Herkese merhabalar efenim,
Bugün haftanın son günü geçen hafta olduğu gibi yine herkes izinli ve ben tek başıma iş yerinde nöbetçiyim.Kafamı dinlediğim ve bir haftayı daha uğurlayıp ruhsal ve zihinsel olarak yeni bir haftaya hazırlandığım bir gündeyim.
Dün izin günüm olduğu için bu kitabı başlayıp bitirdim bile ki konu Murakami olunca ne zaman başladım ne zaman bitirdim hiç fark etmiyorum bile su gibi akıp gidiyor bence her kitabı bu kitabı da öyle oldu.
Genelde Murakami'nin karakterlerini az da olsa severim ama buradaki karakterini hiç sevmedim ya hayatta en nefret ettiğim erkek tipini gitmiş baş rol karakter yapmış kitap boyunca karaktere gıcık olmakla geçti okumam resmen onun dışında Murakami her zaman ki gibi kitabın sonu yok ama başından sonuna kadar bir heyecan ve ilginç bir gizem ve merak var.Bu arada yaklaşık 200 sayfa kadar olduğu için oldukça kolay okunuyor.
Haruki Murakami’nin, Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında adlı eserinin konusu Hajime ve Shimamato adlı iki insanın, kaderin ellerinde yaşadıkları etkileyici bir aşk hikâyesi şeklinde karşımıza çıkıyor.
Murakami, Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında’da kurguladığı aşk hikayesini sağlam bir tarihsel temele dayandırarak eserin edebi ruhunu ortaya koyuyor. Eserin baş karakterlerinden Hajime, 1951 yılı doğumludur ve Japonya o yıllarda İkinci Dünya Savaşı’nın dumanı hâlâ tütmektedir. Japonya, büyük bir yıkıntıdan kendini kurtarıp müthiş hızlı bir gelişme dönemine girmiştir; fakat işçi ve hammadde kıtlığından muzdariptir. Devlet, halkı çocuk sahibi olmaları için teşvik etmektedir. Birçok ailenin en az iki ya da üç çocuğu vardır; fakat Hajime gibi tek çocuklu orta-sınıf aileleri çok nadirdir. Hajime, ailesinin tek çocuğu olarak çocukluk yıllarını kitaplara ve müziğe adayarak geçirir. Bu durum ve insanların ona karşı önyargısı Hajime’yi etkilemiştir ve onun yalnızlık dolu ve takıntılı bir dünya görüşü edinmesine neden olmuştur.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
18 Temmuz 2020 Cumartesi
Müzik - Sunmi Noir
Herkese merhabalar efenim,
Yine Koreli şarkıcılardan devam etmek istedim bu hafta müzik postuna.Bugün cumartesi izin günüm ve evdeyim ama boğazım şişmiş ve ağrıyor bu hafta tercih haftası o yüzden işte çok yoğun bir hafta bekliyor beni ayrıca salı akşamı da dereceye giren öğrencilerimiz için bir ödül töreni olucakmış basın falan da gelecekmiş grantuvalet iş çıkışı oraya gidecekmişiz.Bu haftanın planları anlayacağınız şimdilik böyle.
Müzik postunda size Hwa Sa dan sonra sevdiğim 2.Koreli kadın solo şarkıcı olan Sunmi'nin en beğendiğim şarkısı ve klibinden bahsetmek istedim.Noir hem şarkı olarak hem de klip olarak acayip hoşuma gidiyor iyi seyirler :)
Yine Koreli şarkıcılardan devam etmek istedim bu hafta müzik postuna.Bugün cumartesi izin günüm ve evdeyim ama boğazım şişmiş ve ağrıyor bu hafta tercih haftası o yüzden işte çok yoğun bir hafta bekliyor beni ayrıca salı akşamı da dereceye giren öğrencilerimiz için bir ödül töreni olucakmış basın falan da gelecekmiş grantuvalet iş çıkışı oraya gidecekmişiz.Bu haftanın planları anlayacağınız şimdilik böyle.
Müzik postunda size Hwa Sa dan sonra sevdiğim 2.Koreli kadın solo şarkıcı olan Sunmi'nin en beğendiğim şarkısı ve klibinden bahsetmek istedim.Noir hem şarkı olarak hem de klip olarak acayip hoşuma gidiyor iyi seyirler :)
16 Temmuz 2020 Perşembe
Kore Dizisi : Hyena
Herkese merhabalar efenim,
LGS sonuçları açıklandığı için bugün sabahtan oldukça haraketli bir gün oldu bizim için.Ancak daha dinlenme ve buraya yazma şansım oldu.20 Temmuzda tercihler başlıyor o zamanda inanılmaz bir yoğunluk içinde olucaz gibi duruyor.
Hukuk dizilerini pek sevmiyorum ama dişli kadınları oldukça seviyorum ve bu diziyi de sırf baş roldeki kadın için izledim zaten Kore de oldukça ünlü bir isim kendisi ve oldukça iyi bir oyuncu.Dizi ilk bölümlerinde oldukça heyecanlıydı aşk meşk had safhadaydı ama sonrasında vakalara yöneldiler ve iyice hukuk dizisi oldu.
Konusu:
Dizi, Güney Kore’deki %1’lik üst sınıf için çalışan bir grup avukatın etrafında dönmektedir.
Karakterleri:
Kim Hye-Soo dizide bir avukat olan Jung Geum-Ja karakterini canlandırmaktadır. Ne pahasına olursa olsun başarı ve para için kanun ve kanunsuzluk, adalet ve adaletsizlik, etik ve yolsuzluk sınırlarını aşan gerçek bir sırtlandır. En güçlü hayatta kalma içgüdüsüne sahiptir ve bu yüzden her şeye katlanabilecek bir güce sahiptir.
Ju Ji-Hoon dizide elit bir avukat olan Yoon Hee-Jae karakterini canlandırmaktadır. Yeteneklerine oldukça güvenen, egoist ve parlak zekâlı birisidir. Yasaları istediği gibi yönetmekte uzmandır. Ülkedeki en varlıklı ve en güçlü insanları destekleyebilmek için yeteneklerini kullanır.
LGS sonuçları açıklandığı için bugün sabahtan oldukça haraketli bir gün oldu bizim için.Ancak daha dinlenme ve buraya yazma şansım oldu.20 Temmuzda tercihler başlıyor o zamanda inanılmaz bir yoğunluk içinde olucaz gibi duruyor.
Hukuk dizilerini pek sevmiyorum ama dişli kadınları oldukça seviyorum ve bu diziyi de sırf baş roldeki kadın için izledim zaten Kore de oldukça ünlü bir isim kendisi ve oldukça iyi bir oyuncu.Dizi ilk bölümlerinde oldukça heyecanlıydı aşk meşk had safhadaydı ama sonrasında vakalara yöneldiler ve iyice hukuk dizisi oldu.
Konusu:
Dizi, Güney Kore’deki %1’lik üst sınıf için çalışan bir grup avukatın etrafında dönmektedir.
Karakterleri:
Kim Hye-Soo dizide bir avukat olan Jung Geum-Ja karakterini canlandırmaktadır. Ne pahasına olursa olsun başarı ve para için kanun ve kanunsuzluk, adalet ve adaletsizlik, etik ve yolsuzluk sınırlarını aşan gerçek bir sırtlandır. En güçlü hayatta kalma içgüdüsüne sahiptir ve bu yüzden her şeye katlanabilecek bir güce sahiptir.
Ju Ji-Hoon dizide elit bir avukat olan Yoon Hee-Jae karakterini canlandırmaktadır. Yeteneklerine oldukça güvenen, egoist ve parlak zekâlı birisidir. Yasaları istediği gibi yönetmekte uzmandır. Ülkedeki en varlıklı ve en güçlü insanları destekleyebilmek için yeteneklerini kullanır.
15 Temmuz 2020 Çarşamba
Fantastik Film : Palm Springs
Herkese merhabalar efenim,
Bugün 15 Temmuz olmasıyla vesilesiyle resmi tatil ve ben evdeyim.Bugünün planı , kitap okuyup , film izleyip yatakta yuvarlanmak.Bu filmi de tam şimdi bitirdim taze his ve düşüncelerimle yazmak istedim.
Belli bir zaman döngüsü içinde sıkışıp kalma konusuna oldukça aşina olduk artık bu konun işlendiği her yapımı izledim resmen bu film de bu yapımlardan sonuncusu.Yabancı dizilerde gördüğümüz oyunculardan oluşan bir kadrosu var o yüzden gördüğümüz her karakter oldukça tanıdık.Zaman döngüsü içinde sıkışıp kalmayı keyfe keder bir şey olarak gösteren ve bu konuya farklı bir yönden bakan bir yapım olmuş.Bu arada deniz,havuz,düğün falan tam bir yaz filmi :)
Rahat bir insan olan Nyles ve nedime olmaya pek de istekli olmayan Sarah'nın yolu, Palm Springs'te bir düğünde kesişir. İkilinin arasında romantik anlar yaşanır. Ancak Sarah, Palm Springs'ten ne zaman ayrılmaya çalışsa kendini yeniden aynı yerde bulur. Sarah ve Nyles, birbirlerinden ve bulundukları yerden kurtulmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
Bugün 15 Temmuz olmasıyla vesilesiyle resmi tatil ve ben evdeyim.Bugünün planı , kitap okuyup , film izleyip yatakta yuvarlanmak.Bu filmi de tam şimdi bitirdim taze his ve düşüncelerimle yazmak istedim.
Belli bir zaman döngüsü içinde sıkışıp kalma konusuna oldukça aşina olduk artık bu konun işlendiği her yapımı izledim resmen bu film de bu yapımlardan sonuncusu.Yabancı dizilerde gördüğümüz oyunculardan oluşan bir kadrosu var o yüzden gördüğümüz her karakter oldukça tanıdık.Zaman döngüsü içinde sıkışıp kalmayı keyfe keder bir şey olarak gösteren ve bu konuya farklı bir yönden bakan bir yapım olmuş.Bu arada deniz,havuz,düğün falan tam bir yaz filmi :)
Rahat bir insan olan Nyles ve nedime olmaya pek de istekli olmayan Sarah'nın yolu, Palm Springs'te bir düğünde kesişir. İkilinin arasında romantik anlar yaşanır. Ancak Sarah, Palm Springs'ten ne zaman ayrılmaya çalışsa kendini yeniden aynı yerde bulur. Sarah ve Nyles, birbirlerinden ve bulundukları yerden kurtulmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
13 Temmuz 2020 Pazartesi
Fantastik Film :The Old Guard
Herkese merhabalar efenim,
Charlize Theron ablamız muhteşem saç kesimiyle Netflix filmlerine tain olmuş.Fantastik aksiyon karışık olan filmi açıkçası ben soluksuz izledim hatta baş rolde Charlize ablam olunca ağzımın suyu aka aka izledim onun bu tarz "kadın savaşçı" karakterleri meşhurdur bu da o karakterlerinden biri olmuş.Sanırım filmin devamı gelicek çünkü çok fazla hava da kalan noktalar oldu :)
Thebae Campus'ın prensesi Eetion’un kızı olan Andromecha ve ona eşlik eden diğer Yunan mitolojisinden çıkıp gelen insanlar, 21. yüzyılda, paralı asker olarak çalışıyorlardır. Ölümsüzlükleriyle yaşamak zorunda kalan paralı askerler, başka bir ölümsüzün varlığını keşfederler. Bu kişi ise denizcilere hizmet veren siyahi bir kadındır. Peşlerine düşen kötü niyetli bir topluluk ise onların varlıklarını keşfetmişlerdir. Ölümsüzler anlayacaklardır ki, ölümden çok daha kötü şeyler vardır.
Charlize Theron ablamız muhteşem saç kesimiyle Netflix filmlerine tain olmuş.Fantastik aksiyon karışık olan filmi açıkçası ben soluksuz izledim hatta baş rolde Charlize ablam olunca ağzımın suyu aka aka izledim onun bu tarz "kadın savaşçı" karakterleri meşhurdur bu da o karakterlerinden biri olmuş.Sanırım filmin devamı gelicek çünkü çok fazla hava da kalan noktalar oldu :)
Thebae Campus'ın prensesi Eetion’un kızı olan Andromecha ve ona eşlik eden diğer Yunan mitolojisinden çıkıp gelen insanlar, 21. yüzyılda, paralı asker olarak çalışıyorlardır. Ölümsüzlükleriyle yaşamak zorunda kalan paralı askerler, başka bir ölümsüzün varlığını keşfederler. Bu kişi ise denizcilere hizmet veren siyahi bir kadındır. Peşlerine düşen kötü niyetli bir topluluk ise onların varlıklarını keşfetmişlerdir. Ölümsüzler anlayacaklardır ki, ölümden çok daha kötü şeyler vardır.
Kitap - Şeker Portakalı Jose Mauro De Vasconcelos
Herkese merhabalar efenim,
Dün iş yerinde tek olunca bir kitabı okuyup bitirdim.Küçükken okuduğum ama çok fazla hatırlayamadığım kitaplardan biri olan Şeker Portakalını okuyup bitirdim.Kardeşimin kitaplığında bunun serisi olduğunu da öğrendim onları da okumayı düşünüyorum.Ağlamaktan helak etti beklenildiği gibi kitap beni :) Diyecek başka da bir şeyim yok :)
Acı dolu bir hayat sürdürmek ve bunu yaşamın olağan seyri gibi kabul etmek, ta ki hayattaki en gerçek ve karşı konulamaz acının ne olduğunu öğrenene kadar… Şeker Portakalı; yoksulluk ve sevgisizlik içinde yaşayan küçük Zeze’nin dünyasını, okuyucusuna yalnızca minik bir çocuğun gözünden değil, evrensel bir hakikat penceresinden sunuyor.
Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos’un 1968’de yayımlanan Şeker Portakalı adlı eseri, yalın anlatımı ve çarpıcı hikâyesiyle dünya edebiyatının unutulmaz başyapıtları arasında yer alıyor. Yazarının hayatından izler taşıyan eser, bir çocuğun iç dünyasından yola çıkarak tüm insanlığa acıyla yoğrularak olgunlaşmanın ağırlığını duyumsatıyor.
Gerçekçi anlatımı ve duygu ağırlıklı temasıyla Latin Amerika edebiyatını tüm yönleriyle yansıtan Şeker Portakalı; saflığı, şefkati ve acıyı eksiksiz bir empati ile iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak.
Saflığın Acıyla Yüzleşmesi
Kitabın başkahramanı Zeze, yaramazlıklarıyla meşhur bir afacan. Mahallelinin “şeytan” olarak andığı bu çocuğu, öğretmeni ise bir “melek” olarak görüyor. Günün birinde Zeze ve ailesi, maddi imkansızlıklar nedeniyle oturdukları evden taşınmak zorunda kalıyor. Zeze, önceleri taşınmalarına çok üzülse de bu durumu yeni taşındıkları evin bahçesindeki şeker portakalı fidanıyla telafi ediyor. Fidan, çok geçmeden Zeze’nin en iyi arkadaşı oluveriyor.
Zeze bir gün, en büyük hayalini, daha doğrusu yapmayı en çok istediği yaramazlıklardan birini gerçekleştiriyor. Bu yaptığının bedelini ise mahallede Portekizli adıyla bilinen bir adamdan fena halde dayak yiyerek ödüyor.
Küçük kahramanımız, başta bu adamdan nefret etse de sonradan onu çok seviyor. Hatta Portekizliyi o kadar çok seviyor ki bu sayede haylazlığı da bırakıyor. Zamanla ikilinin arasında, baba-oğul ilişkisi gibi bir bağ kuruluyor. Ancak hikayenin sonunda bu bağlılık, Zeze’yi iyileştirdiği kadar onun ömür boyu unutamayacağı bir acıyı da beraberinde getirecek.
Dün iş yerinde tek olunca bir kitabı okuyup bitirdim.Küçükken okuduğum ama çok fazla hatırlayamadığım kitaplardan biri olan Şeker Portakalını okuyup bitirdim.Kardeşimin kitaplığında bunun serisi olduğunu da öğrendim onları da okumayı düşünüyorum.Ağlamaktan helak etti beklenildiği gibi kitap beni :) Diyecek başka da bir şeyim yok :)
Acı dolu bir hayat sürdürmek ve bunu yaşamın olağan seyri gibi kabul etmek, ta ki hayattaki en gerçek ve karşı konulamaz acının ne olduğunu öğrenene kadar… Şeker Portakalı; yoksulluk ve sevgisizlik içinde yaşayan küçük Zeze’nin dünyasını, okuyucusuna yalnızca minik bir çocuğun gözünden değil, evrensel bir hakikat penceresinden sunuyor.
Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos’un 1968’de yayımlanan Şeker Portakalı adlı eseri, yalın anlatımı ve çarpıcı hikâyesiyle dünya edebiyatının unutulmaz başyapıtları arasında yer alıyor. Yazarının hayatından izler taşıyan eser, bir çocuğun iç dünyasından yola çıkarak tüm insanlığa acıyla yoğrularak olgunlaşmanın ağırlığını duyumsatıyor.
Gerçekçi anlatımı ve duygu ağırlıklı temasıyla Latin Amerika edebiyatını tüm yönleriyle yansıtan Şeker Portakalı; saflığı, şefkati ve acıyı eksiksiz bir empati ile iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak.
Saflığın Acıyla Yüzleşmesi
Kitabın başkahramanı Zeze, yaramazlıklarıyla meşhur bir afacan. Mahallelinin “şeytan” olarak andığı bu çocuğu, öğretmeni ise bir “melek” olarak görüyor. Günün birinde Zeze ve ailesi, maddi imkansızlıklar nedeniyle oturdukları evden taşınmak zorunda kalıyor. Zeze, önceleri taşınmalarına çok üzülse de bu durumu yeni taşındıkları evin bahçesindeki şeker portakalı fidanıyla telafi ediyor. Fidan, çok geçmeden Zeze’nin en iyi arkadaşı oluveriyor.
Zeze bir gün, en büyük hayalini, daha doğrusu yapmayı en çok istediği yaramazlıklardan birini gerçekleştiriyor. Bu yaptığının bedelini ise mahallede Portekizli adıyla bilinen bir adamdan fena halde dayak yiyerek ödüyor.
Küçük kahramanımız, başta bu adamdan nefret etse de sonradan onu çok seviyor. Hatta Portekizliyi o kadar çok seviyor ki bu sayede haylazlığı da bırakıyor. Zamanla ikilinin arasında, baba-oğul ilişkisi gibi bir bağ kuruluyor. Ancak hikayenin sonunda bu bağlılık, Zeze’yi iyileştirdiği kadar onun ömür boyu unutamayacağı bir acıyı da beraberinde getirecek.
11 Temmuz 2020 Cumartesi
Müzik - Ariana Grande No Tears Left To Cry
Herkese merhabalar efenim,
Dün geç saatlere kadar kurum yıl sonu yemeği vardı.Ordan döndükten sonra duş aldım ve nasıl uyuduğumu şaşırdım resmen.Haftalık iznimi mülakatım için perşembe kullandığımdan bugün sadece ben kurum nöbetçisi olarak kurumdayım benden başka herkes izinde ama yalnız olmayı da seviyorum o yüzden bu konuya çok takılmıyorum.
Bugün müzik postunda şu geçtiğimiz 3-4 ay içinde çok dinlediğim ve dinlerken adeta kendimi bulduğum bir şarkı var : Ariana Grande'nin "No Tears Left To Cry " şarkısı.bu şarkıyı dinlerken de ağlamak ayrı bir ironik oluyor ama her defasında beni ağlatmayı başarıyor çünkü cidden artık gözümde yaş kalmadı ağlamaktan.En vahimi de bir erkek için bu kadar uzun süre göz yaşı dökmemiştim bu yüzden çoğu zaman ağlarken aynı zamanda da kendime kızıyorum.Her şeyin bir hayırlısı var derler olmayacak bir şeyi bildiğin halde onu istemek ve alamamaktan dolayı ağlamak bana gerçekten çok acınası geliyor aslında hayatta ağlanması gereken çok şey var.İnsanlar sağlıkları ve geçim sıkıntıları için de boğuşurken bana böyle manasız konularda üzülmek çok sinir bozucu geliyor :(
Artık biraz daha durulmaya ve o eski Buse ye dönmeye başladım gibi hissediyorum çünkü o kızı gerçekten çok özledim.Bu şarkıyı da ağlamadan sadece Ariana'nın sesini sevdiğim ve şarkıyı beğendiğim için dinleyeceğim bana bir şeyler ifade etmeden ...
Dün geç saatlere kadar kurum yıl sonu yemeği vardı.Ordan döndükten sonra duş aldım ve nasıl uyuduğumu şaşırdım resmen.Haftalık iznimi mülakatım için perşembe kullandığımdan bugün sadece ben kurum nöbetçisi olarak kurumdayım benden başka herkes izinde ama yalnız olmayı da seviyorum o yüzden bu konuya çok takılmıyorum.
Bugün müzik postunda şu geçtiğimiz 3-4 ay içinde çok dinlediğim ve dinlerken adeta kendimi bulduğum bir şarkı var : Ariana Grande'nin "No Tears Left To Cry " şarkısı.bu şarkıyı dinlerken de ağlamak ayrı bir ironik oluyor ama her defasında beni ağlatmayı başarıyor çünkü cidden artık gözümde yaş kalmadı ağlamaktan.En vahimi de bir erkek için bu kadar uzun süre göz yaşı dökmemiştim bu yüzden çoğu zaman ağlarken aynı zamanda da kendime kızıyorum.Her şeyin bir hayırlısı var derler olmayacak bir şeyi bildiğin halde onu istemek ve alamamaktan dolayı ağlamak bana gerçekten çok acınası geliyor aslında hayatta ağlanması gereken çok şey var.İnsanlar sağlıkları ve geçim sıkıntıları için de boğuşurken bana böyle manasız konularda üzülmek çok sinir bozucu geliyor :(
Artık biraz daha durulmaya ve o eski Buse ye dönmeye başladım gibi hissediyorum çünkü o kızı gerçekten çok özledim.Bu şarkıyı da ağlamadan sadece Ariana'nın sesini sevdiğim ve şarkıyı beğendiğim için dinleyeceğim bana bir şeyler ifade etmeden ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : It's What's Inside
Herkese merhabalar efenim, Kız kardeşimle birlikte cips eşliğinde Netflix den izlediğimiz gizem gerilim filminden bahsedicem bugün sizlere....
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...