17 Temmuz 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Kitap-Dan Brown-Cehennem

Herkese merhabalar efenim...İzmir'de 1 güncük süren yağmurdan sonra güneşi yaz günlerine geri dönmüş bulunuyoruz Aydın'da aldığım ve bitirmem sadece 3 günü bulan yine bir Dan Brown kitabı ile karşınızdayım.Okunacak listemde 1 numaranın da üzerini çizdiğim için ayrıca bir mutluyum.Dan Brown bildiğiniz gibi favori yazarlarımdan.Her okuduğumda umarım bunlar gerçek değildir diye hep beni düşündüren gerçekçi bir yazardır kendisi.Hani edebiyatta denir ya okurken kahramanların damarlarında akan kanı gördüm sanki kanlı canlı karşımdalardı diye hah aynen öyle hissediyorum işte Dan Brown okurken bu arada adamın daha yeni tipine bakma şerefine eriştim suratsız yaşlı bir moruk beklerken dünya tatlısı yanaklarını sıkasımın geldiği bir beyefendi çıktı iyi mi? Bu yüzden ayrı bir mutlu oldum bir ön yargımı daha çatadanak kırdım huh ... Neyse kitaba gelicek olursak aklında diyecek pek bir şey yok not dahi almadım kitabın heyecanından inanın yani...Betimlemesiyle,hikayesiyle kalın bir kitap olmasını rağmen hiç sıkmayan hatta 3 gün gibi bir süre de okuyup bitirebileceğiniz harika romanlardan biri ayrıca İstanbul'un ve Türklerinde reklamını yapması ayrı bir güzel olmuş bu kitapta orijinalinde kitap kapağı böyle mi bilemiyorum ama kapağa İstanbul'u koyması çokta hoş olmuş Dan Brown sülalecek (kardeşimde okuyor kuzenlerimde) severek okuyoruz...

Konusu:Dan Brown kitaplarının Simgebilim uzmanı olan kahramanı Robert Langdon Cehennem romanında gözlerini bir hastane odasında açıyor. Son olarak Harvard üniversitesindeki bir anısını hatırlayan Langdon kendini bir anda başından vurulmuş, son 48 saat içinde hiç bir şey hatırlamadan İtalya’da buluyor. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hastanede saldırıya uğruyor ve bu saldırıdan genç bir doktorun yardımı ile kurtuluyor. Dahası cebinde üzerinde tehlikeli simgesi olan bir cihaz buluyor. Ülkesinin konsolosluğundan yardım isteyen fakat yardım yerine kendisini öldürmeye çalışan kişiyi karşısında bulan Langdon kendi ülkesinin de kendini öldürmeye çalışması ile bir şok daha yaşıyor ve genç fakat sıra dışı zekası olan doktor ile işin gerçeğini çözmek için yine simgelerde gizli olan ipuçlarının peşine düşüyor.Floransa’nın tarihi yerlerinde başlayan macera İtalya’nın diğer büğülü şehri olan Venedik’e uzanıyor ve Longdon kendini bir genetik uzmanı olan ve dünya nüfusunun hızlı artışı nedeni ile insanoğlunun 100 yıl içinde neslinin tükeneceğini düşünen, bu yüzden ölümcül bir virüs yaratan ve bunu Dante’nin Cehennem Haritası ile ilişkilendiren deha birinin peşinde buluyor. Tek sorun bu psikopat bir hafta önce intihar etmiştir ve virüsün aktif aktif etmesine bir günden az kalmıştır ve virüsün yerini bulmak için tek umut Langdon’dur.Dan Brown’un Cehennem romanı okurlarını yine mükemmel bir maceranın içinde sürüklüyor. Kitapta yine tarihi öğeler, gizemli sırlar ve en güzeli ise İstanbul’un tarihi köşeleri var. Yerebatan Sarayı, Ayasofya ve Kapalı Çarşı kitapta geçen yerler ve yazar gerçekten buraları mükemmel anlatmış.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Maydanoz Time:Dizi-The Paradise

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Daha dün bitirdiğim Seyhandan'ın yaptığı dizi postunda görüp konusunu çok beğendiğim (16 bölüm olması da elbette etkili) ilk İngiliz dizisi ile karşınızdayım.Ayrıca bir dizinin ilk defa taze taze postunu yapıyorum değerini bilin... İlk defa Kore dizileri haricinde bir dizinin 16 bölümcük olduğunu görüyorum.Tabi 4.bölüm de hemen birbirlerini açıldılar hobaa olaylar olaylar oldu elbette Kore dizilerinden farkı bu oldu sanırım onlar dizinin sonunda kavuşurken bunlar 4.bölümden açıldılar ve kavuştular tabi dizi devam edecek elbette araya engeller ve kişiler girdi ama sonra tatlıya bağlandı.Toplam 2 sezon ama sezon başı 8 bölümcük.Oldukça ilginç bir durum yani.Herhalde bu da İngilizlerin Mini dizisi oluyor.Çok hafif ve çok tatlı bir dizi aslında ilk sezon olayların başlangıcı olduğu için midir nedir daha güzel 2.sezon pek işi yaramaz aslına bakarsanız olaylar zaten biraz kopuk kopuk.Ayrıca başrolde ki kızda inanılmaz tatlı ve başrolde ki adamla çok yakıştırdım.Zaten dönem filmleri de dizileri de benim çok hoşuma gidiyor.O giysiler (bir de kadın giysi dükkanın da geçince olaylar baya baya gördük ) o şapkalar o asalet o danslar ne bileyim benim çok hoşuma gidiyor...Başrolde ki adamın ses tonu ve yakışıklı olmasa da o karizması uff diyecek pek bir şey yok izleyip görmeniz lazım.Sadece adamın kıyafetleri biraz garibime gitti.Çok renkli yahu böyle karakterde ki bir adama hiç yakışmamış bence böyle daha soğuk ve ciddi renklerde giyinmesi lazımdı bence neyse son olarak boş zamanınız varsa buyrun açıp izleyin inanılmaz güzel mutlaka izlemelisiniz diyemesem de hoş bir dizi olduğunu söylemeden de geçemicem....

Konusu:The Paradise Bill Gallagher’ın yazdığı bir drama dizisidir. Denise Lovett amcasının kumaş dükkanında çalışmak için Kuzeydeki bir şehre giden genç bir kasabalı kızdır. Kısa bir süre sonra Denise amcasının durumunun iyi olmadığını çünkü müşterilerin sokağın karşısındaki The Paradise’a gittiğini fark eder. Sonunda The Paradise’ta işe başlar ve umursamaz sahibi John Moray’e aşık olur.








Maydanoz Time:Kitap-Uğultulu Tepeler Emily Bronte

Herkese Temmuz ortasında yağmur yağan bir İzmir gününden merhabalar efenim...Evet İzmir'e tatil için gelenler bugün yandı diyebiliriz daha saat 12 bile olmadı bardaktan boşalırcasına şakır şukur yarrabi şükür yağmur yağdı vallahi bi serinledi ki hava sormayın yani bura şimdiden böyle ise Amasya Samsun nasıldır hiç düşünemiyorum yanıma uzun kollu bir şeyler alsam çok iyi olcak.Neyse gelelim bugünün kitap postuna...Yaklaşık 1 hafta gibi bir süre de artık bitmezse sıkıntıdan pat diye patlayacağımı hissettiğimi bir klasik ile karşınızdayım.Okuma listemde de olan ayrıca canım arkadaşım Bilge'nin de tavsiyesi ile aldığım bir kitaptı ama cidden affedersiniz ama hiç bir bok anlamadım ya çeviride bir saçmalık vardı ya benim aklım şu sıra tercihle mercihle çok dolu olduğu için pek anlayamadım (gerçi tekrar okumak gibi bir niyetim yok okuduğum bir kitabı 2.kez okuyamıyorum malesef).Romantizm akımında yazıldığı için üslubu bana çok yapmacık geldi.Şekspir okuyor gibiydim vallahi.Kitap kahraman bakış açısıyla yaqzılmış ama kahraman kendi hayatını anlatmıyor biraz farklı ve garip geldi bu bana.Ayrıca araya natüralist ögeler karışmış ve akışı engellemiş şiveye gerek yok bence amcanın dediklerinden hiç bir halt anlamadım mesela...Son olarak altını çizdiğim bazı güzel sözler vardı...

''Kötüleri cezalandırmak Tanrı'nın bileceği iş.bize düşen affetmeyi öğrenmek.''

''Sabahın en güzel saatleri asıl ondan önceki saatler.İnsan o gün yapacağı işlerin yarısını saat ona kadar bitirmediyse,geri kalan yarısını hiç bitiremeyebilir.''

Son olarak alınacaklar listemde ki kırmızı beats kulaklığıma kavuşmuş bulunuyorum.

Konusu:Romanda biri anne biri kız iki Catherine, biri Heathcliff’in oğlu biri bu çocuğun dayısı iki Linton vardır. Wuthering Heights adı verilen evin sahibi Earnshaw, Liverpool’dan 6 yaşlarında çingene gibi esmer bir erkek çocuğuyla geri döner 
günün birinde. Heathcliff adını taktığı, soyadı olmayan bu çocuğu oğlu Hindley ve kızı Catherine ile birlikte, kendi çocuğuymuş gibi büyütmek ister. Catherine ile Heathcliff birbirlerini hemen severler. Babaları öldükten sonra Catherine’nin ayyaş ve kötü bir deli kanlı olan ağabeyi Hindley, Heathcliff’e eziyet eder, sıradan bir uşakmış gibi davranır ona. Çocuklar büyüyünce Heathcliff, Catherine’nin onun gibi biriyle evlenmesinin kendisini küçük düşüreceğini duyar bir rastlantı sonucu. Bunun üzerine Wuthering Heights’tan kaçar. 3 yıl ortadan yok olduktan sonra, varlıklı bir adam olarak geri döner. Bu arada Catherine Trushcross Grange denilen komşu malikânenin sahibi genç Edgar Linton ile evlenmiştir. Catherine ile Heathcliff karşılaşınca aralarındaki tutku yeniden başlar. Catherine kendi adını taşıyan kızını romanın ortalarında doğurduktan hemen sonra ölür. Heathcliff de Edgar Linton ‘a kötülük olsun diye, onun kardeşi İsabella ile evlenir. İsabella’dan, dayısının adı verilen bir oğlu olur. Aradan 20 yıl kadar geçer ve Heathcliff Earnshaw ailesinden de, Linton ailesinden de öcünü almayı sürdürür. Yine sırf kötülük etmek amacıyla kendi oğlunu, Edgar Linton ‘un ve Catherine’nin kızı Cathy ile zorla evlendirir. Earnshaw ile Linton ailelerinin malına mülküne, yani Wuthering Heights ile Trushcross Grange ‘e el koymanında yolunu bulur. Kendisine yapılan eziyetlerinin hıncını almak için, Hindley Earnshaw’a da, oğlu Hareton’a da bir köpek muamelesi yapar. Oğlu öldükten sonra, Heathcliff’de ölür. Romanın sonunda gencecikken dul kalan Cathy ile Hareton evlenir.

15 Temmuz 2014 Salı

Maydanoz Time:Dizi-A Gentleman's Dignity

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Daha demin Tv'de koltuğa uzanmış sıkıntıdan zap yaparken Fox'ta Kiraz Mevsimi adlı yeni başlayan diziye denk geldim.Ve evet bir Kore dizisi uyarlaması kendisi.Daha ilk sahnelerinden bu A Gentleman's Dignity değil la aynı sahneler orda da vardı dedim hatta bazı sahnelerde başka Kore dizilerinden alınmış ortaya Türk dizisi çıkmış kıs kıs :) Bayılıyorum şu Türk uyarlamalarına...Amma da sallıyoruz yahu ee en fazla 25 bölümlük olan Kore dramalarına 1 sezona yaymaya çabalayınca senaristlerimiz saçmalıyor elbette buyrunuz Güneşi Beklerken ama onun yeri bende ayrıdır çünkü beni Kore dizileriyle tanıştıran bir dizi Bof'tan uyarlama o da bildiğiniz gibi.Eee madem uyarlamışlar bize de artık bi zahmet taslaklarda sürünen diziyi yapmak kaldı hem iki dizi de bir postta aradan çıkmış olur.Orijinal halinden farklı yerler var elbette zaten birebir yapmaları elbette imkansız ama dediğim gibi bir çok Korecanın aksine ben uyarlama dizileri seviyorum bir de doğru oyuncu seçimi yapabilseler tam olucak.Sanmıyorum ki Güneşi Beklerken kadar tutsun bu dizi.Tamam erkeğimiz çok yakışıklı ama oyunculuğu sıfır hele de orijinalinde ki adamın oyunculuğu düşünecek olursak yanında geçmez.Kız hep 2.rol kızıydı şimdi gelmiş başrol olmuş tamam hoş kız ama ses tonu çok kötü ya ... Bilemedim tutar mı tutmaz mi ! Haa bence illa ki merak ettiyseniz diziyi bence açıp orijinal yani Kore halini izleyin zaten 20 bölümcük ama oldukça komik ve eğlenceli adını çok duymuştum özgüler övgüler ama amcaların aşk hikayesi pekte ilgimi çekmiyordu ama izledikten sonra .... Neden daha önce ben bu diziyi izlemedimmm diyorsunuz....

Konusu: Sivri dilli bir mimar olan Kim Do-Jin (Jang Dong-Gun) ve beyzbol takımı hakemi olan otoriter lise öğretmeni Song Yi-Soo (Kim Ha-Neul) ikilisinin arasındaki ilişkiyi anlatan bir drama.








Maydanoz Time:Kitap-Taşlar Yerine Oturuyor İpek Ongun

Herkese merhabalar efenim...Çileli Temmuz'un yarısındayız oldu bitti maşallah geriye bir şey kalmadı inşallah...Zaten ayın 26'sı gibi Amasya yolcusuyuz ordan da Samsun'a gitme ihtimalim var ama ailecek değil sadece ben evet bol bol gezicem hakettim bu yaz halulu! Neyse okuma listemdeki kitapları bulup okudukça ayrı bir mesut oluyorum hele de sahaflarda oldukça ucuz bir fiyata buldukça (7 TL) gibi...Kapakları biraz yıpranmış oluyor ama benim için çokta önemli değil açıkçası sonuçta önemli olan için yırtık olmasın içinde ki yazılar silik olmasın yeter sonuçta orijinalinden ne farkı var niye bir kitaba o kadar parayı bayayım zaten okuduğum kitap anca 1 haftayı buluyor sonra kütüphaneye...Neyse gelelim yeni kitabımıza nihayet Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisini tamamlamış bulunuyorum biraz geç oldu ama...Tee 6.sınıftan bu yana dur bakayım kaç sene olmuş...Evet evet tam 7 senede tamamlamışım bu seriyi...10 seri gerçi dile kolay...Bu seriyi bilmeyen genç kız var mı benim yaşlarımda cidden? İpek Ongun bir nesli silip süpürdü resmen.Ergenliği,gençliği bu kadar iyi tanıyan ve inanılmaz güzel ve samimi bir dille hele de bunu günlük şeklinde yazan bir kadın nasıl olur da bu zamana kadar okunmaz! Kızlar büyük şey kaçırırsınız vallahi... Serra (baş kahraman) benim için hep bir ideol olmuştur.Giyinmesi,lens takması,davranışları,ailesi,arkadaşları yaşadıkları sanki kendi arkadaşımın olaylarını anlatıyormuş gibi gelirdi hep bana.Ayrıca kendimi o kızla özdeşleştirdiğim çok yer oldu.Dediğim gibi lens takması,kendi ayaklarının üstünde durma istemesi,arkadaşlarıyla birlikteyken alaycı hali,kimseye eyvallahı olmaması ve elbette yazmaya olan tutkusu...
Bu arada resimde gördüğünüz not defteri de alınacaklar listemde olan ve üzeri çizilen bir şeydi o yüzden mutluluğum 2 kat oldu diyebiliriz...Biraz daha süslü püslü bir şey istiyordum ama şimdilik idare edicem gibi ama benim asıl gözüm D&R 'da şu sıra izleyip çok beğendiğim fimlerin olduğu not defterleri kesin kafaya koydum alıcam!

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Maydanoz Time:Kitap-Jack London Demir Ökçe

Herkese tekrardan merhabalar...Tatil kitabı olarak biliyorsunuz Jack London-Demir Ökçe'yi seçmiştim zorla okuyup bitirdim desem yeridir bu konularda bilinçli ama uzak bir insan olduğum için sıkıntıdan öldüm diyebilirim.Evet malesef benim de geleceğin psikolog aday adayı olarak manyak manyak takıntılarım var hele de kitap konusunda başladığım kitabı yarım bırakamıyorım bırakamadığım gibi yeni bir kitaba da başlamıyorum tam bir eleştirmen gibi davranıyorum ve o kitaptan ölümüne nefret etsem bile tamamlıyorum böyle bir kitap oldu işte bu da.İlk sayfalardan bir kızın ağzında anlatıldığı için önce hoş bir hikaye herhalde diyorsunuz arkasında özeti olmadığı için (annemin kitaplığından bir antika ) öyle Jack London realist adamdır Amerikalıdır çokta kötü bir şey beklemem hem adını da duyduğum bir yapıt dediydim öyle bir risk alıp okudum ama hiç bir hikaye yok ortada sadece bol mesaj ve mesajların empoze edilişi var.Kitabı okumanız için öncelikle bazı kelimlerin anlamlarını bilmeniz gerekiyor sosyalizm,devrim,oligarşi,monarşi gibi tarihsel kelimler ... Kitap zaten eski basım olduğundan mıdır nedir her kelimenin hatta her cümlenin neyi anlatmak istediğini dahi açıklamış yıldız koyarak.Kendimi Ahmet Mithat Efendi okuyor gibi hissettim vallahi.O da böyel yaparmış ya halkı eğitmek amacıyla yazdığı için fasulyeden bahsederken bi yıldız koyar fasulyenin yemek tarifini verirmiş evet aynen böyle bir şeydi işte kitap nasıl sıkıldığımı anlatabildim mi bilmiyorum..Eğer tarihe ve elbette devrimciliğe,kapatalizm ve sosyalizme meraklı bir insansanız okumanız tavsiye edilir bu konulardan uzak bir insansanız (etliye sütleye karışmayan ben gibi) bu kitabı okumanızı hiç tavsiye etmiyorum...

Konusu:Birleşik Devletler'de oligarşik tiranlığın kronik yükselişinin anlatıldığı, genellikle "Modern negatif ütopyalardan en erken", olanı olarak düşünülür. Jack London'ın sosyalist görüşlerinin en açık biçimde sergilendiği bir romandır. Roman özellikle Faşist yapılanmanın dünyayı nasıl vahşete sürükleyeceğini ve bunun karşısındaki devrimci duruşun nasıl olması gerektiğini kurgu içerisinde muhteşem bir şekilde anlatır.Kitabın özellikle II. Dünya Savaşı sırasındaki Irkçı ve Faşist hareketlerden önce yazılmış olması yazarın geleceği nasıl da tahmin ettiğinin bir kanıtıdır. Kitapda ayrıca bugün ezen ülkelerde görülen işçi sınıfının Oligarşik düzenin içerisinde afyon sayılabilecek sınıfsal haklarla nasıl susturulabileceğini de bulunduğu tarihten görebilmiştir. Kitap Jack London'un dediği gibi Uçurum İnsanları'ndan Tröstleşmiş büyük Burjuva'ya kadar ezen-ezilen ilişkilerini ele alıyor. 

Maydanoz Time:Film-Sadece Sen

Herkese merhabalar efenim...Bugün ilk postumuza film postu ile başladık çünkü dünün 2.postunu yazamadım malum yeni geldik yemekti banyoydu yol yorgunluğuydu uyumuş kalmışım vallahi ama bende hak geçmek yok bugün 3 post yapamaya çalışıcam o yüzden Aydın'da sabah gezmelerinden sonra akşam ailecek izlediğimiz bir filmden daha bahsedicem size.Evet bu da benim film izleme listemin dışında araya giren 2014 yapımlarından.Aslında bu da bir uyarlama Türk filmi diyebiliriz.Always adlı bir yabancı sinemadan uyarlanmış ama ben izlemediğim için bu daha heyecanlı geldi elbette bana.İlk ön yargı başladım izlemeye çünkü başrollerde gerçekten hiç sevmediğim 2 oyuncu vardı.Belçim Bilgin'i burda hala sevmedim ama İbrahim Çelikkol cidden oyunculuğunu konuşturmuş diyebilirim.Daha vahşi,öfekli ve sert bir adam gibi göründüğü için burda daha sakin daha ezik bir rol oynamış ama bunun da hakkından gelmiş bence.Belçim Bilgin hep tekdüze oynuyor bence bütün oynadığı sinema filmlerini izledim neredeyse hepsinde de aynı tonlama aynı mimikler ya hep aynı tip kadını oynuyor ya da bu işi cidden beceremiyor bak eyvallah gerçekten çok güzel kadın yüzüyle duruşuyla ekrana cidden çok yakışıyor ama soğuk bir kadın negatif enerji yayıyor bence.Bu filmde kör rolünü oynuyor ama bence Beren kadar başarılı bile değil kör kadın ama gözlerinde neredeyse hiç kayma bile yoktu hatta zaman zaman görüyormuş bile gibi geldi bana yani o rol tam geçmedi bana diyebiliriz.Ayrıca film hakkında diyebileceğim tek saçmalık denizin ortasında yetişen o tek ağaç nedir yarrabi? Cidden öyle mucizevi bir ağaç var mı yoksa dekorda hayal güçlerini mi zorladılar bilemiyorum...Birde 20 bin çokta para değil yahu sağdan soldan kredi çeksekler yine toplanırdı bari 200 bin falan deyin usturuplu sallayın...

Konusu:Ali, yaşamında oldukça zor bir dönemden geçmektedir. Nasıl başa çıkacağını düşündüğü bir sırada, sessiz sakin bir hayat sürmekte olan Hazal ile tanışır. Hazal, Ali'nin ketum ve durgun ruhuna büyük heyecan katacak, kalbi onun için çarpmaya başlayacaktır. Birbirlerini tanıdıkça Ali'nin Hazal hakkında öğrendikleri, ona geçmişte kendi yaptığı hataları hatırlatacaktır. Ali her ne kadar boksörlük mesleğini bırakmış olsa da Hazal'a olan aşkı için son bir kez dövüşmesi gerekecektir... Aşkın engel tanımadığını ortaya koyan Sadece Sen, zorlukların içinde filizlenen bir ilişkiyi beyaz perdeye taşıyor. Emekliye ayrılmış bir boksörle görme engelli bir kızın arasında tutkulu bir aşk olabilir mi? Acaba boksörün geçmişi bu aşka başka bir engel mi oluşturacaktır yoksa o güçlü bağ her şeyin üstesinden gelebilecek midir?  








Kitap - Okçunun Yolu Paulo Coelho

 Herkese merhabalar efenim,  Yağmurlu bir haftasonundan merhabalar.Mayısın ortası geldi neredeyse ama Samsun da hala dolu falan yağıyor ve h...