Herkese merhabalar efenim,
Kasım ayında kitap kulübü ile birlikte yine bir Rus edebiyatı okuduk.Sanırım bu kulüp olmasa hayatta Rus edebiyatından bu kitapları okumazdım.Malum korona olduğu için online şekilde yapılıyor toplantılar ama ben bu ayın ki toplantılara da katılamadım çünkü hafta sonu evden çalıştım ve çok yoruldum artık toplantıya falan katılacak halim kalmadı bugün de evdeyim ama izinliyim o yüzden bir şeyler izleyip bir şeyler okumaya ayırıp tüm günümü dinlenicem.
Kitap oldukça kalındı o yüzden iş yerinde daha çok boş zamanımın olduğu zamanlarda okuyup bitirdim ama artık her saniyem dolu ve yoğun olduğu için iş yerimde okuma yapamıyorum o yüzden kitaplarımı eve getiriyorum ve sadece izin günlerimde okuma yapabiliyorum.İlk Bulgakov deneyimimdi benim de kitabın neredeyse bi 100 sayfasından hiç bir şey anlamadım bana fazla karışık geldi ama sonrasında biraz daha (2.bölümünde) açılmaya başladı ve ben de anlamaya başladım.Büyülü gerçekçilik tadında garip bir kitaptı aslında çok fazla Rus edebiyatına ilgim olmadığı için kitabın içinde bulunan bir çok göndermeyi anlamadım maalesef o yüzden bana öyle aşırı bir zevk vermedi kitap.
Sovyet edebiyatının önde gelen adlarından olan Mihail Bulgakov, yapıtlarının çoğunda Sovyet bürokrasisini eleştirdi; bu nedenle Sovyet otoriteleriyle pek çok kez karşı karşıya geldi, yazdıkları sansürlendi. Yazarın Usta ile Margarita adlı dev yapıtı ise, kendi sağlığında değil, ölümünden yirmi altı yıl sonra, 1966'da yayınlandı. Üstelik yaklaşık seksen sayfası çıkarılmış olarak. Yayınladığımız bu kitap, sansüre uğrayan bu sayfaları da içeriyor. Usta ile Margarita, son derece kıvrak bir kurguyla birbirine bağlanan ayrı öykülerden oluşuyor. Otuzlu yıllarda, Moskova'da iki yazar, bir bankta oturmuş, İsa'nın gerçekten yaşayıp yaşamadığını tartışmaktadırlar. Birdenbire, yandaki bankta bir adam şekillenir ve sohbete karışır. Düzgün bir Sovyet vatandaşı gibi görünmektedir, ancak geleceği okuma yeteneğine sahiptir ilginç yabancı. Örneğin, yazarlardan birine öleceğini söyler, yazar gerçekten çok kısa bir süre sonra ölür. İkinci yazar ise, gene yabancının önceden bildiği gibi delirir ve akıl hastanesine kapatılır. Yabancı dediğimiz kişi ise, sosyalist Sovyet toplumunu ziyarete gelmiş olan şeytanın ta kendisidir ve bu kez adı Woland'dır. Woland ve yanındaki yardımcıları, Moskova'da fantastik bir alt üst oluşa neden olurlar; tıkır tıkır işleyen pek çok mekanizma, Bulgakov'un keskin kara mizahıyla parçalanır, dağılır, bozulur. Bu sırada, akıl hastanesine yatırılmış olan yazar, orada bir 'Usta'yla karşılaşır; 'Usta', ona kendi yazdığı, Pontius Pilatus'la ilgili kitabı, ayrıca Margarita'ya olan aşkını anlatır, ki zaten aklını kaybetmesine neden olan da, kaleme aldığı romandır. Tabii şeytan da, Bulgakov'un müthiş canlandırma gücüyle kılıktan kılığa girmekte, romandaki her öyküye nüfuz etmektedir. Usta ile Margarita, yirminci yüzyıl edebiyatının başyapıtlarından.