Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 44.günündeyiz.
Dün Ziya Selçuk'un açıklamasıyla birlikte 30 Mayıs'a kadar okulların ve elbette diğer eğitim kurumlarının açılması resmi olarak ertelenmiş oldu , güya biz 2 Mayıs da kurumu açmayı planlıyorduk ama her şey o kadar da iyi gitmiyor maalesef o yüzden evde kalmaya çalışmaya,kitap okumaya ve elbette film,dizi izlemeye devam ediyoruz.
Ben bu filmi izlediğim gece rüyamda kabuslar gördüm o yüzden bi süre Gerilim ve Korku filmlerine ara vericem :( Zaten psikolojim o kadar da iyi değil karantina sürecinde bir de kabuslarla falan hiç uğraşamam o yüzden en sevdiğim sinema olan korku sinemasını biraz ertelicem mecbur :(
Netflix filmlerden biri olan Eli ile devam ediyoruz.Sonu bir çok kişiyi yorumlarda okuduğuma göre şaşırtmış ama beni pek şaşırtmadı açıkçası çünkü bu tarz film çok fazla seyrettim çocuklar üzerinden yapılan korku beni diğer korku türlerine göre daha fazla etkiliyor sanırım :(
Miller ailesi, oğullarının otoimmun hastalığının tedavisi için son çare olarak steril bir malikaneye taşınır. Eli'ın gördüğü korkunç görüntüler halusinasyon olarak nitelendirilse de bu tuhaf evde uğursuzluk kol gezmektedir.
Her halta "Maydanoz" olan blog... Film,Dizi,Kitap,YouTube,Anime,Moda,Yemek,Gezi,Oyun,Eğitim,Makyaj,Alışveriş,Bakım,Tiyatro,Konser...
30 Nisan 2020 Perşembe
29 Nisan 2020 Çarşamba
Gerilim Filmi : Relatos Salvajes
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 43.günündeyiz.
Çok güzel bir gerilim filmi önerisiyle geldim sizlere.Türkçe çevirisi "Asabiyim Ben" olan bu İspanyol filmi birbirinden bağımsız hikayelerden oluşuyor aslında bütün bir film değil yani.Her hikayenin senaryosu,oyunculukları o kadar iyi ki ayrı ayrı olması pek batmıyor size ve keyifle izliyorsunuz.Bu filmi gerilim kategorisine aldım ama o kategoride ki filmler gibi değil pek aslında daha çok komik gerilim gibi gibi tam kategorisini de bilemedim tek diyeceğim izleyin siz filmi , tavsiyemdir :)
Kızgınlık ve öfkenin hüküm sürdüğü bir toplum içerisinde geçen hikayede aşk, nefret ve intikam duygusu olağanüstü şekilde işleniyor. Sistemin bir parçası haline gelmiş bozulmuş kişiliklerin ve karakterlerin şereflerine gölge düşmesini konu alan filmde kanunlar karşısında suçsuz birey veya bireylerin çaresiz bir şekilde dize getirilmesi ve öfkeyle dolup taşmasını çok iyi şekilde seyirciye aktarıyor. Kanunlar çerçevesinde bile olsa yolsuzluğun hüküm sürdüğü bir ülkede ne kadar sakin kalabilirsiniz ki…?
Karantinanın 43.günündeyiz.
Çok güzel bir gerilim filmi önerisiyle geldim sizlere.Türkçe çevirisi "Asabiyim Ben" olan bu İspanyol filmi birbirinden bağımsız hikayelerden oluşuyor aslında bütün bir film değil yani.Her hikayenin senaryosu,oyunculukları o kadar iyi ki ayrı ayrı olması pek batmıyor size ve keyifle izliyorsunuz.Bu filmi gerilim kategorisine aldım ama o kategoride ki filmler gibi değil pek aslında daha çok komik gerilim gibi gibi tam kategorisini de bilemedim tek diyeceğim izleyin siz filmi , tavsiyemdir :)
Kızgınlık ve öfkenin hüküm sürdüğü bir toplum içerisinde geçen hikayede aşk, nefret ve intikam duygusu olağanüstü şekilde işleniyor. Sistemin bir parçası haline gelmiş bozulmuş kişiliklerin ve karakterlerin şereflerine gölge düşmesini konu alan filmde kanunlar karşısında suçsuz birey veya bireylerin çaresiz bir şekilde dize getirilmesi ve öfkeyle dolup taşmasını çok iyi şekilde seyirciye aktarıyor. Kanunlar çerçevesinde bile olsa yolsuzluğun hüküm sürdüğü bir ülkede ne kadar sakin kalabilirsiniz ki…?
28 Nisan 2020 Salı
Gerilim Filmi : The Invisible Man
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 42.günündeyiz.
Çok gerilimli izlemesi çok zevkli bir filmden bahsedicem bugün sizlere.Baş rolünde oyunculuğunu her daim çok beğendiğimiz Elisabeth Moss ablamız var.Film beni başından sonuna kadar tatmin etti en çokta sonu tatmin etti elbette beni pek şaşırtan bir şey olmadı ama atmosferi,senaryo,çekimleri,oyunculuklar harika olunca geriye sadece arkamıza yaslanıp filmin keyfini sürmek kaldı , tavsiyemdir :)
Cecilia zengin ve akıllı bir bilim adamıyla evlidir. Ancak fiziksel ve duygusal şiddet içeren bu evlilikten kurtulman için Cecilia dostlarının yardımını alır ve ortadan kaybolur. Bir süre sonra Cecilia'nın kocası hayatını kaybeder ve akıl almaz servetinin büyük bir kısmını Cecilia'ya bırakır.
Karantinanın 42.günündeyiz.
Çok gerilimli izlemesi çok zevkli bir filmden bahsedicem bugün sizlere.Baş rolünde oyunculuğunu her daim çok beğendiğimiz Elisabeth Moss ablamız var.Film beni başından sonuna kadar tatmin etti en çokta sonu tatmin etti elbette beni pek şaşırtan bir şey olmadı ama atmosferi,senaryo,çekimleri,oyunculuklar harika olunca geriye sadece arkamıza yaslanıp filmin keyfini sürmek kaldı , tavsiyemdir :)
Cecilia zengin ve akıllı bir bilim adamıyla evlidir. Ancak fiziksel ve duygusal şiddet içeren bu evlilikten kurtulman için Cecilia dostlarının yardımını alır ve ortadan kaybolur. Bir süre sonra Cecilia'nın kocası hayatını kaybeder ve akıl almaz servetinin büyük bir kısmını Cecilia'ya bırakır.
27 Nisan 2020 Pazartesi
Kitap - Aşka Susamış Yukio Mişima
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 41.günündeyiz.
Yeni bir haftaya yine bir kitap postuyla başlayalım istedim.
İlk defa Mişima okudum Nisan ayı alışverişim de 2 kitabına şans vermek istedim ve 2 kitabında da benzer sonlar ve hisler üzerine yazmış Mişima sanırım yazarın tarzını anlamak için çok doğru kitaplarını seçmişim.Bu kitabında dul bir kadının kayınpederinin yanına yerleşmesini ve orada bir yandan kayın pederinin tacizlerine uğrarken bir yandan da evin hizmetçisine duyduğu aşkı anlatıyor ama ne aşk.Kitabın sonunda şaşıranlar olmuştur ama açıkçası ben kadının karakterine de yaptıklarına da kitabın sonununa da hiç şaşırmadım çünkü kadının psikolojisini çok iyi kavrayabildim hatta o kadar iyi kavramışım ki kitabı okumaya başladığım akşam kitabın bir sahnesi rüyama girdi :D İlk defa bir kitabın rüyama girdiğine şahit oldum.
Mişima okuması kolay ve akıcı kitaplar yazıyor olsa da bazı noktaları okurken bazen sıkıldım açıkçası kitaplarının genelde kısa olması Allahtan bunu daha katlanabilir kılıyor da kitap vasatlığa düşmeyip seviyesini korumayı başarabiliyor.
Aslan, kafesinden çıktığı anda, eski, vahşi aslan olduğu zamandakinden daha geniş bir dünyaya sahip olur. Hapsedildiği sürede onun için iki dünyadan başka dünya yoktur. Diğer bir deyişle kafesin içindeki dünya ile kafesin dışındaki dünya. Artık özgür kalmıştır. Kükrer.
İnsanlara saldırabilir. Onları yiyebilir. Yine de tatmin olamaz, çünkü ne kafesin içinde, ne de kafesin dışında bir üçüncü dünya yoktur.
Etsuko dört duvar arasında bir hayat sürmektedir. Gözü hep dışarıda olmuş kocası tifodan öldüğünde genç yaşta dul kalan kadın kendini kayınpederinin evinde bulmuş, yaşlı adamın rahatsız edici ilgisine boyun eğmeye mecbur kalmıştır. Tek tesellisi, evin hizmetçisi Saburo’ya olan aşkıdır. Ancak bu genç adamın sevgisini kazanmak için yaptıkları felaketini hazırlayacaktır. Yukio Mişima’nın ilk romanı Bir Maskenin İtirafları’ndan sonra yayımladığı Aşka Susamış, yazarın hayatı boyunca kalemine rehberlik etmiş sapkın ve saplantılı arzuyu ve sarsıcı şiddeti sahneye koyan, okuru yakalayan ve bırakmayan bir eser.
“Mişima’nın romanları çevresine korkunç ve iflah olmaz bir tuhaflık yayar; sanki sapkınlar için kurulmuş bir arafta geçiyor gibidirler.”
(Tanıtım Bülteninden)
Karantinanın 41.günündeyiz.
Yeni bir haftaya yine bir kitap postuyla başlayalım istedim.
İlk defa Mişima okudum Nisan ayı alışverişim de 2 kitabına şans vermek istedim ve 2 kitabında da benzer sonlar ve hisler üzerine yazmış Mişima sanırım yazarın tarzını anlamak için çok doğru kitaplarını seçmişim.Bu kitabında dul bir kadının kayınpederinin yanına yerleşmesini ve orada bir yandan kayın pederinin tacizlerine uğrarken bir yandan da evin hizmetçisine duyduğu aşkı anlatıyor ama ne aşk.Kitabın sonunda şaşıranlar olmuştur ama açıkçası ben kadının karakterine de yaptıklarına da kitabın sonununa da hiç şaşırmadım çünkü kadının psikolojisini çok iyi kavrayabildim hatta o kadar iyi kavramışım ki kitabı okumaya başladığım akşam kitabın bir sahnesi rüyama girdi :D İlk defa bir kitabın rüyama girdiğine şahit oldum.
Mişima okuması kolay ve akıcı kitaplar yazıyor olsa da bazı noktaları okurken bazen sıkıldım açıkçası kitaplarının genelde kısa olması Allahtan bunu daha katlanabilir kılıyor da kitap vasatlığa düşmeyip seviyesini korumayı başarabiliyor.
Aslan, kafesinden çıktığı anda, eski, vahşi aslan olduğu zamandakinden daha geniş bir dünyaya sahip olur. Hapsedildiği sürede onun için iki dünyadan başka dünya yoktur. Diğer bir deyişle kafesin içindeki dünya ile kafesin dışındaki dünya. Artık özgür kalmıştır. Kükrer.
İnsanlara saldırabilir. Onları yiyebilir. Yine de tatmin olamaz, çünkü ne kafesin içinde, ne de kafesin dışında bir üçüncü dünya yoktur.
Etsuko dört duvar arasında bir hayat sürmektedir. Gözü hep dışarıda olmuş kocası tifodan öldüğünde genç yaşta dul kalan kadın kendini kayınpederinin evinde bulmuş, yaşlı adamın rahatsız edici ilgisine boyun eğmeye mecbur kalmıştır. Tek tesellisi, evin hizmetçisi Saburo’ya olan aşkıdır. Ancak bu genç adamın sevgisini kazanmak için yaptıkları felaketini hazırlayacaktır. Yukio Mişima’nın ilk romanı Bir Maskenin İtirafları’ndan sonra yayımladığı Aşka Susamış, yazarın hayatı boyunca kalemine rehberlik etmiş sapkın ve saplantılı arzuyu ve sarsıcı şiddeti sahneye koyan, okuru yakalayan ve bırakmayan bir eser.
“Mişima’nın romanları çevresine korkunç ve iflah olmaz bir tuhaflık yayar; sanki sapkınlar için kurulmuş bir arafta geçiyor gibidirler.”
(Tanıtım Bülteninden)
26 Nisan 2020 Pazar
Müzik - Aya Nakamura Djadja
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 40.günündeyiz.
Bugün pazar o yüzden haftayı şu sıralar dinlemeyi çok sevdiğim bir şarkıdan ve şarkıcıdan bahsederek kapayalım istedim.Bir hafta daha fütursuzca geçip gitti :)
Aya Nakamura'nın bu şarkısını ben IG de Danla Biliç ve Cemal Can oynarken keşfetmiştim şarkı acayip hoşuma gitti o yüzden hemen Youtube'dan araştırdım şarkı Fransızca , Fransızca şarkılara pek yabancı olmadığım için Aya'nın bir çok şarkısını daha dinleyip beğendim haftaya da o şarkısını paylaşırım :)
Karantinanın 40.günündeyiz.
Bugün pazar o yüzden haftayı şu sıralar dinlemeyi çok sevdiğim bir şarkıdan ve şarkıcıdan bahsederek kapayalım istedim.Bir hafta daha fütursuzca geçip gitti :)
Aya Nakamura'nın bu şarkısını ben IG de Danla Biliç ve Cemal Can oynarken keşfetmiştim şarkı acayip hoşuma gitti o yüzden hemen Youtube'dan araştırdım şarkı Fransızca , Fransızca şarkılara pek yabancı olmadığım için Aya'nın bir çok şarkısını daha dinleyip beğendim haftaya da o şarkısını paylaşırım :)
25 Nisan 2020 Cumartesi
Animasyon : The Willoughbys
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 39.günündeyiz.
Netflix'e düşeyim derken yine animasyon dünyasına düşüverdim bir kitaptan uyarlanan bu animasyon oldukça ilginç ve eğlenceli ama ben pek çocuklara göre olduğunu düşünmüyorum açıkçası sanki bana biraz yetişkin animasyonu gibi geldi ama izlemesi keyifli benzeri olmayan bir animasyon ( en çok da animasyonları bu yüzden seviyorum zaten hiç birinin benzeri yok hep yaratıcı beyinleri eseri oluyorlar).
Dört çocuklu “eski moda” bir aile olan Willoughby’ler: Büyük oğlan Timothy, ortanca ikizler Barnaby A ve Barnaby B, en küçükleri Jane ve çocukları olduğunu sık sık unutan ebeveynleri… Maymun suratlı, bir kapı önüne terk edilmiş öksüz bir bebek, mükemmel bir dadı !
Willoughby Ailesi, umarsız ve kendilerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir anneyle babanın ve dört çocuklarının hikâyesi. Çocuklarından kurtulmak isteyen Bay ve Bayan Willoughby’nin son derece hain planları var! Ama hiç merak etmeyin bu minik afacanlar da boş değiller ve işler hiç de bu kötü anne babanın tahmin ettiği gibi gitmeyecek.
Karantinanın 39.günündeyiz.
Netflix'e düşeyim derken yine animasyon dünyasına düşüverdim bir kitaptan uyarlanan bu animasyon oldukça ilginç ve eğlenceli ama ben pek çocuklara göre olduğunu düşünmüyorum açıkçası sanki bana biraz yetişkin animasyonu gibi geldi ama izlemesi keyifli benzeri olmayan bir animasyon ( en çok da animasyonları bu yüzden seviyorum zaten hiç birinin benzeri yok hep yaratıcı beyinleri eseri oluyorlar).
Dört çocuklu “eski moda” bir aile olan Willoughby’ler: Büyük oğlan Timothy, ortanca ikizler Barnaby A ve Barnaby B, en küçükleri Jane ve çocukları olduğunu sık sık unutan ebeveynleri… Maymun suratlı, bir kapı önüne terk edilmiş öksüz bir bebek, mükemmel bir dadı !
Willoughby Ailesi, umarsız ve kendilerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir anneyle babanın ve dört çocuklarının hikâyesi. Çocuklarından kurtulmak isteyen Bay ve Bayan Willoughby’nin son derece hain planları var! Ama hiç merak etmeyin bu minik afacanlar da boş değiller ve işler hiç de bu kötü anne babanın tahmin ettiği gibi gitmeyecek.
24 Nisan 2020 Cuma
Animasyon : Onward
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 38.günündeyiz.
Dün ülkecek çok güzel bir 23 Nisan kutlaması yaptık.Ben de ailemle birlikte bayraklarımızla tam
21.00 da balkondaydım.Böyle günlerde bu şekilde ülkece kenetlenmek bana biraz daha umut oluyor umarım tez zamanda bu kötü günleri atlatır normal rutinimize geri dönüş yaparız meğersem ne lüks içinde yaşıyormuşuz bu süreçte bir kez daha sahip olduklarımız için şükretmemiz gerektiğini öğretti yaradan bizlere :)
Dün 23 Nisan vesilesiyle bende bir animasyon izlemek istedim ve Pixar'ın Onward animasyonunu çok zevk alarak izledim.Elfleri ve her türlü orta dünya yaratıklarını günümüz dünyasına uyarlamak çok yaratıcı bir fikir bence , hikaye ve iki kardeşin yaşadığı macera da ailecek izleyebileceğiniz eğlenceli bir animasyon olmasına katkıda bulunmuş.
Onward, babalarını çok küçük yaşta kaybeden iki genç elf kardeşin hikayesini konu ediniyor. Kardeşler, hatırlamakta zorlandıkları ve çok özledikleri babaları ile son bir gün geçirme fırsatlarının olduğunu öğrenirler. Dünyada var olan bir büyü, onların babaları ile kavuşmalarını sağlayacaktır. Kardeşler, bu fırsatı kaçırmamak için ne yapıp edip büyüye sahip olmanın yolunu bulmalıdır. Kendilerini zorlu bir mücadeleye sokan kardeşler, büyüye ulaşıp babalarını son bir kez görebilme imkanını bulabilecekler midir?
Karantinanın 38.günündeyiz.
Dün ülkecek çok güzel bir 23 Nisan kutlaması yaptık.Ben de ailemle birlikte bayraklarımızla tam
21.00 da balkondaydım.Böyle günlerde bu şekilde ülkece kenetlenmek bana biraz daha umut oluyor umarım tez zamanda bu kötü günleri atlatır normal rutinimize geri dönüş yaparız meğersem ne lüks içinde yaşıyormuşuz bu süreçte bir kez daha sahip olduklarımız için şükretmemiz gerektiğini öğretti yaradan bizlere :)
Dün 23 Nisan vesilesiyle bende bir animasyon izlemek istedim ve Pixar'ın Onward animasyonunu çok zevk alarak izledim.Elfleri ve her türlü orta dünya yaratıklarını günümüz dünyasına uyarlamak çok yaratıcı bir fikir bence , hikaye ve iki kardeşin yaşadığı macera da ailecek izleyebileceğiniz eğlenceli bir animasyon olmasına katkıda bulunmuş.
Onward, babalarını çok küçük yaşta kaybeden iki genç elf kardeşin hikayesini konu ediniyor. Kardeşler, hatırlamakta zorlandıkları ve çok özledikleri babaları ile son bir gün geçirme fırsatlarının olduğunu öğrenirler. Dünyada var olan bir büyü, onların babaları ile kavuşmalarını sağlayacaktır. Kardeşler, bu fırsatı kaçırmamak için ne yapıp edip büyüye sahip olmanın yolunu bulmalıdır. Kendilerini zorlu bir mücadeleye sokan kardeşler, büyüye ulaşıp babalarını son bir kez görebilme imkanını bulabilecekler midir?
23 Nisan 2020 Perşembe
Gerilim Filmi : Countdown
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 37.günündeyiz.
Gerilim filmleri kategorisinden film postlarımıza devam ediyoruz efenim.Daha önce bu filme benzeyen bir kaç film daha izlemiştim bu film sanki o filmlerin toplamı gibi olmuş ama bu tarz filmleri izlemeyi oldukça sevdiğim için eğlenceli vakit geçirmek için birebir :D Bu arada eğlenceli zaman dedim ama bazı korku ve gerilim filmlerini izlerken ben genelde eğleniyorum :D
Countdown, bir uygulamadan hayattaki son günlerini yaşadığını öğrenen genç bir kadının hikayesini konu ediyor. Genç bir hemşire, insanların en zaman öleceğini tahmin eden bir uygulamayı indirir. Uygulamada, yaşamak için sadece üç gününün kaldığını öğrenen genç kadın, bu sırada gizemli bir siluetin kendisini takip ettiğini fark eder. Genç kadın, zamanı dolmadan önce peşindekinin ne olduğunu anlamak, hayatını kurtarmanın yolunu bulmak zorundadır.
Karantinanın 37.günündeyiz.
Gerilim filmleri kategorisinden film postlarımıza devam ediyoruz efenim.Daha önce bu filme benzeyen bir kaç film daha izlemiştim bu film sanki o filmlerin toplamı gibi olmuş ama bu tarz filmleri izlemeyi oldukça sevdiğim için eğlenceli vakit geçirmek için birebir :D Bu arada eğlenceli zaman dedim ama bazı korku ve gerilim filmlerini izlerken ben genelde eğleniyorum :D
Countdown, bir uygulamadan hayattaki son günlerini yaşadığını öğrenen genç bir kadının hikayesini konu ediyor. Genç bir hemşire, insanların en zaman öleceğini tahmin eden bir uygulamayı indirir. Uygulamada, yaşamak için sadece üç gününün kaldığını öğrenen genç kadın, bu sırada gizemli bir siluetin kendisini takip ettiğini fark eder. Genç kadın, zamanı dolmadan önce peşindekinin ne olduğunu anlamak, hayatını kurtarmanın yolunu bulmak zorundadır.
22 Nisan 2020 Çarşamba
Gerilim Filmi : El guardián invisible
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 36.günüdeyiz.
Yarın geceden itibaren pazar gününe kadar yine bir dışarı çıkma yasağı var biliyorsunuz ki o yüzden bugünden ıvır zıvırlarınızı (luppolarınızı) temin edin derim ben.Bu arada Ziya Selçuk hala okulların açılma süreci ya da LGS ile ilgili tam bir açıklama yapmadı en çokta buna sinir olmuş haldeyim şu sıralar.
Netflix de Gerilim filmlerinde gezinirken geçen izlediğim filmden sonra İspanyol sineması izlemicem şu sıra dedim ama kendime verdiğim sözleri tutma hızım ortada :D Hem bir İspanyol sinemasından bir film izledim hem de bu film izlediğim diğer filmin serisinden olan bir film çıktı tabi sonra amann neyse deyip izledim filmi meğersem film 3 seriden oluşuyormuş ve aslında bir kitap serisinden beyaz perdeye aktarılmış o yüzden bu filmlerin sonu yarım kalıp duruyormuş bunu da bu vesileyle anlamış bulundum ama filmin 3.filmini izlemek hiç istemiyorum tabi :)
Doğup büyüdüğü kasabaya geri döndüğünde bir süre kişisel sorunlarıyla yüzleşen ve derin travmalar geçiren polis memurunun işi bir hayli zordur. Çünkü cinayet zanlısı, öldürdüğü gençlerin ardından hiçbir iz bırakmamaktadır.
Karantinanın 36.günüdeyiz.
Yarın geceden itibaren pazar gününe kadar yine bir dışarı çıkma yasağı var biliyorsunuz ki o yüzden bugünden ıvır zıvırlarınızı (luppolarınızı) temin edin derim ben.Bu arada Ziya Selçuk hala okulların açılma süreci ya da LGS ile ilgili tam bir açıklama yapmadı en çokta buna sinir olmuş haldeyim şu sıralar.
Netflix de Gerilim filmlerinde gezinirken geçen izlediğim filmden sonra İspanyol sineması izlemicem şu sıra dedim ama kendime verdiğim sözleri tutma hızım ortada :D Hem bir İspanyol sinemasından bir film izledim hem de bu film izlediğim diğer filmin serisinden olan bir film çıktı tabi sonra amann neyse deyip izledim filmi meğersem film 3 seriden oluşuyormuş ve aslında bir kitap serisinden beyaz perdeye aktarılmış o yüzden bu filmlerin sonu yarım kalıp duruyormuş bunu da bu vesileyle anlamış bulundum ama filmin 3.filmini izlemek hiç istemiyorum tabi :)
Doğup büyüdüğü kasabaya geri döndüğünde bir süre kişisel sorunlarıyla yüzleşen ve derin travmalar geçiren polis memurunun işi bir hayli zordur. Çünkü cinayet zanlısı, öldürdüğü gençlerin ardından hiçbir iz bırakmamaktadır.
21 Nisan 2020 Salı
Japon Dizisi : Followers
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 35.günündeyiz.
O kadar Japon dizisi izledim bu zamana kadar böylesini ilk defa izledim sanırım Netflix yapımı olduğu içindi.Bi kere Japonlardan beklenmeyecek kadar dizi de samimi sahneler var hem cinsellik anlamında diyorum hem de gerçek hayattan ögeler anlamında diyorum.
Ünlü bir oyuncu olmak isteyen çaylak bir oyuncunun bir fotoğrafının ünlü olmasıyla sosyal medyanın gücüyle önce fenomen olmasını sonra manken sonra da oyuncu olması yolculuğunu izliyoruz.Bu arada Japon modası o kadar farklı ki bir çok yerde gözlerim kanadı resmen :/
Karantinanın 35.günündeyiz.
O kadar Japon dizisi izledim bu zamana kadar böylesini ilk defa izledim sanırım Netflix yapımı olduğu içindi.Bi kere Japonlardan beklenmeyecek kadar dizi de samimi sahneler var hem cinsellik anlamında diyorum hem de gerçek hayattan ögeler anlamında diyorum.
Ünlü bir oyuncu olmak isteyen çaylak bir oyuncunun bir fotoğrafının ünlü olmasıyla sosyal medyanın gücüyle önce fenomen olmasını sonra manken sonra da oyuncu olması yolculuğunu izliyoruz.Bu arada Japon modası o kadar farklı ki bir çok yerde gözlerim kanadı resmen :/
20 Nisan 2020 Pazartesi
Kitap - Kral Kaybederse Gülseren Budayıcıoğlu
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 34.günündeyiz.
Dün güya izin günümde 1 haftadır çalışmadığım kadar çalıştım resmen 1 günde ders programıdır sınavıdır derken tüm günüm işle geçiyor resmen arada zaman buldukça filme,kitap okumaya zaman ayırıyorum.
Bu haftanın kitabı daha önce Camdaki Kız romanını okuyup çok sevdiğim Gülseren Budayıcıoğlu'ndan Kral Kaybederse kitabı var.Yazarın psikiyatrist olması ve yazılan olayların gerçek olaylardan harmanlanıp yazılması beni kendine çok çekti ve bir nefeste okudum kitabı resmen kadının diğer kitaplarını da aldım okuması çok zevkli yeni bir yazar edindim bu yüzden oldukça mutluyum kendi adıma :)
Avına av olan bir avcının hikâyesi…
İnsanoğlu ilk çocukluk yıllarında yaşadıklarından çok etkilenir. Henüz tam ortaya çıkmamış bir heykel gibidir o; hayat da onu ince ince şekillendirmeye çalışan usta bir heykeltıraş… Alır eline keskiyi, usul usul oyar. Ama bazen keskiyi öyle bir savurur ki, bir parça kopuverir ve o parçayı bir daha kimse yerine koyamaz. Kendini hep dorukta görüyor ve asla aşağı düşmeyeceğini sanıyordu. Ama bir gün hayat elindeki keskiyi ona da savuruverdi ve onun da koptu yüreği…
Oysa pek çok kadının gönlüne taht kurmuş bir kraldı o… Uzun süre ne kendi inandı tahttan indiğine, ne de kadınlar. Ama bir şeylerin değiştiğini yine de ilk hisseden kadınlar oldu; ona yıllarca köle gibi itaat eden kadınlar… Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu Kral Kaybederse romanında, doruklardan aşağı inmeyeceğini sanan bir avcının avına av olup yuvarlanışını, kendini sevilmeyeceğine inandırmış mutsuz bir kadının da trajik hayatı içinde avken nasıl avcı olduğunu anlatıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Karantinanın 34.günündeyiz.
Dün güya izin günümde 1 haftadır çalışmadığım kadar çalıştım resmen 1 günde ders programıdır sınavıdır derken tüm günüm işle geçiyor resmen arada zaman buldukça filme,kitap okumaya zaman ayırıyorum.
Bu haftanın kitabı daha önce Camdaki Kız romanını okuyup çok sevdiğim Gülseren Budayıcıoğlu'ndan Kral Kaybederse kitabı var.Yazarın psikiyatrist olması ve yazılan olayların gerçek olaylardan harmanlanıp yazılması beni kendine çok çekti ve bir nefeste okudum kitabı resmen kadının diğer kitaplarını da aldım okuması çok zevkli yeni bir yazar edindim bu yüzden oldukça mutluyum kendi adıma :)
Avına av olan bir avcının hikâyesi…
İnsanoğlu ilk çocukluk yıllarında yaşadıklarından çok etkilenir. Henüz tam ortaya çıkmamış bir heykel gibidir o; hayat da onu ince ince şekillendirmeye çalışan usta bir heykeltıraş… Alır eline keskiyi, usul usul oyar. Ama bazen keskiyi öyle bir savurur ki, bir parça kopuverir ve o parçayı bir daha kimse yerine koyamaz. Kendini hep dorukta görüyor ve asla aşağı düşmeyeceğini sanıyordu. Ama bir gün hayat elindeki keskiyi ona da savuruverdi ve onun da koptu yüreği…
Oysa pek çok kadının gönlüne taht kurmuş bir kraldı o… Uzun süre ne kendi inandı tahttan indiğine, ne de kadınlar. Ama bir şeylerin değiştiğini yine de ilk hisseden kadınlar oldu; ona yıllarca köle gibi itaat eden kadınlar… Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu Kral Kaybederse romanında, doruklardan aşağı inmeyeceğini sanan bir avcının avına av olup yuvarlanışını, kendini sevilmeyeceğine inandırmış mutsuz bir kadının da trajik hayatı içinde avken nasıl avcı olduğunu anlatıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
19 Nisan 2020 Pazar
Gerilim Filmi : Legado en los huesos
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 33.günündeyiz.
Bugün pazar sanal iş yerinde pazar günleri tatilim artık bugün hava da çok güzel o yüzden günümü balkon da geçirmeyi düşünüyorum biraz kahve biraz kitapla tüm günümü bile geçirebilirim sanırım belki siz sadece kitapla geçirmek istemezsiniz diye izlediğim bir filmden bahsedeyim dedim.Netflix Gerilim Filmleri kategorisini talan etmeye devam ediyorum kendi kendime öyle bir akım başlattım İspanyol korku/gerilim sinemasını oldukça severim o yüzden bu filmden de çok büyük umutlarım vardı ama benim için biraz hayal kırıklığı oldu açıkçası çünkü film çok yavaş ilerliyor sonlara doğru biraz tempo artıyor ama şaşırtıcı bir finalde yapmıyor o yüzden beklentilerin altında kalan vasat bir gerilim filmi diyebilirim.
Dedektif Amaia bir dizi cinayeti çözdükten bir yıl sonra,Baztan Vadisi’nde önceki cinayetlerle ilişkili plan ve onu canevinden vuran bir gizemle karşı karşıya kalır.
Karantinanın 33.günündeyiz.
Bugün pazar sanal iş yerinde pazar günleri tatilim artık bugün hava da çok güzel o yüzden günümü balkon da geçirmeyi düşünüyorum biraz kahve biraz kitapla tüm günümü bile geçirebilirim sanırım belki siz sadece kitapla geçirmek istemezsiniz diye izlediğim bir filmden bahsedeyim dedim.Netflix Gerilim Filmleri kategorisini talan etmeye devam ediyorum kendi kendime öyle bir akım başlattım İspanyol korku/gerilim sinemasını oldukça severim o yüzden bu filmden de çok büyük umutlarım vardı ama benim için biraz hayal kırıklığı oldu açıkçası çünkü film çok yavaş ilerliyor sonlara doğru biraz tempo artıyor ama şaşırtıcı bir finalde yapmıyor o yüzden beklentilerin altında kalan vasat bir gerilim filmi diyebilirim.
Dedektif Amaia bir dizi cinayeti çözdükten bir yıl sonra,Baztan Vadisi’nde önceki cinayetlerle ilişkili plan ve onu canevinden vuran bir gizemle karşı karşıya kalır.
18 Nisan 2020 Cumartesi
Gerilim Filmi : The Talented Mr. Ripley
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 32.günündeyiz.
Nisan ayı da yavaş yavaş geçiyor ama hala eğitimde 30 Nisandan sonraki süreç belirsiz maalesef bu durum hepimizin canını fazlasıyla sıkıyor özel bir eğitim kurumunda çalıştığım için bu durum çok daha fazla etkliyor bizi sadece oturup beklemekten ve neler olacağını görmekten başka çaremiz yok maalesef :(
Matt Damon,Gwyneth Paltrow,Jude Law,Cate Blanchett gibi çok ünlü isimleri 1999 yılında buluşturun ve Netflix de karşıma çıkan The Talented Mr. Ripley filminden bahsedicem bugün sizlere.Normalde içinde cinayet olduğu için gerilim filmi olarak geçiyor ve gerilecek hiç bir sahne bulunmuyor filmde yılına ve kadrosuna göre bence muadillerinden bir tık vasat kalmış bir film gibi geldi bana çünkü bilirsiniz ki 99 yılı sinemanın altın çağlarından biri kabul edilir şimdi ki çok ünlü oyuncular da bu zamanda ki filmlerle ünlenmişlerdir.
Tom Ripley, kendisini hayata karşı daha iyi bir yerde konumlandırabilmek adına başka birinin hayatını çalmaktan çekinmeyen yararcı bir adamdır. Bir gün Dickie isimli bir çocuğu Amerika'ya geri döndürmek adına zengin bir adam tarafından İtalya'ya gönderilir. Sevgilisiyle beraber her şeyden habersiz huzurlu bir hayat sürmeye çabalayan Dickie, az sonra atılacağı maceradan da tamamen bihaberdir.
Karantinanın 32.günündeyiz.
Nisan ayı da yavaş yavaş geçiyor ama hala eğitimde 30 Nisandan sonraki süreç belirsiz maalesef bu durum hepimizin canını fazlasıyla sıkıyor özel bir eğitim kurumunda çalıştığım için bu durum çok daha fazla etkliyor bizi sadece oturup beklemekten ve neler olacağını görmekten başka çaremiz yok maalesef :(
Matt Damon,Gwyneth Paltrow,Jude Law,Cate Blanchett gibi çok ünlü isimleri 1999 yılında buluşturun ve Netflix de karşıma çıkan The Talented Mr. Ripley filminden bahsedicem bugün sizlere.Normalde içinde cinayet olduğu için gerilim filmi olarak geçiyor ve gerilecek hiç bir sahne bulunmuyor filmde yılına ve kadrosuna göre bence muadillerinden bir tık vasat kalmış bir film gibi geldi bana çünkü bilirsiniz ki 99 yılı sinemanın altın çağlarından biri kabul edilir şimdi ki çok ünlü oyuncular da bu zamanda ki filmlerle ünlenmişlerdir.
Tom Ripley, kendisini hayata karşı daha iyi bir yerde konumlandırabilmek adına başka birinin hayatını çalmaktan çekinmeyen yararcı bir adamdır. Bir gün Dickie isimli bir çocuğu Amerika'ya geri döndürmek adına zengin bir adam tarafından İtalya'ya gönderilir. Sevgilisiyle beraber her şeyden habersiz huzurlu bir hayat sürmeye çabalayan Dickie, az sonra atılacağı maceradan da tamamen bihaberdir.
17 Nisan 2020 Cuma
Gerilim Filmi : Dead Man's Shoes
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 31.günündeyiz.
Çok sevdiğim iş arkadaşım Cerenciğimin bana önerdiği bir film ile karşınızdayım.Film çekimleri ve senesi itibariyle biraz vasat gibi göründü bana ilk başlar da ama işleyiş olarak da son sahnelere doğru o vasatlığı kayboldu ve orta olmayı başarabildi film de ne varsa son sahnelerin de var anlayacağınız :)
Bir adamın bir avuç serserinin üzerinde yarattığı gerilim bir süre sonra vicdan muharebesine dönüyor ve yön değiştiriyor fakat gücünü aldığı yer bu gerilim. Geçmişte yaşanan bir olay ve sorumlularının çok derinlere bastırdığı bir olayı unutmayan biri onlara hatırlatmaya başlıyor. Başta umursanmayan bu adam karşısında bu astığım astık serseriler tutulup kalıyor. Adeta adama dokunamıyorlar ve kendilerinin gideceği talihsiz sona doğru ümitsizce bekleyiş içine giriyorlar. Vicdanları, yıllardır atamadıkları pişmanlıkları onları bir anda zayıf kılıyor. Dokunamıyorlar çünkü daha fazla vicdani rahatsızlık katlanabilecekleri bir şey değil. Cezalandırılmayı bekleyen suçlu gibi sonlarını beklemeye başlıyorlar.
Karantinanın 31.günündeyiz.
Çok sevdiğim iş arkadaşım Cerenciğimin bana önerdiği bir film ile karşınızdayım.Film çekimleri ve senesi itibariyle biraz vasat gibi göründü bana ilk başlar da ama işleyiş olarak da son sahnelere doğru o vasatlığı kayboldu ve orta olmayı başarabildi film de ne varsa son sahnelerin de var anlayacağınız :)
Bir adamın bir avuç serserinin üzerinde yarattığı gerilim bir süre sonra vicdan muharebesine dönüyor ve yön değiştiriyor fakat gücünü aldığı yer bu gerilim. Geçmişte yaşanan bir olay ve sorumlularının çok derinlere bastırdığı bir olayı unutmayan biri onlara hatırlatmaya başlıyor. Başta umursanmayan bu adam karşısında bu astığım astık serseriler tutulup kalıyor. Adeta adama dokunamıyorlar ve kendilerinin gideceği talihsiz sona doğru ümitsizce bekleyiş içine giriyorlar. Vicdanları, yıllardır atamadıkları pişmanlıkları onları bir anda zayıf kılıyor. Dokunamıyorlar çünkü daha fazla vicdani rahatsızlık katlanabilecekleri bir şey değil. Cezalandırılmayı bekleyen suçlu gibi sonlarını beklemeye başlıyorlar.
16 Nisan 2020 Perşembe
Komedi Filmi : Mein Blind Date Mit Dem Leben
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 30.günündeyiz.
Geçen ay tam da bugün izne çıkmışım ve o günden bu yana olaylar artarak devam etti ve ne zaman düzeleceğini de maalesef ki bilemiyoruz :/
Bugünün film postunda bir Alman filmi var.Motivasyon ve başarıya dair izlenmesi gereken güzel filmlerden ama filmin +18 sahnelerinin bulunduğunu söylemem gerekiyor.
Bütün hayali bir otelde çalışmak olan Sali'nin hayalleri, görme yetisini kaybetmesiyle suya düşer. Ama hayallerinden vazgeçmez ve bu uğurda elinden gelen her şeyi yapmaya karar vererek görme özürlü olduğunu gizleyerek dünyanın en ünlü otellerinden biri olan Bayersicher Hof'a staj yapmak için başvurur .
Karantinanın 30.günündeyiz.
Geçen ay tam da bugün izne çıkmışım ve o günden bu yana olaylar artarak devam etti ve ne zaman düzeleceğini de maalesef ki bilemiyoruz :/
Bugünün film postunda bir Alman filmi var.Motivasyon ve başarıya dair izlenmesi gereken güzel filmlerden ama filmin +18 sahnelerinin bulunduğunu söylemem gerekiyor.
Bütün hayali bir otelde çalışmak olan Sali'nin hayalleri, görme yetisini kaybetmesiyle suya düşer. Ama hayallerinden vazgeçmez ve bu uğurda elinden gelen her şeyi yapmaya karar vererek görme özürlü olduğunu gizleyerek dünyanın en ünlü otellerinden biri olan Bayersicher Hof'a staj yapmak için başvurur .
15 Nisan 2020 Çarşamba
Romantik Film : Love.Wedding.Repeat
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 29.günündeyiz.
Saat 2 gibi iş yerime gidip maaşımı alacağım 1 ay geçti resmen şaka maka aradan Nisan ayımız hiç oldu resmen ve en sevdiğim aydı Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey gelmiyor artık aklıma.
Olasılıklar üzerine filmler izledim üst üste tesadüfen.Aslında sırf Sam Claflin tatlışı var diye izlemek istemiştim filmi ama kendisi de kilo mu vermiş napmış anlamadım bu filmde ama gözüme çok çirkin göründü neyse ki film eğlenceliydi o yüzden pişman olmadım izlediğime.
“Love, Wedding, Repeat”, kız kardeşi Hayley’nin hayallerindeki düğüne sahip olması için iyi bir kardeş olarak elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan Jack’e odaklanıyor. Jack, tüm bu koşuşturmaca sırasında iki yıl önce aşık olduğu ve kaybettiği Dina (Olivia Munn) ile tekrar bir araya gelir. Kaderin bu cilvesiyle birlikte düğündeki oturma düzeni yeniden düzenlenir ancak küçük bir değişiklik kaderi kökünden değiştirir ve feci ve komik sonuçlara yol açar.
Karantinanın 29.günündeyiz.
Saat 2 gibi iş yerime gidip maaşımı alacağım 1 ay geçti resmen şaka maka aradan Nisan ayımız hiç oldu resmen ve en sevdiğim aydı Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey gelmiyor artık aklıma.
Olasılıklar üzerine filmler izledim üst üste tesadüfen.Aslında sırf Sam Claflin tatlışı var diye izlemek istemiştim filmi ama kendisi de kilo mu vermiş napmış anlamadım bu filmde ama gözüme çok çirkin göründü neyse ki film eğlenceliydi o yüzden pişman olmadım izlediğime.
“Love, Wedding, Repeat”, kız kardeşi Hayley’nin hayallerindeki düğüne sahip olması için iyi bir kardeş olarak elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan Jack’e odaklanıyor. Jack, tüm bu koşuşturmaca sırasında iki yıl önce aşık olduğu ve kaybettiği Dina (Olivia Munn) ile tekrar bir araya gelir. Kaderin bu cilvesiyle birlikte düğündeki oturma düzeni yeniden düzenlenir ancak küçük bir değişiklik kaderi kökünden değiştirir ve feci ve komik sonuçlara yol açar.
14 Nisan 2020 Salı
Romantik Film : Bir Aşk İki Hayat
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 28.günündeyiz.
Netflix'e düşmeye kaldığımız yerden devamke ! Şu sıra izlemediğim yerli filmleri izlemeye çalışıyorum.Bergüzar Korel'i çok beğeniyor olsa da Engin Akyürek'i pek sevemediğim için en baştan beri bu filmi izlememekte direniyordum ama nihayet ön yargılarımdan arınıp izledim hatta Engin Akyürek'e de hafiften ısındım gibi :D Sefirin Kızı dizisine biraz baktım orda da biraz izleyince çok favori aktörüm olmasa da sevmeye başladım sayılır ama yine de benim için hala baş rol olucak bir adam değil ne yazıkki :/
Filme gelicek olursak olasıklıklar üzerine kurulu filmlerden çok izledim o yüzden böyle aşırı değişik bir senaryo olmamış ama tipik yerli aşk filmi çekmektense bu tarz bir bakış açısıyla film yapılması bence sinemamıza bi renklilik ve farklılık katmış oldu.
Bir Aşk İki Hayat, basit bir konu hakkında yaptığı tercihlerle farklı yönlere savrulan bir adamın hikayesini konu ediyor. Umut, kendi filmlerini çekmeye çalışan, bağımsız bir yönetmendir. Moda'da köpeği ile birlikte yaşayan Umut'un hayatı, bir gece vereceği kararla bambaşka bir hal alır. Genç adam, hayatının değişeceğinden habersiz bir şekilde köpeği ile dışarı çıkmaya karar verdiğinde, hayatının aşkı ile tanışma fırsatı bulur. Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında neyin doğru olduğunu bilmeden ilerleyen Umut, başarılı bir mimar olan Deniz ile tanışır. Diğer seçeneğe karar verdiğinde ise uçurumun kenarına sürüklenmesine neden olacak olaylar silsilesi başlar.
Karantinanın 28.günündeyiz.
Netflix'e düşmeye kaldığımız yerden devamke ! Şu sıra izlemediğim yerli filmleri izlemeye çalışıyorum.Bergüzar Korel'i çok beğeniyor olsa da Engin Akyürek'i pek sevemediğim için en baştan beri bu filmi izlememekte direniyordum ama nihayet ön yargılarımdan arınıp izledim hatta Engin Akyürek'e de hafiften ısındım gibi :D Sefirin Kızı dizisine biraz baktım orda da biraz izleyince çok favori aktörüm olmasa da sevmeye başladım sayılır ama yine de benim için hala baş rol olucak bir adam değil ne yazıkki :/
Filme gelicek olursak olasıklıklar üzerine kurulu filmlerden çok izledim o yüzden böyle aşırı değişik bir senaryo olmamış ama tipik yerli aşk filmi çekmektense bu tarz bir bakış açısıyla film yapılması bence sinemamıza bi renklilik ve farklılık katmış oldu.
Bir Aşk İki Hayat, basit bir konu hakkında yaptığı tercihlerle farklı yönlere savrulan bir adamın hikayesini konu ediyor. Umut, kendi filmlerini çekmeye çalışan, bağımsız bir yönetmendir. Moda'da köpeği ile birlikte yaşayan Umut'un hayatı, bir gece vereceği kararla bambaşka bir hal alır. Genç adam, hayatının değişeceğinden habersiz bir şekilde köpeği ile dışarı çıkmaya karar verdiğinde, hayatının aşkı ile tanışma fırsatı bulur. Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında neyin doğru olduğunu bilmeden ilerleyen Umut, başarılı bir mimar olan Deniz ile tanışır. Diğer seçeneğe karar verdiğinde ise uçurumun kenarına sürüklenmesine neden olacak olaylar silsilesi başlar.
13 Nisan 2020 Pazartesi
Kitap - İzmir Kitap Kulübü İle Mart Ayı Kitabı Mülksüzler Ursula K. Le Guin
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 27.günündeyiz.
Dün akşam Discord üzerinden bağlanıp sesler aracılığı ile Mart ayı kitabımız olan Mülksüzleri tartıştık.Bu grubun en sevdiğim yanı bu işte işlerini gönüllü yapmalarına rağmen bir kar amacı gütmemelerine rağmen bu zor şartlar da bir yolunu bulup yapıyorlar.Ben de elimden geldiğince her etkinliklerine katılıyor ve kitaplarımı düzenli okuyup her tartışmaya da katılmaya çalışıyorum.Ben kendimi çok sorumlu bir insan zannederdim bu konuda ama diğer insanların ellerinde defter kalemle toplantıyı geldiklerini not aldıklarını,cümlelerin altını çizdiklerini görünce kendimin çok az önem verdiğini anladım ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kadar entellektüel ve farkındalık düzeyleri yüksek insanlarla bir arada olmaktan.
Kitaba gelecek olursak biliyorsunuz ki daha önce Ursula dan üniversitedeyken Sürgün Gezegenini okumuş ve hiç bir şey anlamadığımdan okurken acayip zorlandığımdan bahsetmiştim o zamanlar tartışacak bir insan topluluğu olmadığı için çok hava da kalmıştı o kitap benim için aynı zorlanmayı ben bu kitabı okurken de yaşadım maalesef ki :( Ursulayı okuyabilmek cidden kafa berraklığı ve ciddi bir sabır ve emek gerektiriyor :( Okurken çok fazla şeyi anlamamış olsam da dün akşam insanların yorumlarını dinleyince biraz daha oturdu kafam da ama benim gibi zor okunduğunu belirten çok insan oldu o yüzden kendimi bu konu da yalnız hissetmedim.Sanrım Ursula'nın bı kitabı diğer kitaplarına oranla daha da ağır kitap tam bir yapboz gibi.İki farklı gezegen de geçiyor ve buna ikircikli ütopya diyorlar giriş,gelişme,sonuç olarak kitabın yerleri karışık o yüzden de anlaması biraz zor ve elbette değişik isimler okuma hızına ket vuruyor resmen :/
"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir." Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."
(Tanıtım Bülteninden)
Karantinanın 27.günündeyiz.
Dün akşam Discord üzerinden bağlanıp sesler aracılığı ile Mart ayı kitabımız olan Mülksüzleri tartıştık.Bu grubun en sevdiğim yanı bu işte işlerini gönüllü yapmalarına rağmen bir kar amacı gütmemelerine rağmen bu zor şartlar da bir yolunu bulup yapıyorlar.Ben de elimden geldiğince her etkinliklerine katılıyor ve kitaplarımı düzenli okuyup her tartışmaya da katılmaya çalışıyorum.Ben kendimi çok sorumlu bir insan zannederdim bu konuda ama diğer insanların ellerinde defter kalemle toplantıyı geldiklerini not aldıklarını,cümlelerin altını çizdiklerini görünce kendimin çok az önem verdiğini anladım ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kadar entellektüel ve farkındalık düzeyleri yüksek insanlarla bir arada olmaktan.
Kitaba gelecek olursak biliyorsunuz ki daha önce Ursula dan üniversitedeyken Sürgün Gezegenini okumuş ve hiç bir şey anlamadığımdan okurken acayip zorlandığımdan bahsetmiştim o zamanlar tartışacak bir insan topluluğu olmadığı için çok hava da kalmıştı o kitap benim için aynı zorlanmayı ben bu kitabı okurken de yaşadım maalesef ki :( Ursulayı okuyabilmek cidden kafa berraklığı ve ciddi bir sabır ve emek gerektiriyor :( Okurken çok fazla şeyi anlamamış olsam da dün akşam insanların yorumlarını dinleyince biraz daha oturdu kafam da ama benim gibi zor okunduğunu belirten çok insan oldu o yüzden kendimi bu konu da yalnız hissetmedim.Sanrım Ursula'nın bı kitabı diğer kitaplarına oranla daha da ağır kitap tam bir yapboz gibi.İki farklı gezegen de geçiyor ve buna ikircikli ütopya diyorlar giriş,gelişme,sonuç olarak kitabın yerleri karışık o yüzden de anlaması biraz zor ve elbette değişik isimler okuma hızına ket vuruyor resmen :/
"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir." Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."
(Tanıtım Bülteninden)
12 Nisan 2020 Pazar
Aile Filmi : Dolittle
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 26.günündeyiz.
Bugün pazar işim de yok sanırım yatıp tüm gün film izleyeceğim eğer sizin de böyle bir planınız varsa biraz kafa dağıtmalık bir aile filmi önerisi ile geldim sizlere.Robert Downey Jr. bu tarz filmlerde izlemek aşırı keyifli oluyor kendisi baya baya yaşlanmış ama hala çok tatlı :)
Kraliçe Victoria İngiltere’sinin ünlü doktoru ve veterineri olan hayvan dostlarıyla konuşabilen; tuhaf Dr. John Dolittle, yedi yıl önce karısını kaybettikten sonra canlı, egzotik hayvanlarıyla birlikte kendisini Dolittle malikanesinin yüksek duvarlarının ardına kapatmış. Ama genç kraliçe ölümcül bir hastalığa yakalanınca, Dolittle çare aramak üzere efsanevi bir adaya doğru, epik bir maceraya gönülsüzce yelken açmıştır. Eski düşmanlarıyla karşılaştığında, bilgeliğini ve cesaretini yeniden kazanır ve muhteşem yaratıklar keşfeder. Doktor Dollitle’a bu yolculuğunda genç ve kendinden menkul çırağının yanı sıra gürültücü havyan arkadaşlarından oluşan bir grup eşlik eder. Grupta endişeli bir goril, coşkulu ama kuş beyinli bir ördek, didişen, alaycı devekuşu ikilisi, eğlenceli bir kutup ayısı ve Dolittle’ın en güvendiği akıl hocası ve sırdaşı olan inatçı bir papağan da yer almaktadır.
Karantinanın 26.günündeyiz.
Bugün pazar işim de yok sanırım yatıp tüm gün film izleyeceğim eğer sizin de böyle bir planınız varsa biraz kafa dağıtmalık bir aile filmi önerisi ile geldim sizlere.Robert Downey Jr. bu tarz filmlerde izlemek aşırı keyifli oluyor kendisi baya baya yaşlanmış ama hala çok tatlı :)
Kraliçe Victoria İngiltere’sinin ünlü doktoru ve veterineri olan hayvan dostlarıyla konuşabilen; tuhaf Dr. John Dolittle, yedi yıl önce karısını kaybettikten sonra canlı, egzotik hayvanlarıyla birlikte kendisini Dolittle malikanesinin yüksek duvarlarının ardına kapatmış. Ama genç kraliçe ölümcül bir hastalığa yakalanınca, Dolittle çare aramak üzere efsanevi bir adaya doğru, epik bir maceraya gönülsüzce yelken açmıştır. Eski düşmanlarıyla karşılaştığında, bilgeliğini ve cesaretini yeniden kazanır ve muhteşem yaratıklar keşfeder. Doktor Dollitle’a bu yolculuğunda genç ve kendinden menkul çırağının yanı sıra gürültücü havyan arkadaşlarından oluşan bir grup eşlik eder. Grupta endişeli bir goril, coşkulu ama kuş beyinli bir ördek, didişen, alaycı devekuşu ikilisi, eğlenceli bir kutup ayısı ve Dolittle’ın en güvendiği akıl hocası ve sırdaşı olan inatçı bir papağan da yer almaktadır.
11 Nisan 2020 Cumartesi
Biyografi Filmi : Marie Antoinette
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 25.günündeyiz.
Dün akşam çok yanlış bir saatte 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve Türkiye de resmen bir insanlık dramı yaşandı insanlar 2 kuruşluk bisküvileri almak için sokaklara döküldü sağlıklarını ve diğer insanların sağlıklarını hiçe sayarak.Aslına bakarsanız benim her zaman kendi içimde de çoğu zaman kızdığım bir inancım var o da doğal seleksiyon.Yani doğada güçlü olan kazanır,zayıf olan elenir.Maalesef ki doğa kadar insanlar aleminde de bu durum bu şekilde olaylar karşısında akıllı ve soğukkanlı hamleler yapabilen insanlar her zaman kazanmış,zayıflık gösteren cahillik yapan insanlar her zaman kaybetmeye ya da ölmeye mahkum olmuştur bunun örneğini dün bir kez daha görmüş olduk dün The Platform filminin başka bir örneğini görmüş olduk insanlar ihtiyacını kadar değil de Luppo ya da kola gibi lüks şeyleri yemek için kendini ve diğer insanları hiçe saydı.
Artık film izleme konusun da o kadar seçici davranmıyorum Netflix'i açıyorum ve izlemediğim ne varsa izlemeye çalışıyorum sanırım ben de ilk olarak Netflix'i tüketmeye çalışıyorum.
Antonia Fraser’ın çok satan kitabından, Sophia Coppola tarafından beyazperdeye uyarlanan film, tarihin en ünlü kadın figürlerinden birine, Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in dramına odaklanıyor. Dönemin politik ve siyasi şartları gereğince Fransa kralıyla evlendirilen genç Avusturya kraliçesi Marie Antoniette, yaşamını sürdüreceği bu yeni hayat düzeninde çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Kayıtsız ve ilgisiz bir kocaya sahip olan genç kraliçe, Versailles sarayının ihtişamlı gölgesi altında çeşitli siyasi oyunlara ve politik hesaplaşmalara tanık oluyor.
Genç kraliçe bu alışık olmadığı düzende mücadele etmenin yolunu uçarı partilerde ve tehlikeli dostluklarda ararken, film kadın başrakarakterini tüm insansı halleriyle ele alıp alışılmışın dışında bir Marie Antoniette portresi çiziyor.
Karantinanın 25.günündeyiz.
Dün akşam çok yanlış bir saatte 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve Türkiye de resmen bir insanlık dramı yaşandı insanlar 2 kuruşluk bisküvileri almak için sokaklara döküldü sağlıklarını ve diğer insanların sağlıklarını hiçe sayarak.Aslına bakarsanız benim her zaman kendi içimde de çoğu zaman kızdığım bir inancım var o da doğal seleksiyon.Yani doğada güçlü olan kazanır,zayıf olan elenir.Maalesef ki doğa kadar insanlar aleminde de bu durum bu şekilde olaylar karşısında akıllı ve soğukkanlı hamleler yapabilen insanlar her zaman kazanmış,zayıflık gösteren cahillik yapan insanlar her zaman kaybetmeye ya da ölmeye mahkum olmuştur bunun örneğini dün bir kez daha görmüş olduk dün The Platform filminin başka bir örneğini görmüş olduk insanlar ihtiyacını kadar değil de Luppo ya da kola gibi lüks şeyleri yemek için kendini ve diğer insanları hiçe saydı.
Artık film izleme konusun da o kadar seçici davranmıyorum Netflix'i açıyorum ve izlemediğim ne varsa izlemeye çalışıyorum sanırım ben de ilk olarak Netflix'i tüketmeye çalışıyorum.
Antonia Fraser’ın çok satan kitabından, Sophia Coppola tarafından beyazperdeye uyarlanan film, tarihin en ünlü kadın figürlerinden birine, Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in dramına odaklanıyor. Dönemin politik ve siyasi şartları gereğince Fransa kralıyla evlendirilen genç Avusturya kraliçesi Marie Antoniette, yaşamını sürdüreceği bu yeni hayat düzeninde çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Kayıtsız ve ilgisiz bir kocaya sahip olan genç kraliçe, Versailles sarayının ihtişamlı gölgesi altında çeşitli siyasi oyunlara ve politik hesaplaşmalara tanık oluyor.
Genç kraliçe bu alışık olmadığı düzende mücadele etmenin yolunu uçarı partilerde ve tehlikeli dostluklarda ararken, film kadın başrakarakterini tüm insansı halleriyle ele alıp alışılmışın dışında bir Marie Antoniette portresi çiziyor.
10 Nisan 2020 Cuma
İspanyol Dizisi : Hache
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 24.günündeyiz.
Bana psikopat gibi niye günleri sayıyorsun diye sormayın efenim çünkü hangi gündeyiz,kaç gün oldu bunları saymak bence sağlıklı bir aklın ve en başta da umudumun olduğunun bir göstergesi,birbirine benzeyen günler,unutulan tarihler bunların hepsi bir depresyon belirtisidir ne yazık ki,depresyona girmek için çok gencim :D
Bugün dizi postumuz da bir Netflix dizisi var mini bir dizi ama izlemesi zevkli ve sürükleyici.Aslında konusunu ben Asya dizilerinde çok fazla gördüğüm için bana aşırı tanıdık geldi ama Asya dizilerinden bu diziyi ayıran şey kesinlikle finaliydi Batı ile Asya arasındaki kadına bakış açısını çok keskin bir şekilde vermiş oldu bu dizi bana ve ilk defa için rahat bir final izlemiş oldum bu tarz bir dizide.
Bu arada papyon takıp bu kadar tatlış giyinen ilk defa bir mafya gördüm adam aşırı tatlıydı ya napıcaz biz bu İspanyol erkeklerini :D
1960'lı yıllarda Barcelona'daki uyuşturucu trafiğinin kalbindeki Helena'nın etrafında yaşananları anlatıyor.Bu arada +18 sahnelerin de bulunduğunu söylemem gerekiyor.Toplam da 8 bölümcük.
Karantinanın 24.günündeyiz.
Bana psikopat gibi niye günleri sayıyorsun diye sormayın efenim çünkü hangi gündeyiz,kaç gün oldu bunları saymak bence sağlıklı bir aklın ve en başta da umudumun olduğunun bir göstergesi,birbirine benzeyen günler,unutulan tarihler bunların hepsi bir depresyon belirtisidir ne yazık ki,depresyona girmek için çok gencim :D
Bugün dizi postumuz da bir Netflix dizisi var mini bir dizi ama izlemesi zevkli ve sürükleyici.Aslında konusunu ben Asya dizilerinde çok fazla gördüğüm için bana aşırı tanıdık geldi ama Asya dizilerinden bu diziyi ayıran şey kesinlikle finaliydi Batı ile Asya arasındaki kadına bakış açısını çok keskin bir şekilde vermiş oldu bu dizi bana ve ilk defa için rahat bir final izlemiş oldum bu tarz bir dizide.
Bu arada papyon takıp bu kadar tatlış giyinen ilk defa bir mafya gördüm adam aşırı tatlıydı ya napıcaz biz bu İspanyol erkeklerini :D
1960'lı yıllarda Barcelona'daki uyuşturucu trafiğinin kalbindeki Helena'nın etrafında yaşananları anlatıyor.Bu arada +18 sahnelerin de bulunduğunu söylemem gerekiyor.Toplam da 8 bölümcük.
9 Nisan 2020 Perşembe
Aksiyon Filmi : Kill Bill Serisi
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 23.günündeyiz.Bugün yıllardır televizyonlar da hep yarım yamalak izlediğim bir türlü tamamlayamadığım bir seri olan Kill Bill serisinden bahsedicem.Aklımda ne zamandır izlemek vardı ama bir türlü canım istemiyor ya da denk getiremiyordum bol bol boş vaktim olduğu için sinema,kitap,dizi hayatımda ne kadar izlemek,okumak istediğim şey varsa hepsini yapıyorum şu sıralar hayatımın bu dönemini içimde yarım kalmış şeylere tamamlamaya çalışarak geçiriyorum şu sıralar yeni bir hobi edinmek gibi bir amacım da var ama hala düşünme aşamasındayım bu konuyu belki daha sonralara da erteleyebilirim bilemiyorum,bakalım.
Kill Bill serisi Tarantino ile tanıştığım ilk film değil , daha önce Zincirsiz ve Ucuz Roman filmerini seyretmişim ve kendisinin çekim tekniklerine,senaryo ve kurgu stiline hakimim ama bence Tarantino'nun filmleri içinde en sevdiğim kesinlikle Kill Bill serisi oldu.Hem savaşçı kadın kahramanları sevdiğim için hem de diyaloglar,senaryo,çekimler ve oyunculuklar bakımından çok daha iyi olduğunu düşündüğüm için.
Kill Bill: Vol 1 (2003)
Gelin, zamanında kadın suikastçılardan oluşan bir grubunun parçasıdır. Bill ve öteki suikastçılar ona karşı birleşince konumunu bırakmıştır. Düğünü sırasında saldırıya uğrar. Kilisedeki herkes öldürülür. O da karnındaki bebeğini düşürür ama hayatta kalmayı başarır. 5 yıl boyunca komada kalan Gelin, bir mucize eseri hayata geri döner. Artık tek amacı vardır: Ona pusu kuran Bill ve adamlarını teker, teker öldürmek.
Kill Bill: Vol 2 (2004)
Gelin / Siyah Mamba ilk bölümde 5 yıllık komasından uyanıp intikam almaya başlamıştır. Ancak asıl hedefine ulaşması için daha gitmesi gereken epey bir yolu vardır. Düşmanları arasında en önemlileri hala yaşamaktadırlar ve onun hayata döndüğünü hatta intikam almaya başladığını da bilmektedirler. Ve gelin için güzel sürprizleri vardır...
Karantinanın 23.günündeyiz.Bugün yıllardır televizyonlar da hep yarım yamalak izlediğim bir türlü tamamlayamadığım bir seri olan Kill Bill serisinden bahsedicem.Aklımda ne zamandır izlemek vardı ama bir türlü canım istemiyor ya da denk getiremiyordum bol bol boş vaktim olduğu için sinema,kitap,dizi hayatımda ne kadar izlemek,okumak istediğim şey varsa hepsini yapıyorum şu sıralar hayatımın bu dönemini içimde yarım kalmış şeylere tamamlamaya çalışarak geçiriyorum şu sıralar yeni bir hobi edinmek gibi bir amacım da var ama hala düşünme aşamasındayım bu konuyu belki daha sonralara da erteleyebilirim bilemiyorum,bakalım.
Kill Bill serisi Tarantino ile tanıştığım ilk film değil , daha önce Zincirsiz ve Ucuz Roman filmerini seyretmişim ve kendisinin çekim tekniklerine,senaryo ve kurgu stiline hakimim ama bence Tarantino'nun filmleri içinde en sevdiğim kesinlikle Kill Bill serisi oldu.Hem savaşçı kadın kahramanları sevdiğim için hem de diyaloglar,senaryo,çekimler ve oyunculuklar bakımından çok daha iyi olduğunu düşündüğüm için.
Kill Bill: Vol 1 (2003)
Gelin, zamanında kadın suikastçılardan oluşan bir grubunun parçasıdır. Bill ve öteki suikastçılar ona karşı birleşince konumunu bırakmıştır. Düğünü sırasında saldırıya uğrar. Kilisedeki herkes öldürülür. O da karnındaki bebeğini düşürür ama hayatta kalmayı başarır. 5 yıl boyunca komada kalan Gelin, bir mucize eseri hayata geri döner. Artık tek amacı vardır: Ona pusu kuran Bill ve adamlarını teker, teker öldürmek.
Kill Bill: Vol 2 (2004)
Gelin / Siyah Mamba ilk bölümde 5 yıllık komasından uyanıp intikam almaya başlamıştır. Ancak asıl hedefine ulaşması için daha gitmesi gereken epey bir yolu vardır. Düşmanları arasında en önemlileri hala yaşamaktadırlar ve onun hayata döndüğünü hatta intikam almaya başladığını da bilmektedirler. Ve gelin için güzel sürprizleri vardır...
8 Nisan 2020 Çarşamba
Komedi Film : Aslı Gibidir
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 22.gününde Netflix'in kuyularına düştüm ve izlemediğim ne varsa daha önceden görüp duyduğum izlemeye başladım.Bunlardan biri de Aslı İnandık'ın kendi filmi Aslı Gibidir filmiydi.Eğlenceli zaman geçirmelik tam da bu zamanlar da olduğu gibi boş zamanınızın çok olduğu zamanlarda izleyebilceğiniz kafa dağıtmalık film.Ne çok iyi ne çok vasat sinemaya para verilmez anca böyle bir zaman da izlenecek bir film olmuş.
Aslı Gibidir, oyuncu olmanın hayalini kuran genç bir kadının yaşadıklarını konu ediyor. Genç bir kız olan Aslı, yıllardır oyuncu olmanın hayalini kurmaktadır. Ailesine bağlı olan genç kız onların isteğini geri çevirmeyip, ilk üniversitesini onların tercihine göre belirler. Ancak hayallerinden asla vazgeçmez ve yeniden sınavlara hazırlanıp ikinci üniversite olarak, özel bir konservatuvarın oyunculuk bölümünü kazanır. Hayallerine adım adım yaklaşan Aslı'nın bu başarısı, ailesinin tepkisine neden olur. Ailesi, kızlarının oyuncu olmasını istemediği için, ona destek olmayacaklarını söyler. Ne olursa olsun konservatuvarda okumaya kararlı olan Aslı, bunun için ne yapacağını düşünürken, kendisini hiç bilmediği bir dünyanın içinde bulur. 'Dublörler Kulübü'ne adımını atan Aslı, burada bir yandan okul için para kazanırken, bir yandan da yeteneğini sergileme imkanı bulur. Adeta ikinci yuvası olduğu 'Dublörler Kulübü'nde hayatının macerasını yaşayan Aslı’nın yaşamı, aşk kapısını çaldığında bambaşka bir hal alır.
Karantinanın 22.gününde Netflix'in kuyularına düştüm ve izlemediğim ne varsa daha önceden görüp duyduğum izlemeye başladım.Bunlardan biri de Aslı İnandık'ın kendi filmi Aslı Gibidir filmiydi.Eğlenceli zaman geçirmelik tam da bu zamanlar da olduğu gibi boş zamanınızın çok olduğu zamanlarda izleyebilceğiniz kafa dağıtmalık film.Ne çok iyi ne çok vasat sinemaya para verilmez anca böyle bir zaman da izlenecek bir film olmuş.
Aslı Gibidir, oyuncu olmanın hayalini kuran genç bir kadının yaşadıklarını konu ediyor. Genç bir kız olan Aslı, yıllardır oyuncu olmanın hayalini kurmaktadır. Ailesine bağlı olan genç kız onların isteğini geri çevirmeyip, ilk üniversitesini onların tercihine göre belirler. Ancak hayallerinden asla vazgeçmez ve yeniden sınavlara hazırlanıp ikinci üniversite olarak, özel bir konservatuvarın oyunculuk bölümünü kazanır. Hayallerine adım adım yaklaşan Aslı'nın bu başarısı, ailesinin tepkisine neden olur. Ailesi, kızlarının oyuncu olmasını istemediği için, ona destek olmayacaklarını söyler. Ne olursa olsun konservatuvarda okumaya kararlı olan Aslı, bunun için ne yapacağını düşünürken, kendisini hiç bilmediği bir dünyanın içinde bulur. 'Dublörler Kulübü'ne adımını atan Aslı, burada bir yandan okul için para kazanırken, bir yandan da yeteneğini sergileme imkanı bulur. Adeta ikinci yuvası olduğu 'Dublörler Kulübü'nde hayatının macerasını yaşayan Aslı’nın yaşamı, aşk kapısını çaldığında bambaşka bir hal alır.
7 Nisan 2020 Salı
Dram Filmi : 7.Koğuştaki Mucize
Herkese merhabalar efenim,
Karanatinanın 21.günündeyiz.Çalışmaktan izleyemediğim ne varsa bu fırsat izlemeye çalışıyorum.Dram filmlerini biliyorsunuz ki hiç sevmem o yüzden bu film çıktığından beri zilyon kişi bana önerse bile izlememek için direnmiştim çünkü ağlayacağımı çok iyi biliyorum ve boş yere başım ağrayacak,gözlerim şişecek hiç benlik değildi tabi çalışıyorken.Şimdi tüm gün evde olduğum için ağlasam ne gözlerim şişse ne evde kal kal ben bile kurudum resmen ki ben evde kalmaya en alışık insanlardanımdır :)
Bu filmin daha önce Kore versiyonunu görmüş izlemek istemiştim ama ona da kısmet olmamıştı şimdi yerli versiyonunu Netflix alınca artık izlemenin zamanıdır dedim izledim ve tabi ki filmin daha ilk sahnelerinden itibaren ağlamaya başladım sonuna kadar artık ağlamaktan nefes alamaz hale gelinceye kadar ağladım ama bir yandan da rahatladım erkek arkadaşımdan ayrıldığımdan beridir ağlamıyordum iyi geldi içim temizlenmiş oldu :D
7. Koğuştaki Mucize, 7 yaşındaki kızı ile aynı zeka yaşına sahip bir babanın adalet arayışını konu ediyor. 1983 yılında bir Ege kasabasında küçük bir kız ölür. Ölen küçük kız sıkıyönetim komutanının kızıdır ve onun ölümünün sorumlusu olarak babaannesi ile yaşayan ve 7 yaşında bir kızı olan Memo görülür. Memo, her ne kadar suçsuz olduğunu anlatsa da kimse ona inanmaz. İdam cezasına çarptırılan Memo'nun yakınları adaletin sağlanması için uğraşırken, Memo ve kızı Ova'nın tek istediği birbirlerine kavuşabilmektir. Memo, bir mucize gerçekleşip idam cezasından kurtulabilecek midir?
Karanatinanın 21.günündeyiz.Çalışmaktan izleyemediğim ne varsa bu fırsat izlemeye çalışıyorum.Dram filmlerini biliyorsunuz ki hiç sevmem o yüzden bu film çıktığından beri zilyon kişi bana önerse bile izlememek için direnmiştim çünkü ağlayacağımı çok iyi biliyorum ve boş yere başım ağrayacak,gözlerim şişecek hiç benlik değildi tabi çalışıyorken.Şimdi tüm gün evde olduğum için ağlasam ne gözlerim şişse ne evde kal kal ben bile kurudum resmen ki ben evde kalmaya en alışık insanlardanımdır :)
Bu filmin daha önce Kore versiyonunu görmüş izlemek istemiştim ama ona da kısmet olmamıştı şimdi yerli versiyonunu Netflix alınca artık izlemenin zamanıdır dedim izledim ve tabi ki filmin daha ilk sahnelerinden itibaren ağlamaya başladım sonuna kadar artık ağlamaktan nefes alamaz hale gelinceye kadar ağladım ama bir yandan da rahatladım erkek arkadaşımdan ayrıldığımdan beridir ağlamıyordum iyi geldi içim temizlenmiş oldu :D
7. Koğuştaki Mucize, 7 yaşındaki kızı ile aynı zeka yaşına sahip bir babanın adalet arayışını konu ediyor. 1983 yılında bir Ege kasabasında küçük bir kız ölür. Ölen küçük kız sıkıyönetim komutanının kızıdır ve onun ölümünün sorumlusu olarak babaannesi ile yaşayan ve 7 yaşında bir kızı olan Memo görülür. Memo, her ne kadar suçsuz olduğunu anlatsa da kimse ona inanmaz. İdam cezasına çarptırılan Memo'nun yakınları adaletin sağlanması için uğraşırken, Memo ve kızı Ova'nın tek istediği birbirlerine kavuşabilmektir. Memo, bir mucize gerçekleşip idam cezasından kurtulabilecek midir?
6 Nisan 2020 Pazartesi
Kitap - M Treni Patti Smith
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 20.gününde yeni bir haftaya bir kitap postu ile başlayalım dedim.Her hafta 1 kitap bitirmeye çalışıyorum artık elimden geldiğince.
Uzun zamandır okumayı çok istediğim bir kitaptan Patti Smith'in anılarından oluşan M Treninden bahsedicem.Bence tam da zamanında okudum bu kitabı 2 yıl önce kütüphanede gördüğüm zaman alsaydım benim için bu kadar akıcı,ferahlatıcı ve anlamlı olmazdı bu kitap.Yazar gibi ben de şu sıra Japon edebiyatına sardığım için kadının yazılarında sanki çok sevdiğim bir kanalın vlogunu izliyor gibi oldum.Geziler,edebiyat,sanat,müzik,şiir ve kahve ...
"Oğlan büyüdü, baba öldü, kız benden uzun, kötü bir rüyadan dolayı ağlıyor. Lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. Gitmeyin. Büyümeyin."
Çoluk Çocuk ile bizi fena halde hazırlıksız yakalayan Patti Smith, "hayatımın yol haritası" olarak tanımladığı M Treni'nde zihninin derinliklerine doğru bir tren yolculuğuna çıkıyor.
Patti Smith anılarını, hayal dünyasını, bir bardak koyu kahveden ya da bir Murakami satırından aldığı hazzı bir araya toplayıp kelimelerle tutturuyor. "Kaybedip bir daha bulamadıkları"nın yerini yine kelimelerle dolduruyor. "O gamsız balona, dünyaya inanıyorum" diyen koca ruhlu bir sanatçının hayata yazdığı bir aşk notu M Treni.
Harika şarkı sözleri yazmak bir şey, M Treni gibi bir kitap yazmak ise bam-başka bir şey. Bundan sonra yapacaklarını saymazsak M Treni, Patti Smith'in yarattığı en iyi şey.
-The Nation-
Patti Smith bizim için yaşıyor, yazıyor ve söylüyor.
-Washington Post-
Okuduğum en sıra dışı, en nefes kesici kitap.
-Maria Popova, Brain Pickings-
(Tanıtım Bülteninden)
Karantinanın 20.gününde yeni bir haftaya bir kitap postu ile başlayalım dedim.Her hafta 1 kitap bitirmeye çalışıyorum artık elimden geldiğince.
Uzun zamandır okumayı çok istediğim bir kitaptan Patti Smith'in anılarından oluşan M Treninden bahsedicem.Bence tam da zamanında okudum bu kitabı 2 yıl önce kütüphanede gördüğüm zaman alsaydım benim için bu kadar akıcı,ferahlatıcı ve anlamlı olmazdı bu kitap.Yazar gibi ben de şu sıra Japon edebiyatına sardığım için kadının yazılarında sanki çok sevdiğim bir kanalın vlogunu izliyor gibi oldum.Geziler,edebiyat,sanat,müzik,şiir ve kahve ...
"Oğlan büyüdü, baba öldü, kız benden uzun, kötü bir rüyadan dolayı ağlıyor. Lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. Gitmeyin. Büyümeyin."
Çoluk Çocuk ile bizi fena halde hazırlıksız yakalayan Patti Smith, "hayatımın yol haritası" olarak tanımladığı M Treni'nde zihninin derinliklerine doğru bir tren yolculuğuna çıkıyor.
Patti Smith anılarını, hayal dünyasını, bir bardak koyu kahveden ya da bir Murakami satırından aldığı hazzı bir araya toplayıp kelimelerle tutturuyor. "Kaybedip bir daha bulamadıkları"nın yerini yine kelimelerle dolduruyor. "O gamsız balona, dünyaya inanıyorum" diyen koca ruhlu bir sanatçının hayata yazdığı bir aşk notu M Treni.
Harika şarkı sözleri yazmak bir şey, M Treni gibi bir kitap yazmak ise bam-başka bir şey. Bundan sonra yapacaklarını saymazsak M Treni, Patti Smith'in yarattığı en iyi şey.
-The Nation-
Patti Smith bizim için yaşıyor, yazıyor ve söylüyor.
-Washington Post-
Okuduğum en sıra dışı, en nefes kesici kitap.
-Maria Popova, Brain Pickings-
(Tanıtım Bülteninden)
5 Nisan 2020 Pazar
Müzik - KADEBOSTANY - Castle in the Snow
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 19.gününde böyle kafaya sıkmalık bir parça paylaşmak istemezdim ama bu tarz şarkılar bana melankolinin yanında çok da güç veriyor hele de bu parça yıllar önce ilk çıktığı zamanlar da sevip çok fazla dinlemiştim erkek arkadaşım beni terk ettikten sonra bu şarkıya ihtiyacımın olduğu bir dönemim daha oldu bundan 2 ay kadar önce.Mutsuz olduğunuz zaman daha iyi algılayabiliyorsunuz bu tarz şarkıların müziğini,huzurunu,melankolisini,hüznünü,sözlerini aynı zaman da anlamını da tabiki algılarınız daha iyi bir çalışıyor dinlerken kalbimi acıtıyor ve beni ağlatıyor,nefes almamı zorlaştırıyor belki ama o duygu da bana çok iyi geliyor çünkü hala sağlıklıyım hala yaşıyorum ,nefes alıyorum,ailem yanımda,bir işim var,sevdiğim arkadaşlarım var ...
Şarkının en sevdiğim kısmı özellikle saklanmak,kaçmak istiyorum istiyorum dedikten sonra ama kalmalıyım diyor ya hele de son "stay" kelimesini öyle boğuk,öyle kırılmışlık,öyle bi ağlamaya yakın bir ses tonuyla söylüyor ki ...
Şükrediyorum bana şükretme hissini hatırlatıyor özellikle de bu şarkı sözlerinden en sevdiğim kısmını da yazacağım :
I cannot see anything
I am blindfolded
I can hear the birds
I can see them fly
I can see the sky
It's about to cry
I'm a zombie
I don't know what to do
I should be hidden in a place
But I gotta stay, stay stay
Stay
I'm so lonely
I don't know if I get through
I wanna be floating in space
But I gotta stay, stay stay
Stay
Karantinanın 19.gününde böyle kafaya sıkmalık bir parça paylaşmak istemezdim ama bu tarz şarkılar bana melankolinin yanında çok da güç veriyor hele de bu parça yıllar önce ilk çıktığı zamanlar da sevip çok fazla dinlemiştim erkek arkadaşım beni terk ettikten sonra bu şarkıya ihtiyacımın olduğu bir dönemim daha oldu bundan 2 ay kadar önce.Mutsuz olduğunuz zaman daha iyi algılayabiliyorsunuz bu tarz şarkıların müziğini,huzurunu,melankolisini,hüznünü,sözlerini aynı zaman da anlamını da tabiki algılarınız daha iyi bir çalışıyor dinlerken kalbimi acıtıyor ve beni ağlatıyor,nefes almamı zorlaştırıyor belki ama o duygu da bana çok iyi geliyor çünkü hala sağlıklıyım hala yaşıyorum ,nefes alıyorum,ailem yanımda,bir işim var,sevdiğim arkadaşlarım var ...
Şarkının en sevdiğim kısmı özellikle saklanmak,kaçmak istiyorum istiyorum dedikten sonra ama kalmalıyım diyor ya hele de son "stay" kelimesini öyle boğuk,öyle kırılmışlık,öyle bi ağlamaya yakın bir ses tonuyla söylüyor ki ...
Şükrediyorum bana şükretme hissini hatırlatıyor özellikle de bu şarkı sözlerinden en sevdiğim kısmını da yazacağım :
I cannot see anything
I am blindfolded
I can hear the birds
I can see them fly
I can see the sky
It's about to cry
I'm a zombie
I don't know what to do
I should be hidden in a place
But I gotta stay, stay stay
Stay
I'm so lonely
I don't know if I get through
I wanna be floating in space
But I gotta stay, stay stay
Stay
4 Nisan 2020 Cumartesi
Gerilim Filmi : El Hoyo
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 18.günündeyiz.Dün ki hasta halim biraz dinlenince geçti şu anda çok daha iyiyim ama doğum günüme hasta hasta girdim resmen :D Gerçi sağlıklı olsam ne fark edecekti sanki parti yapacaktık :D
İlk defa bir filmi izlerken bir şey yemedim daha doğrusu kız kardeşim bu filmi daha önceden izlediği için bana "bir şey yeme izlerken " dedi ben de iyi ki tavsiyesine uymuşum yoksa kusardım :(
Film anlatmak istedikleri çerçevesinde yapılmış en iyi filmlerden biri olmuş adam izlemeniz için biraz mideye ihtiyacınız var hassas mideler izlemesin :)
The Platform, her katta bir hücrenin, her hücrede iki kişinin olduğu dikey bir hapishanede geçiyor. Her gün sadece iki dakika bu dikey hapishanenin en üst katından aşağı yiyecek gönderiliyor. Üst kattakiler yiyecekleri ele geçirmek için zamana karşı yarışırken, en alt kattakiler açlık içinde her geçen gün biraz daha vahşi, biraz daha radikal hâle geliyor. Filmde üst kattakilerin alttakilere göre daha iyi beslendiği bu hapishanedeki bir mahkûmun, herkese yeterince yemek ulaşması için sistemde değişiklik yapmaya başlamasıyla yaşanan olayları konu alıyor.
Karantinanın 18.günündeyiz.Dün ki hasta halim biraz dinlenince geçti şu anda çok daha iyiyim ama doğum günüme hasta hasta girdim resmen :D Gerçi sağlıklı olsam ne fark edecekti sanki parti yapacaktık :D
İlk defa bir filmi izlerken bir şey yemedim daha doğrusu kız kardeşim bu filmi daha önceden izlediği için bana "bir şey yeme izlerken " dedi ben de iyi ki tavsiyesine uymuşum yoksa kusardım :(
Film anlatmak istedikleri çerçevesinde yapılmış en iyi filmlerden biri olmuş adam izlemeniz için biraz mideye ihtiyacınız var hassas mideler izlemesin :)
The Platform, her katta bir hücrenin, her hücrede iki kişinin olduğu dikey bir hapishanede geçiyor. Her gün sadece iki dakika bu dikey hapishanenin en üst katından aşağı yiyecek gönderiliyor. Üst kattakiler yiyecekleri ele geçirmek için zamana karşı yarışırken, en alt kattakiler açlık içinde her geçen gün biraz daha vahşi, biraz daha radikal hâle geliyor. Filmde üst kattakilerin alttakilere göre daha iyi beslendiği bu hapishanedeki bir mahkûmun, herkese yeterince yemek ulaşması için sistemde değişiklik yapmaya başlamasıyla yaşanan olayları konu alıyor.
3 Nisan 2020 Cuma
Anime Film : Tonari no Totoro
Herkese merhabalar efenim,
Karantinanın 17. günündeyiz ve bugün 03.04.2020 benim doğum günüm ama hiç keyfim yok :/ Dün akşam biraz böyle ateşim çıkar gibi oldu sabaha kadar uyuyamadım sabahta karın ağrısıyla uyandım ama korona falan olduğumu sanmıyorum daha çok şu dans edip terlemelerimden üşüttüm gibi herhalde havalar daha bi ısınınca danslarıma geri dönsem daha iyi olacak gibi :D
Bugün yine içimize minnaklık serpmek istedim ve Miyazaki'nin herkesin çok sevdiği Totoro anime filmini izledim daha önce izledim mi izlemedim mi çok fazla hatırlamıyorum maalesef o yüzden tekrar izlemek istedim.Filmin şarkısını da çok beğendiğim için sizinle paylaşmak istedim :)
İki sevimli kız kardeş olan Satsuke ve Mei, babaları ile birlikte hastanede yatan annelerine daha yakın olabilmek için hastanenin yakınındaki bir köy evine taşınırlar. Yeni evlerine alışmaya çalışırlarken inanılmaz bir gerçeğin farkına varırlar. Evlerinin yakınındaki ormanda Totoro isminde, son derece sevimli ve büyülü yaratıklar yaşamaktadır. Bu sevimli yaratıklarla kısa zamanda arkadaş olan Satsuke ve Mei için şehrin telaşından uzakta yepyeni büyülü bir dünyanın kapıları açılacaktır.
Karantinanın 17. günündeyiz ve bugün 03.04.2020 benim doğum günüm ama hiç keyfim yok :/ Dün akşam biraz böyle ateşim çıkar gibi oldu sabaha kadar uyuyamadım sabahta karın ağrısıyla uyandım ama korona falan olduğumu sanmıyorum daha çok şu dans edip terlemelerimden üşüttüm gibi herhalde havalar daha bi ısınınca danslarıma geri dönsem daha iyi olacak gibi :D
Bugün yine içimize minnaklık serpmek istedim ve Miyazaki'nin herkesin çok sevdiği Totoro anime filmini izledim daha önce izledim mi izlemedim mi çok fazla hatırlamıyorum maalesef o yüzden tekrar izlemek istedim.Filmin şarkısını da çok beğendiğim için sizinle paylaşmak istedim :)
İki sevimli kız kardeş olan Satsuke ve Mei, babaları ile birlikte hastanede yatan annelerine daha yakın olabilmek için hastanenin yakınındaki bir köy evine taşınırlar. Yeni evlerine alışmaya çalışırlarken inanılmaz bir gerçeğin farkına varırlar. Evlerinin yakınındaki ormanda Totoro isminde, son derece sevimli ve büyülü yaratıklar yaşamaktadır. Bu sevimli yaratıklarla kısa zamanda arkadaş olan Satsuke ve Mei için şehrin telaşından uzakta yepyeni büyülü bir dünyanın kapıları açılacaktır.
2 Nisan 2020 Perşembe
Kitap - Sula Toni Morrison
Herkese merhabalar efenim,
Bir yandan çalışıyorum gün boyunca,bir yandan her gün dans edip kilomu korumaya çalışıyorum bir yandan da kitap okuyup,film izliyorum.Nisan ayı geldi nihayet belli ki hepimiz için çok zorlu geçicek hastalığın en kritik zamanları olduğunu söylüyor insanlar umarım şu durum yaza kadar bitmiş olur ve hepimiz rahat bir nefes alırız.
Kitabımıza gelicek olursak Sula benim bloglarda çok görüp merak ettiğim bir kitaptı ama öyle çok beğenemedim maalesef okunması kolay bir kitap olsa da 3 günde bitirebileceğim bir kitabı akmadığı için 1 haftadır elimde süründürüyorum.Kitabın en iyi tarafı çevirisinin oldukça güzel ve eğlenceli olmasıydı zenci mahalleri anlattığı için aksanlı bir dilin bozuk bir Türkçeyle aktarılması çok hoş olmuştu :)
Edebiyat tarihine armağan ettiği ölümsüz karakterler ve çarpıcı kurgularla dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison ırk ve cinsiyet ayrımcılığını görünür kılan romanlarıyla okurların belleğinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Kadın olmanın kuşatılmışlığını birlikte, yoksulluk ve yoksunluk içinde büyürken öğrenen iki kız arkadaş üzerinden suçu dahi paylaşmanın, aşkın ve ihanetin çarpıcı hikâyesi Morrison’un şiirsel dilinde hayat buluyor. Toplumsal normları kabullenişle, kendini bulma ve özgürleşme çabasının çelişkisi dönemin çetin atmosferinde gitgide çözümsüz bir hal alırken, farklı olana karşı duyulan korkunun birleştirici gücü Morrison’un usta kalemiyle gözler önüne seriliyor.
Güvendikçe yara almanın, sahiplenişin yarattığı esaret korkusunun, yaralara ama en çok da yaralayanlara duyulan özlemin, bütün olma, tamamlanma arayışının ve her şeye rağmen ayakta kalmanın; kadın olmanın incelikli hikâyesi: Sula.
Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)
Bir yandan çalışıyorum gün boyunca,bir yandan her gün dans edip kilomu korumaya çalışıyorum bir yandan da kitap okuyup,film izliyorum.Nisan ayı geldi nihayet belli ki hepimiz için çok zorlu geçicek hastalığın en kritik zamanları olduğunu söylüyor insanlar umarım şu durum yaza kadar bitmiş olur ve hepimiz rahat bir nefes alırız.
Kitabımıza gelicek olursak Sula benim bloglarda çok görüp merak ettiğim bir kitaptı ama öyle çok beğenemedim maalesef okunması kolay bir kitap olsa da 3 günde bitirebileceğim bir kitabı akmadığı için 1 haftadır elimde süründürüyorum.Kitabın en iyi tarafı çevirisinin oldukça güzel ve eğlenceli olmasıydı zenci mahalleri anlattığı için aksanlı bir dilin bozuk bir Türkçeyle aktarılması çok hoş olmuştu :)
Edebiyat tarihine armağan ettiği ölümsüz karakterler ve çarpıcı kurgularla dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison ırk ve cinsiyet ayrımcılığını görünür kılan romanlarıyla okurların belleğinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Kadın olmanın kuşatılmışlığını birlikte, yoksulluk ve yoksunluk içinde büyürken öğrenen iki kız arkadaş üzerinden suçu dahi paylaşmanın, aşkın ve ihanetin çarpıcı hikâyesi Morrison’un şiirsel dilinde hayat buluyor. Toplumsal normları kabullenişle, kendini bulma ve özgürleşme çabasının çelişkisi dönemin çetin atmosferinde gitgide çözümsüz bir hal alırken, farklı olana karşı duyulan korkunun birleştirici gücü Morrison’un usta kalemiyle gözler önüne seriliyor.
Güvendikçe yara almanın, sahiplenişin yarattığı esaret korkusunun, yaralara ama en çok da yaralayanlara duyulan özlemin, bütün olma, tamamlanma arayışının ve her şeye rağmen ayakta kalmanın; kadın olmanın incelikli hikâyesi: Sula.
Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)
1 Nisan 2020 Çarşamba
Anime Film : Hauru no ugoku shiro
Herkese merhabalar efenim,
Bu zamanlar da en ihtiyacım olan şey kesinlikle biraz minnaklık.Uzun zamandır Miyazaki'nin izlemediğim anime filmlerini izlemek istiyordum tam da zamanıymış demek ki ilk olarak Türkçe 'ye Yürüyen Şato olarak çevrilen Hauru no ugoku shiro yapımını izledim.Renkler,çizimler ve olağanüstü hayal gücü elbette bir kez daha neden Miyazaki hayranı olduğumu hatırlattı bana denebilecek çok bir şey yok her zaman ki gibi izleyin izlettirin harika bir eser daha Miyazaki dedemizden :)
Küçük Sophie, üvey annesi ve kardeşleriyle babasından kalan şapka dükkanından geçinmeye çalışır. Fakir ve sıradan hayatı bir gün bir cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülmesiyle ters yüz olur. Artık Sophie’nin önünde yeni ve fantastik bir yolculuk vardır. Yolculuğu onu sürekli yer değiştiren, hatta uçarak hareket eden bir şatoya getirir. Bu korkunç şatoda genç kızların ruhlarını avlayan, çekici ve korkutucu bir büyücü olan Howl yaşamaktadır. Sophie’nin laneti de ancak Howl ve şatosunun büyüsüyle çözülecektir.
Bu zamanlar da en ihtiyacım olan şey kesinlikle biraz minnaklık.Uzun zamandır Miyazaki'nin izlemediğim anime filmlerini izlemek istiyordum tam da zamanıymış demek ki ilk olarak Türkçe 'ye Yürüyen Şato olarak çevrilen Hauru no ugoku shiro yapımını izledim.Renkler,çizimler ve olağanüstü hayal gücü elbette bir kez daha neden Miyazaki hayranı olduğumu hatırlattı bana denebilecek çok bir şey yok her zaman ki gibi izleyin izlettirin harika bir eser daha Miyazaki dedemizden :)
Küçük Sophie, üvey annesi ve kardeşleriyle babasından kalan şapka dükkanından geçinmeye çalışır. Fakir ve sıradan hayatı bir gün bir cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülmesiyle ters yüz olur. Artık Sophie’nin önünde yeni ve fantastik bir yolculuk vardır. Yolculuğu onu sürekli yer değiştiren, hatta uçarak hareket eden bir şatoya getirir. Bu korkunç şatoda genç kızların ruhlarını avlayan, çekici ve korkutucu bir büyücü olan Howl yaşamaktadır. Sophie’nin laneti de ancak Howl ve şatosunun büyüsüyle çözülecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Gerilim Filmi : The Substance
Herkese merhabalar efenim, Yılın en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday olan feministik bir Body Horror olarak anılan ve artık sinefill...
-
Herkese merhabalar efenim ... Hep iyi Çin dizilerinden bahsedecek değilim ya bir tane de izlediğime bin pişman olduğum ama yine de yarı da...
-
Herkese merhabalar efenim, Şu sıralar sizlere dizi diyarında tee Asya'nın farklı farklı yerlerine sürüklüyorum biliyorum :) Bu sefer Ja...
-
Herkese merhabalar efenim, Biliyorsunuz ki bu yazımı ALES ve YÖKDİL,YDS'ye hazırlanarak geçiricem.ALES'de matematik beni yorarken a...