için bana aşırı tanıdık geldi ama Asya dizilerinden bu diziyi ayıran şey kesinlikle finaliydi Batı ile Asya arasındaki kadına bakış açısını çok keskin bir şekilde vermiş oldu bu dizi bana ve ilk defa için rahat bir final izlemiş oldum bu tarz bir dizide.
Bu arada papyon takıp bu kadar tatlış giyinen ilk defa bir mafya gördüm adam aşırı tatlıydı ya napıcaz biz bu İspanyol erkeklerini :D
1960'lı yıllarda Barcelona'daki uyuşturucu trafiğinin kalbindeki Helena'nın etrafında yaşananları anlatıyor.Bu arada +18 sahnelerin de bulunduğunu söylemem gerekiyor.Toplam da 8 bölümcük.
Karantinanın 24.günündeyiz.
Bana psikopat gibi niye günleri sayıyorsun diye sormayın efenim çünkü hangi gündeyiz,kaç gün oldu bunları saymak bence sağlıklı bir aklın ve en başta da umudumun olduğunun bir göstergesi,birbirine benzeyen günler,unutulan tarihler bunların hepsi bir depresyon belirtisidir ne yazık ki,depresyona girmek için çok gencim :D
Bugün dizi postumuz da bir Netflix dizisi var mini bir dizi ama izlemesi zevkli ve sürükleyici.Aslında konusunu ben Asya dizilerinde çok fazla gördüğüm için bana aşırı tanıdık geldi ama Asya dizilerinden bu diziyi ayıran şey kesinlikle finaliydi Batı ile Asya arasındaki kadına bakış açısını çok keskin bir şekilde vermiş oldu bu dizi bana ve ilk defa için rahat bir final izlemiş oldum bu tarz bir dizide.
Bu arada papyon takıp bu kadar tatlış giyinen ilk defa bir mafya gördüm adam aşırı tatlıydı ya napıcaz biz bu İspanyol erkeklerini :D
1960'lı yıllarda Barcelona'daki uyuşturucu trafiğinin kalbindeki Helena'nın etrafında yaşananları anlatıyor.Bu arada +18 sahnelerin de bulunduğunu söylemem gerekiyor.Toplam da 8 bölümcük.
9 Nisan 2020 Perşembe
Aksiyon Filmi : Kill Bill Serisi
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 23.günündeyiz.Bugün yıllardır televizyonlar da hep yarım yamalak izlediğim bir türlü tamamlayamadığım bir seri olan Kill Bill serisinden bahsedicem.Aklımda ne zamandır izlemek vardı ama bir türlü canım istemiyor ya da denk getiremiyordum bol bol boş vaktim olduğu için sinema,kitap,dizi hayatımda ne kadar izlemek,okumak istediğim şey varsa hepsini yapıyorum şu sıralar hayatımın bu dönemini içimde yarım kalmış şeylere tamamlamaya çalışarak geçiriyorum şu sıralar yeni bir hobi edinmek gibi bir amacım da var ama hala düşünme aşamasındayım bu konuyu belki daha sonralara da erteleyebilirim bilemiyorum,bakalım.
Kill Bill serisi Tarantino ile tanıştığım ilk film değil , daha önce Zincirsiz ve Ucuz Roman filmerini seyretmişim ve kendisinin çekim tekniklerine,senaryo ve kurgu stiline hakimim ama bence Tarantino'nun filmleri içinde en sevdiğim kesinlikle Kill Bill serisi oldu.Hem savaşçı kadın kahramanları sevdiğim için hem de diyaloglar,senaryo,çekimler ve oyunculuklar bakımından çok daha iyi olduğunu düşündüğüm için.
Kill Bill: Vol 1 (2003)
Gelin, zamanında kadın suikastçılardan oluşan bir grubunun parçasıdır. Bill ve öteki suikastçılar ona karşı birleşince konumunu bırakmıştır. Düğünü sırasında saldırıya uğrar. Kilisedeki herkes öldürülür. O da karnındaki bebeğini düşürür ama hayatta kalmayı başarır. 5 yıl boyunca komada kalan Gelin, bir mucize eseri hayata geri döner. Artık tek amacı vardır: Ona pusu kuran Bill ve adamlarını teker, teker öldürmek.
Kill Bill: Vol 2 (2004)
Gelin / Siyah Mamba ilk bölümde 5 yıllık komasından uyanıp intikam almaya başlamıştır. Ancak asıl hedefine ulaşması için daha gitmesi gereken epey bir yolu vardır. Düşmanları arasında en önemlileri hala yaşamaktadırlar ve onun hayata döndüğünü hatta intikam almaya başladığını da bilmektedirler. Ve gelin için güzel sürprizleri vardır...
Karantinanın 23.günündeyiz.Bugün yıllardır televizyonlar da hep yarım yamalak izlediğim bir türlü tamamlayamadığım bir seri olan Kill Bill serisinden bahsedicem.Aklımda ne zamandır izlemek vardı ama bir türlü canım istemiyor ya da denk getiremiyordum bol bol boş vaktim olduğu için sinema,kitap,dizi hayatımda ne kadar izlemek,okumak istediğim şey varsa hepsini yapıyorum şu sıralar hayatımın bu dönemini içimde yarım kalmış şeylere tamamlamaya çalışarak geçiriyorum şu sıralar yeni bir hobi edinmek gibi bir amacım da var ama hala düşünme aşamasındayım bu konuyu belki daha sonralara da erteleyebilirim bilemiyorum,bakalım.
Kill Bill serisi Tarantino ile tanıştığım ilk film değil , daha önce Zincirsiz ve Ucuz Roman filmerini seyretmişim ve kendisinin çekim tekniklerine,senaryo ve kurgu stiline hakimim ama bence Tarantino'nun filmleri içinde en sevdiğim kesinlikle Kill Bill serisi oldu.Hem savaşçı kadın kahramanları sevdiğim için hem de diyaloglar,senaryo,çekimler ve oyunculuklar bakımından çok daha iyi olduğunu düşündüğüm için.
Kill Bill: Vol 1 (2003)
Gelin, zamanında kadın suikastçılardan oluşan bir grubunun parçasıdır. Bill ve öteki suikastçılar ona karşı birleşince konumunu bırakmıştır. Düğünü sırasında saldırıya uğrar. Kilisedeki herkes öldürülür. O da karnındaki bebeğini düşürür ama hayatta kalmayı başarır. 5 yıl boyunca komada kalan Gelin, bir mucize eseri hayata geri döner. Artık tek amacı vardır: Ona pusu kuran Bill ve adamlarını teker, teker öldürmek.
Kill Bill: Vol 2 (2004)
Gelin / Siyah Mamba ilk bölümde 5 yıllık komasından uyanıp intikam almaya başlamıştır. Ancak asıl hedefine ulaşması için daha gitmesi gereken epey bir yolu vardır. Düşmanları arasında en önemlileri hala yaşamaktadırlar ve onun hayata döndüğünü hatta intikam almaya başladığını da bilmektedirler. Ve gelin için güzel sürprizleri vardır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kitap - Ne Yaptığını Biliyorum Alice Feeney
Herkese merhabalar efenim, Uzun bir zaman sonra okuduğum en heyecanlı,akıcı ve sonunu tahmin edemediğim gerilim,polisiye kitabı oldu.Booktu...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...