Herkese merhabalar efenim,
Dün akşam İzmir Kitap Kulübü ile "yazarlı" toplantıya katıldım.Bu ay bu toplantıların ilk ayıydı.Bu yazarlardan ilk davet edileni "Barış İnce" oldu.Daha önce kendisi "Ot,Bavul,Edebiyat Atölyesi" gibi dergilerde yazıyormuş zaten ama ben adını ilk defa duymuştum açıkçası.Bu kitaptan önce " Çelişki" diye bir kitabı daha varmış.Yazarlığın perde arkası,kitabı yazma süreçleri,kitabı okurken kaçırdığımız ya da anlamladıramadığımız ayrıntılar ve metaforlar açısından bizi çok bilinçli ve güzel bir şekilde aydınlattı.
Kitaba gelicek olursak başlar da kitabı biraz anlamakta zorlandım.Daha önce de bin beş yüz kere dedim sanırsam iki zamanlı yazılan kitaplarda bi kafam bulanıyor benim başlarda anlamakta güçlük çekiyorum sonlarına doğru olayların gelişmesiyle ve sonuca bağlanmasıyla birlikte ben de "hee" diyebildim kitabın sonunda.120 sayfacık bir şeydi zaten 2 gün de okudum.(iş tempomu sayarsanız 2 gün benim için oldukça ideal bir süre diyebiliriz.)
Bu şekilde yeni yerli yazarlar tanımak ve kitaplarını okumak beni çok mutlu ediyor.Ayrıca kitabın hakları "Can Yayınları " gibi bir yayınevinde olunca zaten insan ister istemez ön yargılı olarak " Can kötü kitap basmaz zaten" diyor.
Sustunuz… Uzunca bir süre sustunuz. Niye böylesiniz? Böylesiniz işte. Sevdiğini hiç bağıra çağıra söyleyememişler gibisiniz. Haksızlık görünce dili tutulmuşlar gibi… Suskun. Bedeni huzurda namaza durmuş, kafası başka yerde münafıklar gibisiniz. Verdiğiniz sözleri yutmuş, ettiğiniz yeminleri bozmuşsunuz. Duyulmasından korkmuşsunuz. Olduğunuzdan cesur davranıp zayıflığınızı saklamışsınız. Sesinizin çok çıktığı anlarda boyun eğmişsiniz sanki... Âciz. Keşke söylemeyi değil duymayı öğrenseydiniz...
Barış İnce, büyük beğeni toplayan romanı Çelişki’den sonra okurlarını her anlamda “sarsacak” bir romanla karşımızda. “İsimsiz” bir adadaki esrarengiz cinayetler, ada halkını avucuna almış, mafyalaşmış bir dinî grup, bir masa etrafında toplanıp hem kaybolan arkadaşlarının hatırasıyla hem de dostlukları ve aşklarıyla hesaplaşan üç arkadaş ve tüm gizemlere ışık tutacak sahipsiz bir günlük…
Sarsıntı, yalnızca bugüne değil Türkiye’nin tüm zamanlarına, artık katran bağlamış acı gerçeklerine dair, ustaca yazılmış bir roman.