18 Temmuz 2014 Cuma

Maydanoz Time:Dizi-Witch's Romance

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Dün ki Kore dizisi postunda bu diziden de biraz bahsetmiştim aslında sırası gelmişken bunu da aradan çıkarayım dedim.Dün de dediğim gibi konuları biraz benziyor ama sanırım bu dizi 2014 yapımı olduğu için bu dizi biraz çakmış oluyor.Eh konuyu sanırım anladınız özet geçmek gerekirse altın kız dedikleri evde kalmış onlara göre yaşlı bize göre olgun bir kadınla çiçek oğlanın (genç) aşkını anlatıyor.Burada da kadın soğuk duruyor çocuk daha çok kadının peşinden koşuyor ama diğer dizi gibi sıkıcı değil aslına bakarsanız oldukça eğlenceli.Dünde dediğim gibi Kim Sun Ah o tip rollerin kadını olmadığı için çok yapmacık bulmuştum ama bu kadın rolüne fena halde yakışmış hem de Kim Sun Ah'tan bence kat kat güzel hem de saç rengine bayıldım diyebilirim...Hiçte teyze tipi yok yani kadın da en fazla abla olabilir hatta utanmasa benden genç duracak çok kıskandım vallahi...Ayrıca çokta tatlı giyiniyordu giyinişine bayıldım ayrıca çokta çatlak ve tatlış bir kadını canlandırdığı içinde favori oyuncularımdan oldu diyebilirim...Ayrıca romantik sahneler de oldukça çoktu,hoştu ve orijinaldi diyebilirim.Ayrıca benim haftası haftasına takip ettiğim ilk dizilerden biri olduğu için ayrı bir önemi var benim için 2014 Kore dizisi seçmelerim de ilk sıralarda yer alacağı kesin...

Konusu:Drama dizisi Ban Ji-Yeon (Uhm Jung Hwa) ile Yoon Dong-Ha (Park Seo Joon) arasında ki bir aşk hikayesini anlatıyor. Ban Ji Yeon tek başına yaşayan 39 yaşındaki bir kadındır. Muhabir olarak çalışıyordur ve yaptığı işi de hevesli yapıyordur. O kadar sıkı çalışan birisidir ki iş yerinde kendisine "cadı" diye hitap edilir. Gerçek aşka inanmaya bir kadındır, bunun nedeni de eski sevgilisinin düğün günü ortadan kaybolmasıdır.Yoon Dong Ha 25 yaşındaki bir gençtir ve arkadaşıyla beraber bir iş yerinde ayak işlerini yapar. Ayak işleri olarak Noel Baba kılığında ya da bir idol yıldız olarak dışarı güvenliği sağlamak dahil hemen hemen her işi yapar. Bu genç adam mutlu gibi görünür fakat kız arkadaşını bir kaza ile kaybetmiştir. 
No Shi Hoon (Han Jae Suk) 41 yaşındaki bir savaş fotoğrafçısıdır. Ban Ji Yeon' un önceden sevgilisiydi.




Bira sahnesine bayıldım!


Sevgili olunca ayrı bir tatlış oldular yakışmıyorlardı o ayrı ama çift elbiseleri giyip foto çektirmeleri ayy hadi kabul edeyim içim gitti :)


Maydanoz Time:Müzik-Lana Del Rey Shades Of Cool

Herkese mutlu cumalar efenim...Tabi şimdi mutlu cumalar deyip güne Lana Del Rey ile başlamak biraz tezat oldu ama olsun benim neşemde melankolimde olabiliyor Lana Del Rey...Hele de son şarkısı ve yeni klibi Shades Of Cool.Bu kadının sürtüklük derecesi kliplerinde her geçen gün biraz daha artıyor malesef şu yaşlı adam fantezisinden ne yazık ki kliplerinde vazgeçemedi Allah'tan özel hayatında vazgeçti de şimdi yaşı yaşına uygun taş bir İtalyan ile çıkıyor nasıl yakıştırdım nasıl mutlu oldum anlatamam.Yok yaşlı adamlar yok hippieler nedir bu kızın zevki böyle derken tam bir İtalyan erkeği ile turnayı gözünden vurdu Katy Perry'de öyle vallahi böyle güzellikler kafayı yiyor erkekler konusunda aşk bu demeyin göz var nizam var şimdi...Bu kliptede her zaman ki gibi harika güzellikte Lana (aman estetik harikası o demeyin eski hali de ayrı bir taş hiçte gerek yokmuş estetik yaptırmaya) ...Son sahneleri hiç var olmamış sayıyorum hiçte ayy çok şekerler diyemicem malesef yaşlı adam nedir yaa... Gözleri mavinin her tonunu içerse nereme ne olacak yani...

17 Temmuz 2014 Perşembe

Maydanoz Time:Dizi-I Do,I Do

Herkese tekrardan merhabalar efenim..Günün 2.postunda bir Kore Drama ile karşınızdayım.Kim Sun Ah'ın izlemediğim bi bu projesi kalmıştı zaten bunu da izledim tam oldu.Kim Sun Ah'ın oynadığı bence en kötü proje diyebilirim.Yani diğer süper dizi projelerinin yanında açık konuşmak gerekirse biraz vasat kaldı.Bir ayakkabı aşığı olarak en çok kadının ayakkabı dolu odasına bayıldım diyebilirim konu olarak Witch's Romance benzettim diyebilirim ama tabi bu 2012 yapımı olduğu için WR bu diziden biraz çakmış demek daha doğru olur.Ya aslında tam çakmışta diyemeyiz daha çok büyük kadın genç çocuk aşkını anlattığından konular benzer diyorum ama aslında iki ayrı dünya dizi elbette.Kim Sun Ah'ı şapşirik kadın rollerinin dışında ilk defa sert ve cool bir kadın rolünde gördüm bu rol ne bileyim biraz garip durdu benim gözümde eh alışık değilim dediğim gibi ayrıca Kim Sun Ah'ın bu rolde ki saç modeline de bayıldım diyebilirim kısa saçı kadınlar da normalde pek sevmem ama bu kadın da çok cool duruyor.Ortalama güzellikte bir dizi eğer WR izlediyseniz bence bu diziyi izlemeseniz de olur...

Konusu:Büyük bir ayakkabı firmasında üst düzey bir ayakkabı tasarımcısı olan Hwang Ji An’ı( Kim Sun Ah) herkes “Altın Kız” diye çağırmaktadır. Sebebi ise; 30 yaşını çoktan geçmiş olan Hwang Ji An’ın hala bekâr olmasıdır.( Altın Kız=Kız Kurusu) Zengin ve güçlü yöneticimiz ofis çalışanlarından Park Tae Kang (Lee Jang Woo) ile yanlışlıkla beraber olduğu bir gecenin sonunda hamile kalır.








Bu fotoya bayılıyorum :) Ayakkabılar yakıyor :)

Maydanoz Time:Kitap-Dan Brown-Cehennem

Herkese merhabalar efenim...İzmir'de 1 güncük süren yağmurdan sonra güneşi yaz günlerine geri dönmüş bulunuyoruz Aydın'da aldığım ve bitirmem sadece 3 günü bulan yine bir Dan Brown kitabı ile karşınızdayım.Okunacak listemde 1 numaranın da üzerini çizdiğim için ayrıca bir mutluyum.Dan Brown bildiğiniz gibi favori yazarlarımdan.Her okuduğumda umarım bunlar gerçek değildir diye hep beni düşündüren gerçekçi bir yazardır kendisi.Hani edebiyatta denir ya okurken kahramanların damarlarında akan kanı gördüm sanki kanlı canlı karşımdalardı diye hah aynen öyle hissediyorum işte Dan Brown okurken bu arada adamın daha yeni tipine bakma şerefine eriştim suratsız yaşlı bir moruk beklerken dünya tatlısı yanaklarını sıkasımın geldiği bir beyefendi çıktı iyi mi? Bu yüzden ayrı bir mutlu oldum bir ön yargımı daha çatadanak kırdım huh ... Neyse kitaba gelicek olursak aklında diyecek pek bir şey yok not dahi almadım kitabın heyecanından inanın yani...Betimlemesiyle,hikayesiyle kalın bir kitap olmasını rağmen hiç sıkmayan hatta 3 gün gibi bir süre de okuyup bitirebileceğiniz harika romanlardan biri ayrıca İstanbul'un ve Türklerinde reklamını yapması ayrı bir güzel olmuş bu kitapta orijinalinde kitap kapağı böyle mi bilemiyorum ama kapağa İstanbul'u koyması çokta hoş olmuş Dan Brown sülalecek (kardeşimde okuyor kuzenlerimde) severek okuyoruz...

Konusu:Dan Brown kitaplarının Simgebilim uzmanı olan kahramanı Robert Langdon Cehennem romanında gözlerini bir hastane odasında açıyor. Son olarak Harvard üniversitesindeki bir anısını hatırlayan Langdon kendini bir anda başından vurulmuş, son 48 saat içinde hiç bir şey hatırlamadan İtalya’da buluyor. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hastanede saldırıya uğruyor ve bu saldırıdan genç bir doktorun yardımı ile kurtuluyor. Dahası cebinde üzerinde tehlikeli simgesi olan bir cihaz buluyor. Ülkesinin konsolosluğundan yardım isteyen fakat yardım yerine kendisini öldürmeye çalışan kişiyi karşısında bulan Langdon kendi ülkesinin de kendini öldürmeye çalışması ile bir şok daha yaşıyor ve genç fakat sıra dışı zekası olan doktor ile işin gerçeğini çözmek için yine simgelerde gizli olan ipuçlarının peşine düşüyor.Floransa’nın tarihi yerlerinde başlayan macera İtalya’nın diğer büğülü şehri olan Venedik’e uzanıyor ve Longdon kendini bir genetik uzmanı olan ve dünya nüfusunun hızlı artışı nedeni ile insanoğlunun 100 yıl içinde neslinin tükeneceğini düşünen, bu yüzden ölümcül bir virüs yaratan ve bunu Dante’nin Cehennem Haritası ile ilişkilendiren deha birinin peşinde buluyor. Tek sorun bu psikopat bir hafta önce intihar etmiştir ve virüsün aktif aktif etmesine bir günden az kalmıştır ve virüsün yerini bulmak için tek umut Langdon’dur.Dan Brown’un Cehennem romanı okurlarını yine mükemmel bir maceranın içinde sürüklüyor. Kitapta yine tarihi öğeler, gizemli sırlar ve en güzeli ise İstanbul’un tarihi köşeleri var. Yerebatan Sarayı, Ayasofya ve Kapalı Çarşı kitapta geçen yerler ve yazar gerçekten buraları mükemmel anlatmış.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Maydanoz Time:Dizi-The Paradise

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Daha dün bitirdiğim Seyhandan'ın yaptığı dizi postunda görüp konusunu çok beğendiğim (16 bölüm olması da elbette etkili) ilk İngiliz dizisi ile karşınızdayım.Ayrıca bir dizinin ilk defa taze taze postunu yapıyorum değerini bilin... İlk defa Kore dizileri haricinde bir dizinin 16 bölümcük olduğunu görüyorum.Tabi 4.bölüm de hemen birbirlerini açıldılar hobaa olaylar olaylar oldu elbette Kore dizilerinden farkı bu oldu sanırım onlar dizinin sonunda kavuşurken bunlar 4.bölümden açıldılar ve kavuştular tabi dizi devam edecek elbette araya engeller ve kişiler girdi ama sonra tatlıya bağlandı.Toplam 2 sezon ama sezon başı 8 bölümcük.Oldukça ilginç bir durum yani.Herhalde bu da İngilizlerin Mini dizisi oluyor.Çok hafif ve çok tatlı bir dizi aslında ilk sezon olayların başlangıcı olduğu için midir nedir daha güzel 2.sezon pek işi yaramaz aslına bakarsanız olaylar zaten biraz kopuk kopuk.Ayrıca başrolde ki kızda inanılmaz tatlı ve başrolde ki adamla çok yakıştırdım.Zaten dönem filmleri de dizileri de benim çok hoşuma gidiyor.O giysiler (bir de kadın giysi dükkanın da geçince olaylar baya baya gördük ) o şapkalar o asalet o danslar ne bileyim benim çok hoşuma gidiyor...Başrolde ki adamın ses tonu ve yakışıklı olmasa da o karizması uff diyecek pek bir şey yok izleyip görmeniz lazım.Sadece adamın kıyafetleri biraz garibime gitti.Çok renkli yahu böyle karakterde ki bir adama hiç yakışmamış bence böyle daha soğuk ve ciddi renklerde giyinmesi lazımdı bence neyse son olarak boş zamanınız varsa buyrun açıp izleyin inanılmaz güzel mutlaka izlemelisiniz diyemesem de hoş bir dizi olduğunu söylemeden de geçemicem....

Konusu:The Paradise Bill Gallagher’ın yazdığı bir drama dizisidir. Denise Lovett amcasının kumaş dükkanında çalışmak için Kuzeydeki bir şehre giden genç bir kasabalı kızdır. Kısa bir süre sonra Denise amcasının durumunun iyi olmadığını çünkü müşterilerin sokağın karşısındaki The Paradise’a gittiğini fark eder. Sonunda The Paradise’ta işe başlar ve umursamaz sahibi John Moray’e aşık olur.








Maydanoz Time:Kitap-Uğultulu Tepeler Emily Bronte

Herkese Temmuz ortasında yağmur yağan bir İzmir gününden merhabalar efenim...Evet İzmir'e tatil için gelenler bugün yandı diyebiliriz daha saat 12 bile olmadı bardaktan boşalırcasına şakır şukur yarrabi şükür yağmur yağdı vallahi bi serinledi ki hava sormayın yani bura şimdiden böyle ise Amasya Samsun nasıldır hiç düşünemiyorum yanıma uzun kollu bir şeyler alsam çok iyi olcak.Neyse gelelim bugünün kitap postuna...Yaklaşık 1 hafta gibi bir süre de artık bitmezse sıkıntıdan pat diye patlayacağımı hissettiğimi bir klasik ile karşınızdayım.Okuma listemde de olan ayrıca canım arkadaşım Bilge'nin de tavsiyesi ile aldığım bir kitaptı ama cidden affedersiniz ama hiç bir bok anlamadım ya çeviride bir saçmalık vardı ya benim aklım şu sıra tercihle mercihle çok dolu olduğu için pek anlayamadım (gerçi tekrar okumak gibi bir niyetim yok okuduğum bir kitabı 2.kez okuyamıyorum malesef).Romantizm akımında yazıldığı için üslubu bana çok yapmacık geldi.Şekspir okuyor gibiydim vallahi.Kitap kahraman bakış açısıyla yaqzılmış ama kahraman kendi hayatını anlatmıyor biraz farklı ve garip geldi bu bana.Ayrıca araya natüralist ögeler karışmış ve akışı engellemiş şiveye gerek yok bence amcanın dediklerinden hiç bir halt anlamadım mesela...Son olarak altını çizdiğim bazı güzel sözler vardı...

''Kötüleri cezalandırmak Tanrı'nın bileceği iş.bize düşen affetmeyi öğrenmek.''

''Sabahın en güzel saatleri asıl ondan önceki saatler.İnsan o gün yapacağı işlerin yarısını saat ona kadar bitirmediyse,geri kalan yarısını hiç bitiremeyebilir.''

Son olarak alınacaklar listemde ki kırmızı beats kulaklığıma kavuşmuş bulunuyorum.

Konusu:Romanda biri anne biri kız iki Catherine, biri Heathcliff’in oğlu biri bu çocuğun dayısı iki Linton vardır. Wuthering Heights adı verilen evin sahibi Earnshaw, Liverpool’dan 6 yaşlarında çingene gibi esmer bir erkek çocuğuyla geri döner 
günün birinde. Heathcliff adını taktığı, soyadı olmayan bu çocuğu oğlu Hindley ve kızı Catherine ile birlikte, kendi çocuğuymuş gibi büyütmek ister. Catherine ile Heathcliff birbirlerini hemen severler. Babaları öldükten sonra Catherine’nin ayyaş ve kötü bir deli kanlı olan ağabeyi Hindley, Heathcliff’e eziyet eder, sıradan bir uşakmış gibi davranır ona. Çocuklar büyüyünce Heathcliff, Catherine’nin onun gibi biriyle evlenmesinin kendisini küçük düşüreceğini duyar bir rastlantı sonucu. Bunun üzerine Wuthering Heights’tan kaçar. 3 yıl ortadan yok olduktan sonra, varlıklı bir adam olarak geri döner. Bu arada Catherine Trushcross Grange denilen komşu malikânenin sahibi genç Edgar Linton ile evlenmiştir. Catherine ile Heathcliff karşılaşınca aralarındaki tutku yeniden başlar. Catherine kendi adını taşıyan kızını romanın ortalarında doğurduktan hemen sonra ölür. Heathcliff de Edgar Linton ‘a kötülük olsun diye, onun kardeşi İsabella ile evlenir. İsabella’dan, dayısının adı verilen bir oğlu olur. Aradan 20 yıl kadar geçer ve Heathcliff Earnshaw ailesinden de, Linton ailesinden de öcünü almayı sürdürür. Yine sırf kötülük etmek amacıyla kendi oğlunu, Edgar Linton ‘un ve Catherine’nin kızı Cathy ile zorla evlendirir. Earnshaw ile Linton ailelerinin malına mülküne, yani Wuthering Heights ile Trushcross Grange ‘e el koymanında yolunu bulur. Kendisine yapılan eziyetlerinin hıncını almak için, Hindley Earnshaw’a da, oğlu Hareton’a da bir köpek muamelesi yapar. Oğlu öldükten sonra, Heathcliff’de ölür. Romanın sonunda gencecikken dul kalan Cathy ile Hareton evlenir.

15 Temmuz 2014 Salı

Maydanoz Time:Dizi-A Gentleman's Dignity

Herkese tekrardan merhabalar efenim...Daha demin Tv'de koltuğa uzanmış sıkıntıdan zap yaparken Fox'ta Kiraz Mevsimi adlı yeni başlayan diziye denk geldim.Ve evet bir Kore dizisi uyarlaması kendisi.Daha ilk sahnelerinden bu A Gentleman's Dignity değil la aynı sahneler orda da vardı dedim hatta bazı sahnelerde başka Kore dizilerinden alınmış ortaya Türk dizisi çıkmış kıs kıs :) Bayılıyorum şu Türk uyarlamalarına...Amma da sallıyoruz yahu ee en fazla 25 bölümlük olan Kore dramalarına 1 sezona yaymaya çabalayınca senaristlerimiz saçmalıyor elbette buyrunuz Güneşi Beklerken ama onun yeri bende ayrıdır çünkü beni Kore dizileriyle tanıştıran bir dizi Bof'tan uyarlama o da bildiğiniz gibi.Eee madem uyarlamışlar bize de artık bi zahmet taslaklarda sürünen diziyi yapmak kaldı hem iki dizi de bir postta aradan çıkmış olur.Orijinal halinden farklı yerler var elbette zaten birebir yapmaları elbette imkansız ama dediğim gibi bir çok Korecanın aksine ben uyarlama dizileri seviyorum bir de doğru oyuncu seçimi yapabilseler tam olucak.Sanmıyorum ki Güneşi Beklerken kadar tutsun bu dizi.Tamam erkeğimiz çok yakışıklı ama oyunculuğu sıfır hele de orijinalinde ki adamın oyunculuğu düşünecek olursak yanında geçmez.Kız hep 2.rol kızıydı şimdi gelmiş başrol olmuş tamam hoş kız ama ses tonu çok kötü ya ... Bilemedim tutar mı tutmaz mi ! Haa bence illa ki merak ettiyseniz diziyi bence açıp orijinal yani Kore halini izleyin zaten 20 bölümcük ama oldukça komik ve eğlenceli adını çok duymuştum özgüler övgüler ama amcaların aşk hikayesi pekte ilgimi çekmiyordu ama izledikten sonra .... Neden daha önce ben bu diziyi izlemedimmm diyorsunuz....

Konusu: Sivri dilli bir mimar olan Kim Do-Jin (Jang Dong-Gun) ve beyzbol takımı hakemi olan otoriter lise öğretmeni Song Yi-Soo (Kim Ha-Neul) ikilisinin arasındaki ilişkiyi anlatan bir drama.








Kore Dizisi : The 8 Show

 Herkese merhabalar efenim, Bünyenin tamda bu şekil bir Kore dizisine ihtiyacı vardı.Bir yarışma ile bir mekanda toplanan insalar.Tabi ki iz...